- 407 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANDIMIZ
ANDIMIZ
1933’te zamanın Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip’in kaleme aldığı Andımız ilk defa 23 Nisan 1933 kutlamaları esnasında bizzat Bakan tarafından öğrencilere okutulmuş ve 2013 Eylülüne kadar ülkemizin tüm ilkokullarında toplu hâlde okutulmaya devam edilmiştir.
MHP’nin eski milletvekillerinden Sinan Oğan, Andımız’ın yasaklanmasıyla ilgili olarak geçen hafta “Andımız ilk olarak 1960’ta Yunanistan’ın İskeçe kentinde Vali Bleris tarafından yasaklandı,” dedi ve sosyal medya hesabında bu olayla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.
Ne acı değil mi sevgili okuyucularım! Zorunlu eğitim dediğimiz ilkokullarda (sonradan ilköğretim okulu) taze dimağlara Türklük gurur ve şuuru, Atatürk sevgisi, dürüstlük, çalışkanlık, saygı ve sevgi aşılamaktan başka amacı olmayan Andımız önce Yunanistan valisi tarafından, sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Millî Eğitim Bakanı tarafından yasaklanıyor.
Andımız’ın İskeçe’de yasaklanmasını anlamak ne kadar kolaysa Türkiye’de yasaklanma sebebini anlamak da o kadar zor. Bu üzücü olayı anlayan varsa ve halkımızı ikna edecek sebepleri açıklayabilecekse beri gelsin.
Sebep olanlara, bu karara imza atanlara yazıklar olsun!
Her şey 2008’de Mazlum-Der’in Andımız’ı yasaklamak için mahkemeye başvurmasıyla başlamıştı. Zamanın Milllî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu mahkemeye verdiği savunmada Andımız’ın pedagojik yönden ve iletilen mesajlar bakımından Millî Eğitimin temel amaçlarına aykırı olmadığını ispat eden savunma yaptı ve Danıştay şikâyetçilerin talebini kabul etmedi.
Bu güzel metne ikinci saldırı (benim hatırladığım kararıyla) Selahattin Demirtaş’tan geldi; Mart 2011’de ilköğretim okulunda okuyan çocuğunun bu andı okumaması için Millî Eğitim Müdürlüğüne dilekçe vermişti.
İlköğretim Okulları Yönetmeliğinde yıllardır yer alan Andımız, 2013 sonbaharında birdenbire yönetmelikten çıkarıldı; başka ifadeyle yasaklandı. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Nabi Acı idi. Bu şok karar üzerine büyük tartışmalar yaşandı, yasağı savunanlar pedagojik sakıncalardan söz ediyordu. Sonradan anlaşıldı ki bu uygulama Çözüm Süreci’nin bir ayrıntısından ibaretmiş. Meğer bu mantıksız yasak “Türk, Atatürk” kelimelerinden rahatsız olanların arzusuymuş.
Ardından öğretmen sendikaları Andımız’ın tekrar okutulması için mahkemeye başvurdu. Beş yıl gibi uzun bir süreden sonra Danıştay, 18 Ekim 2018’de Andımız’ın okutulmasına karar verdi.
Pandomim bundan sonra başladı sevgili okuyucular. Şahsen ben Danıştay’ın kararından hemen sonra Andımız’ın okutulacağını zannetmiş ve çok sevinmiştim. Aklın yolu birdi ve mantık, okutulması gerektiğini kabul ediyordu. Hukukçulardan dinlediğim ve anladığım kadarıyla da böyle olması gerekiyordu; fakat heyhat!.. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk mahkeme kararını kaale almadığı gibi mahkemeye itiraz etti.
Aradan üç yıla yakın zaman geçti sevgili okuyucularım. İdrak ettiğimiz 2021’in Mart ayında Danıştay, yerli ve millî olduklarını iddia eden Millî Eğitim Bakanlığının itirazını kabul etti ve nihai sonuç olarak Andımız yasaklandı. Bunun üzerine siyasilerden sesler yükseldi doğal olarak. Siyaset cephesinde bir Karagöz – Hacivat oyunu sergilenirken halkımız olup biteni şaşkınlıkla izlemekle yetindi. İtiraz sahiplerine değil de Danıştay’a öfke kusanlar oldu, “Danıştay’ın yedi üyesi değiştikten sonra bu karar alındı,” diyenler çıktı. Birileri ise öğrenci andıyla millî marşı karıştırarak “Bizim andımız İstiklal Marşı’dır,” dedi.
Şimdi Andımız’ı yasaklatan kişilere ve zihniyete sormak lazım. Ne diyor bu metin?
“Türk’üm!” diyor. Demesin mi? “İngiliz’im, Rus’um” mu deseydi? Neyinden rahatsız oldunuz bu kelimenin? Anayasa’mızın 66. Maddesi “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlanan herkes Türk’tür,” diyor. Diyelim ki biri ülkesinden iltica edip Türkiye’ye sığınmış ve T.C. vatandaşı olmuş. O kişi ister Rus, ister Yunan kökenli olsun Türk vatandaşıdır ve doğma büyüme Türk olan herkesle aynı haklara sahiptir.
Devletimizin kurucusu büyük başbuğ Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir,” diyerek çok geniş bir yelpazede ve ırkçılıktan, ayrımcılıktan uzak bir tanım yapmış.
Irkçılık, şovenizm, faşizm bunun neresinde beyler?
Başka ne diyor Andımız? “Doğruyum, çalışkanım,” diyor. “Dürüst değilim, tembelim” mi deseydi?
Andımız’daki “Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir,” cümlesindeki hangi söz sizi rahatsız etti? Bu cümleyle, tarih boyunca yurdu ve milleti için canlarını feda eden şehitlerimizin ruhu aşılanmıyor mu çocuklarımıza?
Bu yazıyı okuyan herkes Andımız metnini çok iyi biliyor. Diğer cümleleri yazmaya gerek görmüyorum. Pedagojik sorunlar vs. hepsi hikâye. Herkes çok iyi biliyor ki Andımız’a karşı çıkanlar en baştaki “Türk” ve son cümlelerdeki “Atatürk” kelimesinden ve bir de “Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişinden rahatsız. Oysa ne güzel söylemiş Ata’mız! “Ne mutlu Türk olana” veya “Ne mutlu Türk doğana!” dememiş. Böyle deseydi ırkçılıktan söz edilebilirdi. Harika bir buluşla “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demiş.
Arzum ve inancım odur ki asil milletimizin evlatları, yakın bir gelecekte Andımız’ı okuduktan sonra sınıflarına girecektir.
Kalın sağlıcakla…