HAYAT GERÇEKTEN DE MÜŞTEREKMİDİR?
HAYAT, GERÇEKTEN DE MÜŞTEREKMİDİR?
İnsanın çaresizliği ne kadar kötü bir durum olduğunu, o gün arkadaşla konuşurken bunu bir kez daha anlamıştım.
-Yok’ dedi ve de durdu, uzun- uzun baktı boşluğa doğru. İri gözleri sanki yerinden fırlayacakmış gibiydi ve tavşan dişleri kapanmayacak kadar daha bi büyümüşlerdi ağzında sanki. ‘’Yok, bazen eve bir ekmek götürmemenin sıkıntısını yaşıyorum, çok iyi şeyler olmuyor aramız da ve bu yüzden durumlar biraz karışık, sıkıntılı geçiyor günlerimiz’’ deyip yineledi sözlerini.
Karım, elinde bazı işler yapıyor, bazı, yakın ve de zengin olan akrabaları onu temizliğe çağırıyorlar ve piyasanın biraz üzerinde ücret alıyor onlardan. Bu durum çok hoşuma gitmese de dokunsa da bana bu durum ona mecburen izin veriyorum çünkü şu sıralar başka çaremiz yok, çoluk çocuk ekmek istiyor ve çocuklara yok demek kolay olmuyor, anlamıyorlar zaten’’, dedikten sonra yine gözlerini az önce kaldırdığı boşluğa bırakarak. ‘’Bu yüzden ister istemez aramızda bazı tartışmalar oluyor; koca dururken kadının parasını yemek çok hazmedilecek bir durum değil’’. Yani, eşlerin eşit olmadığını ve kadınlar, kocalarına bağımlı olmaları gerektiğini mi ima etmeye çalışıyorsun? sen çalışırsan normal, eşin çalışıyorsa anormal, öyle mi? Ve eşinin ön plana çıkması seni rahatsız mi ediyor? deyince, ‘’İster istemez’ ’dedi. Kadın olmak böyle bir şey işte, zor iştir kadın olmak, hele de bizim gibi gelişmemiş ülkelerde, öyle değil mi?
Bu çiftin ev içi durumlarını tam olarak bilmiyorum ama söylediğine göre kirayı ödeyemedikleri için baba evine taşınıyorlar. Anlaşılacağı gibi işler berbat, mutluluk iki parmak arasında olunca da, insanın içi daha bir acıyor.
Eşi, yabancı değil kapı komşusunun kızı. Kadının, baba tarafı çok zengin. Evliliklerinin ilk yılların da koca da zengindi; o zamanlar bir havalar, bir haller olmuştu tüm ailen bireylerine ve hemen hepsinin ayakları yerden kesilmişti o nereden geldiği belli olmayan paralar yüzünden. Bu çift o kadar mutluydu ki, konuşurlarken ağızları açık kalıyordu ve yüzlerinden hiç gülümseme eksik olmuyordu, su sızmıyordu aralarından, o derece mutlu görünüyorlardı. Sonra ne oldu kimse bilmiyor, birdenbire aralardan sular sel olup akmaya başlayınca, duyguya dair ne var neyok silip süpürdü ve geride kalan o kuraklık artık karın doyurmayınca da işler böyle sarpa sarmıştı., güya batmışlardı.
Arkadaş bana dert yanıp içini dökerken, sözünü kesmeden onu sonuna kadar can kulağıyla dinledim.
Sen, eşinin ailenize yaptığı katkı için utanıyorsun ama bu durumda her türlü katkıyı kabul etmek lazım, çünkü evlenirken, hastalıkta sağlıkta, varlıkta ve de yoklukta birlikte olacaklarına söz veriyor çiftler birbirlerine, dedikten sonra benim başıma gelen iki olayı kısaca anlatmak istedim, anlattım da. Marketler daha henüz yeni yeni hayatımıza girmeye başlamıştı. Caddede tam da okula giden yolun üzerinde yeni bir market açılmıştı. Şimdi hem merak ediyorum hem de utanıyordum o markete girip alışveriş yapmaya, sanki çok param varmış da kendimi zenginmişim gibi gösterip etrafımdakilere hava atıyormuşum gibi bir duyguya kapılıyordum. Tabi, birkaç kez girip çıktıktan sonra insan alışıyor, nelere alışmıyoruz ki, hele de marketi açanlar bir de hemşerim çıkınca daha bir iştahla alışveriş yapıyordum, zevk alıyordum alışveriş yapmaktan ne yalan söyleyeyim. Zengin olmaktan neden utanıyordum? Şu an bile bu sorunun yanıtı yok bende
O yıllar da marketlerden alışveriş yapmak lükstü bizler için çünkü yoksul mahallelerde otur sonra da kocaman marketlerden hiç pazarlık yapmadan, fiş almayayım bana şu kadar indirim yap demeden, alışveriş sonrası tırınk diye parayı peşin ödemek tabi ki de lüks olur…Ha bir de gizli- gizli gidiyordum alışverişe mahallenin bakkalı görmesin beni diye; gördüğü an anında kesiveriyordu yolumu vallahi. Evime gelmek için iki yol kullanıyordum, birisi ev sahibinin camının önünden geçiyordu, bir diğeri de bakkalın önünden. Ben her ikisine de yakalanmak istemiyordum çünkü bakkal görünce yolumu kesiyordu, ev sahibi görünce ertesi gün tüm aile bireyleri, cümbür cemaat evime geliyor ne var ne yok yiyip bitiriyorlardı.
Neyse: Çocuğu okula bıraktıktan sonra geri gelirken o markete sadece zeytin almak için girmiştim, yanımda da yeterli para yoktu. Marketin içerisinde şöyle bir dolaştıktan sonra zeytinlerin durduğu rafa yaklaştım ve en güzel, en pahalı zeytinden bir kg istedim, elaman da benim istediğim zeytin tanelerini bir poşete koyup tarttı ve elime verdikten sonra kasaya geldim, kasiyer (10 Bin lira’’) dedi. O yıllarda paradan henüz 6 sıfır atılmamıştı…
Bi baktım cebimde 6 bin küsur Lira var. Tamam, biraz sonra okuldan çocuğu almak için geleceğim ya o zaman kalanı da öderim, dedim elamana. Elamanı tanıyorum, onunla sohbetim iyi, arada da şakalaşıyoruz, bir de hemşerim, insan daha başka ne ister ki dimi.
Elaman. ’Hayır olmaz paranın yettiği kadarını al’’ deyince. Elamanın yüzüne şöyle bir baktım çünkü elaman bana şaka yapıyor sandım. Şaka, dimi?
Elaman, ’Yok, şaka değil, bir kg alacağına yarım kg al, hem de borç yapmamış olursun’’ deyip yineledi.
Ben alışık değilim öyle gramla alışveriş yapmaya, bizler köy yerinde her şeyi çuvalla aldığımız için, bir kg istemek bile zor gelirken bi de yarım kg isteyeceğim öyle mi? bu mümkün değildi? O zamanlar henüz köy yaşantısından çıkıp şehir yaşantısına adapta olamamış, şehir hayatına daha çok yeniydim.
Elaman, hayır neden şaka yapayım, olmaz dedi ısrarla
Tamam, olmazsa olmasın dedim ve zeytileri öylece kasada bırakıp marketten çıktım, çıkış o çıkış bir daha o markete girmedim, asla konuşmadım, selam da vermedim.
Oysaki o yıllar da durumum çok iyi idi. Buna rağmen elamanın davranışı çok dokunmuştu bana, çokta gençtim, ne bileyim hiç başıma gelmemişti ki böyle şeyler...
Neyse aradan zaman geçti, artan hayat pahalılığının yanında eşim bir de işinden oldu. Aldığımız tazminatı iş yapacağız diyerek kuzenine verdi. Kuzeni kumarbazın tekiydi, anasının kemikleri para etse mezarlıktan çıkarıp o kemikleri satar, o derece yani. Elimizde kalanı da, kuzen, borçlarını ha bugün, ha yarın bitirecek diye beklerken bitirdik, kaldık mı orta da dımdızlak. Eşim, ‘’ Kuzen yakın zamanda borçlarını bitirirse o zaman bu çektiğimiz sıkıntıların hıncını çıkaracağız deyip hem kendini hem de beni kandırıyordu. Tabi ki aramızda ufal tefek kavgalar oluyordu, sıkıntılarımız çığ gibi değilse de büyüyordu ve evimizin içerisinde bir huzursuzluk başlamıştı. Ortak olmadan önce eşimi uyarmıştım, bak bu adam kumarbaz, bu akraba falan tanımaz paramızı batırır ve kala kalırız ortalık yerde. Evimiz yok, çocuklarımız çok küçük, senin bir işin yok, emekli değilsin, ne yaparız o zaman hiç düşündün mü? Ne olur bu adama para kaptırmayalım, kuzen senin kuzenin ve orada gene akraban olarak dursun, dedim ama sadece dedim. ‘’Yok, işim olursa her zaman ev alabilirim kuru ev karın doyurmaz’ ’ deyip Kuzenle ille de ortak olacağız’’ deyip diretti. ‘’Hem o para benim param 23 yıl ben çalıştım sen çalışmadın, istediğimi yaparım para benim param istediğime de veririm’’ deyince bana.
Öyle demek; para senin paran öyle mi, iyi, o zaman paranı kaybeder de geri dönersen eğer seni boşarım ve dediğimi de yaparım bilirsin,.
‘’Boşa, o benim kuzenimdir ve o bana asla ihanet etmez, sen kendi akrabalarınla karıştırma onu’’ dedi ve ertesi gün bankadan çekti parayı götürüp kuzeninin eline saydı. Kuzeninin eline saydığı paralar beş dakika içerisinde ufla puf olunca eşimin yüreğine dayanılmaz bir acı girdi ve o an ilk aklına ben gelmişim, bir de bana söyledikleri. Elbette ki artık çok geçti ve atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti bile. Kuzenine ağlamaklı bir ses tonuyla. ‘’Bu parayı ben 23 senede kazandım, sen beş dakika da eritin, diyebilmiş ancak ve iş yerinden çıkarak doğruca eve geldi ve gözlerinde dayanılmaz bir acıyla bana bakarak ‘’hata yaptım özür dilerim’ ’diyebilmişti ancak...
Arkadaş, bakışlarını tavana asarak sadece gülümsedi. Neler düşündü bilemiyorum. Eşim beni boşar mı? Bunu bana yapar mı? Yapar mı yapar, niye yapmasın ki? diye mi düşündü acaba? Anlamlı bir gülüştü yüzündeki gülüş çünkü…
Giden gitmişti ve olan onca yılın emeğine olmuştu, asıl sıkıntıyı o andan sonra yaşayacaktık,ve her ikimiz de bunun farkında değildik. Eşimi boşamadım, daha doğrusu onu boşayamadım. Boşanmayı gururuma yediremedim, evlendiğimizde de hiç parası yoktu, benim tutumluluğum sayesinde para biriktirmiştik, birde işten atıldığı için epeyce bir tazminat alınca elimizde yüklü bir miktar para olmuştu, o zamanlar paranın bir kıymeti, bir değeri vardı, biz değerlendiremedik o başka.
Yine o günlerin devamında akşam yemeği olarak kavonozda duran yarım kiloya yakın kırmızı mercimeklerden bir tencere çorba pişirdim, bol bol içip doyalım diyerekten. Tamam, çorba hazırdı da çorbaya doğrayacak ekmeğimiz yoktu, artı ekmek alacak param da yoktu üstelik. Çocuklarım bana bakıyor ben çocuklarıma bakamıyorum, kafayı yiyeceğim. Babaları da henüz eve gelmedi yol parası bulamadığı için. Çünkü kasa da para yoktu. Neyse, hava iyice karardı, baktım olacak gibi değil tüm gücümü toplayıp bakkalın yolunu tuttum, altı üstü alacağım bir ekmek, yarın sabah ekmek almaya gittiğimde parasını öderim ne var ki bunda.
Bakkal beni tanıyor ben bakkalı tanıyorum, kaç yıllık bakkalımız. Yıl, 92-ya da 93 yıllarıydı Bakkala gittim, birde ne göreyim bakkal o gün bakkalını bir başkasına devretmiş, ee, ben şimdi ne bok yiyeceğim, tüh Allah kahretsin böyle şansı, yeminle ağzımdan tam da bu sözler dökülmüştü. O an nasıl üzüldüm, nasıl canım yandı anlatamam. Geri döneyim dedim ama dönemedim. Bakkalı yeni devralan elaman bendeki sıkıntıyı fark etti ve çok sıcak bir şekilde, ‘’hanfendi, buyurun, ne istemiştiniz? ’diye sordu bana.
Şey, bakkalın sahibi yok mu? Bir ekmek alacaktım da şu an yanımda para yok, eşim gelir gelmez parasını getiririm, bakın tam şurada, kiremitleri görünen binada oturuyorum deyince.’’ Bakkalın yeni sahibi benim, bakkalı bu sabah devraldım, buyurun, buyurun’ ’dedi ve nazik bir şekilde beni içeriye davet etti.. Devraldığınız bu bakkalın eski sahibi beni tanıyordu, zaman zaman yazdırıyordum da. Bakkal, ‘’tabi ki bir ekmek alabilirsiniz, hatta iki tane alın, parasını getirmek için de acele etmeyin’’ dedi ve üzeri kapalı duran ekmek sandığını açtı ve bana oradan iki ekmek çıkarıp verdi. . Hayır, bir tane yeter deyip ikinci ekmeği sandığa geri bıraktım ve ekmeği aldığım gibi fırlayıp çıktım bakkaldan…, eve nasıl, kaç adımda geldiğimi hatırlamıyorum
açtım masayı o gece sadece mercimek çorbası ve ekmek yedik.
Ertesi gün, yan komşu elinde bir poşet dolusu iplik ve de kesilmiş kumaşlarla bana geldi. Komşu, ’’Yanlış anlama, sana iş getirdim, eğer yaptıkların beğenilirse devamını da getireceğim ‘’deyince neden olmasın, yapabileceği bir işse elbette ki yaparım, sen bana ne yapacağımı göster yeter ki dedim ve komşunun elinden poşeti aldım. Komşu da bana ne yapmam gerektiğini söyledi ve o gece sabaha yakın tüm işleri bitirdim ve ertesi gün komşu işleri alıp gitti, geri geldiğinde ise elinde 250 Bin lira vardı. Komşunun elinde 250 bin lirayı görünce gözlerim neredeyse yerinden fırlayacaktı, yok inanamadım, hepsi benim değildir o paranın? Ya kadın benden para üzeri isterse ona ne diyeceğim peki? Bu düşünceler arasında kadın parayı bana verdi ve ‘’güle-güle harca, eğer tekrar iş gelirse sana getiririm’ ’dedi ve gitti. Kadına tek kelime edemedim, Hemen hazırlandım ve caddede yeni açılan başka bir markete gittim.
Aldıklarımı eve zor taşıdım, üzerine param da kalmıştı üstelik, oh be bu haftayı rahat geçireceğiz dedim kendi kendime. Yaşadığım bu iki olayın arasındaki fark neydi? Tanıdığım halde paramla alamadığım bir kilo zeytin, param olmadığı halde hiç tanımadığım insanın bana verdiği o bir ekmek. Yaşadığım her iki olay, hayatımda hiçbir zaman unutamayacağım olaylardır benim, deyince, arkadaşın takıldığı şey ise, ‘’Neden kimseyi aramadın ve de sıkıntılarını kimseyle paylaşmadığımdı’’ O kadar sıkıntıyı yaşadım, bütün zorluklara tek başıma göğüs gerdim ve ne eşimi boşadım ne de onu parasızlık yüzünden aşağıladım. Dönem, dönem olur böyle şeyler yeter ki siz bir birinize tutunun birbirinize güvenin, halledersiniz nasılsa ve karım çalışıyor benim işim yok diyerekten kendini küçümseme, hayat müşterektir ve bunu sakın unutma olur mu?.
Gündüz Yavuz..1,03,2021,pazartesi
YORUMLAR
Erkeğini taşıyan, destekleyen kadın, kadınını taşıyan ve yükselmesinden Rahatsız olmayan erkek tavrı önemli müştereklilikte..Şu bir gerçektir ki bir erkek gerek yetiştirilme biçimi gerek eve para getiren olduğunu kanıtlama çabası ile çok uğraşır. Ama elinde olmayan sebeplerle kadını kendisinden fazla kazanır durumda ise bu durum erkek için sorun ve kompleks oluşturabilecek hassas bir konudur İlişki o an’a kadar kazanımlardan dolayı erkek hegomanyası ile devam etmedi ise tersi durumda da kadının şımarık olmayan be saygı da kusur etmeyen tavrı hakimse sorun oluşturmaz bence. Yuvayı dişi kuş yapar lafı boşuna denmemiştir heralde. Kadınlar müsaade etmelidir erkeklere herşeyi kendileri yapıyor sansın diye, nasılsa çocuk gibiler mantık uçuyor bi noktada kendilerinde tamamlayacak olan kadınlar...
Çok hoş bir yazı idi bir olup göğüs germe hayatın getirdiklerine ...
👏👏👏
Sevgilerimle
YediYıldız tarafından 1.3.2021 18:53:25 zamanında düzenlenmiştir.