- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
611 – KÜHEYLAN
Onur BİLGE
“Küheylan,
Kumsala terk edilen kırık kayık gibiyim. Ne yüzüme bakan var, ne arayan ne soran… İhtiyacı olanlar dertleşmek için gelir. Derdimi soran olmaz, sorsalar çaresi yok.
Sahili yurt edindim, çakıl tanesi gibi. Eskisi gibi değil, bitik yaşlı yüreğim. Güz yeli sert esiyor, içimi titreterek. Meltem esintisinden bile etkilenirim.
Gözlerimden damlayan, gamlı bir deniz sanki. Bulut bulut gönlüme buharlaşmış Aşkdeniz. Kırkikindi yağmuru gibi dinmek bilmiyor. Güz rüzgârları ile savrularak iniyor.
Sebep sormadım sana, kendin karar vermişsin. Şiddetle heves ettin, maceraya öyle mi? Bana hep susmak düştü, sükût en güzeliydi. Sırtını dönüp giden, Dünyalar Güzeli’ydi.
Eşkıya bile gelse, elimden alamazdı! Seçiminde küçük bir tereddüdün olsaydı. Nasıl da kararlıydın, gözünü karartmıştın. Gemi azıya almış, küheylanlar gibiydin.
Bağlasam da durmazdın, öyle isyanlardaydın! Tozu toprağa kattın, bir hışımla giderken. Süklüm püklüm gelmişken, o afra tafra neden? Diz çöküp yalvarmamı mı beklemiştin benden?
İlk gidişinde sustum, öyle icap etmişti. Yüzümde gülücükler, içimden kan gitmişti! Ucunda ölüm olsa, burnumu indirmem ben! Gururumu kırarak sızımı dindirmem ben!
Senden beni sevmeni ummadım hiçbir zaman. O bilinen anlamda karşılık beklemedim. Benimle paylaşsaydın, mutlaka engellerdim. Yara kangren olmadan, ellerimle emlerdim.
Kendimi biliyorum, hem de herkesten fazla… Çöpün kenarındaki bir adam eskisiyim. Çoktan hörhörü gitmiş, törtörü kalmış biri… Aslında çoktan ölmüş, görünürdeyse diri…
Keskin baltamı taşa vurmamı mı isterdin? Yalvarıp yakarmayı benden nasıl beklerdin! Yaşlanmak ne kötüymüş, ezim ezim ezilmek! Yok hayır, öyle değil, kurşunlara dizilmek!
Ne zaman yalnız kalsam, benden önce bendesin. Ben sana bende iken, yoksa sen bende misin! Neden takıldın ona, özgür olmak için mi? Göreceksin yakında sen Çin işkencesini!
Her an emre amade, hayalin hazır olda… Bari bedenlen de gel, bir anlık hazır ol da! Hiçbir tedbir almadım olası tehlikeye. Güzel bir sürpriz oldun, sonra döndüm deliye!
Sana uymamalıydım, taş yerinde ağırdı. Seni duymamalıydım, bütün dünya sağırdı. Aşkı ben istemedim, deli gönlüm çağırdı. Gittin, nutkum tutuldu, yüreciğim bağırdı!
Demem o ki hiç kimse sevemez böylesine! Zehirli bir hançeri saplamaz sinesine. Neden hatırlıyorum, unutmak istedikçe? Yaşanmıştır bitmiştir, çoktan çekip gitmiştir.
Beydağı gururumdan, hazmetmesi kolay mı! Yenilginin böylesi görülmemiş tarihte!! Senin için zaferdir, benim için hezimet… Benimki son seferdir, dönemezsem bayram et!
Pisi pisle keserler, acıyı da acıyla… Nasıl yaşayacağım, kalbimdeki sancıyla! Şifasız bir hastalık, müthiş iç sıkıntısı! Gece gündüz durmayan bir yürek çarpıntısı!..
Kelebek siluetin geziniyor odamda… Sanki çiçek tozları serpiliyor etrafa. Bu yüreksiz ben miyim, böyle sessiz sedasız? Sen nasıl çekip gittin, öyle hissiz vedasız?
Kolay olmayacaktı, helak etti ayrılık. Anlatacak değilim tesirini terkinin. Tarifi mümkün değil, başlasam bitiremem! Yılan hikâyesine ifade yetiremem.
Sorsam kimse görmemiş, rüya bile değilsin. Hasisçe saklıyorsun, sır olmanın sırrını. Ne varsın ne de yoksun, bilmem nerde olursun. Yalan mıydı dostluğun, uzak uzak durursun.
Belki karşılaşırız, bilmem nerde ne zaman. Varlığın güvenceydi, endişedir yokluğun. Sen bana düşman mısın, maziden pişman mısın? Çekemez gölgem bile, yüklediğin bu yükü!
Sen bana taşınmadan, ben kendime taşındım. Ey benim ili güzel dili gazel sevgilim! Geçtim, geçmek bilmeyen sevda sokaklarından. Tekrar dönsek maziye, dönsen yine köşeyi!
İlk karşılaşmamızı yaşasak yeni baştan! Sonra herkes toz olsa, kalsak yine baş başa! Görkemli saray gibi, mekân tapınak gibi… Baş koyardım inan ki dizine sunak gibi…
Eşsiz güzelliğinle çalkalansaydı deniz! Senden ne bir haber var, ne selam, ne de bir iz… Tutuşuyor ruhumun ormanları art arda… Ne kadar da sevmiştim, aşkım gitti yabana!
Gamın her türlüsünü tattırmıştın ya bana… Kahrın her türlüsünü, hüsranın türküsünü… Zifiri karanlıkta yol arayan şaşkınım. Suskunluk deryasında boğulan bir taşkınım.
Feriştahı gelseydi teslim olmazdım ama… Bir sen merhem olmuştun kimsesizlik yarama! Son demimde az daha girecektim günaha. Yaratan’ı unutup tapacaktım az daha!
Şirkin sesi duyulmaz, varlığı hissedilmez. Bir kara karıncadır, kara taşın üstünde, Karanlık bir gecede nasıl görülmez, öyle! Kalbimi bürümüş de fark etmemişim bile!
Kırık Kayık”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 611
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.