- 503 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
601 – BEYİN KURDU
Onur BİLGE
"Beyin Kurdu,
Sellerde tutunamayan topraklar gibi kayıyordum. Nereye doğru sürüklendiğimin farkında değildim. Dünyaya dair iyiyi doğruyu ayırt ediyor ve yeni nesle farkı fark ettirmeye çalışıyordum ama ahrete dair hiçbir şey bilmiyor, o konuda tek laf etmeye yanaşmıyordum. Belki de bilgisizliğimin fark edilmesinden çekiniyordum. Onun için bulunduğum yerde iki şeyin konuşulmasını yasaklamıştım. Biri siyaset, biri de din!
Politikayla işim olmadı. Kimseyi omuzlayacak kaldırıp bir yerlere taşıyacak gücüm de yoktu, böyle bir hamallık için merakım da… Din ise lüzumsuzdu benim için. Doğru yolda olduğumdan da emin değildim. O hususta konuşsaydım, belki de emin olanlara zarar vermiş olacaktım. Kendim battığımla kalmayacak, pırıl pırıl gençlerin de helakine sebep olmuş olacaktım. Cennete cehenneme inanmadığım halde şuur altı mı yapmışım nedendir, günaha girmekten korkuyor, o konudaki hassasiyetimi elden bırakmıyordum. Doğru yolda olup olmadığımı kesinlikle bilemediğim için belki onların tuttukları yol doğrudur düşüncesiyle kendi inancımı onlara empoze etmekten değil, açıklamaktan bile çekiniyordum. Bu nedenle bulunduğum mecliste dinden bahsetmenin yasak olduğunu bilmeyen yoktu. Yeni tanıştığımız kişiler bu iki mevzudan söz açtıklarında onları kibarca uyarıyor, kuralı tekrarlıyordum.
Yeryüzünde konuşulacak ne güzel şeyler vardı. Sevgi vardı, aşk vardı. Toprak, su, hava, güneş… Ağaç, çiçek, dağ, taş, kurt, kuş… Saymakla tükenmez yaratılan, sayısı bilinmez yaşatılan… Ne kadar insan varsa, o kadar farklı bir dizi yaşatılan olay, onlara bağlı hissettirilen duygu vardı.
Birimizin hayatı birimizinkinin tıpkısı değildi. Aynı olaylar için aynı duygular içinde olanlar dahi tıpa tıp aynı şeyleri hissetmiyorlardı. Kimisi az kimisi çok etkileniyordu. Aynı olay bazıları için derin kedere, bazıları için mutluluk ve huzura yol açıyordu.
Çocuklarda dahi rahatça gözlenen bir durumdu bu. Birlikte oynanan oyunda kazanan da vardı kaybeden de… Bazıları ebeliğe seve seve razıydı, bazıları için gurur meselesi, derin keder nedeni… Benim için de kolay değildi ebe olmak.
Yaşanan hayatı benim gibi yudum yudum içen de vardı, acı ya da tatlı, tadına vara vara, nasıl yaşlandığını bilemeyen de… Hele bir arkadaşım vardı ki yediği yemeklere, içtiği içeceklere kadar her şeyi kaydetmek gibi bir alışkınlık edinmişti. Her akşam yatmadan önce gün içinde ne yaptıysa saatine, dakikasına kadar yazmadan uyuyamazdı. Askerde tanımıştım onu. Kalınca bir defteri hep elinin altında tutardı. Geri dönüp okur muydu onları bilmiyorum. Belki hayata çok önem veriyor, onu tekrar tekrar yaşamak istediği için her anını kaydetmek istiyordu.
Aslında her anımızı kaydeden harika bir defterimiz vardı hepimizin. Hafıza denen muhteşem bir hazineye sahiptik. Ne gereği vardı ki koca defteri taşımaya, olanı biteni emek emek yazmaya… Görülen duyulan, hissedilen ne varsa arşive gidiyordu. Hatırlamak istenince de yerinden çıkıp geliyordu.
O zamanlar ben bunu doğal buluyordum. Herkeste de böyle olduğu için sıradan bir şey olarak görüyordum. Az bulunan, güçlükle ulaşılan şeylerin değeri peşinen bilindiği halde böyle şeylerin, kaybedinceye kadar farkına varılmıyordu.
Yaşlanınca hazine tıklım dolu oluyor, evrakları bulmak zorlaşıyor. Belki de bazı dosyalar onun için aradan çıkarılarak önemlilerin kolayca bulunması sağlanıyor. Belki de arşivdeki yük ve kargaşa insanı yoruyor. Mazide yaşananlardan istenmeyenler silinemiyor, yırtılıp atılamıyor. Neye bakılsa hatıra geliyor, ne düşünülürse düşünülsün sonunda yol ona çıkıyor.
Ben de bana yapılanları unutamıyorum. Mutlaka bir nesneden, bir olaydan, bir sözden, ne bileyim, işte bir vesileyle nedense iç açıcı olayları değil de iç sıkıcı olanları hatırlıyorum. Olanı biteni en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor, tekrar gündeme getiriyor, aynı duygular içinde tekrar yaşıyor, bunu yapmaktan da büyük bir haz alıyormuşum gibi asla vazgeçmiyorum. Bu halime kızıyor, kendime engel olamıyorum.
Beni en çok üzenlerin başında geldiğin halde mesafeleri düşünüyor, hasreti sıcak tutuyorum. Aynı şehirde yaşıyor olsak dahi uzak iklimlerdeymişsin gibi kahrediyorum kendimi. Beynimin frenleri tutmuyor. Bir vesileyle anında sende oluyor düşüncelerim. Hıçkırıklarımdan ruhumda gökler gürlüyor, hasretimden semalar yanıyor!
Bir hasret şarkısı, bir ayrılık türküsü duymaya göreyim! Bir yangın başlıyor kalbimin ortasında,
Bütün benliğimi kaplıyor. Farklı yerlere dikilmiş ağaçlar gibiyiz. Ne kadar uzarsa uzasın dallarımız, yapraklarımızın uçları bile değemiyor birbirine.
Gönlüm bu sevdaya dar gelir oldu. Boğuyor içimin karanlıkları ruhumu. Bu güzelim şehrin caddelerinin sokaklarının kahrolası kalabalıklarında baktığım her yüzde yüzünü arıyorum. Benim kadar muhtaç mıydı varlığına tutunduğun adamlar! Benim kadar hasretini çekti mi onlar!
Yeni güneşler doğsun istiyorum semalarımda. Bulutlar gizlemesin güneşimi, ayımı, yıldızlarımı. Gözyaşlarımla ıslanmasın artık onlar.
Torosların ayazında kalmışım, donuyorum! Sığınacak ne bir mağara, ne bir kovuk… Büzülüp kalmışım buz gibi bir ağaçla kaya arasına… İmirin iti gibi titriyorum!
Beynime hücum edip durmayın hatıralar! Kuyruğumu kovalamaktan usandım artık! Hafızamda ne kadar zararlı mahlûk varsa çıkarıp atmak istiyorum! Çıkarıp yakmak!..
Kurtulmak istiyorum artık senden! Çık git hayatımdan! Kapıdan çıkıp gittiğin gibi arkana bakmadan git! Rozet gibi taşımak istemiyorum seni yakamda!
İki yakam bir araya gelmedi zaten. İt gibi çalıştım çabaladım, nafile! Herkes bir koydu bin aldı, ben her şeyimi koydum ortaya. Her şeyim sendin.
Hiçbir şey kalmadı elimde avucumda. Yalnız hatıralar… Beni deli divane eden anılar… En çok da sen… Sen yoksun artık. Hepten yoksun hem de. Ben biliyorum, kalbim bilmiyor. Daima çöplüğe dönmüş beynimi deşip duruyor. Düşüncelerim karmakarışık. Duygularım dolaşık. Ben hep aynı serseri âşık…
Aklıma geldikçe “La havle…” çekiyorum. Başka şeyler düşünmeye çalışıyorum. Ağaca taşa başka gözle bakıyor, varlığın gerçeğine kafa yormaya başlıyorum.
Adın dilime her geldiğinde boşa zikir çekmiyorum. “Allah!..” diyorum, her harfine kaç sevap vardır, bilmiyorum.
Hayalin belirdikçe sağda solda, sağımdaki solumdaki varlıkları hatırlıyor, onları hissetmeye çalışıyorum. O Hafaza Meleklerini… İki muhafız gibi iki yanımda duruyorlar. Yaptığımı ettiğimi hıfzediyorlar. Hayatımı bütünüyle kaydedip muhafaza ediyorlar. Gözle görülmeden, elle tutulmadan, deftersiz kalemsiz…
Unutmak istiyorum Kaptan’dan önceki hayatımı. Tövbeden öncesini kesip atmak istiyorum. Ne kadar ömrüm kaldı, bilmiyorum. Ne kaldıysa elimde, onu en güzel şekilde değerlendirmek istiyorum. Bu konuda Allah’ımdan yardım talep ediyorum dualarla. Öncelikle beni senden kurtarması için…
Kurt gibi kemiriyorsun beynimi. Ruhumu sıkıyor, bunaltıyorsun beni. Seni aklımdan fikrimden çıkarmak istiyorum. Aciz kaldım. Medet bekliyorum Allah’tan.
Seni bu casus gözlerim gördü. Bu akılsız beynim seçti. O sevecen kalbim açtı kollarını, bağrına bastı. Ya ben? Ya ben?
Ya ben ne oldum!..
Kalender”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 601
YORUMLAR
Adeta bir ırmak kıyısında gibiydim debisi an be an değişen. Bir satırda çağıltı diğerinde çığlık. Dayak yemiş gibiyim.
Ekseri kaleme dost olunur. Size kalem dost olmuş. Tüm yaralarınızı pansuman edecek kabiliyette ve siz onu ziyan etmeyecek bir marifete sahipsiniz. Ve gariptir Üçüncü bir kişi yada şey var yazıyı kendi duruluğunda girfit bir bilmece haline sokan.
Yukarıda arz ettiğiniz Aynı olamamak hakikatini kavramış ama ayna olmayı unutmuş düştüğü yerde yok olan yansımayan yansıtmayan bir şey.
Yazı harikulade o harikulade liğin sizde tezahhürünün çok uzak olduğunu sanmıyor Yazıda geçen Yardım talebinize Amin diyorum.
Kurtulmak yüzmeyi öğrenmekle olur Gül kardeşim. Karaya çıkanın denize düşmeme ihtimali yoktur.
Girişteki paragrafı Unuttum.:) ona da değineyim küsmesin.
Bu ekserimizin 40 yada 50 yılda kavrayamadığı bir hakikat. Nasıl Allah bir ve Tek ise mahlukta benzeşmenin yanı sıra tekdir. Kainat bütünüyle böyledir herkesin muhatabı Allahtır geç fark ederiz.
Din yaşansın diyedir İlim öğrenmek siyaset ise aldatmak için. İnsan (lar) aynı değilseler ayna olurlar. Aynı kırılınca çöp,ayna kırılınca çok olur.
Değerdi, değerliydi
elinize sağlık.