- 415 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞEYH BEDREDDİN DESTANI
Kısaca Şeyh Bedreddin Destanı diye anılan Simavne kadısı oğlu Şeyh Bedreddin Destanı. Nazım Hikmet’in 1933’te hapishanedeyken tasarlamış olduğu bir çalışmadır. Türkiye’den ayrılmadan önce Türkiye’de yayımlayabildiği son kitabıdır. Destanda 15. yüzyılın ünlü köylü ayaklanmacısı Şeyh Bedreddin’in ve çömezlerinin amaçları ve eylemleri anlatılır.
Şeyh Bedreddin olayını Nazım Hikmet ’’Darülfünun ilahiyat fakültesi tarihi kelam müderrisi Mehemmed Şerafettin efendinin 1925 senesinde Efkafı İslamiye matbaasında basılan Simavne kadısı oğlu Bedreddin isimli risalesi’nı okuyarak öğrenmiştir.Bu risalede verilen bilgiye göre Şeyh Bedreddin yıllarca Mısır’da kalmış, burada iyi bir öğrenim gördükten sonra Edirne’ye dönmüş, Çelebi Sultan Mehmet kardeşlerini yenip tahta geçince Şeyh Bedreddin’i İznik’te ikamete memur eylemiştir. Şeyh Bedreddin İznik’te yaşamaya başlamış, burada Varidat adlı kitabını yazmış,daha sonra eyleme geçmiştir. Şeyh Bedreddin’in eylemini çömezleri başlatmışlardır; çömezi Börklüce Mustafa, Aydın’a, Torlak Kemal Manisa’ya geçmiştir. Her ikisi de hocalarının görüşlerini yaymaya başlamışlardır:kadınların dışında tüm mal ve mülk insanların ortak malıdır. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal kendilerine çok sayıda yandaş bulmuşlardır. Bu arada Şeyh Bedreddin’de İznik’ten kaçmıştır. Ancak bir süre sonra, üçü de, Osmanlı kuvvetlerine yenilerek idam edilmişlerdir. Nazım Hikmet bu destanda işte bu olayı anlatır.
Kahramanlık ögesine baş yeri veren bu destan, Nazım Hikmet’in bundan önceki destanlarına göre daha arı bir dille yazılmıştır,onlara göre daha lirik ve daha yalın bir anlatıma sahiptir. Destanda kahramanlık ögesi konu gereği birinci yeri almış olmakla birlikte,olağanüstülük ögesi gene konu gereği bir ölçüde geriye atılmış, çarpıcı imgeler kullanılmış ama süslemecilikten kesinlikle kaçınılmıştır, daha çok tanıtmalara öncelik verilmiştir. Ses ve söz tam bir uyum içinde bağdaştırılmış, yüksek sesli anlatıma pek az yer verilmiştir. Benzetmeler oldukça çarpıcı bir biçimde kullanılmıştır:
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak.
..................
Neredeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
Destanın nesirle yazılmış bölümlerinde yer yer masalcı bir söyleyişe, yer yer tekerlemeci bir anlatıma rastlarız. Nazımla yazılmış bölümlerde de zaman zaman Osmanlı döneminin anlatım biçimini bulmaktayız: ’’Torlak Kemali anda bulup anı dahi asmış’’ gibi Şeyh Bedreddin Destanı’nda şiir açısından ve fikir açısından çarpıcı bölümler azdır. Ancak, Şeyh Bedreddin ve arkadaşlarının düşüncelerini özetleyen şu bölüm eşsiz bir güzelliktedir:
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı
demiri oya gibi işleyip hep beraber
hep beraber sürebilmek toprağı
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini.
Destanın bir yerinde Nazım Hikmet şu görüşü ortaya koyar: Şeyh Bedreddin ve adamlarının yenilmesi elbette tarihsel toplumsal, iktisadi koşulların sonucudur, elbette akıl bunu böyle kabul ediyor, ama yürek onların yenilgisini benimsemiyor. Bu görüşü ortaya koyduktan sonra Nazım Hikmet bir dip notuyla savunuya geçer, bazılarının bu görüş karşısında kafayla yürek ayrılmaz görüşünü öne süreceklerini, oysa insanın, yürek taşıyan bir varlık olarak doğruları doğru diye belirlerken, doğruların getirdiği değişik duyguları yaşamaktan geri kalamayacağını belirtir. İstemediğimiz bir sonuç aklımıza yatsa da bize acı verecektir. Zeyl bölümünde, Lenin’in sözlerine dayanarak, şu görüşü işler Nazım Hikmet: bir ulusun insanı, tarihindeki yüz ağartıcı olaylardan onur duymalı, evrensellik adına bundan sakınmaya kalkmamalıdır. Buradan şu temel görüşe ulaşılır: başka ulusları ezen ulus özgür olamaz.
Tarihsel bir olguyu değerlendirebilmek için, sağlam bir bakış açısına sahip olmak kadar nesnel verilere sahip olmak da önemlidir. Nazım Hikmet, yapıtının sonunda Bedreddin’in girişimini bütün büyüklüğü içinde inceleyecek kalın bilim kitaplarının yazılması gerektiğini belirtir bu yüzden. Bu tür kalın kitapların yazılması olanağı var mıdır? Şeyh Bedreddin’in Varidat’ını bugünkü dile çeviren ve çevirinin başına geniş bir inceleme koyan Cemil Yener şöyle demektedir:
’’Şeyh Bedreddin Mahmut, günümüzden tam beş yüz elli yıl önce asılmış. Onu yakalayıp getirenlerin, yargılayanların, asanların hiç biri gördüklerini, yaptıklarını yazmamışlar. Onunla konuşmuş olanların, onun hakkında yazdıklarından bir kaç cümle gelmiş. . Bedreddin hakkında bilgi veren en eski tarih belgelerinden biri Aşık paşazade, ya bir çıkar umduğu kimseye yaranmak için ya da Şeyhin düşüncelerini çok aykırı bulduğu için yazdıklarını kinle yoğurmuş. Bedreddin hakkında bilgi veren tarihçiler, ya hükümdarın adamıdır, onun ekmeğiyle besleniyor; ya da ondan bir şeyler bekliyordu. Bilgilerini ise, kendi sınıflarından almışlardı. Bu yazarların bilgi düzeyleri de şöyle böyle idi. Şeyhi eserleri ile tanımak zor. Elde bulunan eserlerin çoğu dinle ilgili. Din kitabı yazan, eserine kendi kişiliğinden bir şey katamaz.pek. Dolayısıyla Bedreddin’in gerçek çehresini onlarda aramakla önemli bir sonuca ereceğimizi sanmam.’’
Şeyh Bedreddin’le ilgili tarihsel kaynakların zayıflığından ötürü düşünsel yanı ister istemez bulanık kalmış olan Şeyh Bedreddin destanı, tutarlı bakış açısıyla,abartılmamış duygu yüküyle, arı ve güçlü anlatım örgüsüyle dikkatimizi çekmektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.