- 442 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-ANLAMINA VARMAK AMA NASIL?-(3)
Ülkemizde dönemler içerisinde nice gerçek sorun ve problemlerden farklı olarak yapay bir mesele icat edilir, edilmiş bulunmaktadır. Atatürk’ü sevmek, sevmemek şeklinde özetlenebilecek hemen hiçbir mantıksallığa dayanmayan duygusal bir söylemdir bu. Kuşkusuz seven yahut sevmeyenler yanlış anlamasın. Tercihlidir elbette.
Şu kadar ki, insan denen varlığın temel özelliklerinden biri de kafa yapısı olmaktadır. Bunun da ardında aile yapısı, muhit, eğitim, siyasi tarihi damarlar ve hatta genetik kodlar aranabilir. İnsan hak ve hürriyetleri bağlamında da kişinin bir inanç ya da düşünceye bağlı olup olmaması, herhangi bir siyasi, tarihi kişiliği sevip sevmemesi netice olarak onun hürriyetine bağlıdır. Kaldı ki, baskı cebir gibi faktörlerin insanı içsel düzlemde değiştirici özelliği olmadığı, olmayacağı gibi ancak kabul etmiş görünmesi mümkündür. Gerçek rengini belli etmeyen, uygun zaman ve zeminde ancak salan insandan ise sağlıklı, gerçek bir fayda ummak ne kadar mümkündür ki?
Yurdumuzda ise duygusal bir sevmek/sevmemek öteden beri rant alanı olup, ciddi anlamda piyasa yapmaktadır. Biri çıkar der ki, Atatürk’ü vatan haini olan sevmez. Tabi etki tepki mekanizmasının işlemesiyle birlikte tersi değerlendirmeye de müsait olmaktadır bu. Kimi der gerçek dindar Atatürk’ü sever, dinciler gericiler sevmez. Bir başkası Müslüman Atatürk’ü sevemez, sevmez, sevmemeli der. Bazen kendisi Müslüman olmayan bir bakmışsınız Müslüman Atatürk’ü sevemez, severse sahtekârdır demekte. Gerçek Müslüman yobazdır ön yargısına sahiptir bu tipler.
Bazı İslamcı yapılar ise bu tipleri ne hikmetse kendilerine referans alıp hak verirler. Peki bu ateist, materyalist yahut deist tipler gerçek Müslüman yobazdır dedikleri zaman da İslami bakışla kabul eder misin bunu? Yok hayır, söylemin kendi duygularına uyan kısmını kabul edecek, diğer bölümü o da onun düşünce hürriyeti diyecek.
Mesela toprağı bol olsun ünlü hikayecimiz Aziz Nesin’de bu tarz yaklaşımda bulunanlardan idi. Kimi zaman ““Gerçek Müslüman Atatürk’ü sevemez. Niye sevsin ki, yaptığı hiçbir iş Müslümanların lehinde değildir. Seviyorsa, ya ahmaktır ya sahtekâr…” derdi. Onun nazarında Müslüman yobazdı da. Müslümanı yobaz ise samimi, münevver ise sahtekâr bulurdu mesela. İnsanları istediği kıvamda yoğurmaktan mı haz alırdı bilinmez. Hani karşısında düz durup nişangâh olmayı kabul mü etmeliydi insan evladı merak ederdim hep.
Bir kere sapla samanı birbirine karıştırıyoruz kimi vakit. Buna ünlü güldürü ustamız da dahildir, kimse kusura bakmasın. Atatürk’ü sevip sevmemek ayrı, yaptıklarını doğru ya da yanlış bulmak yahut sorgulamak ayrı, icraatlarını Müslüman Türk milleti ve onun yüksek menfaatleri uğruna yapmış olması veya yapıp yapmadığı apayrı bir alan.
Kişi kendine göre yaptıkları bana uymuyor öyleyse Müslümanların lehine yapmış olamaz demekte. Halbuki, Atatürk’ün inkılaplarını yapmaktan maksadı ve muradı bal gibi de Müslüman Türk milletinin çıkarlarını, iyiliğini, menfaatini düşünerek olmaktadır. Tam da bu noktada sorulabilir, yani Müslümanların menfaati için mi İslamı yok etmek istedi? Azizim İslamı yok etmek istediğini ya da Müslümanlara zarar vermek istediğini sen söylüyorsun. Senin zaviyenden bu böyle. Atatürk’ün bulunduğu noktadan görünen ise Türk milletini Orta Doğu bataklığından çıkartmak ve Arap Milliyetçiliği jargonundan arıtmak. Bu düzlemde Müslüman olana Atatürk’ün hiçbir itirazı olmaz kanımca.
Sevgili dostlar, şimdi de tam tersi bir şey söyleyeceğim. Atatürk’ün politikaları, inkılapları milletimiz için müspet bulduğu kendi modern, pragmatik niyet ve maksadının ötesinde elbette sorgulanabilir, tartışılabilir, eleştirilebilir. Bu ayrımı bir yapabilsek duygusallıktan arınıp akılcı da olacağız ya.
Efendim! Bir hususun daha altını çizmek isterim burada. Aziz Nesin iyi bir öykü ve mizah yazarıdır bana göre de. Çok zeki bir insan, bu toplumun psikolojik şifrelerini çözmüş biri olarak da düşünürüm açıkçası. Bireysel insaniyetine de sözüm olmaz, olamaz. Mesela Nesin Vakfı kanalıyla çocuklara eğitim verilmesi yönünde gösterdiği çabalar.
Yine bir sohbet programında –ki son zamanlarıydı- koruması olup olmadığı sorulduğunda; koruma istemedim, mantıklı da bulmam, düşünsenize kuvvetle muhtemel dünya görüşümü benimsemeyen hatta ihtimal beni sevmeyen bir insanın sırf mesleği icabı beni koruması, dahası gerekirse benim için hayatını ortaya koyması mantıklı mı sizce şeklinde sordu da hayatın dibini köşesini çok yoklamadan böyle bir muhakemenin elde edilemeyeceğini düşünmekten alamadım kendimi. Yaşamı bu biçimde sorgulayan bir insan basit hesapların, küçük duyguların peşinden koşar mı acaba? Bu değerlendirmeleri yapmak elbet insanların özlük haklarına saygının gereğidir.
Ne ki, üstte yer verdiğim dayatmacı bulduğum yaklaşımları konusunda aynı olumluluğu duyduğumu söyleyemem.
Burada genel bir suali de sormak mümkün. Ülkemizde sosyalist yapılar Atatürk hakkında hangi hislere sahip? Bugün Erdoğan ve AKP karşıtlığıyla sevmek değil dediğim. Daha önceleri nasıl algılanırdı? Mesela İstiklal Harbi yıllarında Batum’a geçmek isteyen Mustafa Suphi ve arkadaşlarının devlet eliyle katledilmesi dolayısıyla Mustafa Kemal’den “Burjuva Kemal” imgesiyle söz edilmesi. Belki Aziz Nesin’de de anlamlı bir karşılığı vardı bunun.
Bizde Marxistlerin, komünistlerin, sosyalistlerin zaman zaman bu tarz dünya görüşüyle ne kadar bağdaştığı kuşkulu marazi öfkeleri vardır. Marxist, Komünist dünya görüşü batıda Burjuva Devrimi ya da İnkılabını tarihsel bağlamda ilerici bir evre görür de bizde ise komünist, sosyalist birde bakarsınız derin devlet gizli komünist partisine darbe vurdu diye Atatürk’e alttan alttan gönül koymaya kalkarlar. İslamcılarımız ise büsbütün haksız bulmadığım bir nedenle baskıcı Kemalist, devletçi elitist aşamalardan geçmemiz hasebiyle bu tarz zıpır söylemlere hak vermeye kalkar, devlet formasyonundan uzaklaşıp bedevi jargonuna saplanmaktan yakalarını kurtaramazlar. Bu siyasi ideolojik yapı Allah’tan 2002 sonrası iktidarda da devlet şuuru bu kesimde de ziyadesiyle gelişip serpilmekte. Yoksa İslamcıların devlet kavramından büsbütün ümitsizliğe düştüğü evrelerde vardır ki, ülkemiz gerçekliğinde temelli haksız bulmadığımı üstte de belirttim. Sözüme mim koyun lütfen! Lütfettiğimi düşünecek insan evladına saygı duyarım elbette.
Ne çare ki, İslamcı kardeşim bana Aziz Nesin haklı birader, tabii ki gerçek Müslüman Atatürk’ü sevemez, severse ya aptal ya sahtekârdır derse buna dahi eyvallah diyemem. Çünkü farklı bir açılımında gerçek Müslüman yobazdır, değilse gerçek değildir söylemi de vardır. E canım orasını almayız olur biter denirse eğer onu da ben etik bulmam naçizane. Çünkü söylemin bütünlüğünü sağlayan bu devam ibaresidir. Başka türlüsü tutarlı olur mu?
Birde dostlar bu tip yaklaşımlar kişiye ait fikir hürriyeti kapsamına girse dahi bozgunculuktan uzak değildir zannımca. Mesela aynı Aziz Nesin Türk milletinin yüzde altmışı aptaldır da demişti. Kimi kesimlerde rol model olduğundan dolayı da insanlar savunmaya geçerek az bile söylemiş yüzde sekseni aptal bir milletiz demeye başlamışlardı. Bir gazetecimiz de o yıllarda toplumsal tepkiler karşısında müdafaa bağlamında olmalı, aptallığın eğitimsizlikten kaynaklandığını yoksa zekâ özürlülük anlamına gelmediğini dolayısıyla ünlü yazarımızın toplumumuza geri zekalı değil de eğitimsiz dediğini vurgulamak suretiyle hani özrü kabahatinden büyük tabir edilecek biçimde sevgili Aziz Nesin’e sahip çıkmıştı da kasıklarımı tuta tuta gülmüştüm. Sorulmaz mı, neden madem toplumumuzun eğitimsiz olduğunu söylemek yerine sosyal psikolojiyi yaralayacak biçimde aptalı tercih eder üstat?
Sözün özü ortak değerlerimiz vardır. İnancımız, geleneklerimiz, tarihi bağlarımız, dini ve milli bayramlarımız, tarihsel kişiliklerimiz. Yeri gelir muhasebe ederiz hatta sorgularız, eleştiririz ama kırıp dökmeden. Ekseriyeti Müslüman olan bir topluma sesleniyorsun ve diyorsun ki, gerçek Müslüman yobazdır, değilse sahtekârdır yahut hakiki Müslüman Atatürk’ü sevmez, severse ya aptal ya madrabazdır.
Beyler, hanımlar! Bir binada taşıyıcı unsurlar vardır bilirsiniz. Kolonlar, kirişler. Düşey ve yatay taşıyıcı elemanlar hani. Söz gelimi ana kiriş tabir edilen, “Döşemelerden veya ikincil kirişlerden aldığı yükleri başka kirişlere değil de doğrudan doğruya kolonlara yada taşıyıcı duvarlara aktaran kiriş” ler temel yapı elemanlarıdır bunlar. Yine nirengi noktası tabir edilecek olmazsa olmaz ögeler her alanda karşımıza çıkar kuşkusuz. Hani derim ki, ülke, toplum, millet, devlet bağlamında da birlik beraberliği tesis eden ögeler karşımızdadır. Bunların karşısında ise türlü kozmopolit eğilimler idraklere pranga vurmaktadır biline.
-DEVAM EDECEK-
L.T.