- 978 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
KÂHTA’DA BİR GÜN
MAZİYE YOLCULUKLAR – I
Koparılmış takvim yapraklarını bir bir topladım. Yıl yıl tamamladım. Onar yıl olarak deste yaptım. 1960 yılların başına gittim. Bir ilkbahar sabahında, Kâhta’mda güne başladım.
Babam, namaz dönüşü Hacı İbrahim’in fırınından sıcak pideler getirmişti. Annem, Kâhta’nın o güzel peynirini tenekeden çıkardı. Tuzu gitsin ve yumuşasın diye sıcak suyla yıkadı. Bir gün önce Osi Beke’den aldığım Eroğlu markalı sandık zeytinlerini tepsiye koydum. Ablam, demlemiş olduğu çayı getirdi. Yer sofrasında sabah kahvaltısını yaptık.
Babam demirci dükkânına giderken, bir saat sonra dükkânda olmamı istedi. Tamam, dedim.
Pencerenin önüne oturdum. Dedi Elike mandalarını, öküzlerini önüne katmış, gidiyordu. Eşi hayvanların yerini temizliyordu. Xece teyze kapının önüne oturmuş, sabah sabah pirinç ayıklıyordu. Leyla hala, oğlu Mustafa Işık’ı yolcu ediyordu. Avi Kırre eşeğine binmiş, Aysadık’a gidiyordu. Çok geçmeden Mami Qesim eşeğin üstünde, sokaktan geçti.
Sarı yapraklı defterime, matematik ödevimi yaptım. Sözlükten, bilmediğim Türkçe sözcükleri buldum. Ağabeyimin geçen yıldan yarım kalan, bana verdiği beyaz yapraklı deftere de Türkçe ödevimi yaptım… Ödevim bitmişti…
Anneme, dükkâna gideceğimi söyleyerek sokağa çıktım. Bedriye Kırre evinin önündeydi. Halını hatırını sordum. Yürüdüm. Mıçı çulcu, köşedeki dükkânında semer dikiyordu. Hamdi Can, annesi babasıyla evlerinin önündeki terasta oturuyordu. Az daha gidince Osmanî Kuşin’in fino köpeği kapının altından fırladı. Havlayarak üstüme gelmeye başladı. Nedir bu köpeklerden çektiğim diye kendi kendime söylendim… Her zaman yaptığım gibi yerden taş alarak kovalamaya başladım. Kapının altından içeri girdi. Yine kurtulmuştum.
Kantiklerin hanının önünde birkaç köylü, hayvanları ile bekliyordu. Ana caddeye çıktım. Babamın yaptırdığı caminin önünde durdum. Manifatura dükkânın önündeki kalabalığa baktım…
Emin Okyar kıpkırmızı olmuş, senin de, seni gönderenin de diye bir köylüye küfrediyordu. Olayı anlamıştım. Bazı esnaflar, katran arayan, elma, portakal soran köylüleri, kumaş satan Emini Gose’nin dükkânına gönderirlerdi. Adamı kızdırmak, küfrettirmek için bunu yaparlardı… Bu esnafların ara sıra yaptıkları bir şakaydı… Saf köylüler, manifaturacıdan katran, portakal, elma sorunca küfür yerlerdi. O köylüyü gönderen esnaf da payına düşeni alırdı. O küfürleri çaktırmadan gülerek dinlerlerdi. Yine aynı senaryo oynanıyordu. Aynı şaka tekrarlanıyordu…
Emirhan oturmuş müşteri bekliyordu. Sevri Fatçele iki çocuğa şekerli leblebi tartıyordu. Hüseyin Bakır, dükkânının önünde babamın yaptırdığı caminin kapısındaki yaşlı adama bakıyordu… Mustafayı Keje manifatura dükkânında oturmuş, oğlu Hacı Ömer de dükkânının önünü süpürüyordu. Mustafa amcaya duyurmadan Hacı Ömer’e takıldım: “Süpür, süpür belediyemize yardımcı ol. Çöpçü sayısı az. Seni de işe alırlar. ”Osi Beke duydu. Güldü.
Ramazan ve H. Mustafa Metiner bir şeyler konuşuyorlardı. Hesi Büke önünde çarkıfelek masası “lore, lore” diye bağırıyordu.
Osmanı Kuşin’in kahvesinde 5–10 kişi sabah çayı içiyorlardı.
Osmanı Semsati, bakkalın önünde bekleyen doktorun köpeğinin boynundaki sepete siparişlerini koyuyordu. Hülyam lokantasının sahibi Ağa, aldığı sebzeleri içeri taşıyordu. Ahmet Selçuk dükkânda, yeni aldığı malları yerleştirmeye çalışıyordu.
Karşı tarafta Dedo Merdika, Mejo ile şakalaşıyordu. Hacı Yaşar saatçi dükkânının camını siliyordu. Kasap dükkanında Avdi Goje et doğruyordu. Mehmet Efendi dükkânında tahta kaşık pazarlığı yapıyordu…
Remo Macır’ın dükkânının önünde birkaç deve çökmüştü. Sahipleri alışveriş ediyorlardı. Remo yine bir şeyler anlatıyordu…
Adıyamanlı aşçı Mehmet, Nuri Sesigüzel’in plağını takmış, lokantaya müşteri çekmeye çalışıyordu. Kâhtalı Mıçı karşı kaldırımda türküye eşlik ediyordu…
Terzi gilin kahvesinde, Hacı İbrahim’den alınan taze pideyle Demoru, çay içiyordu. Bekçi Hemo arkadaşları ile domino oynuyordu…
Bu tarafta Kadir sebzeyi yerleştiriyordu… Hemen yanında fotoğrafçı Celal bir köylünün vesikalık fotoğrafını çekiyordu. Berberin önünde, deli Rıza boynundaki flüt ve düdükleri koca göbeğinin üzerine bırakmış, saç tıraşı olan Ali Kamuşliye bakıyordu.
Hacı Resul oğlu Derviş ile kasap dükkânlarının içinde etleri bölerek satışa hazırlıyorlardı. Yeni kesilen hayvandan buhar çıkıyordu…
Hesi Delal dükkânının önüne halı, döşek, yorgan seriyordu. Satmak için yeri vitrine çeviriyordu… Kaldırım değil cadde tezgâhtı… Taşıma işi yaparken, bağırıyordu: Were! Were! Were! Were male erzan!
Aziko çırakları ile ayakkabı dikiyordu. Mehmet’i Büke yırtık kırmızı naylon ayakkabıyı sıcak şişle yapıştırıyordu. Ayzeri Süsyanı bakkal dükkânında bıyıklarıyla oynuyordu. Mustafayı Nurike işyerinde oturmuş, müşteri beklerken düşünüyordu.
Bedi Hocı evden çıkmış, fırına doğru gidiyordu. Birkaç kişi babamın yaptırdığı çeşmede abdest alıyordu. Molla Mehmet caminin merdivenlerinde sakalını tarıyordu. Topal Mahmut Hoca, sakat arabasının tekerlerini çeviriyordu. Çarşıya alışverişe çıkmıştı… Kuran dersleri aldığım hocamın ellerini öptüm…
Abuzer usta oğulları Mustafa, Güli ve Yusuf ile örste kara saban demiri yapıyordu. Nuri Henno müşterisi ile pazarlık yapıyordu. Salihi Nalbant bir oduncunun katırını nallıyordu. Berber Hacı Arap, küçük dükkânında birinin sakal tıraşını yapıyordu. Kıyım artığı Bedi Menene, kalaycı dükkânında bakır leğen kalaylıyordu…
Babam, çırakları Abuzer Kaya ve Süsyanlı Yusuf ile nar gibi kızarmış demire balyoz, çekiç sallıyorlardı. Araba aksinden balta yapıyorlardı…
Dükkâna girdim, kenarda birkaç koyun, keçi kellesi ve ayağı vardı. Babam, “okula gitmeden şunları temizle,” dedi. Kelleleri temizledim. Okul harçlığımı çıkardım. Okula bir saat kala babamdan izin aldım. Eve dönüşü Merdik gilin sokağından yaptım. Avdi Ömer’in oğlu gözlüklü Mehmet, sebzeleri, meyveleri yerleştiriyordu.
Osman Topçu’nun babasının marangoz dükkânını geçtim. Husi Kutiya’nın hanının önünde nallanan atı seyrettim. Biraz yürüyünce Hafızı Goje geliyordu. Yanına gittim. Elini öptüm. Gözleri görmese de beyni ve sezileri bilgisayardan daha güçlüydü. Hemen tanıdı beni. O da beni alnımdan öptü. Güzel nasihatler yaptı. İzin istedim. Ayrıldım. Evlerinin önünde Osmanî Kürük ve eşi İmmi teyze oturuyordu. Selam verdim. Hal ve hatırlarını sordum. Halil Terzi ve oğlu Hacı evden çıkıyorlardı. Halil amcaya selam verdim. Mülik evlerinin önündeydi. Sadık’ı Sıme kardeşi İbrahim Halil ile konuşuyordu. Sohbet ettik. Fate Keje kapının önündeydi. Gittim elini öptüm. Halını hatırını sordum… Ön sokağımıza girdim. Hamit Evci ile karşılaştım. Konuştuk. Hemi Çevder karısı Lalike ile oturuyordu. Ayzeri Holle, Ayzeri Eşe ile konuşuyordu.
Eve girdim. Elimi yüzümü yıkadım. Siyah önlüğümü giydim. Eski çantamı alarak örfinin dükkânının üstündeki sokaktan, askerlik şubesine doğru yürüdüm. Ziraat bankasının önünden geçtim. Ayhan terzi ile karşılaştım. Selam verdim. Peko gilin evinin önünden geçerek okula yürüdüm. Önümde Nezifi Ali Baba, Nusret Yücedağ, Mehmet Bulut, Mehmet Kahraman, Sabri Avcı, Mehmet Bozan, Yusuf Bakırcıoğlu, Sırrı Ülgen, Ramazan Temur, Kemal Evci, Mehmet Demir okula doğru gidiyorlardı. Hepimiz birlikte okulun bahçesine girdik. Öğretmenlerimizden Mehmet Ali Açıkgöz, Ayten - Gülten kardeşler merdivende bahçede oynayan çocuklara bakıyorlardı.
1960’lı yıllara, maziye doğru bir yolculuk yaptım. O günleri yeniden yaşadım. Dostluk ve kardeşlik havasını yeniden soludum. İsimlerini andığım büyüklerimden ve arkadaşlarımdan kaçı yaşıyor, kaçı bu fani dünyadan göçtü, bilemiyorum.
Gurbet zordur. Düne özlem duyan yüreklere, hasretlik bir hançer gibi gelir saplanır… Bazen özlem, damla damla yaş olur… Gözlerden akan yaşlar, maziye yoldaş olur… Ayrılıklar gönüllü olmaz. Koşullar mecbur eder gurbete insanları, anılar arkadaş olur…
Doğduğum toprakların güzel insanları, sizleri özledim… Çocukluğumun caddelerini, sokaklarını, bağlarını, bahçelerini özledim… Sevginin, saygının, dostluğun, dürüstlüğün gerçekten yaşandığı o günleri özledim… Saf insanlarımla birlikte temiz hava solumayı özledim… Yoksul sofralarda lokma bölüşmeyi özledim… Özveriyi özledim… Kendi fakir, yüreği zengin adam gibi adamları özledim… Yaralı yüreğimden hepinize kucak dolusu sevgiler, saygılar, selamlar…
Ölenlere Allah rahmet etsin…
Kalanlara uzun ömürler dilerim…
YORUMLAR
Ne güzel anılar ve ne güzel insanlar biriktirilmiş geçmişten gelen bir dolu yaşanmışlık... İnsan özlemle hasretle yad ediyor o günleri değil mi? Memleket kokusu da bir başka, insanı da bir başka... Ne çok şey değişti kim bilir o yıllardan, günlerden bu günlere...
Mahmut Cantekin
Sıcak, güvenilir insanlar azaldıkça bizler de eksiliyoruz.
Teşekkürler.