- 1790 Okunma
- 22 Yorum
- 11 Beğeni
BULDUKLARIMIZ – EDİNDİKLERİMİZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tüm ilişkilerde ilk intiba diye bir şey vardır ve bunun genellikle bulduklarımızın yansıması olduğu bilinir ve bunlar, hiçbir çabamız olmadan bizde bulunanlardır.
- Aile soy ağacımız,
- Fiziğimiz,
- Ailemizin maddi yapısı,
- Etnik kimliğimiz,
- Ailemizin sosyal seviyesi… gibi.
Bunların yaşamımızı kolaylaştıran artıları varsa yaşayıp keyfini sürmeli ama övünme konusu yapılmamalı… eksileri varsa da bunlardan kaynaklanan bir utanma ya da eziklik yaşanmamalı.
‘Kürk ile börk ile adam olunmaz.’ Ömer Asım Aksoy’un ‘Atasözleri Sözlüğü 1’ kitabının 1540. sırasındaki öz kültürümüzün atasözüdür. Demek ki biz, aslında böyle bir anlayıştan geliyoruz.
Aslında başlatılan iletişim ister yüz yüze, ister sadece konuşarak ya da yazışarak olsun, iz bırakan öncelikle ‘karakter’dir. Dünyada da bunun böyle olduğunu savunan düşünürler vardır:
- “Karakter, güç ve uzun süren bir alışkanlıktan başka bir şey değildir.” Plutarkos da bu konuyla ilgili saptamasını yaparken bunun zamanla ‘edinilen’ bir değer olduğuna vurgu yapmış. Yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış bir biyografi ve denem yazarı, muhtemeldir ki çoklu gözlemlerinden sonra bu sözü söylemiş ve söz güncelliğini hiç yitirmemiş kİ günümüze kadar gelmiş.
- “Onurlu insanın üzerine titrediği şey karakteridir, bayağı insanın ise makam ve mevki.” Konfüçyus, onur ve insan sözcüğünün de ancak edindiği karakterle bağdaşacağını düşünen bir Uzak Doğu filozofu.
Edindiklerimiz, bulduklarımızın artı ya da eksilerinin etkisinde kalmadan çabamızla elde ettiğimiz kazanımlarımızdır. Burada tercihler devreye girer ve zor olan da zaten budur!:
- Çalışkanlık – tembellik,
- Bonkörlük – cimrilik,
- Dürüstlük – yalancılık,
- İyi niyetlilik – kötü niyetlilik,
- Adil olmak – taraflı olmak… gibi
Kişi kendine karşı kolay kolay adil olamayacağı için, hemen herkes edindiklerinin üstün özelliklerinden dem vurur. Oysa bu, bu kadar kolay olsaydı, insanlık iletişiminde sorunlar da yaşanmazdı, ülke içi ya da ülkeler arası savaşlar da.
Aslında, bulduklarımıza bunlardan hangilerini katarsak asıl ‘BİZ’ çıkar ortaya ve bunu ne yazık ki biz pek göremeyiz, en çok karşımızdakiler görür. İnsanlık bunları bildiği halde düzelmiyorsa bunun birkaç nedeni olabilir:
1- Ya karşımızdakiler, bizi adil değerlendirecek kadar donanımlı değillerdir,
2- Ya gördüklerini söyleyecek kadar ( çıkar hesabı ne yazık ki en büyük etkendir) dürüst değillerdir.
3- Ya da biz, söylenen kusurlarımızı görüp düzeltecek, yerine doğrularını koyacak kadar yeterliliğe sahip değilizdir.
Yaklaşık 1000 yıl önce yaşamış İranlı büyük bilim ve ilim insanı Ömer HAYYAM da bu konuda birçok rubai yazmış. İşte birkaç örnek:
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Binbir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.
Gerçek eren içinde kir tutmayandır,
Varlığını korkusuzca hiçe sayandır.
Bu topraklar üstünde en temiz kişi
Sağlığında toprak kesilmiş olandır.
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok
Şu dünyanın sırına ermişim az çok
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.
Doğadaki yaşamın sürmesinin temel nedeni dengeyse ve bozulduğunda felaketler zinciri başlıyorsa, ‘BİZ’im için de bu böyledir.
İnsanlığın bugünkü durumunun, sefaleti yaşayanların yanında sefahat alemlerini sürdürebilenlerin olmasının temel nedeni, bulduklarının bir ayrıcalık olduğunu zannedip edindiklerini kimliklerine ekleyip KİŞİLİK geliştirmekten insanlığın gitgide uzaklaşmasıdır.
Bunlardan herhangi birine sahip olmanın gururu sararsa insanı, edinmek için harcadığı emeklere de yazık olur.
Hiçbirinin değeri kalmaz o zaman.
Sağlıklı ve huzurlu bir geleceğe hep birlikte ulaşmak dileğimle…. Sevgilerimle, saygılarımla…
27.05. 2020 Serap IRKÖRÜCÜ
İnsanoğlunun bu iki kazanımla ’kendi’ olduğu fikrimi paylaştığım yazımı GÜNÜN YAZISI olarak taltif eden Seçki Kuruluna, sayfamı ziyaret eden, yazımı yorumlayan ’Defter’deki arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle... Saygılarımla...
YORUMLAR
Büyük bir toplantı salonunda kalabalık bir toplulukla dinliyormuşum gibi hissettim bi an sizi. Öyle sesi yüksek bir yazı ki ve altını çizdiğiniz konu öyle önemli ki. Burada bulunmanız ve yazılarınızı okuyor olmak benim için bir kazanım, öncelikle bunun için teşekkür ederim size.
Doğuştan gelen özellikler; zeka, yetenek, coşku, neşe, utangaçlık, girişkenlik, saldırganlık, içe dönüklük, vb. kişiliğimizi, tercihlerimiz ve tecrübelerimiz neticesinde sahip olduklarımız da karakterimizi oluşturuyor. Sağlam karakterin üç temel ayağı var bence dürüstlük, hoşgörü ve sabır.
Yazıdan çıkardığım sonuç, var olan kişiliğimizi sağlam bir karakterle taçlandırmak mümkün, bu tamamen bizim seçimimizle ilişkili.
Tebrik ediyorum Serap Öğretmenim ve tekrar teşekkür ediyorum varlığınıza.
Saygı, sevgi ve selamlarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ne kadar güzel bir giriş ilk cümleler, ilk önce yüz kaslarım hareketlendi.... :)
Çok teşekkür ederim, içtenlikle!...
Övünmek, insan olmanın vasıfları içinde çok zavallı bir tavırdır. bu yanlışı yapanların daha çok 'bulduklarıyla' bunu dile getirmeleri de bir paralellik arz ediyor tabii...
Yazıya yaptığın katkı çok kayda değer . ilk ikisine birçok kişi 'sahip olduğunu' düşünür ama son olan var ya!... SABIR!... en önemli meleke bence.... diğerlerini de o taşıyor bence.
'Sevdiklerinizi yakından tanımak istiyorsanız, onlara uzaktan bakmalısınız.' Bu sözüm, tecrübelerle sabit Sevgili Hicran!... :)))
Her paylaşımın ve yorumun çok değerli... Sağ olun, hep olun...
Sevgilerimle...
Sevgili Serap Hanım;
Henüz daha yazınızı okumadan sayfada adınızı okuyunca bile işte okuyacağım güzel dolu, dolu bir yazı deyip mutlu oluyorum.
Kimlik insanın doğuştan getirdiği özellikler ise zaman içerisinde kazanılan güç sefahat vs ne yazık ki kimlikten öte geçerek zayıfı ezmek amaçlı kullanılmış.
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok
Şu dünyanın sırına ermişim az çok
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.
Şiir de söylenmek istenilenin üzerine cuk diye oturmuş. İzninizle ufak bir şiir ile ben de yazınıza katkıda bulunayım Saygılarımla.
Sefahat ve sefalet
Alime bilmemek büyüklük bazen
sefahat ile yarışmaz ancak hiç bir erdem.
Zavallı zavallılığı ile kalırken
Güçlüye ses vermek işe yarar mı
Bu gün de yine sefalet son söz cehalet kadar mı
Fatma Oral
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok doğru, ne yazık ki artık öyle oldu!.. Sayılabilir her şey, sayılamayacak kadar değerli olan her şeyin önüne geçti!.. Sözün bittiği yer...
Montaigne'nin DENEMELER'i ve Ömer Hayyam'ın RUBAİLER'i benim başucu kitaplarımdır. Kaçıncıyı eskittim hatırlamıyorum... Aradıklarıma uygun cümleler, dörtlükler çıkar gelir oralardan... :)))
Şiirle yaptığınız katkı da yazının özeti gibi...
Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
öğrencileriniz ne kadar şanslı olduklarını umarım biliyorlardır
her kelimeniz bir ders
her cümleniz bir okul
her yazınız bir hayat
ne mutlu sizi tanıyanlara
saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Bluğ çağı çocuklarıyla 41 yıldır beraber olduğum halde, hiçbir öğrencimle, velimle, görev arkadaşımla sorunum olmadı. Enerjilerimiz tutmadığı zamanlarda 'sınırlı iletişim' ile her şey halloluyor zaten...
Beni tanıyanlara gelince!...
Bütün değerler, kaybedildiğindeki boşlukta anlaşılır... :(
Hayat!...
Bu sayfadaki arkadaşlarımdan dolayı da gerçekten çok şanslıyım... İyi ki varsınız!...
Saygılarımla...
Yeni bir gün, yeni bir insan. Yeni bir tecrübe edinmek için yeni fırsatlar. Zihinsel olarak güçlü insanlar her zaman yeni bir şeyler öğrenmeye açıktırlar.
yazınız insanı düşünmeye yönlendirirken aynı zamanda da bilgilendiriyor
tebrikler günün yazısı için...
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeleriniz, katkınız ve kutlamanız için çok teşekkür ederim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Tekrar teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Bugün güzel bir gün...Çok sevdiğim kalemlerden hikayeler okudum. Okumaktan çok keyif aldığım yazınızı güne gelmiş gördüm...hayatımda boşa gitmemiş bir gün diye düşündüm...
Düşünebilmek, anlam aramak, anlam yüklemek ve öğrenmek iyi ya da kötü...elimizdeki her şeye değer katan bu değil mi...
Eksik olmayın dilerim...
Sizi okumak çok büyük bir keyif..
Tebrikler yine yeniden.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet, haklısınız... Kazanımlarımızla donanıyoruz... her an, her gün... Değişim de bu işte!.. :)
Siz e öyle... Sayfamda olmanızdan mutluyum...
Tekrar teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Yürek dolusu tebrikler değerli hocam
Güne yakışan yüreklere de dünden kazıdığımız kıymetli yazınızı kutluyorum.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
her yazı her şiirinizden payımıza düşeni Alıyoruz Serap hocam...
yazılarınıza veya şiirlerinize gelirken, acaba bu defa nasıl bir ders ders
çıkaracağım diyerekten geliyorum... bu kez bir değil bir kaç bölümü
kendimce sorguladım doğrumu yanlışımı hesap etmeye çalıştım.
finali bu mısra ile yaptım öylesine benceydi ki Teşekkürler...
''Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok''.
tebrik ve beğenimle saygılar
Serap IRKÖRÜCÜ
Estağfurllah!...
Bunlar yılların gözlemlerinden paylaşımlar diyelim....
Sizin bu içsel değerlendirme cümleleriniz de pek her yiğidin kârı değildir. İnsanoğlu önce başkasının kusurunu görür, ( bu kibirdir) kendikini yok sayar. Gönül gözüyle bakanlar 'biz' kavramına 'ben' ezilerek ulaşılacağını bilirler, sizin gibi...
''Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok''.... Bu cümlemiz kabul edelim etmeyelim hepimiz için geçerli. Bizi yöneten beynimizin sırrını çözememişken... duyularımızın birbirine bağlantısının duyuşsal anlamda ispatını yapamamışken... telepatik ulaşımı hasbelkader yaşayıp sürekli hale getirememişken... kainatın henüz sınırlarını bile bilmiyorken... 'ben oldum - sen yarımsın' demek bile cehaletin başlı başına itirafı olur.
'Az şey öğrenen çok şey bildiğini zanneder; çok şey öğrenen ne kadar az şey bildiğini fark eder.! Bu da benden!...
O nedenle cümleniz bizim ölünceye kadar öğrenmeye devam etmemiz gerektiğini söylüyor. Yürekten katılıyorum..
Derin yorumlarınızı okumayı seviyorum. Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla...
Avare,
Raj Kapoor'un hem yönetmenliğini yaptığı,,
hem de başrolünde oynadığı 1951 yapımı Hint filmi,,çok bilindik,,
konusunda,,"Soylunun oğlu soylu, hırsızın oğlu hırsız olur" inancına sahip olan hakimin (Raghunath) kendini sorgulaması.Ama genetik,,ayrı bir konu,, it eniği it olur,kurt eniği kurt olur,der atalar,,katranı kaynatınca, şeker olmayacağı gibi,,
bilgi verici, üzerinde tartışılacak, beyin fırtınası yapılacak,muazzam anlatı,,
tebriklerim ve hürmetle,,,
Serap IRKÖRÜCÜ
Eğer aynı ortamda yaşıyorlarsa, soylununki de hırsızınki de... itinki de kurtunki de... bana göre 'kuş yuvada gördüğünü işler' atasözünün vermek istediği anlamlar örneklemeye girer gibi geliyor.
Burada birkaç kez değindiğim Montaigne'nin hayatı ise bu tezleri yıkar!...
Soylu olmaktan nefret eden ama tepki gösteremeyen babası kendine verdiği sözü tutar ve sekiz kızdan sonra olan oğlunu ( doğduğu gibi annesinden ayırarak) kendi topraklarında uzak bir köydeki emzikli bir anneye gönderir. 'efendinin' çocuğu olduğu bilinmeden o ailenin yaşam şartlarının tüm zorluklarını yaşayarak 'sıradan' olmayı öğrenen Michael, üç yaşında konağa getirilerek yedi yaşında okula gidinceye kadar yaşıtlarının ve sosyal yaşamlarının bütün gereklerini özel öğretmenlerinden öğrenir. Latinceden, at binmeye, kılıç kullanmaktan yemek adabına kadar...
Birkaç yıl sonra babasını kaybettiğinde bu süreyle ilgili hiçbir konuşma yapmamışlardır.
19. yüzyılda Freud, hafızanın genellikle üç yaşından önceyi hatırlamadığını ama bu dönemdeki izlerin çok kalıcı olduğunu, 3-7 yaş arasında ise kişilik oluşumumuzun omurgasının tamamlandığını, küçük değişiklikler dışında ekleme çıkarma yapmanın çok zor olduğunu söyler...
1533'te bunu düşünüp uygulayan baba, dünyaya br Monteigne hediye etmiştir...
Verdiğiniz örneklemelerle ve yaptığınız değerlendirmeler eşliğindeki beğenileriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Her zaman okunabilecek ve herkesin yarar alabileceği bir eserdi hocam. Yerinde görmek de mutlu etti. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Sizin de yüreğinize sağlık...
Saygılarımla...
Yine ders niteliğinde faydalı bir paylaşımdı..
Tebrik ederim, hak ettiği yerde görmek güzel Serap Hocam.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Beğeni ve kutlamanız için teşekkür ederim.
Sevgielrimle...
Doğru tespitleriniz, muhteşem anlatımınızla bir araya geldiğinde, bir içim su yazılar dökülüyor kaleminizden! Bize de ; hem ders çıkarmak hem keyifle okumak kalıyor.
Kutluyorum Serap Hocam, hak ettiği yerde bulunan yazınızı!..
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Mesleğin ve yaşın getirileriyle yapılan gözlemler diyelim Sevgili 'Bir Eflatun Ölüm'...
Övgü içeren beğenileriniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Son zamanlarda okuduğum, insanın ruhunu en doyurucu yazılarda biri olmuş, kaleminize ve yüreğinize sağlık
Serap IRKÖRÜCÜ
Katılımınız ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim Özer Bey.
Saygılarımla...
İnsanın en çok sahip olduğuna inanmak istediği şey; en az sahip olduğudur. Erdem gibi... Tevazu gibi...
Bilgilendirici ve güne gelen yazınızı ve sizi tebrik ederim
Saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Zaten bütün arayışlar, yeterince sahip olunamayanlar için değil midir?...
Özlü söz değerinde katkınız ve kutlamanız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Merhaba serap hanım
Müsadenizle yazıya istinaden birkaç şey söylemek istedim
İnsan ilişkileri
İletişim
İnsan karakterini şekillendiren unsurlar
Doğadaki yaşamsal denge
Yazıyı okuyunca karşıma çıkan konu başlıkları bunlardı.
Zamanla...
Evet, İnsan zamanla yalnızlık duygusuyla başbaşa kalıyor.
iletişim çağında iletişim engelleriyle iletişim kopukluklarıyla karşı karşıyayız.
Yirmi ikinci yüzyılın son demlerini yaşarken
insanın içini kemiren duygudur yalnızlık duygusu.
...
Evet uzakları yakın eden araçlar var tabi televizyon bilgisayar internet, sosyal medya.( kitle iletişim araçları)
Fakat
En büyük mesafe içimizde
Okul öncesi öğretmeniyim
Bu durumu çocuklar açısından değerlendirdiğimde manzara hiç de iç açıcı gelmiyor bana
Aile mefhumu kaybolmakta
Aileler parçalanmış vaziyette
Bundandır
Çocuk profili giderek daha içine kapanık
daha yalnız
daha bencil
...
Peki
İnsan ne zaman kendinden uzaklaşır?
İnsan nasıl -kendi- olur?
Doğallık
Içtenlik
Samimiyet
Bunların eksikliğini hissediyoruz çoğu zaman.
Ve aitlik duygusunun yitimi
Yabancılaşma
Bu bizi derinden etkiliyor gerçekten.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yazıya eklemeler yapmanıza yazıyı irdelemenize çok memnun oldum. Bu da sizin ne kadar içselleştirerek okuduğunuzu gösterir.
Edindiklerimiz zamanla tabii. Ömrümüzün sonuna kadar süreç işliyor. O nedenle çocukların bunları tamamlaması için elbette erken. O nedenle ısrarala 'anne' vurgusu var.
Sıcak insan ilişkileri için kalabalıklar gerekmiyor. Güven duygusu yaşadığınız yakınlarımız da yetercektir hayata tutunmamıza...
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Serap hanım; öncelikle boş boş duran beynimi çalıştıran yazılarınız için teşekkür ediyorum. Ne yalan söyleyeyim defterdeki her yazı insanı düşünmeye sevk etmiyor. Yazılarınızı okurken keşke sizden ders alma keyfini yaşamış olsaydım diyorum ama sonra en azindan burada sizin yazılarınızı okumak da güzel diyerek kendimi avutuyorum.
Karakter...değişmez kalıcı tarafımız denir. Peki dalgalanmalar.. Karakter genel geçer davranış özellikleri değildir tabii ki ama zaman zaman insan uzun süreli davranış modellerini değiştirebilir mi? Yalan söylemekten kaçınan birinin yalan söylemeye başlaması gibi. Yoksa bu süreç başka şekilde mi incelenmesi gerekir.
Insanların birbirini anlama konusunda oluşturduğu kriter nedir...kendimize tanıdığımız kolaylıkları başkasına sağlar miyiz...Yoksa ileride kendi hatalarımıza katılımcı bulmak umuduyla daha mi affedici mi oluruz.
Şimdiki ilişkilere bakınca sani içten içe hep gizli bir hesap tutuluyor gibi. Hatalarda bile yalnız kalmama ihtiyacımız kendimiz gibi olanları affetmeye, henüz yapmadığımız hataları yapanları ise kolaylıkla dışlamak üzerine kurulmuş gibi sanki.
Yaptıgı haraketin yanlış olmadığını düşünen kişi gerçekten yanlış yapmış mıdır. Dediginiz gibi aileden gelen ve çevresinde öğrendiği bilgiler yaptığının doğru olduğunu söylediyse ama geldiğimiz noktada nefrete hatta zarara yol acıyorsa kişiyi yaptığı hareketten ne kadar sorumlu tutabiliriz. Ya da bu hasarı nasıl düzeltebiliriz. Uç bir örnek gibi oldu ama ırkçı, ayrımcı bir zihniyetle yetişmiş bir çocuk büyünce aldığı hal ve tavır mesela...
Konuyu fazla dağıttım sanırım affola. Yazdığınız konunun değdiği noktalar bana göre çok derin çünkü. Belki bunları kendimize sorarak başlamalı karşımızdakine sormadan önce.
Sadece bir düş olmasını istemediğimden sanırım boyle dagittim konuyu..gerçekten beynini kullanan bireylerin çoğaldığı, kutuplaşmaların bittiği, ınsnalarin birbirini anlamaya çalıştığı yarınlar istiyorum ben de nir çoğumuz gibi.Sağlam karakterler için sağlam toplumsal yapılar gerekir ve sağlam toplumsal yapılar da ancak sağlam bireyler tarafından kurulur...
Çok güzel bir yazıydı yine affola gereksiz olduysa yorumlarım. Sadece kafamı kurcalayan acabalar döküldü istemeden.
Eksik olmayın dilerim.
Sağlıcakla kalın.
Serap IRKÖRÜCÜ
Şartlar denk gelseydi, olabilirdi tabii, sizler benim öğrencilerim olacak yaştasınız. 21 yaşımda mesleğe başladığımda benden birkaç yaş küçük öğrencilerim vardı. Onların bile bazıları şimdi torun sahibi…
En çok karıştırılan iki kavram üzerinde önce duralım isterseniz.
https://limenya.com/karakter-ile-kisilik-arasindaki-fark/ ( Aşağıdaki bölümü alıntı yaptığım link. Anlaşılır bir dili var… )
“Gelin önce her iki kelimenin TDK’daki karşılıklarına bakalım ve karakter ile kişilik arasındaki fark TDK’ya göre neymiş görelim.
Kişilik: “Bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü, şahsiyet. İnsanlara yakışacak durum ve davranış. Bireyin toplumsal hayatı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların bütünü.”
Karakter: “Ayırt edici nitelik. Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye. Bireyin kendi kendine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüş ve hareketlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü.”
Sözlüğe göre, kişilik; bir kişi olmanın kalitesi iken, karakter ise; bir kişinin ahlaki ve zihinsel özellikleridir.”
……………………..
Herkes kendi doğrusunu belirlerse ‘ortak doğru’lar oluşamaz. Oysa her toplumun ve kültürün oluşan bu normlarıyla şekilleniriz biraz da…‘mutlak doğru’nun olmadığını biliyoruz. “ Bana doğru gibi gelen hiçbir şey yoktur ki yanlış gibi de gelmesin.” der Montaigne. Çok sevdiğim bir sözdür. Bu, kendimizi sürekli sorgulamamız gerektiğini anlatmaya çalışan cümlede ayırımcı hiçbir vurgu yoktur.
0 – 3 yaş arasında şekillenen karakterler 7 yaşına kadar gelişime açıktır. Ondan sonra artık öğretim etkendir eğitimle bir şey kazandırmak çok zordur. O nedenle çocuk eğitiminde ille de ANNE… ille de ANNE… Kültürü, mesleği, donanımı ne olursa olsun çocuğu anne büyütür ve tabii ki kendi doğrularına göre kazanımlar yükler çocuğuna. Kız çocuklarını ‘eğitilmesi’ toplum düzeyinin yükseltilmesi için ilk ve olmazsa olmaz bir şarttır.
Sondaki aymalar ve değişimler çok büyük çabalar gerektirir, hasarsız atlatmak çok zordur. Bazen büyük savrulmalara neden olan bu süreçlerde doğru – yanlış, iyi – kötü… kıyaslamalarında bile bu savrulmaların izi görülür.
Gördüğünüz gibi konu çok geniş gerçekten. Daha kaç yazı çıkar buradan!... ))
Siz de eksik olmayın.
Sevgilerimle…
black_sky
Verdiğiniz kaynağı kesinlikle inceleyeceğim. Okul sıralarından aşina olduğumuz konular belki ama üzeri oldukça tozlandı. Ayrıca yeni yapılan araştırmalar ve bulgular da olmuştur muhakkak.
Umuyorum devamı niteliğinde yazılarınız olur okumak keyfine ermiş olurum.
Çok teşekkür ederim yeniden. Emeğiniz için..bana göre çok değerli..
Eksik olmayın dilerim.
Sağlıcakla
Serap IRKÖRÜCÜ
Her şey olumlu değişmiyor ne yazık ki Sevgili Deniz... :(
Sevgilerimle...
İnsan karakterinin belli yaş aralıklarında gelişip kök saldığı biliniyor. Buluğ Çağına gelene kadar hamurunuz iyi yoğruldu ise ileri ki yaşlarda topluma uyum sağlama ve insan ilişkilerinde de fazla sorun yaşamıyorsunuz. Para her zaman için kazanılır ya da kaybedilir bunda hem fikiriz, ancak karakter denen olgu bir kere zedelendi mi, namus kavramını, dürüstlük kavramını, bu güzel hasletleri bir yitirdiniz mi, bir daha ele almanız çok zordur. Bilgi her zaman insanı için olmazsa olmazlardandır... Balzac ''Bilginin efendisi olmak olmak istiyorsan çalışmanın kölesi olmalısın.'' demiştir... Yine de öğreneceğimiz, bilgi dağarcığımıza ekleyeceğimiz şeyler dünya hayatında sınırlıdır. Ahiret alemi içinde sınırlıdır haliyle, gayb yani bilinmeyendir bizim için ahiret. İmamı Azam, ''Bilmediklerimi ayaklar altına alsam başım göğe ererdi.'' demiştir. O zaman bilgi için yine de okumayı araştırmayı bırakmamak yapılacak en akıllıca iştir, diye düşünüyorum. Büyük İran Şairi Ömer Hayyam'ın şiirlerinden verilen örneklerde gayet yerinde ve güzel... Kutluyorum içtenlikle Serap Hocam saygıyla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu da gösteriyor ki ailelere ama özellikle vurgulamak istiyorum ki anneler çok görev düşüyor. Çocuğa nasihet etmektense ona örnek olmak yapılacak en doğru şeydiir.
''Bilmediklerimi ayaklar altına alsam başım göğe ererdi." Çok güzel bir söz...
Gelmiş geçmiş en büyük filozof olan Sokrates bile 'Ben bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan daha akıllıyım.' derken edindiklerimizin önemini ve fakat bunun da tam yeterli olmayacağını ne kadar güzel vurgulamış. İşte yakalamamız gereken buna yakın bir bilge bakış açısı...
Özet gibi bir açıklama ve bilgilendirmeler eşliğindeki değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla...
Günaydın Serap Öğretmenim!
Bulduklarımız ve edindiklerimizi okurken, dalıp gittim!
Nereye mi?
Nereye olacak Afyon Lisesindeki iki kişilik okul sırama.
Karşımda döpiyesiyle, topuklu ayakkabısıyla ders veren
Atatürk'ün yeni nesil sizin eseriniz olacak dediği muallim.
Ve ben can kulağıyla dinliyorum, her kelime ve cümleyi
kaçırmamaya çalışıyorum.
Sonra köklerime yolculuk ediyorum, ekonomik ve içtimai
vaziyeti inceliyorum.
Ve diyorum ki keşke yeni nesil gençler kaçırmasa bu makaleyi
okusa.
Şimdi sizin gibi muallim bulmak çok zor MEB'lığında.
Çok severek okudum.
Yazmaktan vazgeçmeyin Hocam.
Saygılarımla.
Necati Kavlak tarafından 5/28/2020 11:12:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ne güzel!..
Bir yazı nerelere götürüyor bizi bazen... Bu da öyle olmuş demek ki!...
Bizim algıda seçiciliğimizle yaşanan seçkilerimizde muhtmeldir ki benzerlerinin daha önce bizde bıraktığı izler önemli rol oynuyor.
Çok güzel sözler bunlar Necati Bey. Çok teşekkür ederim. Kuşak farkı diyelim!..
Kurgusal/ hayal karışımı değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Serap öğretmenim affınıza sığınarak şunu söylemek istiyorum. Belki de yanılıyorum ama sanki son günlerde daha bir gerginsiniz. Yazınızı okurken biraz da bunu düşündüm. Bu yazıyı yazmanızı tetikleyen şeyle ilgisi var mı bilmiyorum ama aklınızdaki yüzlerce konudan bunu seçmeniz ve yazmanız tesadüf değil diye düşünüyorum. Eğer yanılmıyor isem, gerekçesinin defterden ibaret olmasını dilerim.
Konu için seçtiğiniz resim yerine de beyzbol sopası resmi koysaydınız yadırganmazdı.
Sizin yazdığınız yazıda gerçeklik ve teknik açıdan hata bulmak mümkün değil. Hiç kimsenin aksini söyleyebileceği bir yazı paylaşmayacak kadar kaliteli bir donanıma ve kişiliğe sahipsiniz.
Özetlersek; kimse malıyla mülküyle, fiziğiyle övünüp başkalarında olmayan maddesel varlıklarını başkalarını ezmek için kullanmamalı. Çünkü baki olan karakterdir.
Kime sorsanız sizinle aynı fikirdedir. Bunun nedeni de kendisine kondurmamak, kendi gözündeki merteği görmeyip elin gözündeki saman çöpüne odaklanmasıdır.
Bence insanların karakterini kalıtımsallık da etkiler ama asıl önemli olan ailesinin, çevresinin ve aldığı eğitimlerin mevcut karakterine eklediği değerler olduğunu düşünüyorum. Övünmek ya da mütevazi olmak da işte bu bütünün yan ürünüdür; bence...
Güzel anlamlı ve de manidar bir yazıydı.
Siz boşuna yazmazsınız.
Saygılar.
mirim tarafından 5/28/2020 11:36:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Dediğiniz gibi bu kıstasları bilmeyen yok ama 'kendi içine bakmak' insanlığın en az yaptığı şey olduğundan belki de olması gerektiği gibi doğru değerlendirmeler yapılamıyor.
Üzerine çok uzun uzun konuşulacak ve yazılacak bir konu aslında... ve sanırım herkes kendince haklı!...
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Siz de öyle!... Sağolun...
Saygılarımla...
Bir salon.
Kadınlı, erkekli bir sürü dinleyici.
Serap Hocamın önünde küçük bir masa konuşuyor.
Çıt çıkmıyor salonda.
O bu yazdıklarını anlatıyor.
Herkes yanındakine başını sallıyor.
" Ne kadar doğru söylüyor" anlamında.
Dinleyenlerin çıkmasını bekliyor, Hocamın elini sıkıyor,
Teşekkür ediyorum.
"Yararlı olabildiysem ne mutlu bana" diyor.
Hep o mütevazı tavrıyla.
SAĞ OL HOCAM...
Serap IRKÖRÜCÜ
Hepimizin yaptığı gibi ben de düşüncelerimi paylaştım sadece.
"Yararlı olabildiysem ne mutlu bana" Bu cümleyi aldım, kabullendim ama.
Güzel bir hayaldi teşekkür ederim Bedri Bey.
Saygılarımla...