- 626 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
O MÜTHİŞ GECE ( Dördüncü Bölüm )
Aleksi hemen ölmemişti, inliyor ve yerde kıvrım kıvrım kıvranıyordu. Onun işini bitirmek Yurovski’ye düştü. Anastasya’da hala yaşıyordu. Muhafızlardan biri onu sırt üstü yere çaldı ve genç kızın yürek parçalayan feryatları arasında silahının kabzasıyla başına vura vura onu öldürdü. Evin başka tarafında bulunan muhafızlar silah seslerini duymuşlardı. Olup bitenleri anladılar. Bir çoğu cesetleri görebilmek için koşup geldiler. Ermakof’un gücü gittikçe tükeniyordu. Yastığından kayıp yatağa yan uzandı. Fakat hala elimi tutuyordu :
- Yurovski, gelen muhafızlara cesetlerdeki şapka, manto,kolye, kol saati ve yüzük gibi eşyaları almalarını ve bunları bir yere yığmalarını söyledi. Biz de cesetlerin hepsini örtülere sararak kamyona taşıdık. Mahzeni temizlemek için geride bir düzine kadar adam bırakmıştık. Her taraf kan içindeydi çünkü : Vaganof’la birlikte ben de kamyona bindim. Cesetleri o terkedilmiş maden ocağına beraber götürdük. Madene vardığımız zaman ortalık ağarmak üzereydi. Güneş doğuncaya kadar cesetlerin hepsini imha edecek vaktimiz yoktu. Bir kısmını ertesi geceye bırakacaktık. Onları, benzinin,sülfirik asitinin ve bir gün önce getirdiğim odunların yanına yığdık. Ben, Yurovski’yi görmek için bir an evvel şehre dönmek istiyordum. Vaganof’u bir manga askerle orada bıraktım ve bütün civarı nöbetçi kordonu altına aldırdım... Artık sabah olmuş meşum 16 Temmuz gecesi sona ermiş ,17 Temmuz başlamıştı. O gün hanedan ailesinden artalan mücevherat ,aziz heykelleri, hatıra defteri ve mektuplar gibi eşyaları toplayıp Moskova ile irtibatımızı sağlayan siyasi komiserlerden birine teslim etmekle meşgul oldum. Maden ocağına döndüğüm zaman akşam olmuştu.Saat ona geliyordu. Fenerlerin ışığında cesetleri soyduk. Çariçenin iç çamaşırlarına dikilmiş epey mücevherat elimize geçti. Genç kızların üzerinde de altın haçlar ve pırlantalar çıktı. Elbiselerin hepsini bir yığın yapıp ateşe verdim.Giyecekler alev alev yanarken bütün cesetleri orduya ait bir yük arabasına benzin,sülfirik asit bidonları ve odunlarla birlikte yükleyerek iki kilometre uzaktaki başka bir maden ocağına götürdüm. Buranın girişine de odunları yığıp bu yığının üzerine cesetleri ikişer ikişer üst üste dizdik. Hepsinin üzerine beş bidon benzin iki galon da sülfirik asit dökerek odunları ateşledik. Alevler bir anda odunları ve cesetleri sardı. Ortalığı bir yanık et kokusu kapladı. Ben her şeyin tamamen yanıp yok olduğunu gözlerimle görmek için sonuna kadar oradan ayrılmadım. Sonra geride kalan süprüntüleri bir kere daha çukurun içine iterek yeniden benzinle ateşledim. Alevler söndüğü vakit koca çar ailesinden kül ve tozdan ibaret bir yığın kül kalmıştı geriye. O gece sert bir rüzgar esiyordu. Bir kürekle külleri havaya savurdum. Rüzgar hepsini tarlalara ,ormanlara doğru alıp götürdü.
Pioti Ermakof’un yorgun başı artık yastığa gömülmüştü. Kendisine korka korka bir soru daha sordum :
- İdamdan ne kadar zaman sonra Beyazlar Hanedan mensuplarının hapishanesi olan eve geldiler ?..
Ermakof yeniden doğrularak :
- Bunu da söyleyeceğim size diye fısıldadı. Cesetlerin yakılışından altı gün sonra bize şehri boşaltmamızı emrettiler. Beyazlar 18 temmuzda Çarın öldüğünü duydukları vakit birer çılgın kesildiler. 23 temmuzda bizi üç taraftan kuşatmışlardı . Yalnız demir yolundan batıya doğru gidilebilirdi . Biz de atlarımızı ve toplarımızı alelacele trene yükleyerek şehri boşalttık. Fakat hepimiz kaçamamıştık. Ertesi günü Beyazlar bu yolu da kapattılar. Ben,Ekaterimburg da kalanlar arasındaydım. Fakat yanımda yirmi adamım vardı. İstediğim an kuşatmayı yaracağımı bildiğim için korkmuyordum.Beyazlar son derece düzensizdiler. Üniformaları da bizimkilerden farksız gibiydi. Aynı gece muhafızlarımla birlikte atlarımıza bindik ve yolu kapatmış olan Beyazların bir gurubuna saldırdık. Üzerimize ateş ettilerse de aralarından geçmeyi başardık.Ertesi sabah şehir onların eline geçmişti. Tabii ilk işleri Romanofların cesetlerini aramak oldu. Maden ocağı lafını duymuş olmalılar ki mezarları bulmak için orasını bile didik didik ettiler.Bu araştırmalar tam altı ay sürdü. Bula bula Romanofların elbiselerinin küllerini bulmuşlar . Fakat herkes cesetleri bulduklarını ilan ettiler. Kalıntılarıda Pekin’de bir kiliseye sakladılar.
O sırada kapının zili çaldı . Ermakof ’un dokdoru gelmişti. Benim içinde bu evde daha fazla kalmanın bir manası yoktu. Öyle ya, Ermakof’un anlatacağı başka ne kalmıştı.
SON
Aygün Deniz
YORUMLAR
Güzeldi çok beğendim hikayemi yaşanmış bir olaymi bilmiyorum Tebrik ederim kanımca yazı yazmaya devam edin bence başarılı olacaksınız