- 542 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Farkedilirse zehirler bazı güzellikler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Birşey hakkında yazmanın en zor yanı, o şey etrafında fazla oyalanmanın, bir eşikten sonra ’inanılırlığı’ öldürmesidir. Sözgelimi: ’Boşluk’ hakkında yazarsınız. Hakikaten de içinizde bir boşluk vardır yazıya başlarken. Bu derdin dertliğine sahiden inanırsınız. Sahiden hissedersiniz. Sahiden, kaleme onu kusturmaya, onu kaleminizle susturmaya çalışırsınız. İkincil bir niyetiniz olmadan. Beğenilip-beğenilmediğine aldırmadan. Beğenilir de bu yaptığınız. Eyvah. Beğenildiğini siz de farkedersiniz.
Hatta hiçkimse tarafından beğenilmesin, fakat göze kolay gelir ya veyahut sahibi olarak siz dilegelişinden bir haz duyarsınız ya, işte bu hazzın keşfiyle birlikte metin zehirlenmeye başlar. Samimiyet zedelenir. İkincil niyet devreye girer. "Beni daha çok beğensinler!" Okurunuz bunu hisseder. Kaleminiz onlardan da önce hisseder. Tek şifası vardır: Durmak. Yazıyı sonlandırmak. Toparlayıp bırakmak.
Durulamadığında yazı artık bir bataklıktır. Güzel bir başlangıç hayat vermiştir o yazıya. Amenna. Elhamdülillah. Ama aynı güzellik farkedilmesiyle yutmuştur o yazıyı. Ne yazık. Güzelliğini farkeden güzel, eğer içi de kabuğu kadar güzel değilse, yani ki dışında herşey gibi göründüğünde dahi içinde hiç değilse, zehirlenir. Belki mürşidimin "Makbul bir insan hakkında en mühim bir ihsan-ı İlâhî, ihsanını ona ihsas etmemektir, tâ niyazdan naza ve şükürden fahre girmesin!" derken uyardığı da budur.
Bunu şöyle bir misalle zihinlerinize yaklaştırmak isterim: Allah göstermesin. Boğuluyorsunuz farzedelim. Yok, denize kadar götürmem sizi, havalar soğudu, havuzda olsun. Bir çırpınma ne kadar yerindedir. Fakat sudan çıkarıldığınızda da, evvelki acınızı daha çok hissettirmek için, çırpınmalarınıza devam etseniz iğreti bir tat verir. İnsanları acınızdan uzaklaştırır. Halbuki ne de şefkatliydiler önce koşarken.
Bir çocuğun ağrıtmayacak kadar küçük bir darbeye çığlıklı/salyalı karşılığını düşünün. Aynen o hesap. Muhatabınız işin aşırılığını farkeder. Farkedince de metnin üzerinde durduğu zemin yıkılır. Kullanılmaktadır. Kullanıldığına uyanır. Sizde şahit olduğu birşeye hislenmeye/düşünmeye gelmemiştir. Onda hissettiği/düşündüğü şeyler üzerinden birşeye şahit olunmaktadır. Gözlemlenen yazar değil kendisidir.
O size koşmamıştır. Tuzağa düşürülmüştür. Üzülür. Evet. Metinlerin üzerinde durduğu zemin samimiyettir. En azından edebî metinler için bu böyledir. Akademik metinlerin daha farklı tutacakları da vardır. Sizin yoktur. Üslûbunuz duygulara dokunmuştur. Duygular samimiyetten başka delil tanımazlar. Böylesi metinler işlerine gelmediğinde kaçıp saklanamazlar. Makaleler bilginin/bakışaçısının doğruluğu ile de bir parça ayakta kalabilirler. Siz samimi olmazsanız bitersiniz.
Coetzee Yavaş Adam’ın da diyor ki: "Hayal edilemez şeyler hayal edilmek için vardır." Ben bu cümleden hareketle şunu söylemek istiyorum: "İnanılamaz şeyler de inanmak için vardır." Mutlaka onların da bir inananı bulunur. İnanılabilecek, en azından teoride, her şık kendi inananını bulur. Binlerce farklı inanış bunun şahididir. Fakat hepsinin arkasında bir parça samimiyet olmalıdır. Samimiyetsiz inanış yoktur.
Samiri’nin Cebrail aleyhisselamın ayağını bastığı yerden aldığı toprağı heykeline katması gibi, bir dane-i hakikat, her bâtıl mezhebin içinde gezmektedir. Bu dane-i hakikate duyulan samimi inanç, daha doğrusu ona inanmaktaki samimiyet, çünkü bu şey hakikattir, etrafındaki ’inanılmaz’ örgüyü de muhataplara yutturuverir.
Arkadaşım, yukarıda söylediklerimle ’Yazdığın herşey hakikatin ta kendisidir!’ demek istemedim. Fakat şayet samimiysen onlar senin için hakikattir. Değil ’gözünün gördüğü’ âlem için ancak ’gözüne görünen’ âlem için öyledir. Samimiyet de bir hakikattir. Yalanları inanılır kılar. Bediüzzaman’ın İhlas Risalesi’nde bahsettiği "Haksızlar dahi haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar!" cümlesi belki bu eşikten bakılarak anlaşılabilir. Demek, sen de insanları kandırıyorsan, kendi evreninde hakikat görünen bir yalan için kandırıyorsun. Kandığın için kandırıyorsun. Zaten bu kadar aldatıcı olmasan genel geçer bir şeriata neden ihtiyaç duyulsundu ki? Evet. Seni seni aldatmaktan da korumak lazım.
YORUMLAR
Kendini ispat etmek ya da beğenilmek için yazılan yazı ve şiirler hakikaten okurun gözünde küçülür.Halbuki yaşanılan yazı ve şiir, ardında damak zevki verir. Okuru daldırmak önemlidir burada, hayal dünyasında kendi kendine kalmalı okur.Yazınız güzeldi dost, selam ve saygılar.