- 313 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ceplerinde yakamoz var
Başkalarında boğularak yaşanmaz. Başkalarında boğulmak hayata tutunmak için başkalarından başka amaç bulamayanlara yakışır. Eğer aşkın bir amaç buldunsa, kendin ve ötekiler dışında bir yere tutundunsa, artık başkalarında boğulman doğru değil. Amacında boğul. Zamanı aş. Kendine kendinden öteye giden bir yol muamelesi yapman hayatta kalmanı sağlar. Öldükten sonra bile yaşarsın. Çünkü uğruna yaşadığın şey yaşamaya devam eder. Dikkat ettin mi bilmiyorum: Kendini kendinden ibaret gördükçe mahvoluyorsun. O kadarcık kalıyorsun. Azalıyorsun. Bitiyorsun. Ancak bir harfe dönüştüğün zaman cümleler çoğalıyor. Bir kitapta binlerce şekle girebiliyorsun.
Herbirinin parçasısın. Herbirinde bir yerin var. Hikmetin var. Ama ya hiçbirşeyin parçası olmamaya çalışsan? O zaman ne kadar kalırdın? Kendi başına, bir tanecik harfle yani, kaç anlam ifade edebilirdin? Bu bile yeterli bir gerekçe değil mi senden öteye yol olmaya? A çocuk, açsana gözlerini, buranın yasaları farklı. Burada derinlikler değil sığlıklar boğar. Nefesinin değil yolunun bittiği yerde tıkanırsın. Senin de hayallerine bir köpekbalığı tabiatı vermişler. O durduğunda ölüyor. Sen hayallerini durdurduğunda ölüyorsun.
Ötendeki her ’şey’ "Ben de birşeyim canım!" deyu kalbinde yer tutmaya cesaret edememeli. Kalbin sevmekte sonsuz olabilir. Ama ilgisinde sonsuz değil. Hadi, onun sonsuzluğunu kabul edelim, aklın sonsuz değil. Hakkında düşünebileceklerinin de bir sınırı var. Üç-beş-yedi-dokuz. Adetleri çoğaltmanın seni sersemlettiğini görüyorsun. Bazılarını kapıda bırakmaya ihtiyacın var. Mecbursun. Tek bir dehlizin tam sahibi olmak için okyanus genişliğinden vazgeçmen gerek. Hep enine gidersen boyuna dalamazsın. Hep enine gidersen ancak yüzey sahibi olursun. İncilerse derinlerde. Yüzeylerde yok.
İnsanlar seni yüzeye çağırıyor. Zamanın hüneri yüzey zenginliği. Herkes yüzey üretiyor. Her an binlerce yüzey birikiyor. Kuşatamıyorsun. Hem zaten üretimin gücü kuşatmana imkan vermiyor. Seni yüzey aşkının içinde boğup öldürüyor. Binlerce farklı denizde ıslanıyorsun ama bir damla su içemiyorsun. Susuzluğun geçmiyor. Bastırılıyor.
Kalbin dertli. Rahatsız. Mutsuz. Tatmin olacağı şeye ulaşamamaktan yakınıyor. Sense "Cambaza bak cambaza!" yapıyorsun. Şaşırıyor. Oyalanıyor. Günler oyalanıyor. Aklın oyalanıyor. Süte susamış bebeklere palyaçoları gösteriyorsun. Yüzeyinin kenarına gelinceye kadar buna da ’yaşamak’ diyeceksin. Öyle bileceksin. Aralarda eğleneceksin. Yanar-söner güleceksin. Güldüreceksin. Fakat nihayetinde iltifatı inci getirene edecekler. Senin hiç incin olmadı. Deniz yüzeyindeki parıltıları avuçlarında biriktirdin. Yalancıydı onlar. Hiçbiri sende kalmadı. Sonsuzluğa adanmamış hiçbirşey sonsuz olmazdı çünkü.
YORUMLAR
Evet, içimizin aradığı şey derinlerde. Yüzeydekilerle tatmin olmayı alışkanlık haline getirdirdiğimiz müddetçe inemeyeceğiz derinlere.
Görünenle yetinmek, en basit günlük problemleri bile bir kaosa dönüştürebiliyor. Ama kolay şey değil derinliğe inmek. Zaman ve sabır istiyor. Kademe kademe inilebiliyor ancak. Önce birşey keşfedilebiliyor, sonra birşey, sonra başka birşey...
Ben kendimle, insanlarla ve hayatla yaşadığım problemlerin nedenini ararken keşfettiğim ilk şey kişiliğimde bir takım anormallikler olduğuydu. Bu yaşadığım karamsarlığı körükledi ve canımı çok yaktı. Değişemeyeceğim korkusu ile kıvrandım yıllarca. Tabii durmadım. Kişiliğimi kazıdıkça sorunun kişiliğimden öte alışkanlıklarımda olduğunu fark ettim. Çok fazla olumsuz alışkanlığım vardı. Onları değiştirmeye çalıştım olmadı. Sonra alışkanlıklarımı kaldırdım, altından korku ve kaygı çıktı. Temeli çocukluğumda atılmış şeyler. Korku ve kaygımı sindirmeyi denedim. Halının altına süpürmeye başladım. Tabi yine olmadı. Şimdilerde korku ve kaygıyı da araladım, arkasına bakıyorum. Tespitlerim var: Beklenti yüksekliği, onay bağımlılığı, dinleyememe, kibir, haset.
10 yıl kadar önce kendimi ve hayatı gördüğümden ibaret sanıyordum. Değilmiş. Bu yolculuk bana hep bir ötenin var olduğunu öğretti. Yoruldum ama buna değdi.
Tebrik ederim. Güzel yazıydı.