MASAL OLSAK BÜYÜMEZDİK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ellerimi avuçlarının arasında ağzına götürdüğünde ilk nefesini hissediyorum. Bu rüzgarın doğumunu bilmek gibi olağanüstü bir doğallık. Sonra öpüşünü hissetmek geliyor. Bu da tıpkı yağmurun tenimi ıslatması gibi mükemmel bir doğallık. Şimdi bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir sokakta gezinirken hafif esen rüzgara karşı ellerimi açıyorum. Yağan yağmur avuçlarımı öptükçe sana özlemimi yağmura anlatıyorum.
Az önce eski bir tren istasyonunun yanından geçtim. Bir süre bekleme salonunda gözlerim seni aradı. İlk kez böyle bir istasyonun bekleme salonunda karşılaşmıştık seninle. Sana, yazılmış bir öyküyü yeniden ve yeniden okuyormuşum gibi anlattım kendimi yokluğunda. Her hayat bir öykü değil midir zaten. Tüm yazarlar her insan gibi olan karakterler yaratmaya çaba harcar. Aslında kusursuz kişilikler, kusursuz öykülerin içinde mutlak bir mutluluk sonuna varsalar romanlarda… Okuduğumuz şeylerde bile kendisinden bir şeyler arıyor insanlar hep. Yazılan şeylerin de gittiği yön bu sebeple böyle. İyi ve kötü, karanlık ve aydınlık yönlerimizin hepsini seviyoruz biz.
Charles Dickens içgüdüsel bir sonu yazarken aslında asla tam anlamıyla sahip olamayacağı bir kıza özlemini anlatıyor kitabında. Estella … Ah! Estella belirsizlik ve huzursuzluk içine terk edilmiş gölgelerin kadını. Edebiyat dünyasında hayranlıkla okuduğum hangi yazarın kapısını çalsam mutlaka bazı kadınlara aşık olurken bir diğerine yaptıkları kötülükleri okuyorum hayatlarından. Büyük umutlar bir atın kehanetinden yeşerebilirken zavallı Charles aslında küçük sevgilisini ardında bırakıp ölen bir adamdan fazlası olamamıştır. Dickens’in hayatını öğrendikten sonra kendi hayatını anlatmadığını söyledikleri ‘’Büyük Umutlar’’ kitabındaki Dickens’in yoksulluk içinde geçen yıllarını ve Estella ile gizli aşkı Nelly’i bizlerle konuşturuyordu bence. Peki Estella’nın erkek düşmanı annesi, Dickens’in karısını tımarhaneye göndermeye çalıştığı vicdanının sesi olabilir mi? İki Şehrin hikayesine yeni bir boyut getirmenin tam ortasındayım şu an. Bir roman karakteri olarak çok mu ileriye gidiyorum sence?
*** ’’ " Bandini!’’ diye bağırdı uzaktan Camilla benim kollarıma koşacak gibiydi. Efendim diyebildim henüz açlığımı bastırmanın bir yolunu bulamamıştım. ’’Bir iki kadeh içelim mi?’’ diye bağırdı
Bir iki kadeh cebimdeki deliği düşündüm ve bağırdım; ’’Hey yavrum o içkileri sen ısmarlar ve bu gece o adam yerine benim koynuma girersen ancak seninle gelirim’’. Camilla anlamsız bir ifade ile yüzüme bakıyordu. ’’Seni duyamadım Bandini sesine ne oldu.’’
Ne diyordu bu kadın söylediklerimi anlamamış mıydı yoksa? Bir daha denemem gerek
’’Seninle içmek falan istemiyorum kadın daha karnımı doyuramazken, neden senin gönlünü hoş edeyim ben bir masal kahramanı mıyım?’’ Camilla yolun karşısında aynı ifade ile beklerken koşar adım yanıma gelip, ellerimi tutarak;’’Sevgilim ne oluyor sana neden bir şey söylemiyorsun?’’ Hah! Ne oluyor böyle lanet sesim çıkmıyor mu benim, üstelik bu kadın bana az önce sevecen mi davrandı? Nasıl bir sanrı halidir bu böyle? Hah! Camilla geri geri mi yürüyor, bana mı öyle geliyor? Az önce gözümün önünden geçen herkes... Lanet olası Fante . Oynamayı bırak artık hayatımla.Ben sana ne yaptım piç? Buradan çıkmam lazım, sırf beni yarattığı için bütün hayatım hakkında nasıl söz sahibi oluyorsun.
Fante yazdıklarını silerken kulağının çınlamasına anlam veremiyordu. Kitabı yetiştirmesi gerekiyordu açlığa olan tahammülün sınırları vardı "
Ellerimi yüzünde gezdirdiğinde yemyeşil bir çayırda koşuyormuşum gibi hissederdim. Şimdi ne ellerim ne de yüzün var. Bir önceki romanda ikimizi anlatan gizemli bir şehir hikayesinin kahramanları iken sana yakın olabilmek oldukça heyecan verici idi. Ancak şimdi yeni bir öyküye başlayan yazarımızın ikimiz için neler tasarladığını henüz bilemiyorum. Onun yazdıklarına hükmedebilmeyi, seninle bu öykü de mutlu sonla biten bir aşkı anlatmayı çok isterdim. Belki de bu başka öykü karakterlerinin de başına gelmiştir. Onlarla konuşma şansım olabilseydi keşke. Bunu onlara sormak isterdim. Acaba yazarın aklından bağımsız olarak herhangi bir öykü karakteri, herhangi bir öyküyü paylaştığı diğer karaktere benim sana olduğum gibi aşık olmuş olabilir mi? Bunu çok merak ediyorum.
*** " Yanımda uyuyan şu genç kızında hayalleri yok mu acaba, burada benim bu buruşmuş bedenimin yanında yaymayı ister miydi? Benim gibi yaşlı dallamaların bitmiş erkekliklerinin fantezilerine gebe olmak zorunda olmak nasıl bir duygu onun için. Hayır Kamisama nın benim için kurduğu bu tuzağı bozacak ve bu kızı uyduracağım. Kızın bembeyaz omuzlarını tutarak onu sarsmaya başlıyorum.
- Hey uyan adın her neyse sana bir şeyler söylemem gerek uyansana. Ah gözlerini acıyor gibi .
- Hey yaşlı moruk bizi uyandırmaman gerektiğini kimse söylemedi mi sana, elini pörsümüş çüküne at ve ne yapman gerekiyorsa yap.
- Hayır ben onu demek istemedim bunu yapma sana var olan bütün paramı vereceğim bu işi yapmana artık gerek kalmayacak.
- Çattık bak dede ben bu işten zevk alıyorum belki sana ne kimi neyden kurtarıyorsun önce kendini kurtar. Uykumu bozdun salak moruk.
Kız yanımdan hışımla kalkıp odadan çıkıyor, oysa ben iyilik yapmak istemiştim diye sayıklıyorum kendi kendime. Nasıl kötü anlaşıla bilirim ki nasıl. Tanrıların oyuncağı biz insanlar iyilik ve kötülük arasında cehennemiz. Cehennem başkalarıdır diyen Sartre nin sözlerinin doğrulandığı yer burası galiba.Yahut bu sözü artık değiştirmem gerek bıktım bundan.Cehennem başkaldırıdır artık. Tanrının kalemiyle oynamam gerek, en azından onları rahatsız etmem gerek bu gerçeklik sadece bir sanrı don kişot yel değirmenlerine değil de gerçeğe saldırıyordu belki de. Başkalarının onun için yarattığı gerçeğe o zaman eğer cehennemde olacak isem bu benim seçimim olacak başkalarının değil.
Çalan telefonu açan Kawabata arkadaşı Mişimanın nutuklarından birini daha dinledikten sonra yazdıklarını tekrar tekrar okudu. Nasıl yani diye düşündü bunu o mu yazmıştı.
Satırları silmek üzere iken kafasına bir balyoz gibi inen migren ağrısı onu kendinden geçirdi, yaşlanıyordu."
Hemingway, Gellhorn’u her fırsatta aşağılarken bir yandan da sürekli içki içen berbat bir koca iken ‘’Çanlar Kimin İçin Çalıyor’’ gibi bir kitabı çıkarmış olmasına şaşırmıyorum. Martha için ‘’ o bir savaş orospusu’’ diyebilen bir adam gerilla mücadelesini anlattığı kitabı ile Fidel castro için esin kaynağı olabiliyor. Bunları bilip gördükçe bir yazarın ellerine mahkum edilmiş olmaktan nefret ediyorum. Ben bir roman karakteri olarak kendi kaderimi kendim yazabilecek güce sahip olmalıyım. Sonuçta yazarın bana yüklediği bunca bilgi ve donanımla artık başımın çaresine bakabilirim. Ben seninle omuz omuza çarpışan yürekli bir ajan olmak istemiyorum ki. Teninin tenime değdiği sakin bir güne uyandığımız bir başlangıçla öykümüzü yazmak istiyorum. Daha doğrusu öykümüzü seninle yaşamak istiyorum.
Uzun bir paragrafın başından sonuna dek bizi ve hayallerimizi okusunlar istiyorum. Bizi okuyan her insanın içinde aşkımıza hayranlık, biraz kıskançlık, biraz da kendileri için umut oluşsun istiyorum. Hemingway Silahlara Veda ederken ardında milyonlarca insanı sürüklemişti. Madalya ve kahramanlıkların ardında saklı çirkinlikleri ile savaşı servis etmişti. Hem savaşı hem de tam üç kez boşanarak aşkı en kırılgan noktalarından yaşamıştı. Kitabında anlattığı aşk, savaşın ortasında bile insanların içine ılık ve tatlı coşkular dolduran tek şey olmuştu.Parçalanan bedenlere kahramanlık öyküleri yazılsa da o insanların artık asla nefes alamayacakları gerçeğini insanlara göstermişti.En sonunda ise bir silahla Dünyaya veda etmişti.İroni şaşkınlık verici değil mi? Aşk, elle tutulamayan bir gerçek. Tıpkı senin ve benim gibi. Yazıldıkça konuşabiliyor olmamız bizim hissedemiyor olduğumuz anlamına gelmez ki. Ben, bir imlecin belki de günlerce aynı yerde yanıp söndüğü, yazılacak yeni kaderimin bir yazarın ilhamına bağlı olmasını artık istemiyorum.
Silahlara, savaşlara veda edebilmek için biz neden şimdiki yüzyılda Catherine ve Frederic olamıyoruz? İnsanların günümüz şartlarında kasıp kavuran yeni bir savaşı büyük bir açlıkla beklediklerini izledikçe kelimelerin dili tutuluyordur. Savaşın insanları eksilttikçe bilinçlerinin de eridiğini düşünüyorum. Bir savaş ortamında, bir öğretmenin, bir sanatçının, komşunuz kibar oğlunun veya sıradan bir çiftçinin canavara dönüştüğü bir ortamdan beslenmeyi istemek asla ama asla insanca olamaz. Rant için kafa kestiren, bomba attıran, kurşun sıktıran perde arkası güçlerine inat aşkla doğmalı her binlerin ölümünden sonunda. Yüz binlerle söylenmeli Lili-Marlen. Ve aşk bizim ellerimizde yağmur olmalı. Yağmuru tenimizdeki çimenlerde yeşertip insan olmanın huzurunu duymalı.
Bu kadar çok aşktan bahsedince aklıma takılan şu dizeleri seninle paylaşmak istiyorum.
’’Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu
Cemal Süreyya’’
***
"
- Efendim Japonya diye bir ülkeden size bir mektup var.
- Ne diyorsun Sanço? Japonya neresi? Yoksa o lânet olası değirmenler yeni bir şeyler mi uyduruyor? Hepsi yok olmalı bu dünya ya karanlık getirmeye çalışan herkes.
- Hayır efendim kişi kendinin bir kahraman olduğunu iddia ediyor ve bizi bağlayan bu prangaları kırabileceğimizi iddia ediyor. Bizlerin hayatlarının bizim gibi insanlar tarafından yapıldığını söylüyor öyle ki eğer başkaldırırsak o insanlardan kurtulup gerçek yel değirmenlerini yok edebilirmişiz.
- Hahaha ...Senle biri iyi kafa bulmuş aptal sanço bu dünyayı bir insan mı yaratmış. Madem bu dünyayı bir insan yaratmış o zaman bizim şu halimizi gören bu kişi, neden bu kadar kötü? Bizi neden bu kadar çaresiz var etmek zorundaki ve neden adalet denen kavram böyle sapkın?Kötülüğü ve sıkıntıyı yaşamış biri neden yarattığı kişiye bu kötülüğü reva görür?O zaman bu kötülük şeytana değil birebir insana ait. Ah kafam almıyor artık güzel şeyler evet güzel şeyler yaşamalı mutlu olmalı bu sadece birbirine aşık sevgililer değil herkes için olmalı değil mi sanço, peki sana bir soru sanço bu dünyada herkes mutlu olabilir mi?
- Nasıl yani efendim
- Şöyle herkes aşık, herkes tok çocuklar mutlu din adamları bile güler yüzlü olabilir mi?
-Bilmiyorum efendim.
- Bilemezsin tabi. Çünkü mutluluğa ait bir tanım yok kimi için sadece karnının doyması mutluluktur kimisi için ise sevdiği ile olmak, kimisi için para,kimisi için veba dan kurtulmak, kimisi içinse yağmura yakalanmadan eve gitmek. Ama fark etmez insan kendi mutluluğundan kendi sorumludur. Verilen kararlar hatalar yeni başlangıçlar bizi biz yapan bu.
Elbette beni birinin yazdığı gerçeğini kabul edemiyorum. Neyse yaz o kişiye cevap olarak
Eğer başka bizim gibileri de var ise onlara da ulaş ve hep beraber bir plan yapalım. Bizi yazdığını iddia ettiğin kişilere karşı "
Birbirinden güzel ve derin anlamlar içeren aşk şiirleri yazabilen bir şairin aşka en çok hürmet eden kişi olduğunu düşünüyor insan ilk başlarda. Yazarımız araştırdıkça öğreniyorum ve öğrendikçe başka bir hayal kırıklığının içinde büyüyorum kelime kelime. Keşke diyorum o zamanlar da yazar beni asında hiç yaratmamış olsa imiş. Hem gözlerinde zaten çok uzakta. Süreyya eşlerini döven, aldatan, gelenekçi evlilik yaşamı içinde ataerkil putlarını en yukarıda taşıyan bir erkekken kadınlara bunca naif dizeyi nasıl ithaf edebilmiş? Yazdıkları ile yaşamının birbiri ile örtüşmüyor olması onu utandırmamış ise bu nasıl bir ikiyüzlülüktür? Kelebekleşmek tabirini eşlerinden birini onun çapkınlılarına ulandığını öğrenince her şiirini ayrı bir pupa tecavüzüymüş gibi okumuştum bir ara. Ama gözlerin yüzüm de olsa belki de affederdim onu bile...
Aşk pazarlık yapılacak bir konu değildir sayın yazar. Şimdi o elindeki klavyeyi benim aşkımın hizmetine sunmalısın. Aşk bekleyecek, aşk sabredecek, aşk orta yolu bulunacak bir mevzu değildir. Meşru olması veyahut gayrimeşru olması bir şeyi değiştirmez. Aşkı değiştirecek tek şey kurallara bağlanmasıdır. Sınırlar konulmasıdır. Şimdi senin korkak yazar hezeyanların yüzünden temkinli kelimeler arasında bir sevmekten bahsetmek zorunda kalıyorum.
Swann gibi anlık bir hatırlama gibi getir bizi aklına. Hadi çocukluğunda en sevdiğin bir tadı, bir kokuyu davet et satırlarımıza. Aşk bize böylece gelsin. Sanat canlı ve renkli bir dünyanın kapısını aralarken. Detaylarda olan şey günlük rutinleriniz değil. Sürekli hareket etme. Bekle! Dur, bizi yazmadan önce Dünyayı seyret. Hayatın küçük detaylardan bir ıhlamur kokusuyla aşka yürüdüğü bir aşkı yaz bizim için. Proust , Swann için kendi döngüsünü yaratıp başını ve sonunu sanatın tek tek detayların lütfünden okutmuş. Kayıp zamanın izinde aslında şu onda olmayana adanan bir detaylar müzesi. Bir çan sesinden tırmanır gibi bana bir geçmiş yarat, herhangi bir sesin çağrışımından. Mesela benim çocukluğumdan canlanan bir bisiklet zili ile başlasın her şey.Sonra detayların arasından sızan bir aşk ile bana onu kavuştur. Sen beni yazarken ikimizde ölümsüzleşeceğiz. İşte böyle sen bizim için ölümsüz bir aşk yazmış olacaksın. Bu süreç içinde de her okuyan insanın kendi değişimini de düşündürtmüş olacaksın. Başından sonuna dek yürüyen kayıp zamanlarda ne çok değişimlerini köşe başlarında bıraktıklarını ve hayatın her sokağında başka biri olarak yürüdüklerini göster onlara.
Odet ve Swann imkansız şeylerin tam da bizim için tasarlandığı bir öykünün kahramanları gibi. Her imkansızlığın bir çok detayı vardır. Ancak her aşkın insanı başka birine dönüştürdüğü düşünülecek olursa kıskanma duygusu belki de değişimin getirdiği tedirginliğin dışa vurumudur. İnsan, emin olduğu kendinden özgüvenle beslenir. Oysa ortaya emin olamadığı, ne yapacağını bilemediği başka bir kendisi ile karşılaşınca güvensizlik içinde aşkından olacağına dair korkular yaşar. İnsan, aşkı hem sever hem de aşktan eninde sonunda yorulur. Aslında yorulduğu yine o başka kendisidir.
Tüm bu olan bitene rağmen içinde şaşırtıcı ve olağan dışı mutluluk olan bir an yaz benim için. Ben o an içinde her okunduğumda yeniden aşkla ve mutlulukla onun olayım.
Paragraf:
Kadın, nehrin sığ kenarında çıplak ayakları ile geziniyordu. Bunaltan sıcak havada ayaklarının arasından akan serin sudan aldığı haz ile gülümsüyordu. Bazı yosun parçalarının taşlardan ayrılıp suya karıştığını ve buna kendi ayaklarının neden olduğunu gördü. Bir kaç parmak hareketi ile yeni yosun demetini sığındığı taşların arasından sıyırıp suyun akışına bıraktı. Aslında bu yolculuğa çıkmış olan yosun parçasının kalbi olduğunu düşündü. Serin bir yolculuğa çıkmış, nereye, ne zaman varacağını bilmeden kendi arayışına yüzdüğünü düşündü. Yaşadıklarını kendinden ayırabilseydi, bazı zamanlarını kendinden söküp atabilseydi belki de zavallı kalbinin böyle bir yolculuğa ihtiyacı hiç olmazdı. Bölünmemiş uzun bir paragraf içinde hapsedilmiş duygu ve durum ifadeleri arasında imkansız bir aşka umut bağlamak kadar anlamsız gibi görünen şeyler de yapabiliyor karakterler. Eğilip elleri ile suyu sevdi sessizce. Su onun yüzü kadar berrak ve geçirgendi. Onun yüzüne baktığında hissettiği tam olarak bu idi. Belki de onu öyle görmek isteyişi ile ilgili idi bu sadece. Ne olursa olsun aşk, kendimizden yeni bir benlik yaratıyorsa sevgilinin yüzünde neden bir nehir görülmesin ki... Nehrin kenarında uzayan çimlerin arasında otlayan vahşi atın orada olmasını hayal ettiğim için orada.Benden önce de, benden sonra da orada o atı hayal eden birileri olmuştur, olacaktır. Yazılmak zorunda kalmadıkları sürece sadece düşlenen şeylerden avunulur.
***" Nereye gittiğimi bilmiyorum nereden geldiğimi bilmiyorum ne veyahut kim olduğumu dahi unuttum. Ben kahraman, erkek ya da kadın bir cinsiyetim yok hatta benim kitabımı bile yazdılar. Kahramanın sonsuz yolculuğu diye, yeri geldi kral oldum, yeri geldi köle yeri geldi bir fahişe, yeri geldi bir katil, bir aşık, bir aldatan, bir aldanan, bir ölü, bir yazar ,bir hain ve hatta bir peygamber. Ah beni yazan bunca kalem beni okuyan bunca insan. Ben ile hayaller kuranlar, bana kızanlar beni beğenmeyenler. Bu sonsuz yolculuktan zevk aldın mı derseniz elbette aldım ve elbette almadım çünkü şu an bile benim sözlerimi aslında bir başkası düşünüp kaleme döküyor benmişim gibi. Peki tüm bunların farkında iken ben neden buna izin veriyorum. Çünkü korkağım, beni yazan on binlerce yazar, on binlerce şair, milyonlarca insan, herkes korkak. Parasızlıktan korkuyoruz, açlıktan korkuyoruz, toplumdan soyutlanmaktan, ahlaksız sıfatını yemekten ,sevilmemekten , zarar görmekten korkuyoruz. Oysa ben bir kahramanım, ölümsüzüm, o yüzden korkmak için sebeplerim olabilir. Oysa beni kaleme dökenler, beni okuyanlar, hepsi ölümlü, aralarından fark yok. Kimisi erken, kimisi geç ama hepsi ölümlü. Buna rağmen haksızlığa susuyor, kanunsuzluğa boyun büküyor onlardan az güçlü olanın karşısında el ayakları birbirine dolaşıyor. Sevdalarını bile adam akıllı yaşamıyorlar. Seven sevdiğine koşmuyor. Ne olacak sanki o kadına ya da adama deli gibi aşık olduğunuz gerçeği dile düşse. Veyahut aç kalsan. İnsanoğlu yine kendini kısıtlayan, kendilerine çobanlar atayan yine insanoğlu o yüzden en büyük günahları en büyük sevapları en deli aşkları yine ben kahraman yaşayacağım. Çünkü benim prangalarım yok. Çünkü milyonlarca insan var ve ben her birinin elinde başka bir şekil alacağım. Hem çok seveceğim, hem çok öleceğim, hem çok kötü olacağım, hem çok iyi. Ama sizler hiç bir şeyde çok olamayacaksınız bu korkak tavırlar ile. Birileri hep hakkınızı gasp edecek, birileri hep sizi bir sayı olarak görecek. Belki bana en büyük anti teziniz sevdiklerinizi korumak. Sevdiklerinizin de sizin gibi mutsuz, sıradan ve sığıntı hayatlar yaşaması mı onları korumak oluyor? Komik, korkar ve kötü varlıklar sizi gidi.
Bu sözler şu an beni bekleyen kadına, bir kahraman olarak:
Ah kadın yürüdüğüm şu çakıllı yolda
taş tanesi gibiyim
Beni alıp avuçların arasına sırf korktuğun o köpeği
Korkutmaya çalışsan da mutlu olacağım.
Ne kaybettim ki şimdi?
belki de sevmek için bir şiir kazandım...
Veyahut o ne kaybetti.
Yada insanlık.’’
Bir nehrin öpüşüyle canlanır ya çorak topraklar. Yüzün zamanlarıma öyle yayılıyor. Kendimden başka şeyleri de görüyorum yüzüne baktıkça. Yaşayan, yaşattığın onca güzel şey....
Deniz...
Not:
’’***’’ ile başlayan, parantez içine alınmış bölümler Sakıncalı Piyade tarafından yazılmıştır. Kendisine yazıma sunduğu katkılardan dolayı çok teşekkür ederim.
YORUMLAR
(Not:
’’***’’ ile başlayan, parantez içine alınmış bölümler Sakıncalı Piyade tarafından yazılmıştır. Kendisine yazıma sunduğu katkılardan dolayı çok teşekkür ederim. )
İşte ben böyle bir not düşmeyi unutmuştum.. Cennet cehennem şiirime..
Şahsen üslup sahibi olmak için daha genç sayılsam da, benim olmayan kelimeler belli olur herhalde.. teşekkür ederim buradan azizim. bir ara tırnak içine alacağım ve aynı notu düşeceğim ..saygılar..
bu yazıyı daha dinç bir kafayla sonra okuyacağım , yine bir çok farkındalık edineceğimden eminim..
saygılarımla
iyi geceler..
bir yazıda Charles Dickens varsa onun gibi uykusuzluk az dünyaya dik duruş uyumsuzluk çokta derinlik vardır
kuzeye dönmesi gibi Dickens'ın kalemiyle yazması değil kağıdı derin derin kazması gibi
kalemini çok sevsem de Charles Dickens'ın kişiliğini çok sevmem ama yazıyı çok sevdim
başta Sakıncalı Piyade'yi sonra da yazının omurgasını oluşturan sizi ve günü kutlarım
her iki yazara da Sevgiler
Bazen o kadar güzel yazılar okuyorum ki ama sadece beğeniyle geçiyorum bir kenara. Çünkü yorumum eksik biraz da ezik kalicak gibi gelir bana :) çünkü yetersiz cumlerle güzelim yazıya ne demeliyim diye düşünüp sessiz kalırım.
Bugün bu yazıyı okuduğumda da aynı hisleri yaşadım. Şimdi bir daha bakininca iki satır da olsa tebrik etmek istedim. 😊👏👏
Öncelikle bana ait kısımlar haricide yazı aslında anlatmak istediğini çok güzel anlatıyor benim yazdıklarım örnekleri arttırıyor olabilir.
Aşk üzerinden insan ve tanrı odağına
Hakedilmeyen kötülüklere, yanlışlara ve bu gezegeni kaplayan her şeye.
Yazar aslında o ünlü yazarlar ile değilde kendi Tanrısı ilede konuşmuyor mu burada.
Güzel iş tebrikler Pikachum.