- 613 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KAN BAĞI MI DOSTLUKLAR MI ÖNDE
KAN BAĞI MI, DOSTLUK BAĞI MI ÖNDE GELİR ?
Dr. Sadık Özen
-I-
lk bakışta, yazıma verdiğim bu başlığı anlamsız bulanlar olacağını biliyorum. Ama derinliğine ele alındığında onaylayanların çoğunlukta olacağına inanıyorum. Çünkü ben bunu en iyi bilenlerdenim. Büyük bir şans eseri olarak hep yakın dostlarımın oluşturduğu sevgi ortamında yaşadım. Sevgiyi ve dostluğu onlardan yudum yudum içtiğimi söylemem yanlış olmaz.
İnsanların hiç unutamadıkları anıları ilk çocukluk yıllarından başlar. O yıllar duyguların en yoğun olduğu dönemlerdir. Görülen sevgi ve yakınlıklar yaşamın en son yıllarına kadar unutulmazlar ve varlıklarını gittikçe artarak sürdürürler. Bunun temeli komşuluk ve dostluk ilişkilerine dayanır.
Özellikle bizim çocukluk yıllarımızda bu ilişkiler don derecede güçlüydü. Sevgi ile birlikte, sahip olunan şeyler paylaşılmaya çalışılırdı. Komşu hamile kadınlara, “Kokusu burnuna gider” gerekçesiyle pay gönderilirdi. Bu gibi şeyler geleneklerimizin temelini oluştururdu. Buna bağlı olarak “Komşuda pişer, bize de düşer” diye bir atasözümüz oluşmuştu. Bunun anlamı, iki lokma bir şey yenmesini düşünmenin çok üstünde değer taşırdı. Özellikle bağ ve bahçelerden gelenler büyük bir cömertlikle paylaşılırdı.
Varlıklı aileler gösterişten uzak yaşarlar, fakir aile çocuklarının mahrum kaldıkları şeyleri, kendi çocuklarının gelişi güzel mekanlarda, onları imrendirecek şekilde yemelerine engel olurlardı. Toplumda yaşayan insanlar arasında sınıfsal bir fark oluşmamıştı. Tam aksine geleneklerimden ve kültürümüzden gelen toplumsal bir düzen vardı.
Burada yazacaklarım yaşımın henüz 3-4 olduğu çocukluk dönemimden başlıyor. Yarı yarıya Darende-Balaban’da geçen yıllardan sonra, babamın işi gereği Kangal’a taşınmıştık. Burada gerek mahalle komşularımız ve hemşerilerimiz gerekse babamın arkadaşlarımın aileleriyle çok yakın dostluklar yaşadık. Çok güzel anılarım var Kangal’da. 5 yaşımı bitirince burada okula başladım. Altı yaşımı doldurduğumda ailem Ankara’ya taşındı ve Tıp Fakültesi’nden mezun olduğum 1958 yılı sonuna kadar hayatım burada geçti.
Türkiye’nin her tarafından gelerek Ankara’ya yerleşen insanlar burada büyük bir kültürel zenginlik yaratmıştı. Çeşitli etnik kökenden ve inançtan insanların bu kentte yarattıkları uyumlu yaşam kente ayrı bir güzellik kazandırmaktaydı. Eski Ankara’da yaşayan Anadolu insanları kendi aralarında çok mutlu bir yaşam sürerken, Yeni Ankara’yı oluşturan üst tabaka ile tabandaki halk arasında da benzer bir durum yaşanmaktaydı. Ankara’nın bu yönünün çok değişmediği söylenebilir. O yıllardan bu yana Ankara her tabakadan halkın oluşturduğu, bir kültür, sanat, eğitim ve öğretim şehridir. Siyaset havasını bozmuş olsa da; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, her şeye rağmen Başkent olmayı hak eden güzel bir Türk kentidir Ankara.
İlk çocukluk yıllarında yaşananlar, yaşam içinde en değerli olanlar ve hiç unutulmayanlardır. Tabii ki burada yazdıklarımın hepsi o küçük yaşlarımda öğrendiklerimden ibaret değil. Ama yaşamın çekirdeği onlar. Hayatı öğrenmenin ilk adımları. Küçücük anılar birleştikçe, birbirinden kopmayan bir bütünlük oluşturuyor ve bir zaman geliyor, onların hepsini birlikte yazıyorsunuz. Bence insanların mutluluklarında en önemli kaynaklardan biridir bu.
NOT:
Yazdıklarımın çağrısı ile yazacaklarım uzuyor ve ben biliyorum ki; uzun yazılar içerikleri ne olursa olsun sıkıntı veriyor okuyanlara. Bu nedenle yazımı kesip bir kısmına sonradan devam etmeyi uygun gördüm. İnandığım gerçek dostluk kavramını yaşadığım örneklerle anlatmak ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Karşılıksız sevmeniz ve hep dost kalmanız dileklerimle… Sağlıklı ve mutlu günlere.
11 08 2018 / Antalya
YORUMLAR
İnsan nerede yaşarsa yaşasın,bulunduğu yeri güzelleştiren güzel dostlarıdır.
Şimdilerde bireysel yaşamın egemen olduğu her yer bu dostlukların sadece geçmişte kaldığını hatırlatıyor insana.
Dostluk anlamı derin bir kavram..Galiba bu konuda çok şanslıyım değerli kalem.Çünkü ben kan bağımdan daha yakın dostlara sahibim.
Beğeniyle okuduğum anlamlı bir hatırlatma yazısıydı.
Sevgi ve selamlarımla.
sadikozen
sadikozen
Yaşananlara ve muhatap kişilere göre bu değişebilir elbette... fakat fikir birliği içinde olabileceğimiz bir gerçek var...
Aile,seçme şansımızın olmadığı zorunlu ilişkileri içerirken... dostluklar tamamen seçime ve yaşanan uyumlara göre sığlıkta ya da derinlikte kendine yer bulan ilişkileri içerir...
Mal, miras, pay... gibi konularla hırpalanabilen aile ilişkilerine karşın, tamamen bu konulardan bağımsız, kafa ve gönül beraberliğine dayalı dostlukların ölümlük yaşandığı çok örnek vardır...
Bu dikkatlerle okumaya başladığım yazınız ağırlıklı olarak dostluk üzerine sürünce başlık havada kaldı gibi geld, bana... NOT: açıklamanızı okuyuncaya kadar!... :))
Bir sonraki paylaşımınızı bekliyorum. Konunun nereye bağlanacağını çok merak ediyorum çünkü...
Okunası bir dille kaleme aldığınız yazınızı kutlarım...
Saygılarımla...