- 1323 Okunma
- 11 Yorum
- 9 Beğeni
Avşar kızı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Küçük bir kasaba da, komşunun komşu, akrabaların can, insanların insan gibi davrandığı zamanların en güzel zamanında çocukluğumu dolu dolu yaşadım...
Yedi kardeş sıralamasında dördüncü, yaramazlıkta, şımarıklıkta ilk sıradaydım.
Ailenin neşe kaynağı, komşuların tatlı belası.
İçi içine sığmayan biraz şimarık, biraz yaramaz, fıkır fıkır bir çocuktum işte.
Komşular neler çekerdi elimden.
Sıcak yaz günlerinde, gölgeliklerde oturup sohbet eden komşuların üzerine, gizlice götürdüğüm suyu döküp kaçardım.
Kimilerinin evlerine girer saklanır, eve girdikleri an olduğum yerden çığlıklar atarak çıkardım.
Ben yaklaşırken ne yapacağımı tahmin edemediklerinden gözlerini benden ayırmaz, tetikte beklerdi.
Bir gün dişim çıkmıştı, dişimi çıkan yere yapıştırdım, dışarı çıktım.
Komşular yine dışarda sohbet ediyorlardı. Birini gözüme kestirdim, en masum halimle dedim ki ’ Dişim ağrıyor ve sallanıyor, annem de evde yok, yardım eder misin çıkaralım dişimi ’.
Kadıncağız biraz ürkek ’ Hangi dişin göster ’ dedi.
Çıkanı değil de yanındaki dişimi gösterdim. Eli dişime dokunduğu an, yapıştırdığım dişimi ittirdim ve bastım çığlığı ’ Ne yaptın, sağlam dişimi çektin, anneeee! ’
Kadıncağız kıpkırmızı oldu ’ Valla bir şey yapmadım, daha dokunmamıştım bile ’ diye suçlanırken ben yalancıktan ağlayarak eve doğru gittim.
Aslında beni çok severlerdi...Taklit yeteneğimle ağlayanı bile güldürürdüm.
Bilmediğim şarkı yoktu, sesin güzel derlerdi, herkese konser verirdim.
Evimize yatılı gelen misafirlere, akrabalara da türlü muziplikler yapardım.
Onlar uyuyunca ben iş başına geçerdim.
Gündüzden topladığım taşları, kuru yaprakları ceplerine doldururdum.
Kimilerinin de pantolonlarının paçasını en alttan birbirine ekler, dikerdim.
Sabah kalktıklarında onların perişan hallerini seyrederken gülmekten patlardım.
Çamurdan ev yapardım, bezden bebek yapardım.
Meyve ağaçlarının en yükseğine tırmanır, en tepedeki meyveyi alıp yemek isterdim.
Evlerin çatılarına çıkar, yakın olan diğer çatılara atlardım.
Her türlü şeytanlıkta kendime güvencim sonsuzdu, örümcek hariç, korku nedir bilmezdim.
Kışın canım karlı pekmez yemek isterdi, yakınlarımızda erimiş olurdu.
Dağlarda kar aramaya giderdim, bulana kadar arar, o gün karlı pekmezi yerdim.
İlçemizde rengarenk şekerler yapan bir iş yeri vardı.
Birgün okul dönüşü vitrindeki şekerleri seyrediyordum, sahibi dışarı çıktı. ’ Şeker mi alacaksın ’ dedi.
’ Hayır, bu kadar güzel şekerleri nasıl yaptığınızı merak ettim, yoksa reçelden mi yapıyorsunuz? . ’ diye ilave ettim.
Yanıt vermek yerine, girdi içeri ve kapıyı kapattı.
Kesin reçelden yapıyordur diye düşünerek eve geldim. Mutfağa gittim, reçel tenekesini aldım, baktım yarımdan biraz az reçel var içinde...
’ Kendi şekerini kendin yap ’ dedim içimden ve reçel tenekesi ile çıktım sokağa.
Kuytu bir yer seçtim, taşlardan ocak yaptım, yakacak bir şeyler aradım. Ot, cöp, kuru dallar ne bulursam topladım ve ocağı yaktım.
Reçel tenekesinide taşların üzerine koydum, kaynamasını beklerken, beton zemini iyice yıkadım.
Teneke iyice ısınınca aldım ocaktan, beton zemine döktüm. Reçel aktı gitti tabi, ama emeğim ziyan olmasın diye birazcık yedim.
İki gün sonra annem reçeli sorduğunda, anlattım ve özür diledim. Biraz kızdı ama affetti.
Melek yanlarımda çoktu...
Okul harçlığımı nadir olarak kendim harcardım.
Okula giderken diğer çocukları izlerdim hep. Kimin önlüğü, çantası yada ayakkabıları eski, ona iyice yaklaşırdım.
Paramı yere atar, aynı anda çocuğa seslenirdim ’ Yerdeki para senden düştü galiba, alsana ’ derdim.
Çocuk alırdı ve ben öyle mutlu olurdum ki, okula varana kadar gülümserdim.
Bilmem neden ellerine vermeye utanırdım, belki de onlar almaya utanmasınlar diye öyle yapardım.
Birgün çok aptalca birşey yapmıştım.
Bir bayram sonrası avucumda bir avuç bozuk para, birkaç kağıt para ile ne yapsam diye düşünürken, fakir bir komşumuz geldi aklıma.
Dışarı çıktım, o komşunun evine doğru gittim. Komşuda tam evinin kapısını kilitliyordu, gidecekti galiba.
Bir elimde ki paraya bakıyorum bir komşuya, gururu kırılır dıye veremedim. Komşuda ben düşünene kadar gitmişti zaten.
Bir baktım evinin camı açık, hiç düşünmeden elimdeki paraları camdan içeri attım.
Öyle mutlu olurdumki birine iyilik yapmaktan, şarkılar söyleyerek eve döndüm.
Ertesi gün kime muziplik yapsam diye düşünerek dışarı çıktım.
Birde baktım ki, bir grup komşu konuşuyor ve para attığım komşunun bir gözü mor, belli ki dayak yemiş.
Yaklaştım dinledim, eşi eve erken dönmüş ve yerde saçılı paraları görünce bunlar ne diye sormuş, komşuda yanıtlayamayınca ’ yoksa senin dostun mu var ’ diye dövmüş.
Öyle utandım, öyle bozuldumki olayı düzeltmem lazımdı.
Kekeleyerek ’ Ben attım o paraları, vermeye utandım da ’ dedim.
Komşu ne kızacağını bildi ne güleceğini ’ bize gidelimde eşime söyler misin ’ dedi. ’ evet dedim ve gittik, eşine anlattım, adam inandı ama olan olmuştu.
Benim yüzümden kadın dayak yemişti. Dersimi almıştım, bir daha yapmadım.
Yaramazlıklarımın akşamında babacığımın keman sesiyle, hikayeleri ile dinlenirdim.
Yatağa girdiğimde duam şöyle olurdu;
’ Allah’ım ne olur sevdiklerim ölmesin, eğer benim ömrüm çok ise sevdiklerime 10 ar yılımı seve seve veriyorum ’ der, tüm ailemin isimlerini tek tek sayardım.
Bazen cok yorgunsam ve uykum varsa duam değişirdi.
’ Allah’ım nasıl olsa biliyorsun, her günkü yaptığım duamı kabul et amin ’ derdim.
......
Ne zaman yüreğim bulutlansa çocukluğuma kaçardım, öyle iyi gelirdi ki, günüme güneşler açardı.
Şimdilerin çocuklarının yaşadıklarını gördükçe o güneşim battı.
Evsiz, ailesiz, en kötüsü de vatansız, yarınları çalınmış çocuklar, öyle üzülüyorum ki onları izledikçe.
Dünü olmayan çocukların yarını nasıl olur ki.
Onlara bu karanlığı yaşatmakta emeği geçen herkes gün ışığına hasret kalsın İNŞALLAH...
Nurten Işılak
Avşar kızını güne taşıyan Seçki kuruluna, sayfamdan desteğini esirgemeyen şiir yürekli dostlara saygı ve sonsuz teşekkürlerimle...
YORUMLAR
Böyle okudukça insanın yüreğini sımsıkı saran sarmalayan çok samimi bir yazı. Zaten ben doğal ve samimi bir dil ile yazılan yazıları okumayı her zaman çok seviyorum.Böyle yazılarda okur da yaşıyor aynı duyguları sanki yazarla birlikte. Onunla gülüyor, onunla duygulanıyor. Ödülünü öyle güzel hak etmiş ki, tebrik ederim içtenlikle.
Çocukluk anılarınızı okurken hep bir gülümseme vardı yüzümde. Ne güzel ki mutlu bir çocukluk yaşamınız olmuş,insan olan duyarlı yüreğinizle. İnsan gerçekten sarılma isteği duyuyor size özellikle maddi açıdan imkanı olmayan kişilere yardım şekliniz...O küçük halinizle bile insanları utandırmamak adına yaptıklarınız.
Ama işte hayat...herkesin mutlu bir çocukluğu olamıyor maalesef.
Yazının son kısmında belirttiğiniz gibi çocuklukları hatta hayatları ellerinden alınan nice çocuklar var dünyada.Bu çocuklara elden geldiğince sahip çıkılması gerekiyor.
Dünü olmayanın yarını nasıl olur dediğiniz gibi.
Allah herkesin yar ve yardımcısı olsun inşallah.
Sevgilerimle
KurşunKalem
Selam ve sevgimle
Çocuklarımızın geleceğini her ne şekilde olursa olsun çalanlar için aynı duanıza katılıyorum..Şimdiki karanlıkları dağıtacak ne kadar güzellikler biriktirmişsiniz, ne mutlu geriye döndüğünde tüm imkansızlıklara rağmen aile birlik ve beraberliğinde bulduğu huzur ve mutluluğu yaşayabilenlere..
Az çok herkesin kendini bulacağı anılar, samimi ,çok hoş bir anlatım..tebrik ederim Nurten hanımcım.
KurşunKalem
KurşunKalem
Kaçıncı defa okudum, bilmem...
Kalem mahir olunca, okumak zevk, okumak farz!
Altın çağımızdır, çocukluğumuz..
Hele "bizi gözeten", bizi sevip sonuna kadar güven duyulan ailemiz varsa...
Emin isek sonunda, yaramazlıklarımızın affa uğrayacağını, dolu dolu yaşarız işte..
Aynen Avşar Kızı gibi...
Yorumları da okudum bu arada...
Gül Hanıma ayrıca teşekkür ederim...
Tebrikler Nurten Hanım.
Ne de güzel bir çocukluk geçirmişsiniz dolu dolu...
Rabbim kimseyi evsiz, anasız, aşsız, vatansız bırakmasın inşallah..Duamız bu yönde..
Öpüyorum yüreğinizden..
sevgilerimle..
KurşunKalem
Yazı ve yazıdaki o afet-i cihan bir harika ama bu güzelliğin sonuna o dua yakışmamış Cankız...
Neden mi?
Hani o paralarını camdan atınca olanlar misali...
Bizlerin planları olduğu gibi, Rabbimin de planları var...
İşin özü; cennete de, cehenneme de mürettebat lazım... Bunun içinde yaşanması gerekenler var, elbette...
İşte bu yüzden o "Avşar Kızı" gibi bu Kafkas kızının da bir duası var:
"Rabbim ne verirse "kahrından" değil de, "lütfundan" versin." Amin, diye...
Şimdi karşımda olsaydı o şeker kız, ne yapardım bilir misin?
Yanaklarını avuçlarıma alıp, gözlerine bakadım... Ta içine, yüreciğine...
"Dünya ve dünyadaki her şey senin g/özünde... Dizlerindeki yara izlerinde...Sen çok yaşa, iyi yaşa, iyi insanlarla yaşa... Milyon tane kızın olsun, o kızlar da senin gibi olsun e mi..." der, sıkıca sarılır, doya doya öperdim...
"İşte ben payımı aldım" derdim sonra...
Ne güzeldi "Avşar Kızı"...
Güzel olan bir şey daha var, "Onu" hala yaşatan, yaşayan Cankız ve kalemi...
Siz ve siz gibiler, çok yaşayın e mi...
Seviyorum kaleminin gölgesini...
Nicelerine inşaAllah...
Her daim;
Sevgim, saygım ve fiddareyn saadetler duamla...
Gül Laypanoğlu tarafından 6/22/2018 1:44:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
KurşunKalem
CANSIN CAN