- 1090 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUSAM SOKAĞI (GERİ DÖN ZAMAN)
Ferdi Tayfur’un seslendirdiği “Bari Sen” isimli güzel bir eser vardı. Klibine o dönemler çok gülmüş olsam da şarkıyı hep hüzünle dinlemişimdir. “Bir zamanlar annem vardı yanımda, babam da. Şimdi onlar çok uzaklarda. Dönüşü olmayan yollarda. Gittiler, beni terk ettiler. Bari Sen olma onlardan yana, bari sen kal yanımda…” Geri dön zaman diyorum ya; dönmüyor işte… Belki de bu şarkı da kanıtıdır.
O zamanlar (1994) bir arabesk furyasıdır almış başını gidiyor ve taverna müzikleri ile yarışıyordu. Bir tarafta Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut, Seyfi Doğanay diğer yanda Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen, Arif Susam… Kemerinin üzerinde volkmeni olanı mı dersiniz, yanında radyo ile dolaşanı mı? Yavaş yavaş pop müziğinde de ilerlemeler başlıyordu. Soner Arıca, Haluk Levent, Tarkan, Bendeniz ve daha kimleri dersiniz…
Sokaklarda oyunlar oynayıp, evlerde bu şarkıları dinlerdik. Koro halinde Mahmut Tuncer’in “Bakkal amca” şarkısını söyler, Rahmetli Osman Yağmurdereli’nin “Bir bir birilerine, bakar bakar dururum ”şarkısını mırıldanırdık.
Şarkılar, çizgi filimler bile buna rağmen sokak hayatımıza engel olamıyorlardı. Belki delikanlılık çağlarının asi çocuğu veya deli kızı karakterleri artsa da sokaklar bizimdi. Sokaklarda oyun oynadığımız zamanlar “Oyunum kilit” diyerek kilidi olmayan kapılardan kimin kapısı olursa olsun istediğimiz gibi girip suyumuzu içebiliyorduk. Dışarıya çıktığımızda oyuna devam ediyorduk. Oyunlar, televizyondan ve içindekilerden daha sürükleyici ve macera doluydu. Birdirbir, Yedikule, çellik, saklambaç, tahtalardan yaptığımız kılıçlar, silahçılık ve en önemlisi gazoz kapaklarından ve şeker kapçıklarından! ütmece… Çamurlardan yaptığımız arabalar, fayanslardan yaptığımız saatler ve daha neler neler...
Hayat dolu dolu ve boş zaman yoktu. Boşa giden zaman da yoktu. Susam Sokağı’ndaki Kırpık, Minik Kuş, Kurabiye canavarı, Edi ile Büdü de evimizin içindeki arkadaşlarımızdı.
Gelelim bunları neden yazdığıma; Bu anıları anımsamama ve yeniden yaşamama neden olan aslında bir anı defteri oldu. Genç ve ideali olmayan bir adamın anı defterini “Hocam, bu anıları inceler misiniz, bunlardan kitap çıkarsam olur mu?” sorusuna mukabil yaralandığımdan ve yazılanları okuyamadığımdan “Nerden nereye gelmişiz?” dediğimden dolayı yazıyorum. Edebiyatın parçalanmasına zaten müsaade etmeyeceğimi bilen biliyordur. Lakin anıların da zamana yenik düştüğünü görmek için bakın neler yazılmış beraber okuyalım;
“Ah be Kanka ne günlerdi o günler; Knight Online oynardık seninle saatlerce. Boss avına çıkardık ama reset atmalı değil mi serverlara. Ne charlarımız vardı say desem sayabilir misin? Hebe, Furina, Poine, Thatanos ve o aşık olduğun Savior angel. Kardeşimin kolunu kırdığımda Half life oynamıştım. Elime levye almış, saldırmıştım. Sen de gerçek sanmıştın ya; Oyundu be kankiş”
Utanmasam ağlayacak halde okuduğumda bu genç adamın anılarına gözyaşlarımı döktüğümü zanneder diye kendimi tuttum. Biliyordum ki bu tür bir çalışmanın benim değilse bile “para için” birilerinin onayından elbette geçecek olması düşüncesi dahi yaralamıştı beni. Ve ben hala ikinci sayfaya geçemeden zorla da olsa okumaya devam ettim;
“Bak kanki sana bir şey daha hatırlatayım; Fifa ve pes.. Saatlerce kalkmadan oynardık. Askerde de oynatırlar mı? Koskoca 12 ay saymakla biter mi ya?”
Hangi zamanın çocuğunun anılarıydı ve hangi anılarda böyle acımasız bir tutsaklık vardı bilmiyorum. Bizim anılarımız dahi özgürce değil miydi? Bizim derken yanlış anlaşılmasın; Bir 70’ler, 80’ler,90’lar kuşağı gibi değil, Ceddinden nesline, Altay’lardan Bozkır’a, Osmanlı’dan Anadolu’ya… Bahsettiğim, o yandan bu yana. At sırtından cenk meydanlarına ve nihayetinde sokaklardan ormanlara hep mavi kubbenin altında olan anılar.
“Kitap oku değerli kardeşim, okumadan yazamazsın!” diyerek o genç adamı başımdan savdım. Çünkü ne yazdıklarında ne yaşadıklarında hiçbir ortak noktamız yoktu. Ben pejmürde hayallerin ve sanal anıların yıllar sonra “karsambacı” unutturacağına takıldım.
Şimdi düşünüyorum da; Birdirbir oynamayan, Yedikule oyununu bilmeyen, deveme çevirmeyen çocukların “Mavi Balina”lara yem olması kaçınılmaz olacak. Körebe ile arkadaşını bulmaya çalışmayanlar yana yana pokeman arayacaklar.
Şimdi diyorum ki; Geri dön zaman desem hiçbir şey değilse bile “susam sokağı” döner mi ve o unutulmaz şarkısı duyulur mu kulaklarda?
“gün güneşli, insanlar neşeli
sen de gel oyna susam sokağı’nda...
dostluk ve sevgi sarıyor her yeri
gel katıl bize, verelim el ele.
sev dünyayı, açılır her kapı
işte susam sokağı...”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.