- 1425 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
’Her şeye yetişilir, hiç bir şeye geç kalınmaz ama, çocuğum beni bağışla’ dizeleriyle başlayan bu şiir, Edip Cansever’in ’Mendilimde Kan Sesleri’ isimli yapıtının giriş bölümüdür. Bu şiirle kitaplarda, defterlerde, insanların dilinde öyle çok karşılaştım ki; neredeyse özel bir çaba sarf etmeden ezberledim diyebilirim.Şiirin toplumsal tanıklığı bakımından şiiri yazı başlığına almayı uygun buldum. Günümüzde ceketini alıp toplumsal yaşamı terk eden ve kendi içini de tüketip beyaz bir çarşafla hayalet gibi ortalıkta dolaşan şairle Ahmet abiyi yüzleştirmek istedim.Ancak, her halukarda 80 sonrası şiirinin Ahmet abinin ’Malatya kokan istasyonlarının önünde başını eğerek sanatın beyaz çarşaflarına sığınacağı açıktır.
Ahmet abiyi böylesine başı dik yapan şey, tıpkı Nazım’ın inci dişli zenci kardeşi Robson’u, Attila İlhan’ın mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas’ı, Karacaoğlan’ın Zülfüsü, Ahmed Arif’in Anadolu’su gibi maddi yaşam içerisinde canlı bir organizma oluşudur.
Ahmet abi öfkelidir, çaresizdir, dostunun dostudur.Hayalleri vardır,umutludur. Ahmet abi 50 ve 68 arası dönemin devrimci mücadelesinin geriye düşüşünün portresidir. Ama gelecekten umutludur, çünkü insandır. Cansever’in şiirini ölümsüzleştiren Ahmet abi karşılıklı olarak kendisi de dönemiyle birlikte ölümsüzleşmiştir. Ahmet abi yaşadığı dönemin tanığı olmuş, haksızlıklara karşı çıkmış, sosyalist olduğu için her türlü baskıyla karşılaşmış ve yurdun çeşitli mahpusanelerinde yatmıştır. Cansever’in şiirine hayat veren tarihsel ve toplumsal öz budur.
Günümüz şiirini beyaz çarşafa dolaştıran şey ise üstte saydıklarımızla yüzleşemez oluşudur. Maddi yaşamla, geçmişle, gelecekle, insanla yüzleşemez oluşudur. Kuşkusuz kimse kendisine Robson ya da fabrika yaratarak şiir oluşturmak zorunda değil. Çünkü şiir, dilbilimsel açıdan öylesine geniş olanaklara sahiptir ki, kendi estetiksel yapısını bozmadan da var olan ve var edilmesi gerekeni başı dik olarak rahatlıkla işleyebilir.
Var olanı görmek ve var edilmesi gerekene yönelmekse hayalet şiirin değil, yaşayan şiirin işidir. Yaşayan şiir ise Ahmet abinin insanlığın yok edilmesine karşı yürüttüğü mücadelenin estetiksel anlatımı, niteliğidir. Ahmet abinin elinde tuttuğu kadehin bir küfür gibi durduğunu ve hayalindeki domates, peynir kesen patiska tenli kadını görebilmektir. Yaşayan şiir, gülmeyi ’gülmek, bir halk gülüyorsaya çevirip toplumsal mülkiyete dönüştürmektir.’
Yazımızı şairin bu güzel şiiriyle bitirelim:
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
YORUMLAR
En sevdiğim şiirdir bu; benim için çok değerli biri vasıtasıyla tanışmıştım bu dizelerle... Ve dedim ki okuyunca; "Benim için bu siirden oncesi yoktur, sonrası da meçhûl..."
Biz; bu toprağı ve bu toprağın güzel insanları ancak bu kadar güzel ve içten anlatılabilirdi kanımca!
Bu dizeleri ve çok değerli yazarını bizimle buluşturduğunuz için size ve bu güzel yazıyı anasayfaya taşıdığı için de seçki kuruluna teşekkür ederim.
Özlem Tarhan tarafından 11/20/2017 12:23:34 AM zamanında düzenlenmiştir.