- 814 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEN OLMASAYDIN EĞER...
Sen olmasaydın eğer aşka inanmazdım
Seni sevmeseydim ah bu türlü yanmazdım
Sensiz aşkı aramaz mehtabı anmazdım
Seni sevmeseydin ah bu türlü yanmazdım
Hüzünlü akşam saatlerinde Radyomdan ve Ahmet Özhan’ın sesinden ruhuma can veren bu şarkıyı dinlerken bu satırları da kaleme almak geldi içimin derinliklerinden yine..
Duygusal hayatın güçlü bir aracı olan müzik, hislerin ifadesinde etkili olduğu kadar dinlerde de kutsalla olan irtibatta en etkili vasıta.
Müzik ritminin doğası, insanın metafizik dünyayla iletişim kurmasını sağlar ve insanı sıradan duygulardan ulvi duygulara çekebilme gücü sayesinde, insan ruhunun, sınırları olmayan metafizik alemde hürriyete ulaşmasına da aracı olur.
Hemen hemen bütün dinlerin uygulama noktasında müzik önemli bir yer tutar. Müziğin tesiri ilkel dinlerden semavi dinlere kadar uzanır ve bütün inananları etkisi altına alır.
Hint ve Çin kültüründe müzik, dinin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin Hinduizm’in kutsal kitabı Rig Veda 1017 ilahiden oluşur.
Konfüçyüs de din ve ahlak ilişkisi bağlamında “müzik, insani olan hislerin ifadesidir, müziğe bağlı olanlar erdemli insanlardır” ifadesiyle müziğin ahlak açısından önemini vurgulamıştır.
Bu çok anlamlı ve beni doğrulayan alıntılardan sonra ben de diyorum ki;
Hiçbir sanat kolu müziğin önüne geçemez ve onun kadar evrensel boyutlara ulaşamaz benim nazarımda.
Şarkı Sözü Yazarları Bestekarları ve Saz Üstatları ilahi alemden yer yüzüne inmiş olan çok özel varlıklardır benim gözümde.
Müziğin ruhunu, aşktan başka bir şeyle anlatamam.
Müzik, doğruca ruha seslenir, ruh da kendisini ancak müzik yardımıyla en iyi şekilde anlatabilir.
Hiçbir şekil ve hiçbir kelime kalbin derinliklerini ve özelliklerini müzik kadar anlatamaz.
Müzik, duygularımızın en açık dilidir.
ŞERİF İÇLİ
Zamanın veziri kendisinin seçeceği eserlerden oluşan bir repertuvar hazırlamasını ister Şerif İÇLİ’den.
“Bunu benden babanız istememişti. Siz halkın veziri iseniz ben de kendi sanatımın veziriyim. Bana emir veremezsiniz!” der.
Şimdi gelin de böyle bir sanatçı tavrına hayran olmayın. Saygı duymayın.Gözleriniz dolu dolu olmasın…
Birbirinden güzel ve değerli eserlere ruh vermiş olan Şerif İÇLİ’nin besteleri de çoğunlukla soyadı gibi içli hüzünlü…
Benim favori şarkılarımın çoğu bu değerli Bestekar’ımızın besteleri arasındadır.
“Türlü derde ben deva buldum elimle çok zaman
Kimse bilmez bir tabibe ben de muhtacım bu gün
Anlatılmaz anlaşılmaz hal hazin mevsim hazan
Nevcivan masum melekten bir peri tacım bu gün”
***
“Ezelden aşinanım ben ezelden hem devanımsın
Beraber ahde bağlandık ne yapsam yari canımsın
Ne olsam zerrenim senin kalbimde hala çarpar esrarın
Gel ey canan gel ey can kalmasın feryada didarın”
***
“Gittin bu gidiş bence ölümden de beterdi
Gönlüm geri dönemez o giden sevgili derdi
Hicrinde solan gam dolu ufkumda her akşam
Rüzgarlar elem şarkısı söylerde geçerdi”
***
“Düş ben gibi aşka sadakat ne imiş gör
Vuslat demi beklerken o firkat ne imiş gör
Yok yok güzelim düşme sakın öyle belaya
Gir kalbime orda felâket ne imiş gör.
SELAHATTİN PINAR
Denizli eşrafından dönemin milletvekili Sadık Bey’in oğlu olan Selahattin Pınar, lise tahsilini yarım bırakıp kendinini tamamiyle musikiye vermiştir. Atatürk’ün masasında sık-sık yer aldığı söylenen ve bestekarlığının yanı sıra nezaketi, duygusalığı, şık temiz giyimiyle de dikkat çeken Selahattin Pınar’ın, Tiyatro sanatçısı Afife Jale’ye olan derin aşkı dillere destan olmuştur.
Babasının, Denizli eşrafından olan konuklarını yemekte ağırladığı bir sırada ‘Selahattin’in ne işle meşgul olduğunu’ sorarlar. Oğlunun çok iyi bir eğitim almasını arzulayan babası: “Selahattin çalgıcı oldu!” der. Selahattin Pınar’da masadadır. Babasına döner ve: “Bir gün gelecek size “Selahattin Pınar’ın babası diyecekler!” der. Onun bu sözü üzerine babası, tatsız bir küfrün ardından yanıbaşındaki gaz lambasını fırlatır kapıyı vurup çıkan oğlunun arkasından.
Şan, şöhret, unvan, mevki gelip geçici şeylerdir bilindiği gibi.
Oysa gerçek bir sanatçının bıraktığı eserler ölümsüzdürler ve sonsuza dek yaşarlar.
NEVESER KÖKDEŞ
Sayısız güfte ve besteye imzasını atmış olması. Piyano, tambur ve gitar çalmasıyla kendine özgü bir tarz yaratmış olan Neveser Kökdeş Türk Sanat Müziğinin en önemli kadın bestecisidir
Bir baba ve üç anneden 8 kardeşi olmasıyla ilgilidir. Kardeşlerinden biri de ünlü operet bestecisi Muhlis Sabahattin Bey’dir.
Neveser Hanım, Notre Dame de Sion’ da okumuş ve zamanına göre çok iyi bir eğitim almıştır. Burada piyano çalmasını da öğrenmiş okulda yapılan bir yarışma birincilik kazanmıştır. Varıklı bir ailenin kızı ve döneminin şık hanımlarından biri olan Neveser Hanım, çok genç yaşında topçu subayı Mehmet Ali Üsküdarlı ile evlenmiştir. Ancak, bu evlilik çok kısa sürmüş, henüz ikinci yılında eşinin Çanakkale Savaşı’ nda şehit düşmesi neticesinde bir yaşındaki oğlu Adnan ile dul kalmıştır. Bir tarafta eşinin ölümü ile küçük bir çocukla genç yaşlarda yalnız kalması, diğer tarafta ekonomik sıkıntılara girmesi yüzünden içine kapanmış ve sinir hastası olmuştur.
35 yaşlarında geçirdiği yüz felci nedeniyle yüzünün sağ tarafını kullanamaz olması da onu büsbütün üzmüştür. Çok güzel bir yüze sahip olan Neveser Hanım, giderek kendi kabuğuna çekilmiş, insanlardan kaçar olmuştur. Hayatının son yıllarını Moda’ da kendi kabuğuna çekilip yalnız başına geçirmiştir. 1962 yılının 7 temmuz günü de evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir. O çektiği onca acılara karşın ne sanatından ne kadınlık gururu ve erdemli kişiliğinden zerrece ödün vermeyen gerçek bir Hanımefendiydi.
Bestekarımızın pek çoğunu kendi eliyle yaktığı sayısız eserlerinden bazıları:
*Hüsranla gönül hep inler
*Ruhumda Neşe Hayale Daldım
*Sevmek Seni Bir Suç İse
*Gül Olsam Ya Sümbül Olsam
*Canandan Uzak Kaldı Gönül
*Bir Emele Bin Ah Çeksem
*Gül Dalında Öten Bülbülün Olsam
Ve aklımda kalan bazı şarkılar:
Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından
Bir tel saç onun kaldı bütün hatırasından
Hala duyarım bin sızı ben her yarasından
Bir tel saç onun kaldı bütün hatırasından
***
Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler
son meclisi cam üstüne cam olsun erenler
şükranla veda ettiğimiz cam-ı fenaya
son pendimiz ahlafa devam olsun erenler
Caizse harabat-ı ilahide de her şey
yaran yine rindam-ı kirem olsun erenler
tekrar mülaki oluruz bezm-i ezelde
evvel giden ahbaba selam olsun erenler.
(Bu şarkı Hakka kavuştuğum gün dua yerine söylenmesini vasiyet ettiğim bir şarkıdır!)