- 1050 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AHMET AYAZ'IN HAYATI, SANATI VE ESERLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
T. C.
UŞAK ÜNİVERSİTESİ
FEN - EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ
AHMET AYAZ’IN HAYATI, SANATI ve ESERLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
KÜBRA AKSOY
130908015
DANIŞMAN
YRD. DOÇ. DR. ARİF YILMAZ
UŞAK - 2017
AHMET AYAZ
( 1947- … )
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ v
KISALTMALAR vii
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
HAYATI VE ESERLERİ 2
A. Hayatı 3
1.1. Doğumu, Çocukluğu, Ailesi ve Yetişme Tarzı 3
1.2. Çocukluğu 3
1.3. Ailesi 3
1.4. Yetişme Tarzı 4
1.5. Eğitimi 4
1.5.1. İlköğretim 5
1.5.2. Ortaöğretim 5
1.5.3. Lise 5
1.6. Evliliği 5
1.7. Askerlik ve Memuriyet Yılları 6
1.8. Emeklilik Yılları 6
B. Eserleri 7
1. Şiir 7
1.1 Yankılı Sesler (Gaziantep’ten Esintiler) 7
1.2. Doğduğum Gündenberi (Asker Mektupları ) 7
1.3. Son Mektuplar 8
1.4. Hüzün ve Rüya 8
1.5. Sızı 8
1.6. Kavgam Barış İçin 9
1.7. Sihirli Mektuplar 9
1.8. Vay Babooo (Karakoç’a Mektuplar) 9
1.9. Karalama Defteri 9
2. Araştırma 9
2.1. Antep Şiirleri 9
2.2. Gaziantep’te Kültür- Sanat ve Edebiyatta İz Bırakanlar 10
3. Öykü 10
3.1. Elveda İstanbul 10
4. Antoloji 12
4.1. Şiir Defteri Antolojisi 12
4.2. Bir Demet Şiir 13
3.Şiirleri 16
3.1. Doğduğum Gündenberi 16
3.2. Yankılı Sesler 16
3.3. Kavgam Barış İçin 20
3.4. Sihirli Mektuplar 24
3.5. Vay Babooo “Karakoç’a Mektuplar” 25
İKİNCİ BÖLÜM
ŞİİRLERİNİNİN İNCELENMESİ 27
A. Temalar 28
1. Doğa 28
1.1. Gökyüzü 36
2. ZAMAN 37
3. Yaşama Sevinci 45
4. Yokluğun Kapısı Ölüm 51
5. Yalnızlık 59
6. Anılara Kaçış 60
7. Vatan Sevgisi 62
8. Aşk ve Sevgili 64
9. Edebi Şahsiyetler ve Halk Şairlerimiz 70
B. Şekil 71
1. Nazım Birimi 71
2. Nazım Biçimleri 72
2.1. Geleneğe Bağlı Nazım Biçimleri 73
2.1.1. Halk Şiirinde Geliştirilen Nazım Biçimleri 73
2.2. Serbest Düzenli Nazım Biçimleri 75
2.2.1.Eşit Düzenli Biçimler 76
2.2.2.İkilikler 76
2.2.3.Üçlükler 77
2.2.4.Dörtlükler 77
2.2.5.Beşlikler 77
3. Ahenk 77
3.1. Ritim 78
3.1.1. Vezin 78
3.1.2. Kafiye ve Redif 79
3.2. Armoni 81
3.2.1. Aliterasyon 81
3.2.2. Asonans 85
C. Dil ve Anlatım 89
SONUÇ 90
KAYNAKÇA 94
A. İncelenen Eserler 95
1. Şiir Kitapları 95
B. YARARLANILAN KAYNAKLAR 96
1. Kitap 96
2. Tez 96
ÖZET 97
ÖN SÖZ
“Ahmet Ayaz’ın Hayatı, Sanatı ve Şiirleri Üzerinde Bir Araştırma” adını taşıyan bu çalışma, sanatçının yaşam serüvenini, sanat anlayışını ortaya koymayı ve şiirlerini incelemeyi amaçlamaktadır.
Çalışmama başlamadan önce Ahmet Ayaz’ı ziyaret ettim ve birebir röportaj yaptıktan sonra evinde bulunan yazılı kaynakları inceledim, fotoğrafladım. 20’ye yakın antoloji ve ansiklopedi taradıktan sonra katıldığı etkinlikler ve yer aldığı çalışmaların dokümanlarını topladım.
Üç bölümden meydana gelen tezin “Hayatı, Mizacı ve Eserleri” adını taşıyan ilk bölümünde şairin hayatını ve sanat hayatını ayrı alt başlıklar halinde dikkate sunduk.
Bir sanatçının aldığı ödül ve plaketler onun sanat değerine işaret eden ölçütlerden biridir. Bu tür etkinlikler onun aynı zamanda çok yönlü bir kişiliğe sahip olduğunun göstergelerinden biridir. O yüzden Ahmet Ayaz’ın almış olduğu ödül ve plaketleri fotoğrafladık ve katıldığı etkinlikleri not aldık, toparladık.
“Birinci Bölümde” , “Eserleri” başlığı altında sanatçının şiir kitapları üzerinde toplu bir değerlendirme yapılmıştır. Amacımız şiir kitaplarını kısa ve öz bir biçimde tanıtmak, baskıları arasındaki farklılıkları göstermektir. Böylelikle, okuyucu şairin yayın sürecini, sanat çizgisindeki gelişimi ve değişimi topluca görme imkanına sahip olacaktır.
“İkinci Bölüm” Ahmet Ayaz’ın şiirlerinin incelenmesine ayrılmıştır. Şiirleri “Tema”, “Şekil” ile “Dil ve Anlatım” adını taşıyan üç ana başlık altında incelenmiştir. Temalar en yaygın olanından en aza doğru bir sıralama ile verilmiştir. Çok zengin ahenk öğelerine sahip olan Ahmet Ayaz’ın şiirinin ses “orkestrasyon”unu kuran yapının parçalarına ulaşılmaya çalışılmıştır.
“Sonuç”ta bütün bir çalışmayı özetlemekten özellikle kaçındık. Burada amacımız daha önce söylediklerimi yinelemek değil, çalışmamızda elde ettiğimiz bulguları topluca göstermek, değerlendirmek ve yargılara varmak olmuştur.
“Kaynakça”da incelediğimiz ve yararlandığımız eserlere yer verilmiştir.
Uzun süren bu çalışmanın her safhasında bilgi birikimi ve tecrübesiyle bana yol gösteren, destek veren başta saygıdeğer hocam Yrd. Doç. Dr. Arif Yılmaz’a teşekkür ediyorum.
Ayrıca bana araştırma ve saha çalışmasında yardımda bulunan ağabeyim Yusuf Aksoy’a ve görüşlerinden, düşüncelerinden faydalandığım arkadaşım Ali Sezer Yeni’ye, Dilara Çelik’ebana bulunduğu yardım ve katkılardan dolayı Ahmet Ayaz’a ve içerik, şekil düzeninde bana yardımcı olan Aras Kurt’a, Rabia Davranmaz’a ve Serpil Melek’e burada teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Kübra AKSOY
KISALTMALAR
age. : Adı geçen eser.
ags. : Adı geçen soruşturma / söyleşi.
agm. : Adı geçen makale.
bk. : Bakınız.
C. : Cilt.
çev. : Çeviren.
hzl. : Hazırlayan.
s. : Sayfa.
GİRİŞ
BİRİNCİ BÖLÜM
HAYATI VE ESERLERİ
A. Hayatı
1.1. Doğumu, Çocukluğu, Ailesi ve Yetişme Tarzı
Ahmet Ayaz 23 Temmuz1947’de Gaziantep ili, Oğuzeli İlçesi, Yakacık (zıramba) köyünde dünyaya gelmiştir. Ahmet Ayaz’ın doğduğu ev ahşaptan ve çamurdan yapılma bir evdir. Bu evde yaklaşık 5 sene yaşamıştır. Bir kız ve beş erkek olmak üzere altı kardeşin ilkidir.
1.2. Çocukluğu
Ahmet Ayaz yaklaşık 5 yaşlarında gözlerinden geçici körlük yaşamıştır. Gözlerindeki ağrıyı annesi ve komşuları incir yapraklarını ezerek tedavi etmeye çalışmışlardır. Ancak bu durum çokta işe yaramamıştır. Annesi gözlerini bezle bağlayıp ilaçlar sürsede gözleriyle ilgili yaşadığı problem tüm hayatını etkilemiştir. Geçici körlük durumu geçsede gözleri görme yetisinin çoğunu kaybetmiştir.
İlkokul yıllarına başlamadan önceki hayatında en sevdiği ve en iyi anlaştığı kişi dedesi (anne tarafından) Hasan Şahin’dir.
En yakın arkadaşı ve en çok oyun oynayıp zaman geçirdiği kişi ise Köşker adlı komşularının kızı Yüksel’dir.
Arkadaşı Yüksel köyden Gaziantep’e göç edince, Mehmet Şevket İspir ile yakın arkadaş olmuştur. Gününün çoğu kısmını onunla beraber köyde küplükte(suları soğutmak için konulan topraktan yapılma eşya) oyun oynayarak geçirmiştir.
Yaşıtları bilye oynarken o ağabeylerinin Tilbaşar köyündeki okula gidişini seyrederdi ve onlar gibi olmak isterdi.
1.3. Ailesi
Babası Halaf Ayaz ve Firdevs Şahin’dir. İkiside ailenin tek çocuklarıdır. Üvey kardeşleride vardır. Annesi ev hanımıdır, babası ise Kuran-ı Kerimi çok iyi bilen birisidir. Askerde yazıcı olarak görev yapmıştır. Daha sonra köye yerleşmiştir.
Dedesi (Anne tarafından) Hasan Şahin, Elbisultan aşiretinden Arap Hasan olarak tanınır. Mesleği kasaplıktır. Ananesinin 4. Eşidir. Gösterişli ve zengin bir aileden gelmedir, daha sonra yoksullaşmıştır.
Ananesi Feride Şahin Gaziantep’in Yazıcık mahallesinde doğmuştur. Ev hanımıdır.
Dedesi (Baba tarafından) Ahmet Ayaz, Çarko Ahmet ismiyle bilinir.
Barak Türkmenlerinden Abdurrezzaklı Aşiretinin Ali İdrisli Oymağındandır. Oğuzeli’nin Tınazdere Köyünde doğmuştur. Çiftçidir.
Bir çocuk babası iken savaşa gitmiştir ve bir daha dönmemiştir. Şehit olmuştur. Tınazdere de bulunan bir tepe hâlâ “Çorkonun Tepesi” adıyla anılır. Çünkü o tepe dedesi ( Baba tarafından) Ahmet Ayaz’ın malıdır. Dedesi vefat ettikten sonra eşi başka bir kişi ile evlenip gidince dedesinin taşınmazları da başkalarına kalmıştır. Başkaları bilirkişiye dinleterek araziyi kendilerinin kullandıklarına dair tapu almışlardır.Taşınmazları köyün ağası Hüsamettin Özgül’e kalmıştır.
Ahmet Ayaz’ın anne ve babasının evliliklerine dair net bir bilgiye sahip değiliz. Babası yoksulken annesi ile evlenir. Tarihi bilinmemektedir. Annesi 29.07.1986 tarihinde vefat eder.
Babası 23.07.1993 tarihinde vefat eder.
28.02.1972 tarihinde köyden Gaziantep’e taşınır temelli olarak.
1.4. Yetişme Tarzı
Çocukken Burhan Özdemir’in sesli kitap okuyuşunu duyunca harikalar yarattığını düşünen Ayaz, onun gibi olmak istemiştir ve ona çok özenmiştir. Yaşadığı sağlık sorunları ve maddi imkansızlıkları nedeniyle eğitim hayatı istediği olmayan Ahmet Ayaz’ın kendi değimiyle berbat bir çocukluğu olmuştur.
1.5. Eğitimi
Küçük yaşlarda geçirdiği sağlık sorunu görme yetisinde bozukluğa neden olmuştur ve eğitim hayatı bu yüzden zorluklarla geçmiştir. Maddi imkansızlıklar ve 6 kardeş olmak, okumakta imkanlarının yeterli olmayışının sebebidir. Bu yüzden babası onu okutamamıştır. İlkokul öğretmeninin ısrarlarına rağmen Ayaz ilköğretimini zor bir şekilde tamamlamıştır.
1.5.1. İlköğretim
İlköğrenimini 1953-1958 tarihleri arasında tamamlar. İlkokula ağabeyleri (Mustafa, Cuma) sayesinde kayıt olur. Karşı köyün okuluna gider. Yakacık ilköğretimokulunu pekiyi derece ile bitirir.
Öğretmeni Mustafa Güneş’tir. İlkokul öğretmeni onun yazmaya olan yeteneğini denizaltı ile ilgili sınıfta yazıp, okuduğu kompozisyondan fark etmiştir ve ağabeylerine onun geleceğin şair ve yazarlarından olacağını söylemiştir.
1.5.2. Ortaöğretim
Askeri liseye gitmek istesede gözlerinden dolayı yaşadığı görme sorunundan dolayı kaybedeceğini düşündüğü için başvurmamıştır.
2 yıl sonra Oğuzeli’nde açılan ortaokula (Oğuzeli ortaokulu) kayıt için babasından gizli arkadaşı Zeki Demir’in ağabeyi olduğunu söyleterek okula kaydını yaptırır. 1960 yılında başlar ortaokula. Ancak maddi imkansızlıklar yüzünden babası onu okuldan almak zorunda kalır. Ona gözlük alır ama okula yollamaz. Ertesi yıl Gaziantep Lisesinin ortaokul kısmına kayıt yaptırır ancak bu defada gözleri görmediği için kendi okulu bırakır.1978 yılında açıköğretimden ortaokulu bitirir. 1978 yılında ortaokulu açık öğretimden sadece üç kişi bitirir Ahmet Ayaz bunlardan biridir.
1.5.3. Lise
1978 yılında Gaziantep Ticaret Lisesi’ne başlar. Gece lisesine devam eder. Daha sonra 2. Sınıftayken okulu bırakır. Açıköğretime geçiş yaparak 1980 yılında mezun olur. Eğitimine devam etmek ister ancak o yıllarda annesinin vefatından etkilenir ve üniversiteye gidemez.
1.6. Evliliği
Selvi Bozgeyik ile 29 şubat 1972 tarihinde evlenir.
Asıl evlenmek istediği kızla evlenemez. Bu evlilikten üç kızı ve bir oğlu olur.
15.01.1973 Abuzer Ayaz.
18.12.1974 Emine Ayaz.
20.03.1976 Elvan Ayaz.
Daha sonra kızlarından birini bir trafik kazasında kaybeder. Kaybettiği kızı en küçük kızı olan Feride Ayaz’dır. Doğumu 05.08.1981 doğumlu olan Feride Ayaz 19.12.1989 yılında hayatını kaybeder. Oğlu Abuzer lisemezunudur. Şu an Gaziantep Üniversitesinde bir iş de çalışmaktadır.
Kızlarından Elvan Ayaz Muğla Datça’da kız meslek lisesinde Çocuk Gelişimi ve Eğitimi öğretmenidir. Diğer kızı Emine Ayaz İşletme mezunudur. Şu an Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinde memurluk yapmaktadır.
1.7. Askerlik ve Memuriyet Yılları
1947 yılında askere gider. Acemi birliğini Denizli’de yapar, usta birliğini Ankara’da yapar. Gözlerinden dolayı askerliği 6 ay sürmüştür.
31.05.1972 yılında müstahdemlik sınavını kazanır. O sene alınan tek kişidir. 1978 yılında genel idare hizmetleri memurluk sınavında 1. Gelir. Daha sonra 27 şubat 1987’de İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü şef kadrosuna tayini çıkar ve burada İl müdür yardımcısı olarak 15 şubat 1998’e kadar görev yapar. 1998 yılında buradan emekli olur.
1.8. Emeklilik Yılları
1976 tarihinde köşe yazıları yazmaya başlamıştır emeklilik yıllarında buna ve folklorik çalışmalara devam eder.
Şiir yazmayıda aynı zamanda bırakmaz. Gaziantep Güneş gazetesinde halen köşe yazarlığı yapmaktadır. Haftalık Türkiye’m Gazetesinde olduğu gibi Kumru Dergisi, Gaziantep Life dergisi başta olmak üzere, birçok kültür, edebiyat ve sanat dergilerinde eserleri yayınlanmaktadır. 04 Ocak 2007 (GASED) Gaziantep Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği’nin kurucu üyesidir, Atatürkçü Düşünce Derneği, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti, Gaziantep Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneğive İLESAM üyesidir.
B. Eserleri
1. Şiir
1.1 Yankılı Sesler (Gaziantep’ten Esintiler)
Ahmet Ayaz’ın ilk şiir kitabı olan Yankılı Sesler tek baskı yapmıştır. 1993 yılında yayınlanan eserde toplam 91 şiir vardır. Bu şiirler Ahmet Ayaz’ın çeşitli gazetelerde yayınladığı şiirlerin toplamından oluşur. Bu kitabı ile Şahinbey Belediyesi’nin düzenlediği şiir yarışmasında ödül alır.
1. Baskı: Demir kardeşler ofset matbaacılık, Gaziantep Haziran 1993.
1.2. Doğduğum Gündenberi (Asker Mektupları )
Ahmet Ayaz’ın 2. Şiir kitabıdır. 6 baskı yapmıştır bugüne kadar. Son baskılarında bu esere tüm şiirlerini almıştır.
1. Baskı: Demirkardeşler Ofset Matbaacılık,(55 sayfa) Gaziantep Temmuz 1994.
2. Baskı: Hakimiyet gazetesi yayınları, (195 sayfa)Gaziantep Mayıs 2007.
3. Baskı: Çağrı kitapevi, (230 sayfa) Gaziantep Temmuz 2009.
4. Baskı: Çağrı kitapevi, (224 sayfa) Gaziantep Eylül 2010.
5. Baskı: Çağrı kitapevi, (230 sayfa) Gaziantep Temmuz 2011.
6. Baskı: Çağrı kitapevi, (241 sayfa) Gaziantep Temmuz 2012.
İlk bölüm 97 şiirden oluşur. Bu bölümün adı Yankılı Sesler’dir.
İkinci bölüm ise “Kavgam barış için” kısmıdır. Bu kısımda toplam 104 şiirden meydana gelmektedir.
Ahmet Ayaz bu kitabında hece veznini ve serbest ölçüyü beraber kullanmıştır. Kitap 6. Baskısında Ayaz’ın birçok şiirini barındırmaktadır. Eser toplam 239 sayfadan oluşur. Kitaptaki şiirlerin hepsinin teması genel olarak aşk, sevgi, vatan sevgisi, yiğitlik ve doğa dan oluşmaktadır. Hece vezni olarak 8+3 11’li hece ölçüsünü tercih etmiştir. İlk baskısında 56 şiir vardır. Bu şiirlerin yine geneli Ayaz’ın gazetelerde yayınladığı şiirlerden oluşmaktadır. Bu kitabıyla 2007 yılında “Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine Hizmet Jüri Özel Ödülü” almaya layık görülmüştür. Diğer baskılarda ise 290 şiir içine almıştır bunun sebebi diğer tüm şiirlerini bu kitapta toplamış olmasıdır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Ayaz’ın en önemli eseri olarak alabiliriz.
1.3. Son Mektuplar
2000 yılında yayınlanan eser 126 sayfadan oluşur. Bu kitapta toplam 111 şiir yer almaktadır.Bu eserin tek basımı olmuştur.
1. Baskı: Demirkardeşler Ofset Matbaa, Gaziantep Ocak 2000.
1.4. Hüzün ve Rüya
Eser 2002 yılında yayınlanmıştır. 148 sayfadan oluşmaktadır. Tek basımı yapılmıştır. O zamana kadar olan bütün şiirlerini barındırır.
Toplam 130 şiirden oluşmaktadır.
1. Baskı: Demirkardeşler Ofset Matbaacılık, Gaziantep, Temmuz 2002.
1.5. Sızı
Eser 2005 yılında yayınlanmıştır. Tek baskı yapmıştır. 126 sayfadan oluşmaktadır. 2005 Sabit İnce Sanat Ödülü’ne layık görülmüştür.
İçerisinde toplam 153 şiir barındırmaktadır.
1. Baskı: Çağlar Ofset Matbaacılık, Gaziantep, Ocak 2004.
1.6. Kavgam Barış İçin
Eser 2006 yılında yayınlanmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 60 sayfadan ve 45 şiirden oluşmaktadır.
1. Baskı: Haber Gazetesi Yayınları, Gaziantep, Mayıs 2006.
1.7. Sihirli Mektuplar
Eser 2013 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 55 sayfadan ve 31 şiirden oluşmaktadır.
1.Baskı: Çağrı kitapevi, Gaziantep 2013.
1.8. Vay Babooo (Karakoç’a Mektuplar)
Eser 2015 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 62 sayfadan ve 40 şiirden oluşmaktadır.
1. Baskı: Çağrı kitapevi, Gaziantep, Ocak 2015.
1.9. Karalama Defteri
Eser 2016 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 64 sayfadan ve 31 şiirden oluşmaktadır.
1. Baskı: Çağrı kitapevi, Gaziantep, Eylül 2016.
2. Araştırma
2.1. Antep Şiirleri
Eser 1998 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Şair bu eserde Gaziantepli şairlerin ve Gaziantep üzerine yazılan şiirlerin en güzel seçkilerini birleştirmiştir. Eser 141 sayfadan ve 89 şiirden oluşmaktadır.
1. Baskı: Orkun Ozan A.Ş, Gaziantep 30 Ağustos, 1998.
2.2.Gaziantep’te Kültür- Sanat ve Edebiyatta İz Bırakanlar
Eser 2003 yılında Şahinbey Belediyesinin isteği üzerine yazılmıştır. Bu eserde Gaziantepli olan şairlerin en güzel şiirlerinden seçkiler ve onların hayatlarında bahsedilmiştir. Toplam 234 sayfadan ve 162 şairden oluşur ayrıca bu eserde Gaziantepli ses sanatçılarına, mahalli ses sanatçılarına, müzisyenlere, sinema ve tiyatro sanatçılarına, Gaziantep’te çıkan yerel gazetelere ve Gazeteciler Cemiyeti başkanlarına ayrı başlıklar altında yer verilmiştir.
Güzel sanatlar başlığı altında 21 şahsiyete yer vermiştir.
1.Baskı: Şahinbey Belediyesi Kültür Yayını, Gaziantep, 25 haziran 2013.
3. Öykü
3.1. Elveda İstanbul
Eser 2005 yılında basılmıştır. Tek baskıdır. Şairin tek öykü kitabı olma özelliğini taşıyan eserde bir kadının başından geçen hüzünlü ve karışık bir hayat konu edinir.
İçerisinde Elveda İstanbul dahil olmak üzere toplam 8 öykü barındırır. Elveda İstanbul dışında ise Yavrusunu yiyen kurt, Aydın Dede, Meyhaneden Mescide, Bir gecelik saltanat, Sarhoş Timur’un serüveni, Seyfo Çavuş, Bahtiyar Şemsettin Dede gibi eserleri vardır.
Kitaba adını veren Elveda İstanbul öyküsünde ise ana karakterimiz olan Elif üzerinden okuyucuya ana mesaj verilmeye çalışılmıştır. Öykü de verilmek istenilen mesaj dini eğitim kadar ilmi eğitiminde önemli olduğudur. Okuma yazma bilmenin önemine vurgu yapılmıştır. Öykü de yer, mekan ve şahıs kadrosu oldukça zengindir ve Diyarbakır’dan Gaziantep’e uzanan Elif’in trajik hikayesi akıcı ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınmıştır.
Eserde Yavrusunu Yiyen Kurt adlı öykü ise daha önceden 24.10.2011 yılında Gaziantep Hakimiyet Gazetesinde yayınlanmıştır. Bu öykü de ise Şahzade kız ve onun beşik kertmesi baş karakterimizdir.
Olaylar Şahzade kızın güzelliği ve dillere destanlığı ile başlar, herkes ona hayrandır. Bu öyküsü Ayaz’ın daha çok Türk hikayeciliğine hitap eden bir eserdir. Masalsı bir şekilde Şahzade kız ve ona aşık olanlar tasvir edilmiştir. Öykünün şahıs kadrosu geniştir.
Öykünün sonunda Şahzade kız gebe kaldığı için öldürülürken servette öldürüldükten sonra babası karakola teslim olur ve Yavrusunu Yiyen Kurt hikayesi buradan gelmektedir. Tema olarak Türk örf, adet ve geleneklerini ele alan bir eserdir.
Kitapta ki eserlerin çoğunluğu daha önce gazetede yayınlanmış eserlerdir. Aydın Dede hikayesinde ise Bayram Çavuş ve Recep, Şaban ve Ramazan etrafında gelişen olaylar anlatılır.
Meyhaneden Mescide adlı öyküde ise teyze çocukları olan Davut ile Durdu’nun başlarından geçen olaylar anlatılır.
Bir Gecelik Saltanat adlı öyküde ise Kıllı Seyfo ve Kiraz Ali’nin başından geçen bir olay anlatılır.
Sarhoş Timur’un Serüveni adlı öyküde ise Ruhi Bey, Timur ve Mithat hocanın etrafından olaylar anlatılır.
Seyfo Çavuş adlı öyküsünde ise dokuz kardeşin en büyüğü olan okulu yeni bitirmiş, taşralı Seyfo’nun yaşadığı olay sade ve akıcı bir şekilde okuyucuya sunulmuştur.
Bahtiyar Şemsettin Dede adlı öyküsünde ise Bahtiyar Şemsettin Dedenin çocuklarıyla ve eşiyle yaşadığı mutlu mesut hayatı anlatılır. Ta ki Bahtiyar Şemsettin Dedenin eşi ölünceye kadar onun için hayat çok güzeldir. Eşi vefat edince ona çocukları ve gelinleri bakmaz olur ve hastalanan Dedemize kimse bakmaz. Hastanede ziyaretine kan kardeşi gelir ve ailesine Osmanlı altınlarıyla küçük bir oyun yaparlar.
Bahtiyar Dede o günden sonra hep altınları evde sayar ve gelinleri ve torunları onu parası için iyi davranırlar o günden sonra yine mutlu geçer günleri. Bahtiyar Dede vefat edince ise çocukları onun cenaze evi dağılınca onun dediği yeri eşerler ve bir küp altın yerine bir küp çivi bulurlar ve içinde onlara ders niteliğinde bir mektup bulurlar.
4. Antoloji
4.1. Şiir Defteri Antolojisi
Eser 2008 yılında basılan şairin ilk antoloji kitabı olma özelliği taşıdığı için önemlidir. Eserde Gaziantepli şairlere ve seçki şiirlerine yer verilmiştir. Eserde yer alan şairler Gaziantep kültür ve tarihi bakımından önem taşıdığı için eser oldukça ses getirmiştir. Eserde yer alan şairleri ise;
AHMET AYAZ
AHMET BERAT ÜNAL
AHMET ERGİN
ALAADDİN UYGUN
ALİ GÜNDÜZ
ALİ KADİR ÇENGEL
AŞIK ÇEPNİ (YUSUF MISIRLIOĞLU)
AYSEL AL
AYŞE DAĞLIOĞLU
BURHANETTİN AKDAĞ
DURSUN ELMAS (TÜRKOĞLU)
FAHRİ BULUT
FATİH GÜLER
GÜRSEL GÜVELOĞLU
HALUK HAKAN ÇETİNER
HÜSEYİN KILBAŞ
MEHMET IŞIKOĞLU
MEHMED İHSAN USLU
MESUT ÖZBEK
MEVLÜDE DEMİR
MİYASER GÜLŞEN
MUKADDER GÖNÜL
MUSTAFA CEYLAN
NURİ GÜLBAHÇE (AŞIK ÇEMELOĞLU)
OSMAN ÖCAL
RECEP ÖZKAN ÇALIŞKAN
RİFAT KAYA
SEVİM YAKICI
ÜMRAN TOKMAK
YAŞAR TÜRKMEN
YILMAZ KARAMERSİN
ZÜBEYDE GÖKBULUT
1.Baskı: Gündüz kitabevi yayınları, Gaziantep 2008.
4.2.Bir Demet Şiir
Eser 2009 yılında Nisan ayında basılmıştır. Tek baskıdır. 49 tane şairin hayatlarına ve şiirlerine yer verilmiştir. Eser derleme niteliğide taşımaktadır aynı zamanda. Eserde Gaziantepli şairlere yer verilmektedir. Eser bu açıdan tarihi ve kültürel bir nitelik taşımaktadır. Eserde yer alan şairler ise;
AHMET AYAZ
ABDÜLHADİ BAY
AHMET BERAT ÜNAL
AHMET ÇEVİK
AHMET YUMUŞAK
ALİ ALDEMİR
ALİ ÇAPAN
ALİ GÖZÜTOK
A. SOYDAN ATASAYAR
AYFER YABA
AYŞENUR BULGU
CANAN EREREN
C.ORKUN PEHLİVAN
ERCAN KURBAN
ERKAN ACAR
FAHRİ BULUT
FATMA BİBER
GÜRSEL GÜVELOĞLU
HASAN GENEYİKLİ
İSMİHAN ERDOĞMUŞ
KAZIM GÜVELOĞLU
M. FATİH ÖZTEMİR
M.İHSAN USLU
MEHMET KARA
MEHMET NACAR
MEHMET TÜRKAN
M.YILDIRIM KATRANCI
MERT HEPER
MUKİM İŞBİLİR
MUSA KARACA
NURAY KURBAN
ORHAN ERDOĞAN
OSMAN GENÇ
OSMAN ÖCAL
PINAR ATAY
RAHİME KAYA
RECEP AKIL
REMZİ TİMAR
SACİDE YAYLAZ
SEYFEDDİN KARAHOCAGİL
SONGÜL KARSAN
SUNA HEMENGÜL
SÜLEYMAN ERKUVAN
ŞÜKRAN GÜNAY
ŞÜKRÜ AKTAŞ
TAMER ABUŞOĞLU
TUĞRAN UFUKTAN
VEHBİYE YERSEL
YUSUF DEĞİRMENCİOĞLU
Eserde Ayaz’ın aynı zamanda Yavuz Bülent Bakiler’e ithafen yazdığı kitabında baş yer alan Güneydoğu’dan Mektup adlı bir de şiiri vardır.
Şair çeşitliliği çok olan eserde bu şairlerin en güzel şiirlerinden seçkilere yer verilmiştir.
1.Baskı: Zemge Yayınları, Gaziantep, Nisan 2009.
3.Şiirleri
3.1. Doğduğum Gündenberi
6. Baskı: Çağrı kitapevi, (241 sayfa) Gaziantep, Temmuz 2012.
İlk bölüm 107 şiirden oluşur. Bu bölümün adı Yankılı Sesler’dir.
İkinci bölüm ise “Kavgam barış için” kısmıdır. Bu kısımda toplam 104 şiirden meydana gelmektedir.
3.2. Yankılı Sesler
1. Ağaç misali
2. Kalemin izleri “ Dt. Mehmet Ragıp Güzelbey’e “
3. Çağrını bekliyorum
4.Erenler
5. Dinle bak
6. Nağme
7. Hele dur
8. Bendeki sevda
9. Ademoğullarına çağrı
10. Sivas’a geldim
11. Küskün duruşuma bakma
12.Abuzer Sayın’a
13. Gazze’den sesleniş 2008
14. Bahtiyar Vahapzade’ye
15. Nefes
16. Destanımsı
17. Aşıklama
18. Alyazmalı ( Sevgili Eşim Selvi Bozgeyik Ayaz’a )
19. Sevdadan uzak
20. Gör beni
21. Deyiş ( Bekir Sıtkı Erdoğan’a )
22. Güneydoğu’dan Mektup “ Yavuz Bülent Bakiler”
23. Bir sevgi Irmağı’na
24. Adem’den bu yana
25. Bayram
26. Köylü Kardeşim’e
27. Koşma
28. Felek
29. Felek’ten yana
30. Irak halkına çağrı
31. Dostlara mektup
32. Meydan okuyorum
33. Sızı
34. Hüzün ve Rüya
35. Yolların sonunda
36. Dertli ozanlar
37. Uzak dur
38.İlk günden beri
39. Albümdeki Resimlerim
40. Mutluklarım
41. Gönüllerde Bahar
42. Gün Geçtikçe
43. Gözlerim Miyoptur
44. Gün Batmak Üzere
45. Haydi Rüzgar ( kızım Emine için )
46. Nedir Bu Koskalık
47. Acısı Dinmez Sızı
48. Beyhude
49. Sorma Beni
50. Abbas Abdullah Hocaoğlu’na Sözüm Meclise
51. Abooo
52. Aşk Sözleri
53. Bunlar kim deme “ Zekeriye Efiloğlu’na”
54. Kahpe Felek’e
55.İkinci Bahar
56. Son Sızı
57. Elif
58. Peşinde Koşarak
59. Piknikte ki güzel
60. Saçları uzamış
61. Melek yüzlüm
62. Toz pembe
63. Tebessüm
64. Sevgiliye
65. Senin yüzünden
66. Son mektup
67. Sen gittin
68. Tez gel ha tez gel
69. Ayrılık
70. Bekliyorum
80. Yılların özlemi
81. Beni kalbinde sakla
82. Hasret
83. Bir gülün gölgesinde
84. Sevda Yarası “ Ertuğrul Karakoç Hocama”
85. Doğduğum Gündenberi
86. Ülkem her mevsim
87. Bahar
88. Keyf olalım
89. Pulsuz Dilekçe
90. Askerin Türküsü “10. Piyade Tugayı Marşı” Tuğgeneral Zafer Özkan’a
91. Asker mektubu ( Abuzer Sayın için )
92. Antalya ( Mustafa Ceylan’a )
93. Gaziantep başka güzeldir Prof. Dr İ. Hüseyin Filiz’e
94. Gaziantep Destanı
95. Kavaklık
96. İki Bine Bir Kala Kavaklık
97. 20 aralık 1989 Gelmez Olaydı
98. Beddua
99. Feride’m
100. Feride’mi arıyorum
101. Anne
102. İtiraf
103. Kutlama ( Alper ile Elif’e )
104. Hüzün sonrası ( Murat Can’a)
105. Taşrada ki Çocukluğum
106. Adem babamıza
107. Bilmedim “ Abdulhadi Bay’a “
3.3. Kavgam Barış İçin
Bu bölümde toplam 103 şiir vardır. Şair Ahmet Ayaz bu kısımda genel olarak Vatan, millet, kahramanlık üzerine şiirleri vardır.
Bu kısımda da Ahmet Ayaz’ın yiğitlik ve Halk Edebiyatı alanındaki koçaklama tarzına olan yakınlığını görmek mümkündür.
1. İnceden ince
2. Oğuzeli’m
3. İnkârmı?
4. Ben bir şairim
5. Bir şairin anısına ( Vahittin Bozgeyik için)
6. Türk çocukları
7. Serde şairlik var
8. Şiir
9. Dünya halkına çağrı
10. Şiir bir okyanustur
11. Dilara ( Torunum Dilara’ya )
12. Sevda
13. Anadolu’ya Ağıt-1
14. Anadolu’ya Ağıt-2
15. Sevda selinde
16. Tanıştık mı bilmem
17. Yunusça
18. Kırk yedisinde
19. Fırtınalı gecelerde
20. Gülüşünü gül kokan
21. Ben
22. Biz
23. Sevgili çocuklar
24. Tekerlekli sandalye
25. Ölüm korkusu
26. Bir bayram sabahında
27. Bilesin
28. Umut dolu
29. Aşk da var
30. Şairin ölümü
31. Üzgündü şair
32. Ölüm
33. Garip kuş
34. Bir yaşlı
35. Kuyruklu yıldız
36. Muhabbet kuşu
37. Elimde olsa
38. Arzu
39. Üşüyorum
40. Yaban Gülüne ( Elvan Öğretmen’e )
41. Hayat Bu
42. Dil Yarası
43. Adına Ne Demeli
44. Ey Türk
45. Mektup
46. Son mektuplar
47. İlk göz ağrım
48. Eriyip bittim
49. Ay ışığında
50. Büyü mü yaptın
51. Zeynep
52. Sır
53. Rüzgarı kıskanıyorum
54. Hatıralar
55. Peri Kızına
56. Liseli Kızlar
57. Bilemezsin
58. Ninni Gibi
59. Sevda Türküsü
60. Olmadı
61. Ali dayıya
62. Hanifi
63. Sessizce
64. Mahallenin kızları
65. Duyulan ses
66. Burası Türkiye
67. Ben öldükten sonra
68. Selim Efendi
69. Beklemek
70. Kader bekçisi
71. Onlar
72. Dana Mamet
73. Koca Kırçıl
74. Alloş
75. Her Şeyden Önce
76. Taşralı Kadın
77. Esat Hoca
78. İnsanlığa Çağrı
79. Bu işte bir iş var
80. Yüz Karası
81. Hastayım
82. Hamo Dayı
83. Veli Bey
84. Kader utansın
85. Derbeder
86. Kara Hasan
87. Efendiler
88. Aziz Atam
89. İtirazım Var
90. Dedemin Anısına
91. O Asker
92. Bir Zamanlar
93. Kavgam Barış İçin
94. Yüreğim Harran
95. Güneydoğulu
96. Çukurova Sevdası
97. Ben Öldüğüm Zaman
98. Ayşe Kızın Öyküsü
99. Kül Kedisi
100.Özgürce
101.Yakacık köyüne selam
102.Bacanak
103.Resmettim Erzincan’ı
3.4. Sihirli Mektuplar
Eser 2013 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 55 sayfadan ve 31 şiirden oluşmaktadır. Ahmet Ayaz ilk şiirlerinde olduğu gibi burada ki şiirlerinde de sevgi, vatan, millet gibi temalar altında şiirlerini yazmıştır. Eserdeki şiirlerin dili Ahmet Ayaz’ın her zamanki üslubunu görürüz. Oldukça sade, akıcı ve duru bir Türkçe kullanmıştır. Şiirleri anlaşılır ve arı bir Türkçeye sahiptir. Şiirlerinde yaşadığı yani doğduğu Yakacık köyünden izler görmek mümkündür.
Bu kitapta şehitlere de atıfta bulunmuştur onları da anmıştır.
Ayrıca bu kitapta eşine de yazdığı sevgi temalı bir adet şiiri bulunmaktadır. Şiirleri Türk Halk Edebiyatı’na duyduğu yakınlığı ve ozan ve aşıklara duyduğu sevgiyi yansıtır.
Ahmet Ayaz’ın bu kitapta ki şiirlerinde de taşlamalara rastlamaktayız.
Taşlama, hiciv tarzının en güzel örneklerini görmek Sihirli Mektuplar da mümkündür.
Şair hemen her şiir kitabında Mustafa Kemal’e olan sevgisini şiirlerinde dile getirir. Bu kitapta da “ Mustafa Kemal O “ adlı şiirde Mustafa Kemal Atatürk’ün yiğitliğine, Gaziliğine, kahramanlığına yer verilmiştir.
1. Annem
2. Yazdığım şiir
3. Ben gidiyorum
4. Yıldırım hızıyla
5. Bitmeyen sevda
6. Ömrümü boşa geçirdim
7. Ben Türkiye
8. Demokrasi Bu mu?
9. Kuşların Sesinde Saklı Sevdam
10. Nasihat
11. Taşlamalarım
12. Garibim
13. Cumhuriyet Çocukluğu
14. Ey Gönül
15. Gerçek Sevdam
16. Kuş Cıvıltıları
17. Ağyare
18. Papazkaram
19. Eylülde Güz Gülleri Açtı
20. Yakacık’ta Bahar
21. Tahlil
22. (Selvi) Sultan’ım Ece’me
23. Sihirli Mektuplar
24. Huyu Batsın
25. Edepsiz
26. Bir Derbedere
27. Dengesiz
28. Kerata
29. Mustafa Kemal O
3.5. Vay Babooo “Karakoç’a Mektuplar”
Eser 2015 yılında basılmıştır. Tek baskısı vardır. Toplam 62 sayfadan ve 40 şiirden oluşmaktadır. Eser de kaderin kötülüğüne dem vurur Ahmet Ayaz. Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgisini ve geldiği toprakları da unutmayan Ahmet Ayaz kendi köyüne ve memleketimizin dört bir yanına şiirler yazmıştır.
1.Baskı: Çağrı kitapevi, Gaziantep, Ocak 2015.
1. Atatürk Baş Öğretmenim
2. Mustafa kemal o
3. On kasım ve Atatürk
4. On Kasım Günü
5. Çok Görme
6. Bunlar Yakacık Köyü Çocukları
7. Kötü Kader
8. Sözün Özü
9. Ben hep bayramlarda ağlarım
10. Selvi Sultan
11. Vasiyetim
12. Kaderin cilvesi
13. İntihar Etti
14. Geçen Zamana Dair
15. Hele Bakın
16. Kazaya Kaldı
17. Şiirlerim
18. Beyit
19. Hotö’nun Çadırı
20. Ne Güzel
21. Son Mektupların Sonu
22. Anladın mı gülüm
23. Ben Olmasam da
24. İstanbul
25. Kaybolan bir sevgili
26. Dans etmeli sevda
27. Öleceğim Günü Bilmeliyim
28. Ben Seni Sevmedim ki
29. Umurumda bile değil
30. Vay babooo
31. Senelerin ardından
32. Gençliğin izi
33. Bilmez mi bu şehir beni
34. Şairsem
35. Kadın
36. Şaşma
37. Söz kalsın
38. Dosta doğru
39. Para
40. Hekimi’ye mektup
İKİNCİ BÖLÜM
ŞİİRLERİNİNİN İNCELENMESİ
A. Temalar
1. Doğa
Bahar çiçekleri kokuyor bugün,
Abdal gönlüm nerelerde konaklar?
“ Nağme” , Doğduğum gündenberi, s.18.
Doğa, Türk ve Dünya şiirinin en çok tercih edilen konularından biridir. Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde de önemli bir yer tutar. O, âdetedoğayı sanatçı algılayışı ile yeniden düzenlemek ve bizlere duyurmak için şiir yazmaktadır. Onun şiirlerinde doğa ve birey ilişkisi olağan görünümden öte, gizli yönlerinin keşfine yöneliktir. Bizim için olağanlık, sıradanlık onun için yadsınamayacak, hatta minimize edilemeyecek bir olgudur. Bu yüzden doğa bütün unsurları ile onun şiirinde yer alabilmek için adeta yarışmaktadır. Ayaz doğayı ilk şiirlerinden itibaren ele almaktadır. Bunlardan birisi ise;
Gün batmak üzere sonbaharında,
Kurudu çiçekler tozu kalmadı.
Umudum kırıldı artık yarında,
Hayatın tadı ve tuzu kalmadı.
(…)
“Gözlerim Miyoptur”, Doğduğum Gündenberi, s.56.
Dizelerinde de doğanın onun şiirlerinde ki etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. Ona göre doğa şiirin ilk malzemelerindendir, mayasıdır. Ahmet Ayaz’a göre şiirlerinde doğa vazgeçilmez bir temdir. Şair önce doğaya tutkun olmalı ve ona olan tutkunluğunu her gün doğa ile paylaşmalıdır. Buradan doğa ile ilgili oltasına takılanları hayal dünyasında şekillendirerek şiirine yerleştirmelidir. Şiirin anlam öğelerini her gün oradan seçmelidir.
Burun büker gelincikler;
Çiğdem çiçeklerine.
…
“Bitmeyen Sevda”, Sihirli Mektuplar, s.12
Doğada şairi dolayısıyla Ayaz’ı kendine çeken bir yön vardır. Diğer şairlerde de doğanın etkisini görmek mümkündür. Örneğin Suut Kemal Yetkin’de bu görüştedir. Ona göre doğada bulamadığımız güzellik zevkini oluşturan birliğin ancak sanat eserlerinde bulunması muhtemeldir. Başka şairlerimizde Ayaz ile aynı fikirdedir ve doğanın sanatçı eli ile güzelleşebileceğini savunurlar. Ahmet Ayaz doğayı benzetmelerinde sıkça kullanır. Özellikle güzellik üzerine yapılan benzetmelerde sıkça doğaya başvurur. Doğanın güzelliğini sevgili ile kıyaslar ve her zaman sevgili galip gelen taraftır.
Yakacık’ta güzel bir kız…
Güzel bir kızdı Yakacık
Gülüşleriyle.
Bahar çiçekleriyle yarışta o.
Düşlerimde,
Güz çiçekleri devşirir şimdi.
“Bitmeyen Sevda”, Sihirli Mektuplar, s.12
Doğa açıklık, arılık ve gerçekliğin içerisinde yaşamamızı sağlar. İşte bu noktada görev sanatçıya düşmektedir. Ahmet Ayaz sanatçının doğayı salt olması gerektiği gibi değil, doğayı kendi dünyasında şekillendirmesi gerektiğini düşünür. Şairde tıpkı doğa üzerinde tasarrufta bulunacak, özgürce onu eğip bükecek, kendince bir görünüm kazandıracak ve bize kendi doğasının görüntüsünü sunacaktır. Doğayı doğanın mantığı içinde değil de insanın mantığı içinde sunmak, gerçeği kişisel bir açıdan sunmak ve onu bir hamur gibi yoğurup dil içerisinde daha zengin ve akıcı bir anlatımla okuyucuya sunmaktan yanadır.
Onun şiirlerinde sevdalar ve aşklar masumiyetini doğadaki güzelliklerden alır.
O yüzden şiirlerinde yaptığı betimlemeler, benzetmeler, mübalağaların temeli doğayı sevmesine dayanmaktadır. Bu yaklaşımın temeli batıda 19. Yüzyılın sonlarına doğru oluşan bir şiir akımına dayanmaktadır. Ahmet Ayaz şiirlerinde daha çok yalın, akıcı, anlaşılır benzetmeler yaptığı için halk dilinde onu bir halk şairi olarak görmek mümkündür.
Şiirlerinde ki doğa benzetmelerini daha çok Yakacık yani doğduğu köyden örnekler ve benzetmeler vererek yapmaktadır. Doğduğu günden bu yana çocukluğundan da izler taşır şiirleri. Çocukken doğa ile iç içe oluşunu ve doğadaki güzellikleri bir nimet olarak görmesi onun için doğaya bir şükürdür. Bu sübjektif bir yaklaşımdır. Onun bu sübjektif tavrı kendisini diğer şairlerden ayıran en önemli özelliktir.
Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde ki doğa içerikli görülen bu yaklaşımın düşsel olmaktan ziyade kurgusal bir hal olduğunu söylemek mümkündür. Onun şiirlerinde “ güneşe günaydın” denilir, selam verilir. Kapısını “kuş cıvıltıları” açar. Ona ilham veren şey tam olarak doğadaki yaşayan ve yaşamayan bütün canlılardır.
Kimi şiirlerinde “ilham kaynağını kumrulardan” aldığını söylerken, yine aynı şiirde kuşlara verilen zararlardan bahsederek toplumu bu konuda daha duyarlı olmaya davet eder.
Bu açıdan baktığımızda şiirlerinde doğa ve hayvanlara karşı çocuksu duyarlılığa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunlara başka benzetmelerde ekleyebiliriz.
Kimi zaman dalın kırılıp, yaprağın düşmesini bir bedene benzetirken, kimi zaman ise;
Ah! Ah!
Kiraz ağacı
Hayat ne kadar acı.
…
“Kiraz Ağacı”, Karalama Defteri, s.43
Bir kiraz ağacını insan gibi kişileştirip, onunla dertleşmiştir. Onun için doğa bu şiirde dertleşeceği ve huzur bulduğu bir varlıktır. Derdini sadece ona anlatmak ve içini dökmek ister. Bir kiraz ağacının yok olup gitmesi, yaprak dökmesi ona acı vermektedir. “Ayazlı geceler” benzetmesi ile hem kendi soyadına atıfta bulunmuştur, hem de ona ayaz, soğukluğu ve üşümüşlüğü çağrıştırdığı için hüzünle kaplanmıştır. Onun bir insan gibi yok olup, ayazlı gecelerde gitmesini, ölmesini istememektedir. Onun için bir insan niteliğindedir ağaç.
Meyveler verip
Gülücükler atarken
Haziran sıcağında;
…
“Kiraz Ağacı”, Karalama Defteri, s.43
Burada şair yine kiraz ağacının yaz mevsiminde meyveler verip, gülücükler atmasını insani özellikler yükleyerek anlatmıştır. Kiraz ağacının yazın meyve vermesi onun için gülücük atması ile eş değerdir. Bu durum onu mutlu eder. Ancak her canlı gibi bir ağaçta ölecektir ve o bunu “Hakk’a doğru yürümek” olarak adlandırır. Burada gördüğümüz şey kiraz ağacını insanlaştırmıştır ve ölüncede Hakk’a doğru gideceğini düşünmektedir. Çünkü o tüm canlılarla eş değerdir ve seneler boyunca meyve vererek görevini yerine getirmiştir ancak kaçınılmaz sonu ve hakikati tatmak onunda kaderinde vardır.
Doğada ki bir çok nesne Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde karşımıza bambaşka bir görünüm ile karşımıza çıkar. Hiçbiri bizim doğada gördüklerimize benzemez. Bunlar doğadan hazır alınan görüntüler değildir. Şairin zihninde yeniden üretilen, yeniden şekil kazandırılan ürünlerdir.
Varlık Ahmet Ayaz’ın birçok şiirinde, şairin kendi zihinsel düzeneğinde kazandığı, olması istendiği gibi bir şekle bürünür. Ayaz’ın doğa bile birlikte olma isteği o kadar baskındır bir duygudur ki, birçok şiirinde doğayı araç olarak kullanır ve güneş, yapraklar, tabiat onun şiirlerinde önemli bir yer tutar. Onu çoğu şiirinde doğa ile baş başa buluruz.Çünkü doğa insanoğlunu yaşamaya çağırır. Bu birliktelik onu sonsuz ve derin duygulara sürükler.
Yaşama anlam ve değer kazandıran doğadır. Şair doğanın çağırışına yine günün başlamasıyla cevap verir. Doğa bütün enstrümanlarıyla öyle güzel bir bestedir ki bunu duyan sanatçının kayıtsız kalması mümkün değildir. Doğa bulutlarıyla, otlarıyla, ağaçlarıyla kısacası bütün öğeleri ile şairi kendine çeker. Doğanın bu çekim alanından kurtulamayan şair dışarı atar kendini, aralarına karışır. Bir kentteki en güzel doğa güzellikleri şüphesiz ki köylerdir çünkü bunlar bozulmamış ve çarpık kentleşmeye uğramamış yerlerdir, doğa tüm güzellikleriyle ve olduğu gibi tabiat ana tarafından buralarda orijinal güzelliği bozulmadan saklanır.
Ahmet Ayaz’da bu yüzden doğduğu ve büyüğü köyüne, toprağına sadıktır.
Her şiirinde köyüne atıfta bulunur, onu anar ve hep bu doğa özlemi ile şiirlerini kaleme almıştır. Ayaz bu köy yaşamını çok sever, doğa ile iç içe olmayı çok sever.
Bunun dışında evreni aydınlatan güneş, üzerimizde bütün maviliği ile duran gökyüzü ve bulutlar her yerde bize duygu yüklemeye hazırdır. Seyrine doyum olmayan bütün bu manzaranın Ayaz’da uyandırdığı hissiyat ise sonsuzluktur ve hüzündür.
Gün batmak üzere son baharında,
Kurudu çiçekler tozu kalmadı.
Umudum kırıldı artık yarın da,
Hayatın tadı ve tuzu kalmadı.
...
“Gün batmak üzere”, doğduğum gündenberi, s.154.
Bu şiirde Ahmet Ayaz gün batımı karşısında sonsuz bir hüzne kapılmıştır ve güneşin batışı onda hayatın tadının ve tuzunun kalmamasını yani ölümü çağrıştırmıştır. Çiçeklerin kuruması, solup gitmesi, güneşin sonsuzluğa uğurlanması ve güneş batınca şehre çöken karanlık onda bu müthiş hüznü uyandırmıştır. Hayata ve kadere isyanını, umutsuzluğu ve bu hüznünü doğa ile dile getirmiştir. Bu durumu bir çok şiirinde kaleme alan şairimiz doğayı her ayrıntısı ile güzelliğini ve orijinalliğini bozmadan okuyucuya yansıtmıştır.
Bir başka şiirinde ise daha öncede bahsettiğimiz gibi doğa unsurunu en çok sevda ile de kullanan şairimiz “haydi rüzgar sevdiğimi tez getir” diyerek rüzgar ile sevdiğine yani kızı Emine’ye selam salmıştır ve ona olan özlemini rüzgar benzetmesi ile dile getirmiştir.
Aynı zamanda özlem, hasret, gurbetlik duygularının şairde çağrıştırmış olduğu hüzünde şiire yansımıştır.Bir başka şiirinde ise Ayaz, doğayı ve insan sevgisini bir arada kullanarak baharla ilgili bir şiir kaleme almıştır. Bu şiirimizde Ayaz, doğanın güzelliğinden, çiçeklerden bahseder.
İnsanlara dem vurur kaygılarımızı bitirmemiz için gerekli olan tek şey, insanların birbirini sevmesi ve iyimser düşünmeleridir. Bu iyi düşünce insanların gönüllerini adete çok güzel bir bahçeye çevirebilir. Bu bahçede insan sevgisinden beslenen çiçekler ve en güzel duygular barınabilir. Gönüllerimizde baharı açtıracak olan doğa ve insan sevgisidir mesajı verilmeye çalışılmıştır.
Gönüllerde bahar açmalı,
Çiçeklerle süslü duygularımız.
İnsan sevgisiyle dolup taşmalı,
Tükenip bitmeli kaygılarımız.
“Gönüllerde Bahar”, Doğduğum Gündenberi, s.151
Ahmet Ayaz doğayı izleyerek onlardan bir imge çıkarımına gitmektedir. Bu durum çoğu şiirinde çok güzel imgelerle karşımıza çıkmaktadır.
Şafak sökecek bir gün
Yepyeni ufuklardan
Yepyeni bir güneş doğacak
…
“Yüreğim Harran”, Doğduğum Gündenberi, s.103
Bu şiirde ise şair günün doğması ile beraber, yeni umutlarla ve duygularla uyanır. Güneşin karanlık sokakları aydınlatması şairimiz için Anadolu sokaklarını aydınlatması ile eş değerdir.
Burada Anadolu’nun bir kenti olan Şanlıurfa’nın Harran ilçesine güneş ile beraber yepyeni umutların geleceği belirtilmiştir. Kara bulutların bir gün gideceğini ve şehrin refaha kavuşacağını anlatmaktadır. “Yepyeni” kelimesini sürekli kullanan şairimiz burada yeni gün, yeni güneş, yeni şafak ve yeni ufukların insanın içine de bir gün, güneş gibi doğması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır. Yüreğinin Harran’da olduğunu ve elbet güneşin doğup yeniden onların üzerinde ışıyacağını anlatmaya çalışmıştır. Gün batımı nasıl ki şiirlerinde hüzün ve umutsuzluğu anlatıyorsa, bu şiirde de yeni gün ile beraber her şeyin daha güzel ve daha olumlu olacağını şairimiz doğa ile anlatmaya çalışmıştır. Güneşi umutlara benzeterekyani doğayı izleyerek yeni imgelemler yaratmıştır ve bu konuda da oldukça başarılı olmuştur şairimiz. Yeni doğan güneş artık onun için bir imgeye dönüşmüştür.
Mavi bulutların gölgelerinde
Seninle birlikte geldi ilkbahar
Ayak izlerinde canlandı toprak
Sıcak nefesinle açtı çiçekler
Ellerin bolluk bereket dolu
Meyveli bir yaz var dudaklarında
…
“Peri Kızına” , Doğduğum Gündenberi, s.63.
Bu şiirinde ise şairimiz doğa imgeleri ile sevgilinin güzelliğini anlatmıştır. Doğa temasını başlı başına bir tema olarak ele alan şairimiz aynı zamanda çoğu şiirinde doğadan faydalanarak benzetmelerde bulunabilir. Ahmet Ayaz burada sevgilinin gelişi ile yani onun ayak bastığı her yerin bereket ve bolluk içinde olduğunu belirterek, toprağın onun ayak izi ile canlandığını dile getirmiştir. Sevgili o kadar güzeldir ki onun gelişi ile ilkbahar gelmiştir, mavi bulutlar gölgelenmiştir onun güzelliği ile tabiat adeta can bulmuştur. Şiirin adından da anlaşılacağı üzere adeta bir peri kızıdır sevgili. Doğa ile ayrılmaz bir bütündür onun güzelliği ve alımlılığı. Sevgilinin elleri ayakları gibi bolluk ve bereketin temsilcisi olarak şiirde karşımıza çıkar ve onun dudakları meyveli bir yaz olarak belirtilmiştir. Yaz mevsiminin gelişi ile meyveler açar ve şairimiz sevgilinin dudaklarını meyveli bir yaza benzeterek güzelliğini anlatır. Şairimiz onun doğal güzelliğini anlatmak için doğaya başvurmuştur, doğadan aldığı tabiatın el değmemiş güzelliklerini sevgili ile bütünleştirip şiirde okuyucuya oldukça başarılı bir şekilde sunmuştur.
Elimde olsa
Zambaklar açardı saksılarımda
Güller, çiçekler solmazdı
Elimde hanım eli
Dünya güzeli bahçemde
…
“Elimde Olsa”, Doğduğum Gündenberi, s.45
Ayaz, burada elinde olsa dünyayı ve tabiatı güzelleştirebileceğini ve doğaya olan sevgisini dile getirmiştir. Zambakları açtıracağını, güllerin ve çiçeklerin hiçbir zaman solmayacağını, hanımeli çiçeğine olan vurgusu ile dünya güzeli bir bahçe tasvir etmiştir okuyucuya.Onun hayalinde dünya doğadaki çiçeklerle ve zambaklarla, hanımeli çiçekleri ile daha güzeldir. Dünya yemyeşil bir bahçe olmalıdır. Doğa korunmalı ve çiçekler yetişmelidir saksılarımızda. En güzel bahçe en güzel dünya bu şekilde olacaktır. Doğa bizim yaşadığımız kocaman bir çatıdır bizi çevreler ve o olmadan yaşam mümkün değildir. Şairimiz de bunun farkındadır ve doğayı her dizesinde kullanmaktan ve çevresel duyarlılıktan bahsetmekten vazgeçmez.
Laleler, sümbüller, boynunu büktü,
Goncalar ağlayıp gözyaşı döktü.
Menekşe çiçeği ızdırap çekti,
Sen gittin bahçemde bülbül ötmüyor.
“Sen gittin”, Doğduğum Gündenberi, s.178
Ayaz’ın hemen hemen her şiirindeki doğa ile ilgili benzetmeleri dikkat çekecek güzellikte ve ustalıktadır. “ sen gittin” şiirinde ise şairimiz dili ustaca kullanarak bize doğa ile ilgili betimlemeler yapmıştır.Laleler, sümbüller boynunu bükmüştür, şairimiz burada yine çiçekleri kişiselleştirmiştir ve onlara hüzün yüklemiştir. Goncalar ağlayıp gözyaşı dökmüştür, burada şairimiz ahenk unsurlarını oldukça etkili bir biçimde kullanmıştır. Teşhis sanatı beyitlerde doğa ile ilgili kısımlarda ve güzellik ile ilgili kısımlarda çok kullanılmıştır ve teşbih-i beliğde aynı şekilde şiirin tamamına hakim sanatlar arasındadır. Menekşe çiçeğinin ızdırap çekmesi burada lalelerin, sümbüllerin acı çekmesi, doğada ki tüm unsurların kendini helak etmesinin sebebi sevgilinin gidişidir. Şairimizin gönül bahçesinde artık sevgili gittiğinden beri kuşlar ötmez, çiçekler açmaz.
1.1. Gökyüzü
Ahmet Ayaz’ın çoğu şiirinde doğa ile ilgili birçok öğeye rast gelsek de en çok güneş, bulut, ağaç, şafak vakti gibi unsurları kullanmıştır.
Harcamakla ve yazmakla bitirilemeyen gökyüzü Ayaz’ın şiirlerinde en çok maviliği ile ve bulutlar ile şiirde ki yerini almıştır. O gökyüzünün aydınlığına ve insanı deli eden maviliğine aşıktır. Gökyüzünün uçsuz bucaksız oluşu ve sonsuzluğu onun şiirlerinde yerini alır. Onun şiirlerinde göze çarpan bir diğer öğe ise rüzgardır yani “ayaz” rüzgarıdır. Adından dolayı şairimiz ayaz kelimesini birçok şiirinde kullanmıştır. “Ayazım” olarak mahlas olarak da kullandığını söyleyebiliriz.
O bazen peri kızına yazdığı dizelerde gökyüzünü “mavi bulutların gölgesi” olarak nitelendirmiştir, bu şiirde mavi bulutların gölgesinde peri kızının güzelliğini anlatmıştır. Bazen ise gökyüzü kara bulutlarla doludur, ülkemiz çepeçevre onlarla sarılmıştır ve gökyüzü ülkemiz için yastadır. Ayaz kara bulutları bu şiirinde adeta nitelendirmiştir.
Aydınlanacak Anadolu sokakları
Kara bulutlar kalkacak
Ak güvercinler uçacak
Ülkemin ufuklarında.
“Yüreğim Harran”, Doğduğum Gündenberi, s.103
Bu şiirinde Ayaz, Anadolu sokaklarını ve ülkeyi anlatmıştır. Kara bulutlar bir gün kalkacaktır ve iyilik, güzellik barış timsali beyaz güvercinler ülkenin dört bir yanında uçacaktır. Şiir genel itibari ile akıcı ve duru bir dille yazılmıştır. Şiiri okuyanlarda barış, huzur ve mutluluk canlandırmaktadır.
2. ZAMAN
Gözlerime çöker bir siyah duman.
İşte böyle geçti, bu kadar zaman.
“Senin yüzünden”, Doğduğum Gündenberi, s.176.
Zaman geçmişle gelecek arasında sürekli bir akıştır. Zaman bilinmez olduğu kadar aynı zamanda da trajik bir olgudur. Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde en çok kullanılan temalardan biri zamandır. Zaman çabuk çabuk geçmektedir ve güneşin batışı gibi insanoğlu yolun sonuna gelmektedir. Zaman olgusu ile beraber Ayaz şiirlerinde Yakacık köyünde yaşadıklarını, çocukluğunu, şu ana kadar yaşadığı her şeyi şiirine dökmektedir. Hatıralar onun için zamanla ayrılmaz bir bütündür. Anılarımız bizi güçlü kılmaktadır. Zamanı bütün havası ve etkisiyle her zaman hissederiz. O hava gibi her zaman ve her yerde bizi sarıp sarmalar.
Zaman hatıralarla ve anılarla unutulmaz bir hal almıştır onun şiirlerinde.
Öyle bekledim ki yarım asır,
Ne bir bahar geldi nede kış bitti.
“Sevda yarası”, Doğduğum Gündenberi, s.186.
O her zaman umutlu olmuştur ve sürekli beklemiştir yarınları. Şiirlerinde de bu yarına dair geleceğe dair umut hep vardır. O güzel günleri beklemiştir, o gelmeyen sevgiliyi beklemiştir, o ülkemizde bahar rüzgarları eseceği zamanı beklemiştir. Onun şiirlerinde zaman teması beklentiler silsilesidir bazen. Yarım asır beklemiştir sevgiliyi, yarım asır beklemiştir gelecek olan bir baharı ya da kışı ama kimse gelmemiştir. Nereye bakarsak bakalım varlıklar üzerindeki etkisini görürüz zamanın. Ondan kendimizi soyutlamamız mümkün değildir. Türk edebiyatında hemen hemen her şair şüphesiz zaman olgusunu ele almıştır ancak Ayaz’da zaman daha derin bir olgu olarak ele alınmıştır ve daha detaylı işlenmiştir. Zamandan kendimizi soyutlamamız mümkün değildir. O en eski, hiç değişmeyen bir olgu olarak bizi ve hayatımızı yönlendirir. Kimi zaman su gibi akıp giderken, kimi zaman bir yara gibi durur hayatımızda. Türk edebiyatında zaman olgusunu en iyi kullanan şairimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Ahmet Ayaz’da Tanpınar gibi dili zamanla beraber şekillendirmiştir ve onu şiirinde hepimize hissettirmiştir. Kimi zaman onun çocukluğuna Yakacık köyüne giderken kimi zaman bize zamanda yolculuk yaptırarak onun aşkı ile ve sevdası ile tanıştırmıştır.
Zamanı bir yandan terk ederken diğer yandan hep ona yaklaşırız. Yani ne içinde ne de dışında olabiliriz zamanın.
Bir duygu zuhredip güçlenir canda,
Beş yıllık bir ömür yadigar olur.
“Tebessüm”, Doğduğum Gündenberi, s.174.
Şairimiz Ahmet Ayaz burada duygularının güçlenip zührettiği zamanlarda beş yıllık ömrünün ona yadigar olduğunu, hayatının gözlerinin önünden geçtiğini söylemiştir. Zamanın çabuk geçtiğini ve ömründen beş senenin daha yitip gittiğini, beş seneyi hatıralarla doldurduğunu söylemiştir. Bu durumda şairin “beş yıllık bir yadigar ömür” cümlesini devir veya dönem ile eş anlamlı kullandığını düşünecek olursak; her şeyin yitip gittiğini, özünden uzaklaştığını ve bozulduğunu söyleyebiliriz. Zamanın bir diğer önemli niteliği de eski oluşudur.
Unutur salmazsa yılda bir selam,
Gönül çöküp gider, ihtiyar olur.
“Tebessüm”, Doğduğum Gündenberi, s.174.
Ahmet Ayaz burada yine yılların ne kadar çabuk geçtiğini, hasretlik duygusu ile beraber dile getirmiştir. Sıla özlemi ile yanıp tutuşur ancak yılda bir selam gelmezse gittikçe daha da üzüleceğini, ihtiyarlayacağını ve yitip gideceğini söyler. Unutulmak istemez, hatırlanmak istemektedir. Ayaz’ın şiirlerinde tema olarak ön plana çıkan şey zamanın trajik boyutudur.
Ahmet Ayaz burada zamanın ne kadar çabuk gittiğini, ihtiyar gönlünün bu duruma dayanamayacağını ve sevgilinin ya da dostun onu hatırlamazsa bu durumun onu üzeceğini belirtmiştir.
İşte böyle geçti, bu kadar zaman.
Bilesin sevdiğim senin yüzünden.
“Senin Yüzünden”, Doğduğum Gündenberi, s.176.
Ahmet Ayaz bu şiirde zamanın yine ne kadar çabuk gittiğini, sevgilinin yüzünden zamanının onun yokluğunda kötü geçtiğini ve yokluğunda kendini sevgilinin hasreti ile avuttuğunu söylemiştir. Şiirin her dörtlüğünün sonunda “senin yüzünden” diyerek aynı zamanda ona sitem ile ona olan özlemini isyan ederek dile getirmiştir. Zaman onu düşünerek geçmiştir ve onu düşündükçe şairimiz ağlamaklı olmuştur ve gözlerine siyah bir bulut çökmüştür.
Bu şiirde aynı zamanda sevgiliye olan özlem, sıla, gurbetlik, doğa, zaman ve sitem temaları bir arada alınmıştır. Bu açıdan bakılınca Ayaz’ın her şiirinde okuyucu kitlesinin kendisinden bir şeyler bulacağını görmek mümkündür.
Rahat bırakmıyor ağrılar beni.
Seneler böylece yargılar beni.
“Son Mektup”, Doğduğum Gündenberi, s.177.
Zaman bazen ise onu yargılayan bir kişidir, objedir. Zaman kavramını hemen hemen her bakımın farklı açılardan şiirlerinde ele alan ve inceleyen Ayaz’ın şiirleri bir bakıma dokuma bir kilim gibidir. Halkın her kesiminin sesini ve dertlerini şiire yansıtmayı başaran şairimiz burada ise yaşlandıkça ve zaman geçtikçe ağrılarının arttığını ve yolun sonuna yaklaştıkça geçen her senenin onu yargıladığını iç hesaplaşmaya geçtiğini belirtmiştir ve anlatmıştır. Şiirde ahenk unsurlarını ustaca kullanmayı başaran Ayaz, şiirde iç kafiyeyi oldukça güzel bir halı gibi kelimelere dokumuştur adeta. “Ağrılar beni” ve “yargılar beni” kelimeleri ile cümle sonlarındaki kafiye ve cinaslarla şiirin bütününde ki ahenk sağlanmıştır. Zaman geçtikçe her şey gibi doğa gibi insan vücudu da çökmektedir ve ağrılar bedenimize hücum etmektedir şairimiz burada gerçek hayatı da gözler önüne sermiştir.
Onu en çok etkileyen zaman akışını derinden duyması ve hissetmesidir. Günler birbiri ardı sıra geçmekte, zamanı tutamamaktayız. Zaman kendisi ile beraber birçok şeyi beraberinde götürmektedir.
Anılarımız güzel, anılarımız hoştu
Yalnızlık tam yirmi yıla yaklaştı
Aklında mı eski hatıralar
Zaman su gibi aktı
“Hatıralar”, Doğduğum Gündenberi, s.62.
Zaman diğer şiirlerde de işlendiği gibi burada da su gibi akıp gitmektedir ve şairimiz bunu hatıralarını dile getirerek anmaktadır. Zaman denilince aklımıza ilk gelen, gözümüzde ilk canlanan şey geçmişimizdir. Ayaz’da geçmişini sürekli şiirlerinde dile getirmiştir, hayatını şiire ve mısralarına yansıtmıştır. “Anılarımız güzel, anılarımız hoştu” diyerek anılarını bir kez daha dile getirmiştir. Eski hatıralarını iyi kötü hatırladıkça yirmi yılın nasıl geçtiğini anlamadığını ve geçmişe dönüp baktığında geride kalan tek şeyin güzel hatıralar olduğunu dile getirmiştir. Şiirin adı geneliyle “hatıralar” bizim hayatımızın en güzel parçalarıdır ve zamanı o güzel hatıralarda durdurmak mümkün değildir, zaman akıp gittikçe bir yolcu gibi biz ilerleriz ve geride kalan durakları anımsarız sadece. “Aklında mı eski hatıralar” diyerek Ayaz bir konuşma havasında okuyucuya hitap ederek onu da zamanda, hatıralar da ve şiirde sürüklemeyi başarmıştır.
Geçen gün derdime yeni dert ekler;
Her hatıra geçmişte söz oldu.
“Yılların Özlemi”, Doğduğum Gündenberi, s.182.
Ahmet Ayaz burada ise zamanı hatıralar ve geçmiş üzerinden değerlendirmiştir ve ele almıştır. Zaman geçtikçe yaşanmışlıklar ve birikimimiz artmıştır, yaşanmışlıklar arttıkça hatıralar birer birer zamanın içerisinde yani geçmişte birer birer yok olup gitmiştir. Her geçen gün zaman ilerlemektedir her saniye ve her saat, her gün yaşamımıza işlemektedir, zaman geçtikçe şairimizin dertleri artmıştır ve zamanın bu yönünü eleştirmiştir. Ancak zaman hiçbir zaman durmadan ilerlemeye devam etmektedir ve ilerledikçe beraberinde acıları, dertleri, kederleri, üzüntüleri getirmektedir. Güzel hatıralarda zamanla kaybolurken, acı olan dertlerimizde zamanla beraber gelmektedir.
Öyle bekledim ki tam yarım asır,
Ne bir bahar geldi ne de kış bitti.
…
Bu kadar senedir gam keder çektim,
Hangisi yeşerdi çok tohum ektim.
…
“ Sevda Yarası”, Doğduğum Gündenberi, s.186.
Ahmet Ayaz bu şiirinde ise bize zamanın vefasızlığından bahseder. Kendini sürekli zamana bırakmıştır, güzel şeyler için bahar için güzellikler için beklemiştir ama zaman beklemekle ona güzellikler getirmemiştir ve kış asla bitmemiştir. Şairimiz burada beklemekle güzel günlerin geleceğini düşünmüştür hep ancak içinde bulunduğu durumu kış mevsimine benzetmiştir. Soğuktur ve artık baharın gelmesi için beklemesi onu zamanın koynunda üzüntüye ve umutsuzluğa boğmaktadır. Senelerce çektiği acıların, gam ve kederlerin zamanla sonunda güzel şeylere dönüşeceği umudunu taşıyan şairimiz yine umutsuzluk ve melankolik bir tavırla yazmıştır bu şiirin bütününü. Şiirin geneline zaman olgusu ve karamsarlık beklentilerin sonunun hüsran ve hayal kırıklığı olması hakimdir.
Ektiği tohumların hiçbiri yeşermemiştir ve senelerce çektiği acılar zamanla bu tohumlara gübre olmamıştır ve umutları filizlenmeden kuruyup kalmıştır. Zaman olgusu şairimize acı ve hüzün, hüsran vermiştir. Ayaz her şiirinde zaman olgusunu derinden işlemiştir ve onun zaman ile olan ithamını her şiirinde ve her kelimesinde anlamak mümkündür.
Ne günler görmüş geçirmiş
Kim bilir
Zavallı ihtiyar
Yetmişini buluncaya kadar.
“ Bir Yaşlı”, Doğduğum Gündenberi, s.42.
Ahmet Ayaz bu şiirde de zaman olgusunu bir karakter yani isimsiz bir ihtiyar üzerinden ele alarak okuyucuya sunmuştur. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini yetmiş yaşına gelen ihtiyar bir adam üzerinden yetmiş senenin ne kadar acı ve tatlı hatıralarla dolu olduğunu anlatmıştır.“Zavallı ihtiyar” benzetmesi ile şiirde yine zaman olgusunun bir yaşlı adam için ne kadar acı ve çabuk geçen yılları anımsattığını şiire yansıtmıştır. Şiirde ki ihtiyarın kafasından ve kalbinden geçenleri şiire döken Ayaz akıcı ve duru bir üslupla, konuşma tarzında şiiri halkın anlayabileceği bir dilde kaleme almıştır ve zaman olgusunu burada da bir karakter üzerinden vererek Ayaz’ın çok yönlülüğünü ve kaleminin kuvvetini bu şiirinde de görmüş olduk.
Yol yürüdüm yarım asır,
Ağrılar kaldı dizimde.
Hayat kalleş, umut kısır;
Senelerdir yaş gözümde.
“Destanımsı”, Doğduğum Gündenberi, s.125.
Ahmet Ayaz burada şiirde ki iç kafiyeyi ve şekli çok güzel uygulamıştır. Şiirde ki ahenk oldukça göze çarpıcıdır. Ustaca kullandığı söz sanatları ile hem anlaşılır hem de sanatkârane bir üslup sergilemiştir. Şairimiz yine bu şiirde zaman olgusunu en iyi şekilde dile getirmeyi başarmıştır. Hemen hemen her şiirinde geniş yer bulan zaman, Ayaz için çok önemlidir.Yarım asırdır sürüp giden hayatını ve geride kalan ağrılarını, sağlık sorunlarını, çabuk geçen zamandan ve geride kalan ağrılarından dert yanmaktadır. Hayatın kalleş olduğunu, vefasız olduğunu, umut denilen duygunun ise kısır bir duygudan ibaret olduğunu ve umut etmekten artık yorulup bitap düştüğünü, senelerdir zaman geçtikçe gözyaşlarının durmadığını ve zamanla yorulduğunu, üzüldüğünü dile getirmiştir. Ahmet Ayaz burada adeta bir isyan bayrağını sallamıştır, kadere ve kötü geçen zamana ve kırılan umutlarına karşı şiirde bir manifestodur aynı zamanda. Ömrü boyunca geçirdiği yarım asır ona hep üzüntü ve keder vermiştir ve şiirin bir diğer teması da aynı zamanda hayata karşı olan umutsuzluk ve melankolidir diyebiliriz. Üzüntü, keder adeta zamanla pekişmiştir şiirde.
Kıskançlık filizlenmiş uzayarak boy atar,
Zamanın hakemleri doğruya yalan katar.
Batacaksa bir millet, işte böyle batar;
Dalkavuklar, dümbükler, orospunun rehberi,
Beynimi karıştırır doğduğum gündenberi.
“Doğduğum gündenberi”, Doğduğum gündenberi, s.187.
Ahmet Ayaz bu şiirinde ise aynı adı verdiği şiir kitabında yayınlamıştır ve doğduğu gündenberi izlenimlerini ve başına gelenleri, ülkenin halini ve gözlemlerini, içinde bulunulan durumu şiirinde gözler önüne zaman etkeni bir sirkülasyon halinde gözler önüne sermiştir. Kıskançlıklar filizlenmiş uzayarak boy atar” bu ifade de Ayaz, devrin öyle bir hal aldığını ve herkesin birbirini kıskandığı ve hasetlik duyduğunu adeta bir ağaç gibi kıskançlık denen duygunun büyüdüğünü ifade etmektedir.
“zamanın hakemleri doğruya yalan katar” ifadesinde ise şiirin “zaman” temasını bir kez daha vurgulamış oluyor şairimiz ve okuyucu bir kez daha şiirin adından da anlaşılacağı gibi zaman olgusunu bize gözlem ve yaşantılarıyla sunuyor.
“batacaksa bir millet, işte böyle batar” ifadesinde ise önceki cümlelerde ülkenin halini özetleyen anlatan şairimiz burada bir karar cümlesi kuruyor ve içinde bulunulan durumu sebep ve sonuçları ile anlatmaya devam ediyor.
“Dalkavuklar, dümbükler, orospunun rehberi” bu ifade de ise az öncesinde söylediği karar yani hüküm cümlesinin devamını getirerek şairimiz açıklamaya devam ediyor. Bir milletin yozlaşmasını, kötülüklerin su yüzüne çıkmasını, bunun bir ülke ve millet için, içinde bulunulan durumun kötülüğü ve vahimliğini kavramak için oldukça önemli olduğunu dile getirir devamında ise “ Beynimi karıştırır doğduğum gündenberi” diyerek şiiri sonlandırır ve bu durumu doğduğu gündenberi sorguladığını ve canını bir hayli sıktığını şiirde görmüş oluruz.
Böyle bir dünyada yaşamak ne ki?
Hakk’ı göreceksin gerçeğe gel ki
Bu cana bu ömür yetecek belki.
…
“Sevdadan Uzak”, Doğduğum gündenberi,s.128.
Ahmet Ayaz bu şiirinde de yaşadığı zamanın gelip geçici olduğunu içinde bulunduğumuz fani dünyanın sadece geçici olduğunu dile getirmiştir asıl gerçek olanın Hak yolunda ilerlemek ve ona kavuşmak olduğunu, ölünce bunu göreceğimizi ve bu ömrün gerçek olmadığını dile getirmiştir ve yine zaman ve ölüm teması bu şiirde baskın gelmiştir.
Eksiksiz fazlasız tam yarım asır
İçimi kemiren sır
Bir esmer güzeliydi.
“Sır”, Doğduğum Gündenberi, s.60.
Şairimiz Ahmet Ayaz, yine zamanla ilgili tüm şiirlerinde olduğu gibi bu şiirinde de “yarım asır” tamlamasını kullanmıştır. Bu şiir hem sevda teması olarak hem zaman teması olarak ele alınabilir. Şairimiz gördüğü esmer güzelini tam yarım asırlık zaman diliminden beri unutamadığını ve ona karşı duyduğu aşkın senelerdir içini kemirdiğini ve bu sırrı sadece kendisinin bildiğini dile getirmektedir. Şiir yalın, duru ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Anlaşılırlığı gayet iyi olan şiirde şairimiz sevdayı ve imkânsız aşkı çok güzel iç ahenkler kullanarak dile getirmiştir.
3. Yaşama Sevinci
İnsanoğlu yaşamdan zaman zaman şikayet ederse de her sabah dünyayı yeniden bulmanın sevincini daha çok duymakta ve yaşamaktadır.
Yaşama sevinci temasını şiirimizde en yoğun biçimde Garipçiler ele almış ve 1940’lı yıllarda sadece Garip hareketi içerisinde yer alan şairler tarafından değil söz konusu dönemde eser veren birçok şair tarafından işlenen bir tema olmuştur. Garip şiiri ile popülerlik kazanan bu temanın bu devrede gördüğü rağbeti, Cahit Külebi, Cahit Sıtkı Tarancı, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Arif Nihat Asya gibi Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde önemli bir yer kazanmış şairlerimizin şiirlerinde kolayca tespit edebiliriz.
Garipçilerin yaşamı sevinçle karşıladıklarını ifade etmeye başlamalarını İkinci Dünya Savaşının oluşturduğu karamsar ortama bağlamak mümkündür. Şairler savaşın bireyde oluşturduğu psikolojik çöküntüye dolaylı bir tepki vermek istemişler ve insanlığın uğradığı büyük yıkım onları anlık mutluluklarla yetinme durumuyla baş başa bırakmıştır. Belki de bu yüzden özellikle Ayaz’ın şiirlerinde ki kahramanlar yaşamaktan memnundur.
Her gün,
Rengarenk,
Çiçekler açar
“İlk Göz Ağrım”, Doğduğum Gündenberi s.55
Bu aynı zamanda çocuksu bir bakışın doğurduğu sevinçtir.
Ayaz’ın şiirlerinin çoğunda psikolojik açıdan bir çöküş görülse de bu psikolojik çöküntünün ve bunalımın arkasında yatan yaşama sevinci oldukça aşikar bir şekilde göze çarpmaktadır. O şiirlerini çocuksu bir duyarlılık ile yazmıştır ve doğaya ve yaşama karşı bakışı da öyledir. Bu psikolojik açılımların başında elbette Ayaz’ın yüreğinin sevgi ile dolu olması gelmektedir. Yukarıda bahsedilen doğayı ve doğada ki nesneleri ilk defa görüyormuş gibi bakmasının etkileri Ayaz’ın ‘yaşama sevinci’ni işlediği şiirlerinin büyük bir çoğunluğunda vardır. Her sabah dünyanın yeniden kurulduğunu düşünen Ayaz, bir çocuğun yeni kurulan doğa ve doğadaki nesneleri keşfetmesiyle ortaya çıkan sevince benzer bir sevinç duymaktadır.
Onun için her gün yeni bir başlangıcı getirmektedir devamında, yeni umutlar ve yeni sevinçler getirmektedir. Güneş ile beraber her şey aydınlığa çıkar ve gökyüzü ile güneş tüm kötülükleri açığa serer. Yeni gelen günle birlikte yeni bir umuda doğru koşmak da onu yaşama bağlayan bir başka öğedir. Her gelen gün ona âdete mutluluk taşımakta, Ayaz da kapısında onu beklemektedir.
Ama bir gün
Beklenen güneş doğacak
Ve her günümüz
Bir bayram günü olacak…
“Biz”, Doğduğum Gündenberi, s.30.
Ahmet Ayaz her şeye rağmen içinde ki umudu ve sevinci asla yitirmez, ne kadar yağmur yağarsa yağsın bilir ki sonunda o güneş hepimizi aydınlatacaktır. Beklenen güneş bir gün doğacaktır ve elbet her günümüz bayram gibi şeker tadında mutlu, huzurlu ve saadetli geçecektir mühim olan buna inanmak ve hayatımızı bu yönde şekillendirmektir.
Hoş geldiniz
Yaşamın zevkine sefasına
Hoş geldiniz
…
“Sevgili Çocuklar”, Doğduğum Gündenberi, s.31.
Yaşama sevinci öyle bir şeydir ki, her ağacın yeşili bir başka yeşil, gökyüzünün mavisi daha mavi görünür insana öyle ki şairimiz Ahmet Ayaz çocuklara yazdığı şiirde de “yaşamın zevkine hoş geldiniz” diyerek onları karşılar ve hayatın, yaşamın güzelliğini, bize sunduğu lütufları onlara anlatır bu yaşamın sefasıdır. Çocuksu bir duyarlılıkla şairimiz onlara “hoş geldiniz” diyerek hayatı anlatmıştır.
Yaşamak için bir parça ekmek
Bazen hayat bazen zehir
Ya hatıranda ölen sevgiliyi beklemek
Bir uçsuz bucaksız kıvrılan nehir
Sırların erişilmezliğinde.
“Sevda Selinde”, Doğduğum Gündenberi, s.21.
Yaşamak bazen Ayaz için bir parça ekmek ile mümkünken bazen sevgiliyi beklerken ölmektir. Şairimiz bu şiirinde bir yandan yaşamı anlatırken diğer yandan yaşamın içinde ki zorlukları ve yaşantıları anlatmıştır. Hatırasında ölen sevgiliyi beklerken aklında uçsuz bucaksız bir nehir olan düşünceler kıvrılarak ona götürmektedir şairimizi bu yüzden şiirimiz yaşama sevincinin yanında tezat olan yaşamın zorluklarını ve yaşanmışlıkları da ele almaktadır.
Fırtınalı gecelerde
Yorulmadan
Zifiri karanlığı yardım
Ve sevdanın harcını kardım
Senelerce.
Gülümseyen gözleri
Yeni umutları gördüm
Umutsuzluğun orta yerinde.
…
“Fırtınalı Gecelerde”, Doğduğum Gündenberi, s.27.
Ahmet Ayaz bu şiirinde fırtınalı gecelerin ardından yorulmadan usanmadan sevmeye devam ettiğini ve senelerin bile bunu ondan alıkoyamadığını anlatmıştır. O her zaman bir umutla yaşama tutunmuştur ve her zaman umutsuzluğun orta yerinden güneş gibi gülümseyen gözleri görmüştür. Onu her zaman hayata bağlayan şey bu yaşama sevinci ve umut olmuştur. Umut her şeyi daha güzel görmeye ve her zorluğun üstesinden gelmeye yarayan ve şiirlerinin en dokunaklı noktası olmuştur.
Bir
Gül bahçesinde
Gülüşü gül kokan
Çocuklara aşığım.
Sevdalıyım
Okul çantalarına
Senelerdir.
Onlar
Güneşin
Gülümsediği
Sabahlarda
Özgür büyümeliler.
Ve açlıktan
Ağlamamalılar.
“Gülüşü Gül Kokan”, Doğduğum Gündenberi, s.28.
Şairimiz bu şiirinin tamamında yaşama sevinci ve çocuklara olan sevgisini dile getirmiştir. Aynı zamanda eğitime olan aşkını da dile getiren şairimiz çocukların her şeyin en iyisini hak ettiğini ve güneşin en güzel olduğu zamanlarda güne çok güzel ve mutlu bir şekilde başlayarak kimsenin boyunduruğu altında olmadan özgür ve iyi bir eğitim ile büyümeliler. Onlar bir gül bahçesini oluşturan her biri farklı kokuda ve özellikte olan nadide güllerimizdir. Ayaz o yüzden yaşama olan sevgisini çocuklara olan sevgisinden beslemektedir de diyebiliriz. Şairimiz şiirin son kısmında ise Afrika’da açlıktan ölen çocuklara atıfta bulunmuştur ve hiçbir çocuğun dini, dili ve ırkı ne olursa olsun açlıktan ölmemesi gerektiğini ve onların her şeyin en güzelini hak ettiklerini, yaşamı güzelleştiren ve güzel kılan nadide çiçekler olduğunu anlatmaktadır. Şairimizin çocuksu duyarlılığı bu şiirinde de oldukça çarpıcı cümlelerle yer almaktadır. Çocuklara bir gül olarak bakması ve onların gözünden şiiri yazar gibi yazması onun dili ve şiiri ne kadar iyi kullandığının müstesna bir örneğidir.
Bir güneş doğacak bir gün baharda,
Ay yıldız olacak göklerin süsü.
“Bendeki Sevda”, Doğduğum Gündenberi, s.117.
O her zaman umutludur ve her şiirinde karanlığın sonunda ki aydınlığı görür. Öyle ki “bendeki sevda” şiirinde de bir güneş doğacaktır ve o gün günlerden bahar mevsiminin en güzel günü olacaktır ve yaşama sevincinin sonunda vatan sevgisi ile harmanlanınca en güzel günler bizim ay yıldızlı göklerimizin olacaktır.
Güneşin doğmasını bekledim
Ülkemin ufuklarına
Sabah olmadı
“Beklemek”, Doğduğum Gündenberi,s.77.
Şairimiz bu şiirinde de her zaman yaşama sevinci ile ülkesinin güzel günler göreceği zamanları, ufukta güneşin en güzel rengi ile semada görüneceği zamanı beklemiştir ve bu umut onu daha sabırlı kılmıştır. Karanlıklardan aydınlığa çıkmak için bir vesile bir çıkış yoludur, beklemek şairin şiirlere kaçışıdır ve bekledikçe içinde ki umut sönüp gitmektedir.
Gönüllerde bahar yaprak açmalı,
Çiçeklerle süslü duygularımız.
İnsansevgisiyle dolup taşmalı,
Tükenip bitmeli kaygılarımız.
Yepyeni icatlar yeni umutlar,
Birbiri peşinden bizi kutlar.
Kin, nefret, pas tutmuş, öfke bayatlar,
Bir tatlı yaşamdır arzularımız.
“Gönüllerde Bahar”, Doğduğum Gündenberi, s.151.
Ahmet Ayaz’ın belki de yaşam sevgisini en iyi dile getiren şiiri “gönüllerde bahar” dır. Bu şiirde şair insanlardan beklentilerini ve daha güzel bir gelecek için gönüllerin iyilikle dolmasını, yeni keşifler yapılmasını ve insanların ancak birbirini severek yaşamı seveceğini dile getirmektedir. Gönüllere baharı getirecek olan şeyin yine bizim düşüncelerimizden ve kalbimizden geçtiğini, insanlara nasıl bakarsak öyle göreceğimizi ve güzellikleri ancak güzel baktığımızda göreceğimizi dile getirmiştir. Hepimizin arzuları bizim için yaşamdır ve en güzelidir. Kin, nefret, öfke bu duygular bizi yıpratır ve mutsuz kılar. Bunları hayatımızdan çıkarırsak daha mutlu ve yarınlara daha güzel bir gelecek bırakabiliriz.
4. Yokluğun Kapısı Ölüm
Yıllardır içimde tasa
Ya bu hanımlar kızlar olmasa
Güller çiçekler
Bu kadar güzel kokmazdı
Ve içimi yakmazdı
Ölüm korkusu.
“Ölüm Korkusu”, Doğduğum Gündenberi, s.33.
Ölüm ve sonrası insanoğlunun zihnini sürekli meşgul etmiştir. Birçok düşünür bu gizemli olguyu çözümlemeye uğraşmış, birçok tıp bilgini ölümü yok etmenin yollarını aramış, hatta bu çabaların etrafında birçok efsaneler oluşmuştur.
Özellikle dinler inanç sistemlerini ölüm gerçeği ekseninde oluşturmaya çalışmıştır. Bütün canlıların adeta mahkum olduğu böyle bir gerçek karşısında Ayaz da kayıtsız kalmamış; birçok şiirinde ölüm ve sonrasını sorgulamıştır ve sürekli ölüme olan yakınlığı dile getirmiştir.
Ölüm şiirleri üzerinde en çok durduğu husus, ölüm karşısında insanın sergilediği çaresizlik, insanoğlunun kendini ölümden kurtaramayacağı gerçeğidir. Birçok gün, ay, yıl yaşarız; bir ömür içerisine mevsimleri sığdırırız. Çoğu zaman da ne kadar uzun bir ömür sürersek sürelim bu zamanı nasıl tükettiğimizi anlayamayız, çabucak geçip gitmiştir. Bir de bakmışızdır ki ölüm meleği kapımızı çalmıştır.
Göç edip dünyadan giderken bile,
Yüzüne bir defa bakmak isterim.
Yaşama elveda ederken bile,
Başında meşale yakmak isterim.
“Sevgiliye”, Doğduğum Gündenberi, s.175.
Ahmet Ayaz bu şiirinde sevgiliye öyle aşıktır ki dünyadan göçüp giderken bile yani ölümü düşünürken bile onu son bir defa görmek ister. Ölüm meleği yani Azrail gelince son isteği sevgiliyi görmektir, fani dünyadan göçüp giderken bile onun sevgiliye olan aşkı kutsaldır ve daimdir.
Hazırdım uğrunda ölüme bile,
Cehennem desen de oynaya güle.
On sekiz yaşımda, yirmi de hele,
Saadet çok yakın yol sanır idim.
“Toz pembe”, Doğduğum Gündenberi, s.173.
Şairimiz yine “toz pembe” şiirinde sevgili için ölüme bile hazır olduğunu ve öldükten sonra onun işkence çekmeye hazır olduğunu yani cehenneme bile razı olduğunu dile getirmektedir. Hangi yaşında olursa olsun sevgiliyi hep bekleyeceğini ve ona kavuşmak için seneler geçtikçe saadete ulaşacağını düşünmektedir.
Sevdalılar nasıl gelirse aşka,
Ateşinde yanmak daha da başka.
Nefret edip seni sevmesem keşke,
Sevdimse Ayazı öldürmeden gel.
“Melek Yüzlüm”, Doğduğum Gündenberi, s.172.
Ayaz sevda üzerine yazdığı çoğu şiirinde ölüm temasını da beraberinde kullanmıştır. Çünkü onun için gerçek sevdalılar ölüme bile gitmeyi göze alan, gözü kör aşıklardır.
Sevgiliyi öyle sevmektedir ki şairimiz isyan edip onu sevmemek istemektedir. Sevgiliyi her zaman bekleyeceğini ve beklediğini ancak ölüme yakın olduğunu ve ölmeden gelmesi gerektiğini ona bu şiirden seslenerek dile getirmiştir.
Ayaz’ım bir pulsuz dilekçe sana,
Bütün çektiklerim felekten yana.
Mecnun gibi düşürmeden yabana,
Kara toprak bedenimi sar benim.
“Aşk Sözleri”, Doğduğum Gündenberi, s.162.
Sevda üzerine olan şiirlerinden “aşk sözleri” şiirinde de Ayaz, sevgiliye kavuşamamaktadır ve bu durum onu gün geçtikçe kötü yapmaktadır. Acı çeken şairimiz Mecnun gibi delirip çöllere düşmek istememektedir, o yüzden ölümü dilemektedir. Kara toprağın bedenini sarmasına ve ona dost olmayı yeğlemektedir Mecnun olmaktansa, sevgilisiz acı çekmektense ölüm onun için tek çıkar yoldur.
Ayaz’ım hak için hakkın kurbanı,
Hak yolunda boynundadır fermanı.
Tıp da bulamazsan derde dermanı,
Çareyi ölüm de seç de gör nasıl?
“Yolların Sonunda”, Doğduğum Gündenberi, s.145.
Bu şiirinde ise Ayaz beşeri değil de ilahi aşkı konu edinmiştir. Kendisinin Hak yolunda Hakkın kurbanı olduğunu ve tek isteğinin ona kavuşmak olduğunu ancak ölüme tek çarenin tıp da yani ilim ve bilimde doktorlarda olduğunu bilmektedir. Bu yüzden derdine dermanını doktorlarda bulamazsa tek çaresi ölümdür ve ölüm meleği derde derman olacak kişidir ve çaresi olmayan insanların tek seçeneği yani tek çaresi ölüm yolundan geçmektedir. Bu yol tüm yolların sonudur ve her insan en sonunda bu yolu seçecektir, en sonunda her canlı gibi insan da ölüme çare bulamayıp, kara toprak altına girecektir.
Ben ölürsem, Rasim Köroğlu duysun,
Çömezlerden bir tanesi göçtü de.
Cenazemde o da imama uysun,
Seyahatte o tarafı seçti de.
“Dostlara Mektup”, Doğduğum Gündenberi, s.141.
Ahmet Ayaz’ın “dostlara selam” şiiri onun vasiyeti niteliğini taşıyor diyebileceğimiz nitelikte bir şiirdir. Ayaz bu şiirinde her kısımda dostlarını anmış ve onlara isteklerini dile getirmiştir. Şiirin başında Rasim Köroğlu’na atıfta bulunur ve kendisini hala çömez olarak gördüğünü ve ölürse eğer Rasim Köroğlu’nun onu anmasını ve unutmamasını istemektedir. Cenazesini bile bize anlatan şairimiz, cenaze namazı kılınırken herkesin imama uymasını ve soranlara “seyahatte o tarafı seçti” cevabını vermesini ister.
Belki bir gün yâd eder de yâdımı,
Cemal Safi böyle duyar adımı,
Bekir Sıtkı gönlümdedir kadimi,
Ömrü Abuşoğlu ile geçti de.
“Dostlara Mektup”, Doğduğum Gündenberi,s.141.
Şiirin bütününde dostlarından isteklerde bulunan şairimiz ölünce adının duyulmasını istemektedir. Cemal Safi’nin belki bir gün ölünce adını duyacağını düşünmektedir ve dostları Bekir Sıtkı ile Abuşoğlu’nu da anmayı ihmal etmez, onlar gönlündedir.
Geç tanıdım, Sabit İnce dostumu,
Dosta seremedim, kendi postumu.
Mermer taşla kapamayın üstümü,
Başucuna bir tek “Servi” seçti de.
“Dostlara Mektup”, Doğduğum Gündenberi,s.141.
Geç tanıdığı Sabit İnce dostunu anarak şiire devam eden şairimiz sonlara doğru, dostlarından sonra ölmek istediğini ve onlara kendini kurban etmek istediğini, ölüme henüz hazır olmadığını, mermer taşla üstünün kapanmasının istenmediğini dile getirir. Başucunda ki mermere yazdırmak istediğini dostlarına söyler.
Gonca gül gibi gelinlere,
Mezarları taç etti gitti.
…
Çileler verdi türlü türlü,
Ölüme muhtaç etti gitti.
“Felekten Yana”, Doğduğum Gündenberi,s.139.
Şairimiz Ahmet Ayaz bu şiirde yine ölümün zamansız gelişinden ve ölüm olgusunun kimler üzerinde nasıl etkiler bıraktığını ve çeşitliliğini ele almıştır. Gonca gül gibi genç gelinler eşleri ölünce mezar başlarında ağlarlar ve mezar onların tacı olur şiirde. Şiir bu şekilde ölüme edilen isyanlar ve anlatılar üzerine devam etmektedir. Kader bize çileler vermiştir ve en sonunda her beşer gibi insanoğlu da ölüme muhtaç olmuştur çünkü bazen tek çıkar yol, bu karamsarlık ve melankolik dolu dünyada tek seçenek odur.
Köylerimize yol, su geldi.
Ve açlıktan,
Ölüm korkusu geldi.
“Ali Dayıya”, Doğduğum Gündenberi,s.69.
Şairimiz bu şiirde Ali Dayıya yazdığı için mısralarını, onunla konuşuyor gibi ve içini döküp, dertleşiyor gibi yazmıştır şiirini. Şiire genel bir konuşma havası hakimdir, ancak ölümü en güzel anlatan mısraları içermektedir. Açlık ve ölüm korkusu dizelerde iç içe ustaca bir anlatımla okuyucuya anlatılmıştır. Köylerimize yol, su geldi lakin karnımız aç ve biz bu durumdan dolayı ölebiliriz, ölüm korkusu ensemizde denilmek istenmiştir.
Heyet kurulur da başlarsa sayım,
Artık ben bir başka dünyadayım.
“Ben Öldükten Sonra”, Doğduğum Gündenberi, s.75.
Şairimiz burada yine vurucu ve çarpıcı sözlerle şiiri bitirmiştir. Şiirde öldükten sonra istediklerini ve istemediklerini dile getiren Ayaz, son mısrada kurulan meclis ya da heyette sayım başlarsa eğer ben başka dünyada olacağım yani ölmüş ve size diğer dünyadan bakıyor olacağım o yüzden meclise katılamayacağım demektedir. Ölüm hemen hemen her şiirinde yalnızlık ve doğa ile iç içe anlatılan başlıca temlerdendir. O Türk Edebiyatında ki ölüm temasını belki de şiirlerine en güzel yansıtan şairimizdir.
Bir aferin uğruna
Hamallık ederek öldü o.
“Dana Mamet”, Doğduğum Gündenberi,s.80.
Bu şiirinde Ayaz “Mehmet” yani “Mamet” olarak anılan kişiyi takma adı ile Dana Mamet diye nitelendirip onu hiciv tarzında yererek, onun hayatını ve izlenimlerini anlatmıştır şairimiz. Şiirin sonlarına doğru yine ölüm temasını ele alarak onun nasıl öldüğünü yererek anlatmıştır. İnsanlara yaranmak uğruna, hamallık ederek yani çalışarak ölüp gitmiştir o, hayatı sefalet içinde ve acılar içinde geçmiştir. En sonunda da ölümü bile sefalet içinde olmuştur.
Ahlakın batsın
Çizginde çok inatsın
Huyun insanlara da geçti
Geberesin emi…
“Koca Kırçıl”, Doğduğum Gündenberi, s.81.
Koca Kırçıl şiirinde ise şairimiz Ahmet Ayaz, yine bir karakteri hiciv yani taşlama şeklinde yermiştir. Huyunu ve davranışlarını beğenmediğini belirten şairimiz onun ölmesi için şiirin sonunda içten bir şekilde ah etmiştir. Taşlama yazmakta oldukça başarılı olan Ayaz bu şiirde de iç ahenk ve kafiyeyi tutturarak oldukça güzel, kulağa ve göze hitap eden bir şiir ortaya çıkarmıştır. Her canlı gibi ölüm insanoğlu için de sondur. Kimileri için kaçış, kimileri için kurtuluştur.
Kan gölüne çevrilmiş bir ülkede,
Bir can pazarındaki canlar
Bir kurşuna kurban giderken,
Hızır gibi yetişti Kenan Evren.
“Eylülde Güz Gülleri Açtı”, Sihirli Mektuplar,s.27.
1980 12 eylül darbesine yazılan şiirde Kenan Evren övülmektedir. İçinde bulunulan durumdan kurtardığı için ülkeyi ona minnet borçludur ve bu şiirde de ona olan minnet borcu ödenmiştir. Genç insanlar bir kurşuna kurban giderken yani teker teker ölürken o Hızır gibi yetişmiştir. Ülke kan gölüdür ve herkes birer birer ölmektedir, ölüm hepimizin kapısını yoklarken Kenan Evren bu durumu düzeltmiştir ve ölümler durmuştur.
Sevinip gülerdim;
…
Güz gelmeden önce,
Güz çiçeklerini görünce.
…
Ama şimdi,
Ölmeden ölüyorum.
“Yaş Yetmişe Girince”, Sihirli Mektuplar,s.18.
Şiirin geneli birbirinden kopuk ve bağımsız parçalardan oluşmaktadır ancak genel olarak okunduğu zaman şiir kendi içinde bir bütünlük oluşturmuştur. Şairimiz dizelerin bazı yerlerini eksik bırakarak devamını okuyucuya bırakmıştır. Şiirin geneline bir umutsuzluk ve melankoli hakimdir. Şairimiz eskiden gülüp eğlenirken şimdi, ölüm gelmeden yaşayan bir ölü olmuştur yani ölmeden ölmüştür. Hayattan zevk almayan ve yaşamı tatsız gören bir ölü haline gelmiştir.
Can çıkıp da çürüyünce bedenim,
Korkmayın toprağı kirletmez tenim.
O bir gerçek kaderimde var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
“Sevdadan Uzak”, DoğduğumGündenberi,s.128.
Ayaz’ın belki de tüm dörtlükleri ölüm üzerine kurulu nadir şiirlerindendir. Şairimiz bu şiirde ölüm temasını çok güzel bir şekilde ele almış ve işlemiştir. Şairimiz bu şiirde ölümü kabullenmiştir ve bunun kaderinde olduğunu bize söylemiştir. Ölümden korkmamaktadır ve bunu kabullenen insanlar arasındadır.
5. Yalnızlık
Peşinde koşarak dermanım bitti,
Dön bak da perişan gelişimi gör.
Bütün mutluluklar beni terk etti,
Gelip de yalınız kalışımı gör.
“Peşinde Koşarak”, Doğduğum Gündenberi,s.169.
.
Yalnızlık Türk Edebiyatında en çok işlenen temaların başında yer alır. Şairimiz Ahmet Ayaz’da şiirlerinde yalnızlık temasını oldukça sık işlemiştir. O kalabalıktan ve onu anlamayanlardan uzağa gidip, geceleri yalnız kalmak istemektedir. Bu kaçış duygusu ve yalnızlık duygusu onun şiirlerinde yoğun bir şekilde görülür. O “peşinde koşarak” şiirinde de anlattığı gibi, umutsuz ve mutsuzdur. Yalnızlık ise kaçınılmaz bir sondur. Sevgilinin peşinden koşmaktan dermanı kalmamıştır ve artık yorgun, bitap düşmüştür. Perişandır ve sevgili ona dönüp bakmaz, onu görmez. Her şey ve herkes, tüm güzel duygular, mutluluklarda dahil onu terk etmiştir ve o yalnız kalmıştır. Yine de sevgiliye seslenir, yalnız kalışını görmesi için ve harap olmuş durumunu görmesi için, tek yol ona kavuşmaktır.
Kıskançlıkla yoğrulmuştur mayası,
Hile ile işlenmiştir oyası.
İçki kokar sırtındaki sayası,
Yalınızken hatırını sorduğum.
“Kerata”, Sihirli Mektuplar, s.40.
Şairimizin bu şiirini taşlamaları arasında değerlendirebiliriz. Ayaz yine kafiyeleri kullanarak kelime oyunlarına başvurarak şairaneliğini ortaya koymuştur. Şiir boyunca yergilere yer veren şairimiz sonlara doğru yalnızlık temini ele almıştır ve yalnızken aklına geldiğini ve hatırını sorduğunu söylemiştir. Yalnızlık beraberinde can sıkıntısını da getirir ve hüzünlerde beraberinde gelir, kaçınılmaz olan şey ise yalnızlık duygusu bizi hüzne boğar ve bir şeylerden kaçmak istediğimizde, yalnız kalmak istediğimizde anılara, hatıralara, geçmişe gideriz. Yalnızken hiç aklımıza gelmeyen insanlar ve düşünceler aklımıza gelir, bu yadırganmaması gereken bir durumdur.
Seni ve sensizliği,
Düşünüyorum;
Daralan dünyamın,
Karanlık sokaklarında.
Yapayalnız.
“Yapayalnız”, Sihirli Mektuplar, s.38.
Şairimiz burada sevgiliyi düşünmektedir. Dünya üstüne üstüne gelmektedir ve sürekli daralmaktadır. Karanlık ve dar bir sokakta sevgiliyi ve onsuzluğu düşünerek, yalnızlığını sorgulayarak ilerlemektedir sokakta. Dar sokakta, dar dünyasında, gittikçe daralan düşüncelere hapsolarak onsuzluğu ve yalnızlığı düşünerek kendisini hüzne boğmaktadır. Bu hüzünlü gecede sevgili yokken tek arkadaşı sadece yalnızlığıdır.
6. Anılara Kaçış
Seni gördüğümde göz elden gitti,
Ömür baharımın gözünde Elif,
Yaşım elli yedi gençliğim bitti,
Gönlüm güzellerin izinde Elif.
“Elif”, Doğduğum Gündenberi, s.168.
Hafızayla doğrudan ilintili olan anımsama, kişioğluna varolma öz niteliği kazandıran bir yetidir. İnsanı geçmiş, yaşanılan an ve gelecek arasında ait olduğu konuma oturtur.
Zaman boyutu içerisinde ona bir mekan kazandırır. Seneler önce başımızdan geçen bir olayı hatırlamak bir kenara, bir saniye önce yaşanılanı hatırlayamasaydık bilimden, sanattan insanlığın tekamülünden bugün söz edemezdik. Ahmet Ayaz’da “geçmiş zaman duyguları” na şiirde geniş bir yer ayırmış ve sürekli geriye dönerek onları hatırlamıştır. Salt anı kavramı üzerinde de oldukça çarpıcı şiirleri ve açıklamaları vardır.
Şairimiz “elif” şiirinde anılarını hatırlamıştır ve geçmişi şiire taşımıştır. Elifi gördüğü zamandan sonra görme yetisini yitirdiğini ve elli yedi yaşında yazdığı şiirinde Elif’i anlatırken, gençliğinin bittiğini ve artık sadece gönlünde olduğunu söylemiştir.
Döne döne bakıyorum dünüme,
Senelerdir güneş doğmaz günüme.
…
“Elif”, Doğduğum Gündenberi, s.168.
Şairimiz bu şiirinde sürekli geçmişi düşündüğü için mutsuz olduğunu ve hayattan bir zevk alamadığını dile getirmiştir. Sürekli geçmişi ile muhakeme halinde olan şairimiz, geçmişten kurtulamadığı için yaşadığı zamandan da zevk alamamaktadır. Senelerdir hayatı böyle devam etmektedir ve bu durumu güneşin doğmamasına benzeterek şiirde ahengi teşbih sanatı ile sağlamıştır.
Anılarımız güzel, anılarımız hoştu
Yalnızlık tam yirmi yıla yaklaştı
Aklında mı eski hatıralar
Zaman su gibi aktı
Dün giymişsin sanki siyah önlükleri
Anımsıyorum hala, fakat
Ne çocukluğumuz var, ne de beklenen umutlar
“Rüzgarı Kıskanıyorum”, Doğduğum Gündenberi, s.61.
Ahmet Ayaz burada zamanın ne kadar çabuk akıp gittiğini anımsıyor ve çocukluğuna dönüyor. Şiir karşılıklı konuşma havasında yazılmıştır. Şiirde şairimiz eskiye döner ve ilkokul zamanlarını anımsar. Giydiği siyah önlüğü hatırlar ve yirmi senedir yalnız olduğunu anlatır. Lakin artık zaman geçmiştir ve insanoğlu büyümüştür tıpkı şairimiz Ahmet Ayaz gibi. Her şey değişmiştir zamanla ne umutlar çocukken olduğu gibi kalmıştır ne de insanlar. Her şey değişmeye mahkumdur ve yitip giden zamanla beraber çocukluğumuz da gitmiştir.
“Anılarımız güzel anılarımız” diyerek şair adeta şiirde iç geçirmiştir ve o eski günlere, hatıralara, çocukluğuna duyduğu özlemi dile getirmiştir. Adeta mazi gözünde canlanmıştır ve okuyucuya da bunu yansıtmayı oldukça içten ve sade olan şiir dili ile aktarmıştır.
İsmin hatıralarım da nakış nakış.
Elmaların alında,
Goncaların dalında,
…
“Son Mektuplar”, Doğduğum Gündenberi, s.54.
Şairimiz bu şiirinde sevgiliyi hala unutmadığını ve onu hatıralarında her zaman andığını ve düşündüğünü dile getirmektedir. O yalnızlığında hatıralara sığınmıştır ve sevgiliyi hatıralarının baş köşesine koymuştur. Şiir yapı itibari ile akıcı ve sade bir üslupla yazılmıştır. Lirik ve içtendir. Doğa unsurlarını da benzetme yaparken kullanmıştır ve şiire zenginlik katmıştır.
7. Vatan Sevgisi
Ülkem her mevsim bahar
Ülkem sarsılmaz duvar
…
“Ülkem Her Mevsim Bahar”, Doğduğum Gündenberi, s.189.
Vatan sevgisi kuşkusuz Türk Edebiyatında en çok işlenen temaların başında yer alır. Çünkü bir milleti ayakta tutan aynı zamanda o millet için yazılan ve söylenen şiirlerdir. Vatan, ülke ve millet birliği ve şanlı savaşlar, kahramanlıklar şiirlerle ölümsüz kalır. Bazen ise ülkeyi içinde bulunduğu kötü durumdan şiirler kurtarır. İstiklal Marşımız gibi destansı ve milli duygular uyandıran şiirler Türk Edebiyatı için gereklidir ve milletler için bütünleştirici bir özelliktir. İçimizde ki vatan sevgisini şiire dökerek bunu okuyuculara geçirmek ve onlara da aynı hisleri yaşatmak için şiirlerimiz önemli kaynaklardandır.
Şairimiz Ahmet Ayaz yaşadığı coğrafyaya içten bir şekilde bağlıdır ve onu sevmektedir. Ülkesine olan sevgisini her şiirinde yansıtan Ayaz, ülkesini sarsılmaz bir duvar olarak görür ve ne olursa olsun onun yıkılmayacağından şüphesi yoktur. Onun için ülkesi her mevsim bahardır, asla kış gelmemelidir.
Tarih bizi yeniden anlatsın satır satır,
Ölüm korkularını kalpten atmış erleriz.
Savaş meydanlarında harikalar yaratır,
Kars’ta, Van’da, Erciş’te, gürül gürül gürleriz.
“Askerin Türküsü”, Doğduğum Gündenberi, s.192.
Şairimiz bu şiirini Türk askerlerine yazmıştır. Vatan savunmasında görev yapan tüm askerlerimizi anlatmaktadır. Onlara armağan ettiği bu şiirde tarihin bizi yeniden anlatması gerektiğini ve savaş meydanlarında ki korkusuz askerlerimizin yarattığı harikaları şiirde anlatır. Yer isimleri vererek şiirde çeşitliliği arttıran şairimiz Türk askerinin görev yaptığı yerleri tek tek sıralar ve onların ne kadar korkusuz, cesur olduğunu anlatır.
O bir,
Cumhuriyet çocuğuydu;
Gazi Mustafa Kemal Kılıç,
…
“Ben cumhuriyet çocuğuyum.
Türkiye Cumhuriyeti,
Bir Bütündür, bölünmez” derdi.
Tartıya vursam,
Ağırlığınca altın ederdi.
“Cumhuriyet Çocuğu”, Sihirli Mektuplar, s.20.
Bu şiirde ise yine Cumhuriyet, vatan ve millet sevgisini görmek mümkündür. Şairimiz şiiri Gazi Mustafa Kemal Kılıç’a yazmıştır. Şiirde onu öven sözler ve benzetmeler kullanmıştır. Ayaz için vatan bir bütündür ve bölünmemelidir. Şiirin sonunda ise ona olan sevgisini ve onun değerini altın ile eş değer görmektedir, onun için bir mücevherden bile daha kıymetlidir. Burada mübalağa sanatına başvurulmuştur.
8. Aşk ve Sevgili
Aşk ve sevgilinin, şiirin temel konusu olduğunu iddia edebiliriz. Hemen her şair bu iki konuya değinmeden edememişlerdir. Bunun nedenini her ikisinin insanı kuşatan iki önemli olgu olmasında aramak gerekir. Şiirin ana unsurlarından birinin duygu olması da büyük ölçüde bunu zorunlu kılmış olmalıdır.
Özellikle ilk şiirlerinde kendini daha yoğun gösteren aşk ve sevgili döneminin de belli başlı konuları arasında yer almasına rağmen Ahmet Ayaz, bu konuyu çoğu şiirinde işlemiştir. Hemen her şiirinde mutlaka sevgili ve aşkı görmek mümkündür. Onun şiirleri aşk ve sevgiliyi en iyi ve yoğun işleyen şiirler arasındadır.
Aşk bütün kederleri dağıtan sihirli bir duygudur. Bir kere insan bu aşka düşmeye görsün. Varlık artık ona en güzel bakışıyla bakar. Çevre bambaşka bir kimliğe bürünür.
Ve acının
Izdırabın ötesinde
Aşk da var.
…
“Aşk da var” Doğduğum Gündenberi, s.37.
Onun için aşk her şeyin içindedir. Sevgi dünyamızı değiştirir ve güzelleştirir. Acılarımızın ve ızdıraplarımızın ötesinde bir duygudur aşk. Hayatımızın her yerindedir çünkü sevgili nereye gidersek gidelim bizimle beraber gelir ve aklımızdan kalbimizden çıkmaz.
Sana son mektuplarımı yazıyorum.
Seni ömrümün ilk baharının,
İlk yaprak açtığı günde sevmiştim.
Nasıl da güzelleşmiştin, bir bilsen.
Deryadan damlacıklar kadar sıcak,
Deryadan damlacıklar kadar ılık,
Sızıyordu yüreğime hasretin.
Sızıyordu yüreğime ayrılık,
Senden yana…
“Son Mektuplar”, Doğduğum Gündenberi, s.54.
Şair bu şiirde sevgiliye olan son mektubunu yazarken ki duygularını dile getirmiştir ve anlatmıştır. Onu ömrünün gençlik zamanlarında yani ilkbaharında sevmiştir. Bahar zamanları ilk yaprağın açtığı günler içi aşk ve sevgi ile dolmuştur. Onun gözünde sevgili en güzeldir, en kıymetlidir ve eşsizdir. Lakin bu sevgi karşılıksızdır ve aşk berberinde hasret ile ayrılığı getirmiştir. Aşk dünyanın en güzel ve en masum duygusudur lakin hasret ve ayrılık kaçınılmaz bir sondur. Şairimizin yüreğine günden güne deryadan damlacıklar kadar ılık ve sıcak bir şekilde ayrılık acısı sızıyordu.
Ve bu acıyı kaleme döküyordu, şiire döküyordu. Ona yazdığı mektubun sonuncusuydu bu o yüzden hasret git gide artmıştı.
Sen, en güzel
Sen, en bereketli elsin.
Sen, hayal ettiğim
Gerçek Leyla’dan da
Güzelsin.
Seni mecnun gibi sevdim,
Ve çelikten yapılmış
Bir devdim.
Eriyip bittim.
“Eriyip Bittim”, Doğduğum Gündenberi, s.56.
Şairimiz bu şiirinde sevgilinin onun gözünde en güzel, en eşsiz, en zarif güzellik olduğunu ve sevgilinin hayalinde ki Leyla’dan bile daha güzel olduğunu söylüyor. Divan Edebiyatında güzellik benzetmesi olarak kullanılan Leyla ve Mecnun mazmununu benzetme olarak kullanan şairimiz aynı zamanda telmih sanatına da başvurarak anlamı zenginleştiriyor. Sevgiliyi adeta Mecnun gibi sevdiğini söyleyen şairimiz aynı zamanda Mecnun isminin anlamının arkasında ki sanatı da kullanıyor. Mecnun cinlenmiş, delirmiş anlamına gelmektedir. Aşk sarhoşu olup, aşktan mest olan Ayaz, onu Mecnun gibi sevmiştir ve Mecnun gibi acılar çekmiştir ve sonu adeta Mecnun gibi olup, eriyip bitmiştir.
Gözleri,
Aşkı sevdayı anlatıyordu.
Kim bilir, zavallının gönlünde,
Hangi delikanlı yatıyordu?
“Zeynep”, Doğduğum Gündenberi, s.59.
Şiir adından da anlaşıldığı gibi Zeynep’e yazılmıştır. Zeynep’in duygularını anlatan şiirde tema Zeynep’in aşkıdır. Onun gözleri aşkın ve sevdanın yansımasıdır. Her genç kız da olduğu gibi onun da gönlünde aşık olduğu, sevdiği biri vardır. Şiir genel itibari ile gençlerin yaşadığı aşkı anlatan bir şiirdir. Akıcı ve sade bir üslupla yazılan şiir de lirizm ön plandadır ve imgeler açıktır.
Güne günaydın demeden,
Dilerim bir dost selamı gelsin.
Ve karşımda kahkahalarla gülsün;
Gözleri boncuk, boncuk.
Kaybolan bir sevgili.
“Kaybolan Bir Sevgili”, Vay Babooo, s.39.
Ayaz bu şiirinde sabahları uyanınca bile gözleri boncuk boncuk olan sevgiliyle olmak ister. Onun güzel yüzünü görmek ve sevgilinin kahkahalarıyla şenlenmek ister. Onun için vefa çok önemlidir ve sevgili ile beraber dost selamını da anmadan geçmez. Ancak her aşkta ve sevda da olduğu gibi hasret ve ayrılık kaçınılmaz sondur. Sevgili kaybolur ve gider.
Aşk sözleri teşbih oldu dilime,
Bir sevgili yüreğimde kor benim.
Bakmayın bu günkü böyle halime,
Gençliğimi genç kızlardan sor benim.
“Aşk Sözleri”, Doğduğum Gündenberi,s.162.
Şiirde görüntüler ve imgeler açık ve anlaşılırdır. Ayaz bu şiirinde geçmişteki aşklarına yolculuk yapar ve onları yad eder. O sevgiliye ulaşmamıştır ve bu kalbinde hep bir sızı olarak kalacaktır. Aşk sözlerini sürekli söylediğini ve adeta diline tespih olduğunu güzel bir benzetme ile anlatmıştır. Şiirin sonunda ise gençliğimi genç kızlardan sorun benim diyerek eski zamanlarını anımsamıştır.
Ve nüktedan bir anlatımla dörtlüğü sonlandırmıştır. Şiir genel itibari ile adından da anlaşıldığı üzere aşk temalı bir şiirdir ancak zaman teması da işlenmiştir.
Uzanamadığım elsin.
Sen, gülistanda bir gülsün.
Ben, seni yaratanı sevdim.
“Ben Seni Sevmedim Ki”, Vay Babooo, s.42.
Ahmet Ayaz için sevgili ulaşılamayan bir varlıktır ona ulaşırsa bunun adı aşk olmaz zaten. Bu şiirde ki aşk Divan Edebiyatında ki ilahi aşkla eş değerdir. Yani önce bireysel olan aşk daha sonra Allah aşkına yani tasavvufi bir aşka dönüşür. Ayaz, sevgiliye asla uzanamaz, o uzanamadığı elidir. Sevgili gülistanda ki en nadide, en zarif, en güzel güldür. Şairimiz sevgiliyi yaratandan dolayı sevmiştir.
Sevgisi gönlümden gitmeyen gerçek;
Kadın ile çocuk
Ve bir de çiçek.
“Gerçek”, Sihirli Mektuplar, s.22.
Ahmet Ayaz’da sevgi sadece kişiye duyulan aşktan ve beşeri duygulardan ibaret değildir. Onun şiirlerinde ki sevgi ve asıl gönlünde yatan gerçek kadın ile çocuktur. Şiir kısa ve özdür. Az sözle çok şey anlatmaya çalışan şairimiz sevgisinin gönlünde ebedi olduğunu ve kadınlar ile çocukların yerinin bu dünyada ve kendinde oldukça ayrı bir yerde olduğunu belirtmiştir.
Türkülerde,
Türk’ü çağırır sevdam.
İhanetin demir halkalarında
Sevgi sözcükleri üretir.
Sevgilinin
Saçlarını hediye
Ve ipek giysilerine nakış diye.
“Sevdam”, Sihirli Mektuplar, s.23.
Bu şiirde Ayaz’ın millet sevgisini ve vatan sevgisini de görmek mümkündür ancak genel anlamda şiirde ki temamız aşktır. Şiirimizde imge yoğunluğu azdır ama soyut görüntü ve nesnel görüntüyü görmek mümkündür. Şairimiz “ihanetin demir halkalarında sevgisözcüğü üretmek” derken burada güzel ve yoğun bir imge kullanmıştır. Ürettiği sevgi sözcükleri ise sevgilinin saçlarına ve ipek elbisesine hediyedir. İpek elbisede nakış olacak nitelikte sevgi sözcükleri üretmektedir ve onu yoğun bir aşkla sevmektedir.
Sözlerim bir çakırdikeni değil,
Sevgilinin yüreğine saplanan.
“Sevdam”, Sihirli Mektuplar, s.23.
Şiirin devamında da yine sevgiliye söylediği sözcükleri anlatmaktadır. Sevgiliye söylediği sözlerin hiçbirinin kötü anlamda olmadığını ve hiçbirinin onu üzmek için olmadığını söylemiştir. Kötü sözleri ise burada “çakır dikeni” ne benzetmektedir. Çakır dikeni dağlarda yetişen ve rengi bazen mor bazen ise sarı olan, dikenimsi bir bitkidir. Şairimiz burada bu benzetmeyi yaparak şiire yöresel ağızları da katmıştır. Diğer ismi deve çökerten olarak da bilenen bu bitki bir çok hastalığa iyi gelmektedir. Ancak şairimiz bitkinin şifa veren yönünü kullanmamıştır. Teşbih yaparak onun kötü özelliği olan dikenimsi kısmının can acıtması anlamında kullanmıştır.
9. Edebi Şahsiyetler ve Halk Şairlerimiz
Ben,
Dostça severim.
Kapım dost kapısıdır,
Dostlarıma araladım.
Bazen de,
Halkın derdini dert edip,
Şiirler karaladım.
Yunusça.
“Yunusça”, Doğduğum Gündenberi, s.25.
Türk Edebiyatında yer alan çoğu şairimiz etkilendikleri ve izinde gittikleri şahsiyetleri şiirlerinde anmıştır. Şairimiz Ahmet Ayaz’da etkilendiği ve beğendiği şairleri şiirlerinde anmayı ihmal etmemiştir. Onun şiirlerinde en çok etkisi görülen şairlerimiz Halk şairlerimizdir. O şiirlerinde Yunus Emre, Dadaloğlu ve bunu gibi birçok halk şairini anmıştır ve atıfta bulunmuştur. Ayrıca diğer günümüz şairleri de onun şiirinde ki yerini almıştır. Cemal Safi ve Gaziantep’li şairler onun şiirlerinde yer bulmuştur.
Şairimiz en çok Halk Edebiyatı nazım biçimine ve o alanda ki şairlere yakınlık duymuştur. Şiirinde de en çok onların etkisi altında kaldığını görmek mümkündür.
Yukarıda ki şiirde de gördüğümüz gibi şairimiz Yunus Emre’nin dostça sevmesini, açık gönüllü olmasını ve halkın derdine dert etmesini Yunus’a benzetmiştir. Yazdığı şiirleri de “Yunusça” diye adlandırarak şiirde farklı bir isme yer vermiştir. Onun gibi şiir yazdığı anlamına gelmektedir.
Şairimiz Ahmet Ayaz’ın Halk şairlerinin etkisinde kalmasının belki de en büyük sebebi onları kendine ve halka yakın görüşünden kaynaklıdır çünkü onlar halkın derdini dert etmiştir, halktan birileridir.
Tanıştık mı bilmem
Şiirler yazdım kemha dolu güzellere
Ağıtlar yaktım Kerem gibi
Veysel’in sazıyla büyüdüm
Dağları deldim
Ve Dadaloğlu Diyarından geldim
Terimde Pir Sultan Köroğlu kokar
Çamlıbel’e sevdalıyım duydun mu?
Fikrimi, zikrimi okudun mu?
Tanıştık mı bilmem
“Tanıştık mı Bilmem” , Doğduğum Gündenberi, s.22.
Şairimiz burada da Aşık Veysel’i, Dadaloğlu’nu, Pir Sultan Abdal’ı, Köroğlu’nu ve Faruk Nafiz Çamlıbel’i anmıştır. Onun üzerinde bıraktığı etkileri ve onların görüşü ve düşüncesini beğendiğini şiire yansıtmıştır. Aşık Veysel dinleyerek büyüdüğünü ve Dadaloğlu’nun diyarından yani Anadolu’dan geldiğini anlatmıştır. Faruk Nafiz Çamlıbel’i çok sevdiğini okuyucuya şiirde anlatmıştır. Şiirde aynı zamanda kendini tanıtan şairimiz okuyucuyla konuşma havasında ve halk dilinde ona kendini yansıtmıştır. Güzellere şiir yazdığını bazı şiirlerinin ise ağıtlar gibi olduğunu söylemiştir.
B. Şekil
1. Nazım Birimi
Nazım birimi, nazım şekillerinin belirlenmesinde ölçü olarak kullanılan parçadır. Buna şiirin bölümlerinin her birinde yer alan dize ve dizeler kümesi veya bentte diyebiliriz. Örneğin beyit veya beyitlerle yazılmış şiirin nazım birimi beyit, dörtlük veya dörtlüklerle yazılmış bir şiirin nazım birimi dörtlük olarak kabul edilir. Aşağıdaki şiirde her bölümde iki dize yer almaktadır. Bu yüzden bu şiirin nazım birimi için beyittir demeliyiz.
“Senin dinin sana
Onun ki de ona’
Bu yolda zulüm
Edipte insana:
Cennet gibi dünyayı,
Çöplüğe çevirmeyin.
“İnsanlığa Çağrı”, Doğduğum Gündenberi, s.86.
Türk şiirinin değişik dönemlerinde veya uygulama alanlarında nazım birimlerinden bir tanesinin diğerlerine oranla daha çok kullanıldığı gözlemlenmektedir. Divan ve Halk şairleri kendi şiir gelenekleri arasında yer alan nazım birimlerine daha çok itibar etmişlerdir. Ancak bu durumun istisnaları vardır. Örneğin Halk Edebiyatı şairleri bazen Divan Edebiyatı nazım biçimleri ile yazmaya çalışmıştır ya da Divan Edebiyatı şairleri Halk Edebiyatı nazım biçimleri ile yazmaya çalışmıştır ama çok başarılı olamamışlardır. Söz konusu nazım birimlerinin sınırları içerisinde duygu, hayal ve düşüncelerini estetik boyuta taşımışlardır. Türk şiiri bu açıdan değerlendirildiğinde nazım biriminin Halk şiirimizde dörtlük, divan şiirimizde beyit, modern Türk şiirimizde ise dize olduğu görülür.
Ahmet Ayaz’ın hemen hemen bütün şiir kitaplarının şairin kendi düzenlemesiyle bir araya getirildiği Doğduğum Gündenberi kitabında yer alan toplam 211 şiirde çok çeşitli nazım birimleri kullanılmıştır. Bu şiirlerde tek bir dizeden oluşan şiirlere rastlayabildiğimiz gibi beyitler ve dörtlüklerle hatta serbest ve hece ile yazılmış şiirlere rastlamaktayız. Ayaz’ın şiirleri incelendiğinde geleneksel nazım birimlerinden olan beyit ve dörtlüğün en çok tercih edilenlerin başında geldiği görülecektir.
2. Nazım Biçimleri
Andre Malraux’un “ sanatçının başlıca çıkış noktası bir sanat yapıtıdır” sözünden hareketle hem kendi hem de batının sanat geleneğinden yararlanmayı savunan ama daha çok öz kaynaklarımıza yönelmeyi savunan Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde her iki geleneğin biçim özelliklerini bulmamız mümkündür.
Ahmet Ayaz’ın nazım biçimine büyük önem verdiğini görüyoruz. Öyle ki bazı kitaplarının düzenlenmesine ve şekillenmesine nazım biçimleri karar vermiştir.
Mesela Doğduğum Gündenberi kitabı iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde serbest tarzda yazılmış şiirler bulunurken ikinci kısımda hece ölçüsü ile yazılmış şiirler yer almaktadır.
2.1. Geleneğe Bağlı Nazım Biçimleri
2.1.1. Halk Şiirinde Geliştirilen Nazım Biçimleri
Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde çokça kullanılan Halk şiirinden alınmış nazım biçimleridir. Ayaz halk şairlerine hem düşünce hem de şekil bakımından yakınlık göstermektedir. Bilindiği üzere koşmanın kafiye örgüsü şöyledir: abab/ xbxb/aaab cccb dddb (…). Ayaz Doğduğum Gündenberi kitabında hece ile yazılmış şiirlerinin çoğunda koşma nazım biçimini kullanmıştır.
Övsem de az olur Anadolu’mu a
Fakat Gaziantep başka güzeldir. b
Edirne mi desem yoksa Bolu’mu a
İnan Gaziantep başka güzeldir b
Adana komşu il içinden geçtim, x
Kahramanmaraş’ın suyundan içtim. b
Malatya’dan kaysı fidanı seçtim, x
Gaziantep daha başka güzeldir. b
“Gaziantep Başka Güzeldir”, Doğduğum Gündenberi, s.195.
Benim kalemimden kan irin akmaz, a
Ben Yunus Emre’nin tek varisiyim. b
Sitemim kimsenin kalbini yakmaz, a
Mevlana’nın gönül süvarisiyim. b
Başladı yurdumda bir başka akın, c
Asil at yolunda katırlar çapkın. c
Yönüm Türkistan’a yolum çok yakın, c
Sevda yolcusunun en irisiyim. b
“Güneydoğudan Mektup”, Doğduğum Gündenberi, s.132.
Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde tek bentten oluşan ikiliklerle, bentlerle ve dörtlüklerle yazılan şiirlere oldukça sık rastlıyoruz. Örneğin aşağıda inceleyeceğimiz şiiri Ayaz’ın tek dizeden oluşan şiirlerinden sadece bir kaçıdır. O az sözle çok şey anlatmayı amaçlayan şairlerimizdendir. Bu şiirinde de ölüm teması oldukça baskındır.
Bir gün kabristana yolcu olursam,
Giderken üstüme Albayrak serin.
Fatiha istemem namert kullardan,
Onlara bir “Halep kınası” verin.
“Vasiyetim”, Vay Babooo, s.24.
İkilik yani bent ile de oldukça sık yazan şairimizin halk ozanlarının etkisinde kaldığını söylemek mümkündür.
Yıllarımı köprü yaptım barışa,
Barış için çoktan çıktım yarışa.
Karanlığa ışık yakar dururum,
İhaneti can evinden vururum.
Sevdam budur kâinata duyurun,
Dost iseniz gül bahçeme buyurun.
Sarıl bana anlıyorsan dilimden,
Gönüllere gül atarım, elimden.
…
“Yıllarımı Köprü Yaptım”, Karalama Defteri, s.23.
İkiden fazla üçlük, beşlik halinde oluşan bentlerle yazdığı şiirlere de rastlamak mümkündür.
Adından
Başka bir ad,
Yoktur aklımda.
Gizlimde, saklımda;
Hep, sen varsın.
…
Seni ve sensizliği,
Düşünüyorum;
Daralan dünyamın;
Karanlık sokaklarında.
Yapayalnız.
“Yapayalnız”, Karalama Defteri, s.38.
2.2. Serbest Düzenli Nazım Biçimleri
Serbest düzenli nazım biçimleri mevcut düzenli nazım biçimlerinden farklı, şairin tercihleri ve şiir anlayışı doğrultusunda ortaya çıkan biçimlerdir. Bu gruba giren nazım biçimleri çok çeşitli varyasyonlarla oluşturulmuştur.
Bir başka ifade ile yukarıda sıraladığımız grupların her hangi birine girmeyen şiirlerini bu grupta incelediğimizi söyleyebiliriz.
2.2.1.Eşit Düzenli Biçimler
Bentlerle yazılan bu nazım biçimlerindeki her bentteki dize sayısı eşittir. Şiirin tamamı üçer, dörder, beşer, altışar, yedişer, sekizer vb. dizelik bentlerden oluşur. Bu gruptaki şiirleri hem nazım birimleri hem de kafiye dizilişi bakımından değerlendirmek mümkündür. Bazı şiirler belli bir kafiye sistemine sahip değilken, aynı birimlerle yazılabilmektedir. Örneğin dörtlüklerle yazılmış bir şiirde kafiye kullanılmamış olabilir. Fakat düzenli nazım birimleri ile yazıldığı için bu tür örnekleri de burada vermeyi uygun gördük.
2.2.2.İkilikler
Beyit nazım birimi ile yazılmış olan geleneksel biçimlerden farklı bir kafiye dizilişine sahip olan şiirlerine oldukça sık rastlamaktayız. Bu şiirlerde kullanılan kafiye sistemleri ise şöyledir; ab ab ab (…), ab ba cd dc (…), ab bc cd de ef fg ga.
Geleneğin yardımıyla elde edilmiş nazım biçimleri dışında yer alan ve belli bir kafiye örgüsüne sahip şiirleri dışında iki dizeli bentlerle yazılmış kafiyesiz şiirlerine de rastlamaktayız. Kafiyesiz yazdığı şiirlerinin oranı kafiyeli yazdığı şiirlere oranla oldukça büyüktür.
O şiirde belli bir kalıba bağlı kalmayı sevmez ve serbestliği savunur.
Bu şehir Gaziantep.
Bilmez mi bu şehir beni?
Mısır tarlalarında sabahladım,
Güz gecelerinde.
Kız kovaladım, it taşladım.
Korkulu rüyalarda.
“Bilmez Mi bu Şehir Beni”, Vay Babooo, s.47.
2.2.3.Üçlükler
Üçlük nazım birimi Ahmet Ayaz’ın çokça tercih ettiği nazım birimlerinin arasındadır. Batı şiirinin klasik nazım birimlerinden olduğunu bildiğimiz üç dizeli şiirler Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde daha çok kafiyesiz olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üç dizeli şiirlerinin kafiye sisteminde yaptığı küçük değişikliklerin şairi yeni bir sisteme oluşturduğunu kolayca sezebilirsiniz. Vay Babooo ve Sihirli Mektuplar şiir kitaplarında üçlüklerle yazdığı şiirlerin sayısı oldukça fazladır. Ahmet Ayaz kafiye dizilimlerinde yaptığı küçük oynamalarla kendine has bir nazım birimi elde etmiştir. Gösterdiği bu çabayı biçimlerin çeşitliliğinden anlamak kolayca mümkündür.
2.2.4.Dörtlükler
Ahmet Ayaz’ın yine sıkça kullandığı nazım biçimlerinin başında yer alan dörtlük nazım biçimi Türk Edebiyatımızda da kullanım olarak oldukça yaygındır. Dörtlüklerle yazdığı şiirleri en çok Doğduğum Gündenberi şiir kitabında görmek mümkündür.
2.2.5.Beşlikler
Beş dizeli bentlerden meydana gelen şiirleri 15-17 arasıdır. Bu nazım biçimini çok kullanmasa da şairimiz bunda da başarıyı elde etmiştir ve ustaca işlemiştir.
3. Ahenk
Şiir, his, hayal, fikir ve dile bağlı figürlerin ritim ve armoni vasıtasıyla vücut bulduğu bir özel terkiptir. Bu özel nizam, sözcüklerin ritmik ve armonik düzenini zorunlu kılmaktadır. Öyle ki bu düzen şiiri nazım parçasından ayıran niteliklerin başında gelir. Bir şiirin, ritim ve armoni unsurlarında gösterdiği başarı ile değer kazandığını, zamana direndiğini de söyleyebiliriz. Buradan hareketle her edebi eserin oluşturduğu estetik etkide bu sesler dizisinin önemli bir payı olduğunu iddia etmemiz de mümkündür.
Suut Kemal’in ifadesi ile “lisanı ahenkli bir ritme tabi tutmak” sözcük üzerinde çalışan şairin ilk cehdidir. “ Şair, ruhunun lirik hareketlerini o hareketlerden doğan muayyen bir ritim ile ifade eder.” Sözcük işçisi olan şairin, “ ahengin bütün tılsımını, sadece kelimenin kendisinde ve onun kullanılışında “ bulması modern şiirin ahenk anlayışından kaynaklanmaktadır. Modern şiirde görülen ahenk sağlamayı sözcüğe yükleme eğilimini Ahmet Ayaz’da da görüyoruz.
Bu itibarla ahengi “üslubun bir niteliği olarak şiir ve nesirde kelime ve cümlelerin, adeta bir musiki tesiri yapacak şekilde art arda getirilmesiyle sağlanan uyum” şeklinde tarif edebiliriz.
Sözcüklerin çeşitli anlam ve form boyutlarını ses değerleri ile birlikte düşünmek ve tartmak, Ayaz’ın şiirinin temel özelliklerinden biridir.
Şiirde ahengi meydana getiren iki temel vasıtadan söz edebiliriz. Bunlardan ritim, vezin, kafiye ve redif yardımıyla; armoni ise aliterasyon ve asonansla ortaya çıkar.
3.1. Ritim
3.1.1. Vezin
Ahmet Ayaz’ın, şiirde ahengi sağlayan unsurların anlamdan sonra ikinci sırasında yer alan vezni, bütün imkanlarıyla kullandığını görüyoruz. Onun için vezin sadece hece veznidir diyebiliriz. İlk şiirlerinden son şiirlerine kadar değişen yoğunluklarda devamlı karşımıza çıkan hece vezni ve serbest vezne bu kadar ilgi göstermesinin altında yatan nedenleri, şiirdeki bakışıklık, (orantı, simetri) denge, uyum ve hepsinin kapsayıcısı konumundaki sınırlılığın (yoğunluk) sağlanmasında, onu kendine en büyük yardımcı görmesinde aramak gerekir.
Kaynağını ilkçağ düşünürü Aristoteles’te bulduğumuz bu düşüncede Ayaz’ın savunduğu temel öğe şiirde sınırlılıktır. Bakışıklık, denge, kesinlik, uyum gibi şiirin isterleri arasında yer alan diğer kavramlar, şiirde sınırlılığı ortaya çıkarmaya çalışan şairin yardımcısı konumundadır.
Türk Edebiyatının önemli şairlerinden olan Sabahattin Kudret Aksal ise sınırlılık üzerine “aklın anlatıma koyduğu bir sıkıdır” diyerek gerçekle anlatımın uyuşumunu akılla saptamaya çalışan şairin aslında söylediklerinin sınırını, söylemek istediklerinin sınırı belirler işte Ahmet Ayaz’da ki bu anlayışın Türk ve Dünya Edebiyatında örneklerini görmek mümkündür. Zaten böyle bir anlatım metodu da dengeyi, oranı, yoğunluğu içermek zorunda kalacaktır.
Bütün bu nitelikler bizi, üzerinde ilkçağ düşünürlerinden çağdaş düşünürlere kadar bir çok görüşün ortaya konduğu güzellik (beauty) kavramına götürür.
İnsanda güzelliğe dayalı hazzın üretimini ya da estetik bir beğeni duygusunu oluşturan şey büyük ölçüde algılanan nesnedeki denge, uyum, düzen, orantı ve simetri gibi formel özelliklerdir.
Şiirde düzen ve denge egemenliğini kurmak, savruk dizelerden kurtulup yoğun ve keskin dizelere ulaşmak isteyen Ayaz, şiirde denge, uyum, düzen, orantı, simetriyi ve sonucunda şiirsel güzelliği sağlamaya çalışırken yararlandığı kaynakların başında vezin gelir. Şairin içine düşmekten çekindiği dize savrukluğunu veznin sunduğu sınırlılıkla aşmaya çalışmak, şiiri aynı zamanda “salt bir ünlem” olmaktan kurtaracağı gibi “usun ürünü bir bileşim”e dönüştürecek ve bunu okuyan okuyucu “ şiirin içeriğinden duyduğu coşku kadar, belki ondan da büyük bir coşkuyu şiirin yapısına” karşı duyacaktır.
Ona göre vezin, şaire büyük kolaylıklar sağlamakta, ama iyi kullanmazsa şiiri sıradanlaştırmakta, sunileştirmekte ve bayağılaştırmaktadır. Amaç onu şiirin büyüsünü bozan bir alet durumuna düşürmeden kullanmaktır.
Bütün bu işaret ettiklerimize rağmen Ahmet Ayaz’ın güzellik için ölçü ve kafiyeyi tek koşul kabul etmediğini söylemek durumundayız. Şiirin istediği oranı, düzeni, simetriyi, genel anlamda sınırlılığı başka araçlarla yapmaya çalışır.
Bunların içerisinde en başta geleni, daha sonra ayrıntılı bit şekilde ele alacağımız, ses, sözcük, söz öbeği ve dize yenilemesi gelir. Yinelemeyi dize kümelenmesine de eklememiz mümkündür.
3.1.2. Kafiye ve Redif
“ Kafiye, en az iki dize sonunda anlamca ayrı, sesçe birbirine uyan iki sözcük arasındaki ses benzerliğidir.” Redif ise “ dizelerin sonundaki uyaktan sonra yinelenen eş sesli ve eş görevli ekler ya da sözcüklerdir”.
Vezinden doğan ahengin bittiği noktada ortaya çıkan kafiye ve redif dize sonlarında yer alması ve belli bir düzen içerisinde yinelenmesi bakımından ahenge daha ciddi katkılarda bulunur.
Dizenin en sonunda yer alması ve eş görevli ekler ya da sözcüklerle yapılıyor olması bakımından kafiyeye göre daha fonksiyonel olan rediftir. Ayaz için şiirde kafiye ve rediften ziyade önemli olan şey anlamdır. O herhangi bir kurala ve şekle bağlı kalmadan şiir yazmayı yeğlemiştir. Ancak kafiye ve redife de önem vererek yazdığı şiirleri mevcuttur. Onun şiirlerinde ilk şiirlerinden son şiirlerine kadar kafiyeye yaklaşımı serbest bir görünüm arz eder.
Ahmet Ayaz, dize sonu ses yinelemeleriyle kafiyeyi hedeflemeyen, dize içi musikiyi desteklemeye, çeşitlendirmeye ve dizemli bir sunuş sağlamaya yönelen bir şairdir. Bu bakış açısı zaman zaman sadece sessizlerin yinelenmesini esas almayı, seslileri göz ardı etmeyi zorunlu kılar. Zorunluluk bazen dize sonundaki bir sözcüğün bütün seslileri üzerinde taşıyan başka bir sözcüğün alt dizede yinelemesi şeklinde olabileceği gibi, belli bir sessiz grubunun yinelenmesi düzeyinde de kalabilmektedir.
Kafiye yaparken seslileri göz ardı etme alışkanlığı divan ve halk şiirimize dayanır. Seslilerin büyük ölçüde yazılmadığı veya gösterilmediği eski yazılı metinlerdeki bu uygulama çok açık bir şekilde göze hitap eder. Eski şair için önemli olan kafiyeli sözcüğün nasıl okunduğu değil, nasıl yazıldığıdır.
Şiire ahenk yüklemeyi başlıca gaye edinen şair dize sonunda yapılan ses yinelemelerinden ortaya çıkardığı yapıya kafiye mi yoksa redif mi denileceğini pek düşünmez veya önemsemez. Bir başka deyişle onun için önemli olan kafiyenin çeşidi değil, sesin veya böyle yinelenmesidir diyebiliriz.
Mazlumun başından kaldır sopanı,
Af edemem mescitleri yıkanı.
Cami ile cem evleri yapanı,
Birbirinden ayıranlar utansın.
“Irak Halkına Çağrı”, Doğduğum Gündenberi, s.140.
Aslında bu serbest yaklaşımın çok benzerini biz daha önce halk şiirinde görmüştük. Halk şairlerinin bu serbest yorumunu ümmilikle açıklamak çok genel bir değerlendirme ise de, çağdaş şairin kafiye ve redif uygulamalarını aynı bakış açısıyla açıklamak bizi birtakım yanlış sonuçlara götürür. Her şeye rağmen halk şairinin kurallar çerçevesinde şiiri şekillendirme çabası görülürken modern şairde kuralları yadsımak öne çıkar. Burada öncelemek istediğimiz modern şairin dikkatinin amaçta yoğunlaşmasıdır. Onun için yeni şiirin öğelerine nasıl değil, niçin sorusunu yöneltmek çözümlemeyi kolaylaştıracağı inancındayız.
3.2. Armoni
Şiirde armoni, bir veya birkaç mısradaki ünlü ve ünsüzlerin kalınlık-incelik, düzlük- yuvarlaklık, sertlik- yumuşaklık ve uzunluk-kısalık bakımından tutarlı, dengeli veya birbirleriyle uyumlu olmasıdır. Şiirde ki armonik yapının belirli bir manaya göre oluşturulması bazı araştırmacıların dikkat çektiği özelliklerin başında gelmektedir.
Yinelenen seslerin ortaya çıkardığı musiki ile muhteva, şiirde ki duygu, düşünce atmosferi ve bunun ötesinde sezdirilmeye çalışılan imaj arasındaki sıkı irtibatı metne şiiriyet kazandıran özellikler arasında saymamız gerekir.
Ahmet Ayaz’ın şiirinde büyük ölçüde gördüğümüz şiirin anlam ve ses değeri arasındaki çağrışım uyumu ile dize içi musiki ve ifade zenginliği sağlanmaya çalışılmıştır.
3.2.1. Aliterasyon
Aliterasyon, bir dizede veya devam eden dizeler arasında aynı ses veya hecelerin ahenk etkisi oluşturacak şekilde yinelenmesidir.
Ahmet Ayaz dize içi musikiyi tek bir sese yaslamamış, birden çok sessizin ve seslinin müşterek çabasıyla ortaya çıkacak iç ahenge önem vermiştir. Bununla birlikte sadece bir sesin kendini kuvvetle duyurduğu şiirler veya şiir bölümleri oldukça fazladır. Ayaz hemen bütün sesli ve sessizlerin musiki oluşturmada yararlanmakla birlikte bazı sesleri fazlasıyla sevmektedir. Bunların içerisinde en çok kullanılan “k” patlayıcı sessizidir. Bu sessizin ortaya çıkardığı aliterasyona eşlik eden sessizler arasında sırasıyla “y, “g”, “n”, “m”, “b” ve “d” sessizlerini sayabiliriz. Sert sessizlerden sadece “k”nın kullanılması ve en çok tercih edilenler arasında yer alan diğer sessizlerin yumuşak sessiz olması dikkat çekicidir.
Bu genel görünümün yüksek tonlu şiirlerden uzak duran, daha çok yumuşak, duygu yüklü bir şiir çizgisinde yürümüş bir şairin tercihleriyle paralellik gösterdiğini söyleyebiliriz.
Bu eğilim, şairi, “k” sert sessizini zaman izleği içerisinde özellikle karalama defteri ile birlikte tükenişi imleyen geçmiş zaman duygulanımlarını seslendirmeye sürüklemiştir. Aşağıdaki şiirde bu yönelmeyi işaret etmesi bakımından olduğu kadar, şairin iç musiki oluşturma çabasını yansıtması bakımından da güzel bir örnektir.
Bütün yazdıklarım ehli kâmile,
Kâmilin dilinden cahil ne bile.
Yapar mı? Bir insan ülkeye hile,
Oku hele bir bak, ne göreceksin?
“Karalama Defteri”, Karalama Defteri, s.17.
Şiiri kuşatan haksızlık ve toplumsal eleştiri konusu şiirin sonlarına doğru doruk noktasına ulaşıyor. Şair sadece “k” sesiyle yetinmeyerek “l”, “n” harfleri ile de ahengi sağlamıştır.
Şiirde mükemmeliyete ulaşmak isteyen şair okuyucuyla konuşmasını şiire yerleştirirken titiz davranır.
Ayaz’ın ” y” ve “r” sesini de çok fazla yinelediği görülür.
Birileri var
Yalınayak, ağlayarak
Bel bağlamış yarına
Renkli rüyalarıyla umutlu.
“İtirazım Var”, Doğduğum Gündenberi, s.97.
“n” harfini de oldukça sık kullanmıştır.
Bir sevgi ırmağına düşen bir damla suda,
Et kemik yığınına nasıl toplanıyor kan.
Ezan ile uyandığım kahrı çok zor dünyada,
Ayılmaz bir uykuda eriyip gitti zaman.
“Bir Sevgi Irmağına”, Doğduğum Gündenberi, s.133.
Ahmet Ayaz burada özenle seçtiği kelimeleri tek tek dizenin bütününe incelikle bir sanatçı duyarlılığıyla işlemiştir. Zaman konusunda ki duyarlılığını ve hassasiyetini şiirin bütününde görmek mümkündür. Ahenk sağladığı harflerle de bunu okuyucuya çok güzel bir biçimde yansıtmayı başarmıştır.
“r” harfi ile yapılanlar.
Ben
Bir zamanlar
Genç ve cüce
Bir şair.
“Bir Zamanlar”, Doğduğum Gündenberi, s.100.
“y” harfi ile yapılanlar.
Uykudan uyanıyorum
Ocak 2007
Bağdat yanıyor
Ben yanıyorum.
“Ey Türk”, Doğduğum Gündenberi, s.52.
Yol yürüdüm yarım asır,
Ağrılar kaldı dizimde.
Hayat kalleş, umut kısır;
Senelerdir yaş gözümde.
“Destanımsı”, Doğduğum Gündenberi, s.125.
“m” harfi ile yapılanlar.
Hiçbir merhem çare değil derdime.
Ödenilmez borç yüklenmiş ferdime.
Kuduz itler ihanette yurduma,
Ele düştü kazandaki aş, yine.
“Sızı”, Doğduğum Gündenberi, s.143.
Her şey tamam bir sen yoksun yuvamda,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Özlemimiz kaymak tuttu kıvamda,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
“Asker Mektubu”, Doğduğum Gündenberi, s.193.
3.2.2. Asonans
Aliterasyon aynı veya uyumlu sessizlerin, asonans ise seslilerin bir veya birkaç dizede yinelenmesidir. Şiiri armonize eden ses zaman zaman karşımıza tek başına çıksa da aslından genellikle söz konusu olan birden çok sesin yinelenmesidir. Şair sadece bir sessizin veya seslinin yinelenmesine dayalı ses organizasyonundan hoşlanmaz. Çünkü aynı sesin şiir boyunca yinelenmesi ahengi tekdüzeliğe sürükler.
Bu uygulama özelliği aliterasyon için geçerli olduğu gibi asonans için de aynıdır. Üstelik sözcüklerin sesine itibar eden şair, sessizleri ve seslileri bir arada değerlendirerek belirli bir uyum içerisinde şiirine alır.
Böylece şiirini estetik mükemmeliyete taşımayı amaçlar. Şiir boyunca olmasa da bir veya birkaç dizede aynı sesin yinelenmesine önem verdiklerine şahit olmaktayız.
Ahmet Ayaz daha çok seslileri kalınlık-incelik, düzlük-yuvarlaklık özelliklerini dikkate alarak şiirine sokmuş ve onlardan bu yolla bir armoni çıkarmaya çalışmıştır.
Ulu Tanrım, ihsan eyle islama,
Ali’nin gücünü bizlere yama.
Yıldırım hızıyla koşarım ama,
Cephede kar gibi eritme Ya Rab.
“Gazze’den Sesleniş 2008”, Doğduğum Gündenberi, s.122.
Üstte ki şiirde de gördüğümüz gibi Ayaz burada “a” harfini kullanarak ahengi sağlamıştır ve şiirin bütününe sinen bu ahenk okuyucuda derin bir etki yaratmaktadır.
Bazı şiirlerinde ise kelime tekrarına giderek anlamı güçlendirmiştir ve ahengi bu yolla sağlamıştır.
Çağırıyorum
Pisi, pisi, pisi, pisi
Bakıyor çıkmıyor sesi.
“Kül Kedisi”, Doğduğum Gündenberi, s.113.
Ayaz burada sözcük tekrarlarını tınısal değerlerine göre seçmiş ve yapmıştır.
Burada ise alışılmış asonansların dışında şairimiz “ü” harfi ile ahengi yakalamaya ve anlamı güçlendirmeye çalışmıştır.
Muhabbette ülkümüz var,
Gönüllerde mülkümüz var.
Türk yurdunda türkümüz var,
Söylenip durur sazımda.
“Destanımsı”, Doğduğum Gündenberi, s.125.
Bazen ise aynı kökten gelen kelimeleri kullanarak ahengi sağlamaya çalışmıştır.
Canlar ile cananıma,
Baka, baka gidiyorum.
Karanlığa yıldız olup,
Aka, aka gidiyorum.
“Neyzence”, Karalama Defteri, s.47.
Ahengi ve anlamı kuvvetlendirmek için şairimiz burada aynı zamanda kelime tekrarı da yapmıştır.
Dedesi Yemende şehit,
Vatan sevdalısı bir şairin,
Biricik oğludur o.
Ne devlet sahip çıktı o’na
Ne de millet.
“O Asker”, Doğduğum Gündenberi, s.99.
Bu şiirinde ise “o” sıfatını yineleyerek şairimiz yine anlamı kuvvetlendirmeye ve vurgu yaparak ahengi sağlamayı amaçlamıştır.
Ağlamalısın sevdiğim
Ağlamalısın benden yana
Ağlamalısın bahtı kara.
“Tanıştık mı Bilmem, Doğduğum Gündenberi, s.22.
Burada ise Ahmet Ayaz kelime tekrarı ile yaşanılan hüznü ve acıyı vurgulamak istiyor. Bu yönteme şiirlerinde ahengi sağlamak için sıkça başvurduğunu görüyoruz.
Her söze kulak asmadım.
Abdestsiz yere basmadım;
Görmedim zevki sefayı,
Ömrümü boş zaman aldı.
Namazım kazaya kaldı.
Kazaya Kaldı, Vay Babooo, s.29.
Burada ise Ahmet Ayaz “a” harfini kullanarak asonans yapmıştır.
Eylemleri eğlence edip,
Demokrasi deyip dururlar.
Ve kudururlar demokrasi diye.
“Demokrasi Bu Mu”, Sihirli Mektuplar, s.15.
Bu şiirde ise şairimiz “e” harfleri ile ahengi sağlamıştır.
Son olarak aliterasyon ve asonansın kendi içinde sahip olduğu kolektif yapının aynı şekilde sesliler ile sessizler arasında da var olduğunu söyleyerek bu bahsi sonlandırmak istiyoruz. Ayaz birçok şiirinde tek bir armoni ögesini kullanmaz. O, bunların hepsinden istifade ederek şiiri gerçek anlamda poetik dile dönüştürür. Sesli ile sessiz birlikteliklerini sözcüğün gövdesinde ve eklerde olması yönüyle ikiye ayırabiliriz. Bizi bu ayrımı yapmaya iten en önemli neden şairin şiirde bir sesli bir sessizden meydana gelen ikili yapıları ya sözcük köküyle ya da eklerle kurmuş olmasıdır. Bu durumu yukarıda ki şiirlerde belirtmiş olsak da burada daha detaylı bir biçimle açıklama gereği duyduk.
C. Dil ve Anlatım
Her şair “şiire yeni bir üslup kazandırma” peşindedir. Şairin bu yeni üslubu yeni bir şiir dili ile oluşturma zorunluluğu gözden uzak tutulmamalıdır. Ayaz, şiir dilini oluştururken anı ve imge yüklü, çağrışım alanı / duygu değeri yüksek sözcüklerden geniş ölçüde yararlanır. Orijinal bir üslubu yakalamak isteyen şairin, şiir dili lügatini şekillendirmede sadece bu yöndeki tercihleri yeterli olmayacağı kanaatindeyiz. Çünkü sanatçının, söz varlığını dolayısıyla üslubunu etkileyen sanatçıya ve edebi metne yönelik iki ana etmenden söz etmemiz gerekir.
Bu unsurlardan sanatçıya bakan yönünü sanatçının yetenekleri, eğitim ve kültür donanımı, dil anlayışı ve şahsiyeti açmak mümkün görünmektedir. Belki buna dünya görüşünü eklememiz gerekir çünkü her şairin yazdıkları ve düşünce dünyası buna uygun kelimeler seçerek yazar. Edebi metinde ise, sözcük kadrosunu başta edebi tür olmak üzere işlenen temada belirleyici rol oynar. Sanatkârın sözcük servetini belirleyen bu iki önemli unsurun, Ahmet Ayaz’ın şiir dili içinde önemli bir işlevi olduğu görülmektedir.
Ahmet Ayaz’ın dil anlayışı temiz, duru, aydınlık bir Türkçeden yanadır. Bu tavrını ilk şiirlerinde ortaya koymuş bir sanatçı olarak o asla geri dönüşler yapmamış, daha temiz daha duru daha yalın bir şiir dilini kurmak için sürekli çabalamıştır.
Ahmet Ayaz her zaman günlük konuşma dilinde yazmıştır ve halkın anlayabileceği bir düzeyde şiir sanatını devam ettirmiştir. Onun bu çizgisini bozmaması da kendine has özelliklerinden biridir. Onun şiiri halktan bir ozan, bir âşık edasıyla yazılmıştır, bu yüzdendir ki halk tarafından çok sevilmiş ve beğenilmiştir.
SONUÇ
Hikâye, köşe yazısı, antoloji yazarı ve şair olan Ahmet Ayaz, günümüz şiirinde çok yönlü bir edebi şahsiyet olarak dikkat çekmektedir. Sanatçı, birçok edebi türde eserler vermiş olmasına rağmen daha çok şair kimliği ile ön plana çıkmaktadır. İlk sanat ürünlerini şiirle ortaya koymasının, bu görünümde etkili olduğunu düşünüyoruz. Onun sanat yaşamında şairliğinin yazarlığını, yazarlığının şairliğini görüntülemesi, birinin diğerini daha önemsiz kılması söz konusu olmamıştır. Bunu aldığı ödüllerle de kanıtlamıştır. Bununla birlikte sanat yaşamına şiirle başlaması ve bu yaşamını şiirle devam ettirmesi onun sanatkâr kişiliğinde şiirin önemli bir yere sahip olduğunu gösterir niteliktedir.
Şair hemen her şiirinin sonunda görmeye alıştığımız “Ayaz” soyadını “Ayazım” olarak kullanır. Bu onunla bir mahlas olarak bütünleşmiştir.
Ahmet Ayaz zorlu bir hayat geçirmiştir ve bu hayat mücadelesini şiirlerine yansıtmıştır. Bu mücadele bazen hüzünlü bezen ise sorgulayıcı bir şekildedir. Bazı şiirlerini ve hikâyelerini aile bireylerine ve yaşantısına dayandırması, ailesinin onun şiirinde ne kadar büyük bir yer edindiğinin göstergesidir.
Ahmet Ayaz’ın sanat yaşamındaki bazı açılımların köklerini çocukluk ve gençlik günlerinde aramak gerektiğine inanıyoruz. Benliğine ait çekirdeği bu yıllarda bulmak mümkündür. Onun sanatçı kişiliğinin oluşmasında çocukluk yıllarında yaşadıkları ve eğitim hayatında ki sevdiği ve onu yönlendiren öğretmenleri büyük rol oynamaktadır.
Ahmet Ayaz, sadece edebi eser üreten bir şair değildir. O, aynı zamanda düşünen, fikir üreten, edebiyat dünyasının sorunlarını irdeleyen, çözümler sunan bir sanatçıdır. Değerlendirme ve yorumlarını sanat, edebiyat ve dil alanıyla sürdürmesi onun sosyal meselelere kayıtsız kaldığı anlamına gelmemektedir. O hala Güneş gazetesinde günümüz sosyal ve siyasi meselelerini ele alan eleştiri ve çözüm yazıları yazmaktadır. Bu durum onun değerinden bir şey her hangi bir şey eksiltmez; aksine sanatçı ve düşünür kimliğinin güçlenmesine, bütüncül niteliğini korumasına katkılar sağlar.
Ayaz’ın garip anlayışına yakın görülen ilk şiirlerinde daha çok, ferdi aşk, mutluluk, yaşama sevinci, uzak diyarlara göç ve kaçış gibi temalar ön plandadır. Sonraki yıllarda ise bu anlayıştan uzaklaşmış ve daha çok ferdi aşk, sosyal meseleler, doğa- birey, zaman, ölüm gibi temaları ağırlıklı olarak işlediğini görmekteyiz. Ussal yaklaşımlar ön plana çıkar ve bu uygulama ile şair kendi kimliğini bulmuş olur.
Aslında şiirinde yer bulmuş bütün bu tematik dokuyu birbirinden ayrı düşünmemiz mümkün değil. Hepsinde belli bir yaşam düşüncesinin, yaşamı algılayışın etkisini görebiliriz. Bu temeli de yaşama sevinci oluşturur. Günün ilk saatiyle beraber içini kaplayan sevinç, şaire doğayla baş başa geçireceği bir günü müjdelemektedir.
Doğayı, doğanın mantığı içinde değil de insanın mantığı, bakış açısı içinde sunmak, gerçeği kişisel açıdan yorumlamak ve yansıtmak gibi yaygın düşüncelerin Ayaz’ın şiirinde de geniş bir uygulama olanağı bulduğunu belirtmeliyiz. O, şair zihninde doğanın yeniden üretilebilirliğine inanır ve üretilen, şekil kazandıran özgün imgesel görüntülerle güzelleştiren doğayı, şiirlerinin asıl teması durumuna getirir. Böylece, Ayaz şiirlerinde varlık, şairin zihinsel düzeneğinde olması istenen bir şekle büründürülür. Doğa içerikli şiirlerinde görülen bu yaklaşımın düşsel olmaktan çok kurgusal veya imgesel bir karakter taşıdığını söyleyebiliriz.
Ayaz çoğu şiirinde geleneğe yaslanmıştır ve gelenek çevresinde gelişen nazım birimlerini ve biçimlerini kullanmıştır. Onun şiirini gelenekle bağlayan halkalardan biri de kafiye ve rediftir. Burada da şairin özgün bir şekilde hareket ettiğini söyleyebiliriz. İlk şiirlerinden son şiirlerine kadar kafiye yaklaşımı serbest bir görünüm arz eder. Kafiyeli bütün şiirlerini kuşatan bu anlayış katı kurallara bağlı kalmayan, sadece amaca hizmet eden bir anlayıştır. Amaç da şiiri saran iç musikiyi dize sonlarında daha şiddetli duyurmaktır.
Bu yüzden onun şiirlerinde ses “orkestrasyon”unu oluşturma çabasında olan bir şairin denemelerine tanıklık ederiz.
Ahmet Ayaz, dize sonu yinelemeleriyle kafiyeyi hedeflemeyen, dize içi musikiyi desteklemeye, çeşitlendirmeye ve ölçülü bir sunuş sağlamaya yönelen bir şairdir.
Şiirinde armoni ögelerinden, aliterasyon ve asonanstan da büyük ölçüde yararlanmıştır. O, dize içi musikiyi tek bir sese yaslamamış, birden çok sessiz ve sesli harfin müşterek çabasıyla ortaya çıkacak iç ahenge önem vermiştir.
Yinelemeler, onun şiirlerinde çoğu zaman birkaç çeşidi ile birlikte kullanılır. Aynı dizede veya aynı bölümdeki yineleme çeşitleri armoni ögelerine eşlik ederek ahengi zenginleştirmede yardımcı olur. Şairin, böyle bir ikili kullanımla “deruni ahenk” i zenginleştirme gayreti içerisinde olduğunu düşünüyoruz.
Günümüz şairleri arasında kendine has şiir çizgisi ve sanat anlayışıyla önemli yer edinen Ayaz’ın Türk Dünyasında ki yeri yadsınamaz. Kendine has şiir anlayışı ve üslubuyla şiir dünyasına yeni bir ses ve soluk getirmiştir.
Düşünce yazılarında ki sanat ve kültür üzerine görüşleri ile şiirdeki geleneksel olanla modern olanın yapı ve içerikte bir uyuma sokularak özgün bir şiir yaratma yeteneği, edebiyat dünyamız açısından son derece önemlidir.
Ahmet Ayaz, şair kişiliğinin yanı sıra, hikâye, eleştiri yazıları ve düşünce yazıları ile de günümüz Türk Edebiyatında üzerinde dikkatlice durulması gereken bir şahsiyettir.
KAYNAKÇA
A. İncelenen Eserler
1. Şiir Kitapları
Yankılı Sesler (Gaziantep’ten Esintiler), Demir Kardeşler Ofset Matbaacılık, Birinci Basım, Gaziantep, 1993.
Doğduğum Günden Beri, Çağrı Kitapevi, Dördüncü Basım, Gaziantep 2010.
Son Mektuplar, Demir Kardeşler Ofset Matbaacılık, Birinci Basım, Gaziantep 2000.
Hüzün ve Rüya,Demir Kardeşler Ofset Matbaacılık, Birinci Basım, Gaziantep 2002.
Sızı, Demir Kardeşler Ofset Matbaacılık, Gaziantep, Birinci Basım 2004.
Kavgam Barış İçin, Haber Gazetesi Yayınları, Birinci Basım, Gaziantep 2006.
Sihirli Mektuplar, Çağrı Kitapevi, Birinci Basım, Gaziantep 2013.
Vay Babooo, Çağrı Kitapevi, Birinci Basım, Gaziantep 2015.
Karalama Defteri, Çağrı Kitapevi, Birinci Basım, Gaziantep 2016.
B. YARARLANILAN KAYNAKLAR
1. Kitap
Çetin, Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, Akçağ Yayınları, on üçüncü baskı, Ankara 2015.
Çetin, Nurullah, Şiir Tahlilleri 1, Öncü Kitap, Ankara 2014.
2. Tez
Yılmaz, Arif,Sabahattin Kudret Aksal’ın Hayatı, Sanatı ve Şiirleri Üzerinde Bir Araştırma, ( Doktora), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2004.
ÖZET
“Ahmet Ayaz’ın Hayatı, Sanatı ve Şiirleri” adını taşıyan bu çalışma, sanatçının yaşam serüvenini, sanat anlayışını ortaya koymayı ve şiirleri üzerinde ayrıntılı bir incelemeyi amaçlamaktadır. Üç bölümden meydana gelen tezimizin ilk bölümden önce verdiğimiz “Giriş” te Ahmet Ayaz’ın hayatına giriş yapıyoruz ve genel bir bakış açısıyla değerlendiriyoruz.
“Hayatı” adını taşıyan kısımda ise Ahmet Ayaz’ın hayatını alt başlıklar halinde inceledik ve eğitim, çocukluk, yetişme tarzı gibi noktalara değindik. Ahmet Ayaz’ın kendisinden de aldığımız bilgilerle memuriyet, askerlik ve evlilik yıllarını anlattık. Çocukluk ve yetişkinlik bilgileri üzerine onun sanata ve şiire yönelişinin tablosunu burada çizdik.
“Eserleri” başlığı altında şiir kitapları hakkında bilgi verdik, toplu bir değerlendirme yaptık ve aynı zamanda öykü ve antoloji gibi diğer alanlarda ki eserlerine de kısaca değindik. Amacımız şiir kitaplarını kısa ve öz bir biçimde tanıtmak, baskıları arasındaki farklılıkları göstermek olmuştur.
“İkinci Bölüm” deşairin şiirlerinin incelemesini yaptık. “Tema”, “Ahenk”, “Şekil” ile “Dil ve Anlatım Özellikleri” adı taşıyan dört ana alt başlık altında incelemiştik.
“Sonuç” ta bütün bir çalışmayı özetlemekten özellikle kaçındık. Burada amacımız daha önce söylediklerimizi yinelemek değil, vardığımız sonuçları topluca göstermek, değerlendirmek ve yargılara varmak olmuştur.
“Kaynakça” da ise incelediğimiz ve yararlandığımız eserlere yer verilmiştir.
YORUMLAR
Genelde tezler tanınmış ve hakkında yeterince bilgi edinilmiş, sunulduğu ortamda tartışmaya açık olanı makbuldür. Tek yönlü ve tek örnek olduğu için bu değerli çalışmaya yeterince katkı yapamıyorum. Fakat yazılarınızı okudukça kendimce yorum yapabilir, fikrimi acıklayabilirim.
Başarılar