- 564 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
0048 – BEN KARNINDA ANNEMİN – ATEŞE BAK ANNE
BEN KARNINDA ANNEMİN
"Ateşe bak demek geçiyor nedense şimdi sana içimden
erik ağaçları gene aldandı ve kar düştü üstlerine
ben bu bahar da yetişemedim soğuk tutmalıydı diplerini
ateşe bakarak delirebiliriz dalıp renklerine kuru odunların
ateşe bak bu yeter sen orda bakarken beni burada oğul etmeye..."
Celal FEDAİ
ATEŞE BAK ANNE
Bir bahar sabahı… Hava, beklenmedik derecede soğumuş… Şaşılacak bir şey, bu mevsimde… Adamakıllı kar yağmakta… Soba geçmek üzere… Bir odun daha atmalı… Dipte kıpkırmızı korlar… Nasıl da harlanıyor kapağı açılınca!
Ateşe bakın! Isıtan, pişiren, yakan… Kendine çeken, mesafe koyduran… Daha fazla yaklaşınca yakan… Ateş… Güneş… Enerji… Tohumu çatlatan, tomurcuğu açtıran, yemişi olgunlaştıran… Nedense sana Ateş demek geçiyor içimden şimdi anne. Ateş!
Seninle çatladı tohumum, seninle çimlendim, eseldim. Sen yetiştirdin, olgunlaştırdın… Erik ağaçları yine aldandı güneşe… Erkenden açtı narin çiçeklerini. Ne yazık ki kar düştü üstlerine.
Ben bu bahar da koruyamadım çiçeklerimi. Meyve tutamadım. Soğuk vurmalıydı biraz belki ama böyle olmamalıydı. Bu yaz da yeteri kadar meyve veremeyeceğim.
Ateşe bakarken delirebilirim!.. Kuru odunlardan çıkan renkler ne kadar sıcak! Kırmızıyla sarının sarılışı, kıvrılıp bükülüşü… Bu ne harika uyum, bu ne mükemmel dans!
Ateşe bak anne! Sen orada ben burada… Arada kat edemediğimiz mesafeler… Ateşe bakalım, yeter! Ateş yeter, beni oğul etmeye, adam etmeye, kul etmeye!
Bana sen demiştin ki: “Sakın kardeşine vurma! Yarın ahrette elini ateş yakar! Sakın hırsızlık yapma! Haram yeme! Sorgu var sual var! Cehennem var! Ateş var!..”
Ben karnındayım sanki hâlâ… Sen bir mermerle birsin… Nicedir mermer altında, mermerler arasındasın. Bu bahar da gelemedim ziyaretine.
Ben nasıl senin karnındaydıysam ve zamanı gelince beni nasıl doğurduysan, sen de mermerin karnındasın. Toprağın karnında… Zamanı gelince doğacaksın, yeniden.
Mermer nasıl bilmezse içinde gizlemekte olduğunu, nasıl ondan habersizse, sen de bilemezdin benim nasıl olduğumu, nasıl olacağımı... Nereden bilecektin! Sadece Allah bilirdi. O, dengi olmayan… Sen de O dengi olmayan Rabbim gibi teksin. Bir Allah var benim için, bir de sen… O yaratan, sen doğuran…
Ölümünle dağıldı yuvamız. Her birimiz bir yere gittik, gitmek zorunda kaldık. Arı beyi erkek değil, kadındır. Ana arıdır ki kovanda birliği beraberliği sağlar. Çadırın orta direğidir. Çatıyı ayakta tutar. O öldü mü hane, matemhaneye döner. Senin zamansız vedanla soğuk vurdu yuvamızı. Çiçek döktü evimiz. Meyveye duramadı hanemiz…
Baba bilmezse babalığını, evlat babadan değil baba evlattan bilinir. “Filanın oğlu…” demediler benim için, onun için: “Falanın babası..” dediler, ne yazık ki!
Herkes gayet iyi bilir ki ana ciğerden yana, baba karşıki obadır! Çoğu baba, iskele babasıdır! Erkektir güya… Soğan erkeği! Kahretsin!..
Anneler hep ezilir, o hainler yüzünden. Ne kadar güçlüdür analar! Fakat ne yazık ki adi bir kara taş parçası kadar bile değerleri yoktur, o adamların gözünde.
Bir kara mermer bile değildin, o soğuk ak mermerler arasında yatan anacığım! Onun için çocuklar, analarında aramamalı kendilerini. Allah’ta aramalı! O’nu buluncaya kadar… Nasip bu ya… Belki bir erenin yüzünde, belki bir ezan sesinde… Arayan mutlaka bulur, günün birinde, bir yerlerde… Belki bir minikte, belki bir mimikte… Belki de bir mermerde anam, bir beyaz mermerin içinde…
Anne! Sen de benim gördüklerimi görüyor musun? Görüyorsun biliyorum ama soruyorum işte yine de. Ben bu denizin içinde, sen orada, o bembeyaz mermerin içinde… Rengimiz mavi ve beyaz… Onlar da ateşin renklerindendir… Ateş, kırmızıyla sarının, maviyle beyazın muhteşem ahengi içinde, acayip bir güzellikte… Ateş her zaman kuru odunların yalımları gibi hep turuncu olmak zorunda değil ki! Havagazı mavi beyaz alevler verir mesela.
Herkes iyi bilsin ki bir gün mutlaka ama mutlaka ölecek ve su kabağından yapılan tasla yıkanacaktır, teneşirin üzerinde. Ölüm kaçınılmaz! Sen nasıl öldüysen, ölüysen şimdi, biz de öleceğiz. Babam da, ben de… O su kabağından çanta mutlaka asılacak omuzlarımıza.
Ne kadar severdim yürüyüşünü! Fakat artık seni hiç ayakta göremeyeceğim. Salına salına dolaşamayacaksın odalarda, sofalarda… Allah sabır versin sana da bana da… Orada kavuşacağız artık, İnşallah cennette…
Ateşe bak, anne! Beni delirtecek bu gidişle!.. Seni büyütecek… Çok üşüyorum anne. Üşüyen bakar ateşe. Pervane bakar, döner de döner etrafında… Ben de senin etrafında öyleydim anne. Eteklerine yapışır, çevrende dolanır dururdum, hatırlar mısın? Böcekler, kuşlar, hayvanlar da ateşe yönelir, üşüyünce… Muazzam bir çekim kuvveti vardır ateşin. Muhteşem bir cazibesi… Gergedanlar, haddinden fazla yük taşıyan, onun için sahiplerine tüküren lamalar bile bakar ateşe.
Ateşe bak! Gözleri yüzlerinde olduğu için yüzleriyle bakar çoğu insanlar ama senin artık yüzün, ellerin, bedenin yok… Sen ancak gözünle bakıyorsun. Ruh gözlerinle… Utanıp kızaran tenin var gözümün önümde… O beyaz, bembeyaz mermerin içinde… O yanaklarının pembeliğinden bilmiştim seni. Yüzündeki kızarıklıklardan… Alnındaki, gözündeki, yanağındaki, çenendeki kızarıklardan, morluklardan… Ya sabır bana! Sabr-ı Cemil… Ya sabır sana!
Ateşe bakarak büyümeyi beklemek ne kadar zordur, ateşe bakarak delirmeyi beklemekten! Sen de öyleydin anne! Ateşe bakardın hep… Ocaklıktaki ateşe… Üşümeyelim diye… Ocaktaki ateşe… Aç kalmayalım diye… Sonra güneşe, anne… Sonra güneşe… Ekinlerimiz yeşersin, sararsın diye… Ağaçlarımız çiçeklensin, meyveye dursun diye…
Sen ateşe bakardın anne. Ateşi gösterirdin bizlere… Günah işlemeyelim, cehenneme girmeyelim diye…
Böyle demiş ya da dememiş şair ama ben böyle dedim işte! Dünyada güneşsiz, ateşsiz, ahrette ateşler içinde kalmayalım diye…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0048
YORUMLAR
"Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir"denilmiş ya, ben de bu sözü anneler için söylüyorum.. ve bir şeyi daha çok rahat söyleyebilirim: Kaç yaşında olursa olsun bir insan, canından öte sevdiği birinin kederi düşmemişse yüreğine, daha olgunlaşmamış demektir.
Kendimi bulduğum yazının sahibine teşekkür ve selam ile.