- 169 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kerim’ce Güzellemeler -56–
Kerim’ce Güzellemeler -56–
İnsan, bazen her şeyin durağanlaştığı hissine kapılır ya! İşte o an, zihni melekeleri yavaşlar. Doğruyu, yanlışı birbirinden edemez hale gelir. Kötü, iyi, eksik, aksak olan birçok şeyi, uçup gittiğini düşündüğü hissine kapıldığı aklıyla ayrıt edemez. Her şey girift olur. Bulanıklaşır tüm gördükleri, flu bir hal alır düşünce deryası, siluetler şeklinde beliriver tüm görünen dünyevilikler. Kabullenerek, tam teslimiyet sağlanır ve tepkiler artık sona erer gibi olur. Çünkü dünya ve nimetleri sıradanlaşmıştır. Her şey önemini, özelliğini ve güzelliğini yitirmiştir. Ah-vah edilir, ama nafile, nereye kadar!.. Eğer olanlar, bir hastalık sonucu ise, ne ala, belki iyileşir, en azından geçici olması arzulanır; yok eğer kalıcı ve süreklilik arz eden bir durumsa, işte o çok kötü. Çünkü bahse konu olanlara, sokakta ki insanların çoğu duçar olmuştur. Ne olmuştur, nasıl olmuştur, ne yapmak gerekir sizce, var mı bunun başka bir hal çaresi!..
***
Bazen, dünyayı delice/delicesine yaşamak gerekir/gerekiyor. Başına bir huni şapka, ağzına öttürülen kaynana dili misali bir düdük, direksiyonu elinde olan tahtadan veya telden bir araba!.. Baktınız olmuyor, vitesi salıverin boşa, gitsin uçsuz, bucaksız bir geleceğe!.. Faydası olur veya olmaz, siz yine de atın vitesi boşa, gittiği yere kadar kayıversin arabanız. Hani delisiniz ya!.. O bakımdan!...
***
Yaptığı işin dışında, farklı bir işte çalışan birileri var mıdır, bilmiyorum! İnsan, kendi mesleğinin dışında, toplum en alt katmanında yer alan bir iş grubunda çalışması gerektiği (kısa süreliğine de olsa) kanısındayım. Böylelikle, neye sahip olduğunu, nasıl bir konumda olduğunu, o yerlerde çalışanların halini, durumunu, ahvalini, bilecek; dünyadaki güzelliklerin ve özelliklerinin daha çok farkına varacaktır. Ona göre hayatını idame ettirmesine, daha da düzenli, intizamlı ve isabetli olmasına vesile olacaktır.
***
Öyle bir hale getirildik ki her şeyin içi boşaltıldı, her şey ruhsuzlaştı. Gücün, paranın esiri haline geldik. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın!” felsefesiyle, sağlam ve korunaklı gördüğümüz yaşantımızda, bir nefeslik ömrü ve gücü olan kumdan kaleler gibi, yerle yeksan ediliyoruz.
“Nerede ve hangi konularda?” diyecek olursanız; Müzik, film, sosyal medya, üretileni sahte kahramancıklar, dayanılmaz arzular, talepler, istekler ve baştan çıkarıcı erotik ve pornografik tahriklerle, özellikle genç neslimiz esir alınıyor, körpe zihinler körleştiriliyor, geleceğimizin ruhlarını öldürüyorlar.
***
Uluslararası istatistiklerde Türk insanı başkalarına güvenme konusunda sonuncuymuş.
(Burada başkalarından kasıt, aynı ülkede yaşayan diğer insanlar)
İngilizlerin yüzde 43’ü,
Fransızların yüzde 21’i,
Hintliler’in yüzde 33’ü,
İtalyanlar’ın yüzde 33’ü,
Güya Türklerin de ancak yüzde 9’u başkalarına güveniyormuş.
Yani Türk insanı muhatabına şüpheyle bakıyormuş.
Bu demek oluyor ki;
Türk insanı:
Komşusuna güvenmiyor,
Servisine güvenmiyor,
Kapıcısına güvenmiyor,
Doktoruna güvenmiyor,
Kasabına, bakkalına… güvenmiyor.
Hâlbuki güvende bizim oranımızın %100 olması gerekir.
He söyleriz ya!
Biz kilimin desenleri gibiyiz.
Biz böyle değildik, ne oldu bize?
***
Hafta sonları maça gidince ya da televizyonda maçları seyredince, şahit olduğumuz milletin beraberliğine örnek olan çok güzel olumsuzluklar içeren bir durum söz konusu.
Maşallah, herkes bir ağızdan hakeme küfrediyor. Öyle güzel bir birliktelik sergiliyorlar ki... Acaba diyorum, hakemleri de maça çıkarmazsak, nasıl olur? Acaba insanlar sadece maçlarda, hakeme küfretmek için mi bir araya gelebiliyor!!!
***
Bazı insanlar var ki nerede, ne zaman, ne konuşacaklarını bilmezler/bilemezler, Konuşacakları yer ve zamanlarda susarlar, susacakları zamanlarda da pervasızca ve patavatsızca konuşurlar. Kendileri bilmese de ve bunun farkında olmasalar da…
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.