- 628 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Aralık...
Yârın bir aralık… onbir ayın anasıdır bilir misiniz?... her yıl, onbir ay doğurur da kimsecikler kıymetini bilmez!...
Haydaaaa... ner’den çıkardın bu aklı?...
Ramazan bir erkek ismi ve sultandır demedik mi?... "Sultan" değil de "Aralık" doğuruyor!.
Asıl adı, Aralık değildir; Analık’tır.
Ayların adlarını yeniden hatırlayalım:
O çök,
Şımart,
Mert,
Neysan,
Seyis,
Hazır an,
Tam Muz,
Av kuş dost,
Ev lal,
Ek- Em,
Kusum,
Analık!.
Kimisi, ayların adlarını şöyle bilir:
Galandar,
Küçük,
Mard,
Abril,
Mayis,
Kirez,
Orak,
Ağustos,
İstavrit,
İzim ayı,
Ayret,
Hısdiyandar!.
Bâzıları, ayların adını biraz daha değiştirmiş;
Koç Ayı,
Fundug Ayı,
... .
Şu ay isimleri var mıdır, bilemiyorum:
Limon Ayı,
Kayısı Ayı,
Kurban Ayı,
Meselâ, eskiden vardı; Asker Ayı: Mart?... o yılın birinci(ilk ve şanslı) kuraları Mart ayında Askere alınırlardı... İlk gidenler, ikinci ve üçüncü kuralara, usta Askerlik yapar; aynı yıl doğanlar arasında, bilgili ve kıdemli sayılırlardı.
Tabîi, Askerlik süresi yirmidört ay iken... Bahriye Askerinin daha uzun süre Askerlik yaptığını büyüklerimizden duyardık; biz o vakitlere yetişemedik...
Yılbaşını; gelin giden kızın sevindirilmesi, süslendirilmesi, takı ve törenle uğurlanmasına benzetiyorum!... yılbaşı kutlamaları, bir, moral verme törenidir (erkekler için, sünnet düğününe benzetirim).
Geriye dönüp baktığında görür ki; ömür gitmiş- yaş gitmiş!...çâresiz.
Gayrısı. ANALIK...
Bir arkadaşla tanıştık, park yerinde çayocağı işletiyor; iyi, güzel sohbet ediyoruz… güleryüzlü ve hoşsohbet bir arkadaş… kendini tanıtırken şöyle dedi: ”biz, aynı anadan tam onbir erkek kardeşiz.” Beni düşünce aldı; bir şey diyemedim… bu ananın canı yok mu, acıyanı yok mu?... ha bir de ekledi. “kız yok, hep’si erkek”.
Uyyy… yandı o ananın canı…
İçimden hep söylerim; dile getirdiğim de olmuştur: Şehirde, çalışmayan kadın; köyde erkek olacaksın… şehirde kız çocuğu değerli, köyde erkek uşağı!.
Canınızı sıkmadım ya... İnşâllah...
Sağlıkla kalın... Aralık’ta kalın; bir yaş daha yaşlanmayın!.
kadiryeter Kadir Yeter.
30 KASIM 2015 Pazartesi. TRABZON.
YORUMLAR
Vallahi ben de samimi olayım burda şimdi.
Bana kalsa, 30 Şubat en iyi doğum günüm olurdu.
Neden mi?
Dünya bu kadar karmaşa içindeyken, insanların birçoğu savaş, göç, açlık, eziyet, dışlanma vb. felaketlere maruz kalırken, benim hiçbir derdim olmadığı gibi, cennet-cehennemin de kaygısına düşmemiş olurdum.
Latife veya saçmalık mı dediniz, yazdıklarıma?
Hayır, hiç alakası yok.
Yaşadığının farkında bile olmayan,
ölülerden daha beter yaşayan,
yaşadığı halde ölülerden hiç farkı olmayan,
kısacası; yaşayan ölüler, - ülkemiz de dahil- o kadar çokki bu dünyada...
Ve buna karşın, öldüğü halde, halen yaşayan öyle insanlar var ki; onların yerinde olmak için canımı seve seve verirdim.
Ya siz?
...........................
Yaşamak dünyaya değerken, dünya yaşamaya değer mi, dersiniz?
................................
Felsefe dışında biraz da gerçek(fani) hayattan bir örnek vermek istiyorum:
Meslek olarak Almanya'da yeminli tercüman ve ve çevirmenimdir.
Seneler önce, Türkiye'de yaşayan çocuğunu Almanya'ya ailesiyle beraber yanına alan Niğdeli bir vatandaş, çocuğunu ilkokul 4.ncü sınıfından yarıyıl tatilinde tasdikname ile ayırmış ve gelirken bir tasdikname (öğrenci durum belgesi) alıp Almanya'ya getirmiş. Çocuğun burada 4.ncü sınıfa devam edebilmesi için okul idaresi tasdiknamenin çevirisini talep etmiş, vatandaş da bana çeviri için getirdi.
Belgeyi ilkokul müdürü onaylamış ve tarihi: 30.02.1996. Evet, yanlış okumadınız; 30. Şubat 1996.
Çeviriyi aynen yapmak zorundayım (değişiklik görevimiz değil, hatta; bilerek veya kasıtlı ise ağır cezaya tabi).
Tarihin yanlış olduğunu, çeviriyi onaylarken ekbilgi olarak yazmadım(yönetmelik gereği mecbur da değilim). Nasıl olsa, Alman okul müdürü veya sekreter yahut öğretmen farkeder, dedim.
Yakında 20 yıl dolacak; çok titiz bildiğimiz Almanlar bile halen farkına varmadılar, itiraz da gelmedi.
O öğrenci şimdi avukat!
................................................
Güzel bir makale, tebrikler...
Selam ve saygılar