- 548 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞÜKRAN KURDAKUL SOKAĞI
Şiir tutkunu bir kardeş yürek, sevgili Hava Köseoğlu, düzenlediği bir şiir etkinliğine davet etti beni. Etkinlik Karşıyaka Belediyesinin çarşı kültür merkezindeydi. Binanın olduğu sokak tesadüfe bakın ki, İstanbul’da doğmuş, küçük yaşta geldiği İzmir’de tüm yaşamını geçirmiş olan Şükran Kurdakul’un adını taşıyordu.
Uzun zaman önce bu güzel insan için bir yazı yazmıştım. Ama Kurdakul’u bir kaç sayfa yazıyla anlatmak mümkün değildi. İşte tam sırasıydı şimdi Şükran Kurdakul’u anlatan bir yazıyı daha kaleme almanın...
1927 yılnda İstanbul’da dünyaya gelen şair, henüz bir yıl dört aylıkken babası Binbaşı Mehmet Salih görevi başında ölür ve Antalya’da toprağa verilir.
Babası tarafından başı hiç okşanmamış olan Kurdakul’un çocukluğu,’Benim babam nerede?’sorusuyla geçer. Şair gerçeği sekiz yaşındayken eline geçen bir fotoğraftan öğrenir. Baba sevgisini yaşayamamak Kurdakul’un ruhunda derin yaralar açmıştır. Ama o bu durumdan ötürü hiç umutsuzluğa düşmemiş, aksine yaşadığı acılardan umut damıtmayı bilmiştir.
On üç yaşına geldiğinde İzmir’e göçerler. Öğrenimini Karşıyaka Orta okulunun son sınıfında sürdüren şair, derslerinde Sabahattin Ali öyküleri okutan Türkçe Öğretmeni sayesinde toplumcu yazı ve şiirle tanışır.
Karşıyaka Lisesi’nde okurken okul ve mahalle arkadaşları arasında Attila İlhan, Mustafa Şerif Onaran, Kemal Bekir gibi geleceğin edebiyatçıları vardır.
1943 yılnda çıkardığı Tomurcuk adlı şiir kitabı uzun bir şiir maratonuna çıkan bir şairin habercisidir sanki. Sonra şiirler birbiri ardınca gelir.İ
İşte ’Al Beni Sevecenliğine’ adlı şiiri:
Ben sevdayım, al beni sevecenliğine
Ben gülüm, dallarına aşıla beni
Çocuğum ben, göğsünde büyüt
Umudum ben, düşüncende geliştir
Acıyım, gerçeği ararsan bende
İnancım, coşkuyu yaşarsan bende...
Kırklı yıllardaki dergilerde birlikte göründüğü ilk şair arkadaşı olan Attila İlhan ona Nazım Hikmet kitapları vererek denizlerin coşkun dalgalarıyla tanışmasını sağlar. Şiir serüveni artık ilerici, toplumcu çizgide gelişecektir.
’Bendim’ adlı şiiri o dalgalı denizde kulaç atmaya başlayan şairin dizeleridir:
Dalgalanmış deniz bendim kendi içimde
Sonra yorgun denizlere dönüşen
Ormandım
Ağaçlarım düş ağaçlarından sıktı.
Tan yeriydim
Göğsüm bağrım payını aldı güneşten
Yanım yörem aydınlığa çıktı.
Gece de bendim
Uzak uzak yıldızları getiren
Su da bendim tarlanızda
Elinizin altında kitaptım
Pencereydim odanızda
Kurşun geçmez dizeler çiçeği
Özgürlüğüm benim
Canımın saksılarında büyüdü
Ayıplara gömülen çağınızda
Nazım Hikmet’in Havadis gazetesinde yayımlanan Kurtuluş Savaşı Destanı şairi çok etkilemiştir. Savaşımını emekten, barıştan özgürlükten yana yapan Kurdakul inandılklarını hayata geçirmeye karar verir ve Türkiye Sosyalist Emekçi Partisi’nin Denizli örgütünü kurmaya çalışır, 1946 yılının son aylarında bu girişiminden ötürü tutuklanıp Denizli ceza evine gönderilir.
Armağan adlı şiiri ceza evinde geçirdiği günlerin izlerini taşır:
Bunca yıl çok ışık birikti avuçlarımda
Senin olsun
Esinlen sevgi dokuyan ellerimden
Bunca yıl şiirin, kardeşliğin, kavganın
Has bahçelerinde yarattım bu gerçeği
Sabrım senin olsun, aşkım senin olsun
Acıların sütüyle büyüttüğüm umutlar
Mahpusane avlularında boy verdi
Dolunay menekşelendi kirli kara camlarda.
Her görüşte yeniden vurulduğumuz ana evren
Özgürlüğe boyadı saksımdaki çiçeği
Senin olsun.
Biz ki acılar döneminden
ellerimizi kirletmeden geçtik
Direncim senin olsun
Sevgim senin olsun.
Özgürlük,barış, sevgi, emek özlemlerine tutsak olmuş bir direnişçi ozandır o. Emeğin, alınterinin yok pahasına satılmasına gönlü razı olmaz bir türlü.Hüzünle beslenen dizeleri dokuma da, gece vardiyasında uykusuz gözlerle çalışan işçi kızları anlatır:
Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Durdum baktım, herkes ince, herkes kırık
Nöbet gecelerinde saatler sabahlamak bilmiyor
Ampul sönük, yürek garip, tavan basık
Beri yanda bir sıra iplik çıkar
Bir sıra iplik girer
Beri yanda ayakta durmamak ister artık
Bütün tezgah başındakiler.
Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Bir diyorum, göz kapaklarına yazık
Bir diyorum, diz kapaklarına
Düşüversem evimin sokaklarına bir
Bir diyorum Asiyemin sıtma iğnesi
Bir diyorum yoksulluğun buncası
Bir diyorum onca dokumanın parası
Elimize binde kaçı verilir
Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Ampul sönük, yürek garip, tavan basık
Hikayeler gazetede aynen devam ediyor
Dinmemiş göz yaşları Ferdane teyzenin
Postacının çantasına merak boşuna
Radyolara boşuna kulak veriyor
Bir diyorum, göz kapaklarına yazık
Bir diyorum Asiyemin sıtma iğnesi
Bir diyorum yoksulluğun buncası
Diyorum yetmeli artık.
Atatürk devrimlerinin unutturulduğu ellili yıllarda, Amerikan emperyalizminin güdümüne giren işbirlikçi yönetim tarafından adım adım bağımsızlık iikesi yok edilmiş,ülke Amerikan üsleriyle çevrilmiş, şehirlerimizin caddelerinde Amerikan askerleri dolaşır olmuştur.Yüreği bağımsızllıktan, özgürlükten yana çarpan Şükran Kurdakul işte o günlerde yazar ’İzmir’in içinde Amerikan Neferi’adlı şiirini:
İzmirin içinde Amerikan neferi
Nereye baksam
Cemseler mi, cipler mi, arabalar mı
Bu mu benim Güzelyalım
Bu mu benim Karşıyakam.
Bre dostlar gönlünüze sığar mı
İzmirin içinde Amerikan neferi
Yiğit olan evinde durmaz gayri.
Bir deniz ansıyorum bizim körfezin denizi
Özgür alabildiğine özgür ve zewybek
Bir adam görüyorum Harmandalı
Çok adam görüyorum kavgada
Elleri yukarı, başları yukarı
Yaprak mı dökülmüş İzmirin kavağında.
İzmirin içinde Amerikan neferi
Anaa, kordonda geziyor, bayrak yırtıyor
Anaa, yargılanmıyor adam öldürdüğü halde.
Bre dostlar elimiz böğrümüzde kalıyor
Nerede red-i ilhak, Hasan Tahsin nerede?
İzmirin içinde Amerikan neferi
Yiğit olan evinde durmaz gayri.
Yüreklerin sağır olduğunu gördükçe, öfkeden, kederden deliye dönerek İzmir’de işgalci Yunan birliğine ilk kurşunu sıkıp şehit olan yurtsever gazeteci Hasan Tahsin’e şikayet eder onları:
Gücünüz varsa sizin
Sözcüğü tutuklayın
Öğrenci, kitap, türkçe
En güzel kavramı dilimin
Özgürlüğü tutuklayın.
Ben ki düşünüyorum
Var olduğumdan beri
Silahlar bana dönük
Savaşlar sizin için
Gücünüz varsa artık
Usumu tutuklayın
Açtı kendini bir bayrak gibi işte
Ölümün üzerinde Hasan Tahsin...
Bu silah başka silah
Bu ölüm başka ölüm
Gücünüz varsa sizin
Ölümü tutuklayın.
1961 Anayasası ile ülkemizde yaşanan görece özgürlük ortamıyla birlikte, ülkeyi yönetenlerin boynumuza geçirdiği Amerikan boyunduruğu, ikili anlaşmalarla yaşanan bağımlılık 68 kuşağının devrimci tepkileriyle karşılanmış, gençler, işçiler, üniversiteliler, öğretmenler, aydınlar bağımsızlık bilinciyle seslerini yükseltmeye başlamışlar;gösterilerle Amerikan sömürgeciliğini, işbirlikçilerini reddetmişlerdi.Yazarlar onlarla birlikte yürüyorlardı. Ozanlar şiirleriyle onların yanındaydılar. Şükran Kurdakul, İkinci Dokuz Eylül’e Doğru şiirini işte o günlerde yazar:
Güzel başladınız çocuklar güzel bitireceksiniz
Cadde cadde sütun sütun sokak sokak
En yaratıcı istekler gibi özgür ve var
Nasıl açarsa doğanın biçimi ağır ağır
İlk yazların kuşlarında çiçeklerinde
O kadar gerçeksiniz
Güzel başladınız çocuklar güzel bitireceksiniz
Ülkenin dağlar gibi sorunları önünde
Tutunacak dal sizin dalınız işte
Dağında yol olun bozkırında yeşerin
Sevindirin bizi çocuklar sevindirin
O kadar bekliyoruz ki bilincinizin aydınlığını
Hiç ölmeyecekler gibi yaşama aldırmadan
Yıldırım Kemallerin Dokuz Eylüllerinde
Ne bayraklar yükseliyor süvari alaylarından
Götürün bizi çocuklar götürün
Götürün İzmirlere doğru bizi dünyalar kadar
Kitabınızın ardından inancınızın ardından
Aydın yüzünüzün bilince ulaştığı yerde
Bütün kitapların eyleme dönüştüğü yerde
Sesleriniz geliyor özgürlük alanlarından
Bir bayrak yarışı bu mutlaka geçeceksiniz
Güzel başladınız çocuklar güzel bitireceksiniz
Şükran Kurdakul, kimi roman, oyun, film kahramanlarına borcunu öder gibi onları dizelerle anlatmaya girişir. Şekspir’in ünlü kahramanı Hamlet’i, Bizet’nin Carmen’ini, Yakup Kadri’nn Ahmet Celal’ini, Vasili Vasikilos’un ’Z’ sini, Yaşar Kemal’in Meryemce’sini...şiirlerine de kahraman yapar. Bu, onun dünyanın bütün insanlarıyla bütünleşmesinin de sonucudur. Ozan, yeryüzünün kanayan yerlerini onarmaya çalışan bir hekim gibi de duyumsar kendini, Savaşların, yoklukların, kırımların tükettiği insanlığın nabzı onun damarlarında atar.
Şükran Kurdakul’u 2004 yılının 15 Aralığında kaybettik. Şiirlerinden seçtiklerini unutulmaz kitabı Bir Yürekten Bir Yaşamdan’da toplayan, ozanlığının alçak gönüllü verimlerini bir ışık topu gibi okuyun diye bize bırakan bu güzel ustayı sevgiyle selamlıyorum.