- 934 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
Gelibolu Üzerinde
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Nisan’ın başları... Ege üzerinde tek tük bulutlar... Güneş parlıyor, parladıkça kabini ısıtıyor. Hızlanıyorum. Titreşim sadece kollarımı değil, vücudumu da kaplıyor. Korkumuyorum. Kontroller elimde, araca hükmettiğimi görüyorum.
Yola çıkmadan yapılan tek kişilik brifingdeki harita şu aralar burnumu kuzeydoğuya çevirmem gerektiğini söylüyordu ki öyle de oldu. Ege sırtımda kaldı, yüzüm Trakya’ya dönük. Kadranlarda sayılar uçuşuyor. Ara ara göz atıyorum ama dikkatim aslında çevreme yönelik. Eşlikçim yok. Denemelerde takipçiniz olmaz. En fazla radarda parlayan bir noktasınızdır; ben de öyleyim. Tepemdeki radar ikazı yanıp sönüyor, aldırmıyorum.
Birden içimi bir sıkıntı kaplıyor. Motordan gelen seste bir sorun yok ama bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyorum. Yakıt göstergem daha 346 millik mesafeyi alabileceğimi söylüyor. Navigasyon haritasına göre doğru yerdeyim, hedefime çok bir şey kalmamış. Rahatlamıyorum. Bir şeyler yanlış ama ne?
Çok geçmiyor, sebebini anlıyorum. Motora verdiğim gücü azaltıp hız kesiyorum. Bulutların geçişi yavaşlıyor. Hız kesme de yetmiyor ama neredeyse durma noktasına gelmişim. Yapacak bir şey yok, çekiyorum kenara; duruyorum.
Üniformasının beyazları dikkatimi çekiyor. Yavaştan geliyor kapımın hizasına. Camı indiriyorum. Elini uzatıyor, benimkini yakalıyor.
“Tebrik ederim” diyor, “performansınız için.”
Anlamıyorum. Açıklıyor:
“Tek şerit, gidiş geliş yolda saatte 128 kilometre yapmışsınız. Hem de bununla!”
Arabamı işaret ediyor. On bir yaşındaki arabanın neresini beğenmediğini anlamıyorum. Dahası canım sıkılıyor. Memuru düzeltmek,
“Ne 128 i! Ben 160 yapıyordum.” demek istiyorum. Nerelerden geldiği belli olmayan ama belli ki sadece benim duyduğum bir ses susmamı söylüyor. Susuyorum.
“Gel bakalım, seni şöyle alalım” deyip ilerideki ekip otosunu işaret ediyor. İster istemez oraya doğru yollanıyorum. Arabanın içinde iki memur daha oturuyor. Yolcu tarafındakine yaklaşıyorum. Belgelerime bakıyor, elindeki lsiteden plakamı kontrol ediyor ve hükmümü veriyor:
“Aşırı sürat... Hımm... Cezası kırk lira.”
Cüzdanımdaki durumu gayet iyi bildiğim için:
“Cezayı yazsanız, sonra postayla ödesem” diye rica ediyorum.
“Makbuzumuz kalmamış.”
Yapacak bir şey yok, orada ödeyeceğim. Cüzdanı açıyorum, içinden tam da kırk lira çıkıyor. Arabadaki memura uzatıyorum.
“Senin başka paran yok mu?”
“Yok” diyorum. “Sorun değil, buradan otoyola gireceğim, OGS ile idare eder, eve varırım.” Nasıl olsa üç yüz küsur mil gidecek benzinim var.
“Ya para gerekirse?”
“Bir şey olmaz” diyorum.
“Burada oldu ama. Bak, para gerekti sana. İleride aynısı olmayacağı ne malum?”
“Onların makbuzları vardır inşallah.”
İkna olmuş görünmüyor. “Ne yapsak” kabilinden direksiyonda oturan polise dönüyor, o da omuzlarını silkiyor.
Beni araçtan indiren polis de yanımıza geliyor ama o da duruma çare bulamıyor. Yapacak bir şey olmayınca alakasız bir soru soruyor:
“Sen ne iş yapıyorsun?”
“Üniversitede araştırma görevlisiyim.”
“Hangisinde?”
Bu gibi durumlarda “Soldan üçüncüde” deme eğilimim vardır ama kimsenin duymadığı sesi tekrar duyup, bu sefer de dinliyorum:
“Boğaziçi...”
Diyemiyorum ki “Çok para kazanmak için asistanlığı geçen sene bıraktım, Ford’a girdim. Bakmayın siz gariban halime. Bugün değilse bile seneye para basacağım.”
“Bak” diyor, “Sen de devlet memurusun. Al belgelerini, bu seferlik seni affediyoruz. Ama bana söz ver, sürat yapmayacaksın.”
Belgelerimi alıp, sözümü veriyorum.
...
O sene bitmeden Ford’dan ayrılıp, okula geri dönüyorum; çok paraları da ara ara hala rüyamda görüyorum.
Arabamı yedi yıl sonra, on sekiz yaşındayken satıp, yerine sıfır Ford alıyorum.
Değişmeyen tek şey ise aradan on üç sene geçmesine rağmen memura verdiğim sözü hala tutuyor olmam.
YORUMLAR
Değerli dostlara katılıyorum. Sürükleyici bir anlatım ve aktarım ile biz de yaşadık olayı ve her yönüyle. Okuyucuyu avucuna alan ne çok öğe vardı yazınızda ve düşündürücü yansımalar da akabinde. Kutlarım efendim. Saygılarımla...
İlhan Kemal
Çanakkale zaferi ile ilgili bir yazı okurum düşüncesi ile başlamıştım. Sonrasında bir nevi sizin zaferiniz ile sonuçlanan, her zamanki gibi akıcı ve güzel bir yazı okudum. Memurun "makbuzumuz yok" demesi sanki niyetinin başka olduğu yönünde bir düşünceye sevk ediyor. Parayı peşin de ödeseniz, sonradan da ödeyecek olsanız size bir makbuz vermek zorunda. Neyse ki sonu yıllar sonra bile hatırlanacak, olumlu bir anıya dönüşmüş. Aracımı kullanırken ben de aileme karşı sorumluluğumu ve başka insanların yaşam hakkına saygımdan dolayı trafik kurallarına azami özen gösteririm. Bir gün Gelibolu'dan Kütahya'ya gece yolculuğu yaparken Bozüyük'e geldiğimde uykumun reflekslerimi zayıflatmaya başladığını hissettim ve 1 saatten az yolum kalmasına rağmen uygun bir yere çekip, bir kaç saat uyudum ve yola o şekilde devam ettim. Her zaman da aynı prensibi uygularım. Akıllı insan başkalarının başına gelenden ders alır. Almanya'dan memleketine gelmek için yola çıkan ve 3000 km yol kat ettikten sonra köyüne 10 dakika mesafede tarihten silinen aileler biliyorum.
İlhan Kemal
Koşulları zorlamayarak çok doğru yapıyoruz; belki de bu yorumunu yazabilmenizi o gün doğru seçimi yapmanıza borçlusunuz. Düşünceleriniz paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
Kısacık bir anı kocaman bir öyküye dönüştüren kaleminizi hep seviyorum. Sizi çok okumama rağmen sizin gibi yazamadığıma da ayrıca hayıflanmaktayım.
Bu bir kıskançlık asla degil bilmeni isterim. Tek isteğim sizin kadar iyi olmak.
Kaleminizi seviyorum napayım :-)
Tebrikler. Selam ve sevgilerimle.
İyi ki burada yazıyorsunuz da okuma imkanım oluyor.
İlhan Kemal
Gerçekten çok güzel bir hikaye.
Çok etkileyici bir anlatımla,
hepimizin muhtemelen yaşadığı bir olay,
müthiş lezzet verici bir sunumla aktarılmış.
Çok keyif aldım.
Son cümle de,
gerçekten çok etkileyici idi.
İlhan Kemal
öncelikle bu yorumu zor şartlar altında yazdığımı bilmenizi isterim. (bebek sallıyorum.) o yüzden aklımdakileri detayıyla yazamayacağım. Şimdilik başlığın beni ters köşeye yatırmayacağından emin olarak okumaya başladığımı söyleyeyim
. (ilk klişenizi yakaladığım an kendime kahve yapıp içimde derin bir huzurla size yazacağım şeylerin hayaliyle yaşıyorum.) durum öykülerine güzel bir örnekti bana göre. Oykuyu o kategoriye sokmayacak olanlar da vardır elbet tabi.
Gerisine sonra devam ederim inşallah.
Bir ilhan kemal klasiği daha okumuş olduk.
Tebrikler.
Aynur Engindeniz tarafından 3/25/2015 2:59:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Başlığı yazarken (Genelde öykü bittikten sonra olur) aklıma nedense 18 Mart'la bağlantı kurmak hiç gelmedi. İlk paragrafta hayal ettiğim, Gelibolu göklerinde uçan ve rotasını Trakya'ya çeviren pilota bağlı bir başlık istedim ve bu çıktı.
=> "ilk klişenizi yakaladığım an kendime kahve yapıp [...]"
1) Her klişede kahve içerseniz bunun sağlığınıza çok yaramayacağını hatırlatırım
2) Ben de kahveyi sabah içtiğimle sınırlayıp, kendimi suya verdim (Belki de bu yüzden çok seyrek yazar oldum)
Size tekrar kolay gelmesini diliyorum. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Ben çok iyi bir okur olduğumdan eminim. Klişenin varlığını daha cümlenin başından hissedebilirim. Klişe bazı yerlerde kaçınılmazdır. Bunu en büyük yazarlarda da görüyoruz. Sizdeki klişeler -varsa eğer- ancak o kategoride değerlendirilmesi gerekir. Ben sabırla o işe yaramaz klişeyi bekleyeceğim sizden.
Bir zamanlar size yazılarınızda duygu yok demiştim. En esprili ya da en acıklı mevzular bile müthiş derecede dirayet sahibi bir kahramanın gözünden aktarılıyormuş gibi hissettim çoğu zaman. Biz anlatılanı duruma uygun bir şekilde hissedebiliyoruz fakat anlatıcı gayet soğukkanlı. Yani burada duygusuzluktan kastım olaylarla alakalı değildi, anlatıcıyla alakalıydı. O zaman bunu doğru ifade edememiştim. Evet, bazı öykülerin duygusu olmak zorunda değildir. Merak, hayret, teessüf, kaygı, sevinç...vs. uyandırmayabilirler. Ama keyif verirler. O anı yaşatırlar. Bir film sahnesi gibi. Bakınız yine film benzetmesine döndük. Sizin öyküleriniz film tadında. Bu tartışmasız bir gerçek bana göre. (Hem 'bana göre' hem 'tartışmasız' ifadelerini aynı cümlede kullanmak ne kadar uygun bilemedim gerçi ama...Diyeceğim o ki; bu yazıda duygulu bir anlatım dili vardı. Yukarıda saydığım hislerden hiçbirini duyumsamadım fakat anlatıcı daha yumuşaktı. Cümleleri de öyle. Finalde yine o duygu: filmi durdurmak zorunda kalmışım gibi.
Bütün bunlar benim karmakarışık hissedişlerim. Siz nasılsa bunları toparlayıp ne demek istediğimi anlayacaksınız :) Huyum kurusun bir konuyu dallandırmadan anlatabilmişliğim yoktur.
Öz cümle: Kaliteli bir öykü okudum. Yorumlara verilen cevapları okuyunca da "keşke yazar da kendisine birazcık inansa" diye düşündüm. Mütevaziliğiniz beni öldürecek.
Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Güzel bir gözlem! Bunun sebebi uygulamaya çalıştığım bir anlatım tekniği yüzünden: Birinci tekili üçüncü tekil gibi kullanmaya çalışıyorum. Anlatıcı var, olayın civarında ama içinde değil. Onun ne hissettiğinin pek önemi yok; asıl önemli olan onun anlattıkları karşısında okuyucunun ne hissettiği. Bunu da anlatıcı okuyucuya dikte ettirmemeli.
=> Sizin öyküleriniz film tadında
Daha önce de bahsetmiştim; öykü yazmaya başlamamım ilk sebebi sürekli gittiğim müzedeki tablolar karşısında duyduğum kıskançlık. Bir yerde o ressamlara 'Ben de aileden sayılırım' deme isteği. Bir çok öyküyü o tablolarda donan bir anın hareketlendirilmesi olarak tasarladım. Görsellik benim için her zaman ön planda oldu; bu yüzden de hareketlendirmeye çalıştığım tablolar film havasını aldı.
=> Diyeceğim o ki; bu yazıda duygulu bir anlatım dili vardı
Başımdan geçenleri anlattığım bir öykü bu. Aslında anı bile denebilir (Eğer araç navigasyonunu ve radar uyarıcısını saymazsanız). Belki bu yüzden ben farkında olmadan anlatıcıyı daha fazla ele vermişimdir.
=> Yorumlara verilen cevapları okuyunca da "keşke yazar da kendisine birazcık inansa" diye düşündüm. Mütevaziliğiniz beni öldürecek.
Bu öyküyü iki sebeple yazdım:
1) Basit bir konuyu öyküleştirebileceğimi görmek için
2) Eve gitmemek için. Gece ona doğru dükkanda işleri bitirmiştim ve eve varınca da çalışmaya devam edecektim. Bu yüzden eve gitmeyi geciktirmek istiyordum. Üç defa başladığım Fareli Köyün Kavalcısı öyküsünü bitiremeyeceğimi düşündüğümden çabuk yazabileceğim kısa bir metne ihtiyacım vardı ve ortaya bu iddiasız yazı çıktı. Sorunum ise şu: Fareli Köy bittiğinde bundan daha güzel olmayacak (Aslında gayet yürüyen bir öykü; niye bu kadar takıldım, anlamıyorum) Güzelden kasıt üzerine harcanan emeği, çabayı göstermeyecek anlamında. Eğer neyi iyi, neyi kötü yaptığınızın farkında değilseniz elinizde inanacak çok da bir şey olmadığını anlıyorsunuz.
Aynur Engindeniz
Saygılarımla.
tam olarak aynı olmasa da 4-5 sene önce tıpkı sizin gibi Toyota ile bir polis çevirmesindeki gergin anım geldi aklıma. daha önce bir çevirmede muhabbet açılmış polis bakanlık personeli olduğumu öğrenince "hadi ya söyleseydin yazmazdım" demişti. ondan yola çıkarak sabah güneş doğarken beni durduran polise ehliyet ruhsat der demez uykulu gözlerle gayri ihtiyari bakanlık personeliyim demiştim. hiç oralı olmadı tabii. biraz baktıktan sonra ekip arabasına gelirmisiniz dedi. hayırdır bir problem mi var, sorun ne dediysem de sadece lütfen arabadan inin diyordu ısrarla. gece boyu yolculuk yapmış olmanın da verdiği gerginlikle bir hışımla aracımdan inip ekip arabasına gittim. biraz da sesimi yükselterek tepki gösterdim. oradaki polis yine sakin bir tavırla "beyefendi uykulu görünüyorsunuz, büyük ihtimal gece boyu yolculuk etmişsiniz, temiz havayı alıp biraz da gerginlikle kan dolaşımınız hızlandığına göre buyrun şurdan şeker alıp yolunuza devam edebilirsiniz" dedi. kısa bir şaşkınlıktan sonra gülmeye başladım ve teşekkür ettim. ben de o günden beri uzun yollarda uykum geldiğinde bir yere park edip uyuyorum :)) elinize sağlık hoş bir anı, sizin elinizde öyküye dönüşüyor.
İlhan Kemal
Yine çok başarılı akıcı dille yazılmış öykünüzü bir solukta okudum...Kutluyorum .
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Yazarlık bu işte...
İki cümleyle anlatılacak bir olayın peşine okuyucuyu takıp götürebiliyorsan bu işi biliyorsun demektir.
Saygılarımla Usta.
Size Vatanından soğuk hava gönderiyorum. Yüreğini ısıtsın diye!
İlhan Kemal
Gösterilen hoşgörünün işe yaraması isabetli olmuş :)
yani boşa çıkmaması(verilen söz bu durumda tutulmalıydı evet)
İlhan Kemal
-Sude Nur Haylazca-
Her doğru, hanemize yazılan +dır. Lakin her doğru düzlemde yerini bulmaz kimi zaman. Teyet geçeriz...
Gerçek hayattan bir anekdot gibi... Ama keyifli olan öykünün güzelliği yanı sıra yazarın kusursuz öykü dili; belki bu yazarı aksatmadan okuyuşum da bu nedenden. Onun öykülerini okudukça geliştiğimi görüyorum. Değerli kalemi samimiyetle tebrik ediyorum. SAYGIYLA
İlhan Kemal
'Onun öykülerini okudukça geliştiğimi görüyorum'
Sizden bu sözleri duymak çok güzel ama 'gelişmenizde katkım olması' ne haddime. Safinaz Abla serisi benim favorilerimden biriydi (Bir tek sonunun aceleye geldiğini düşünüyorum). Okuyucuyu o tarz içine alan öyküler yazamadığımı biliyorum.
Geceyi sizden devralmanın zamanı geldi. Amerika'da daha yeni geceyarısı ve ben çalışmaya oturdum. Saygılarımla.