- 574 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
-MARTILAR VE İNSANLAR ARASINDA BİR GÖNÜL KÖPRÜSÜ-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hayvan hikâye ve masallarını bilirsiniz. Hayvanlar anlatılır gibi görünür de özünde insanlara mesaj verilir. Fabl kavramsal olarak yaygın bir kullanıma sahiptir. Söz gelimi Ezop eski Anadolu’nun sesi, soluğudur. Farklı devlet ve medeniyet modelleri dairesinde olsa bile, etimizin eti, kemiğimizin kemiği demek mübalağa olmayacaktır. Bir tür coğrafi milliyetçilik düzlemi sağlar. Açıkçası toplumsal hafızaya canlılık getirir, dinamizm kazandırır. La Fontaine gibi batı kültürü eksenli ürünler yanında doğu kültürünün mücevherleri bağlamında Tutiname ya da Kelile ve Dimne veya Mevlana’nın Mesnevi adlı eseri kaynaklı örneklere gönderme yapmak her zaman mümkündür. Modern şiirimizde de Orhan Veli’nin La Fontaine uyarlamaları meşhurdur. Yine 20’inci asır Azerbaycanlı masal yazarı Behrengi imzalı Küçük Karabalık masalı ne de güzel bir örnektir.
Son zamanlarda okuma imkânı bulduğum Richard Bach tarafından kaleme alınan “Martı” da çok çeşitli cephelerden ele alınabilecek ve satır araları okunacak niteliktedir. Burada da Martı Jonathan Livingston karakter olarak öne çıkmaktadır. Martı Jonathan iyi uçmaya can atan yapısıyla öne çıkmakta fakat öykünün tamamı dairesinde değerlendirdiğimizde onda ki özgürlük tutkusu, risk almak, cesaret ögeleri göze çarparken; yanı sıra lider özellik ve yenilikçi bir öğretmen kimlikten de rahatlıkla söz edebiliriz. Öykü tamamında umudun sesi ve soluğunu duyurmaktadır. Hatta yenilikçiliğinin derecesi pekte reformcu bir çağrışım yapmaz. Sosyo politik düzlemde devrimci bir kimliği çağrıştırabilir.
Dolayısıyla Martı pastoral bir öykü olarak okunabileceği gibi, bir kişisel gelişim ve iş dünyası metni olarak da okunabilir ve hatta sosyo politik göndermelerinde altı çizilebilir.
Öykünün başlangıç sayfasında yer alan “İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara” ibaresi derhal dikkat çekmektedir. Yine edebi eserlerin ilk cümlesi daima popularite uyandırmaz mı? Öykümüz de “Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı. Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu.” Cümleleriyle girizgâh yapmaktadır. Hani eser edebi lezzetini duyurarak bizleri büyülü bir atmosfere doğru usulca alıp götürmektedir.
Devamında “Sahilin ve teknenin çok ötesinde, bir martı, Jonathan Livingston, tek başına uçuş çalışmaları yapıyordu.” İfadesi martıların sosyal yaşam tarzları ve karakterlerine hiçte uymayan bir kişiliği karşımıza çıkarmaktadır. Öyleyse risk alan ve bedel ödemeye hazır bir toplum tekini de düşünmek mübalağa olmayacaktır. Ve yine toplumu tarafından dışlanacağı ancak meziyet ve başarılarına bağlı olarak kabul görebileceği hususu da akla gelecektir.
Yine “Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil uçmaktı” cümlesi kahramanımızın hayat algısına pencere açmaktadır.
Kahramanımız başlarda istediği kıvamı yakalayamaz. Sonunda çözüm zihninde şimşek hızıyla belirir. “Kısa kanatlar! Bir şahinin kısa kanatları!” Bunu sağlamanın yoluysa kanatlarını gövdesine yapıştırmak ve sadece kanat uçlarıyla uçmaktır. Bu keşif dostumuzu heyecanlandırır. Ve tatbikata koyulur. Fakat neredeyse acemiliğinin kurbanı olacaktır. Gökyüzünden kurşun gibi inerken az daha martı sürüsüne çarpacaktır. Allah’tan sürüden de kimsenin burnu kanamaz.
Ne var ki, sürü lideri bu duruma çok kızar. Ve Martı Jonathan toplanan konseye çağrılır. O güne kadar kafasına göre takıldığı var sayılan ve pekte kale alınmayan Jonathan artık ileri gitmiş bulunmaktadır. Sürü liderinin ve diğer martıların gözünde kahramanımız hiç şakaya gelmeyecek biridir artık. Oysa sempatik martımız sürünün kendisini taltif edeceğini zannetmektedir. Tabi evdeki hesap çarşıya uymayacaktır. Martımız hiç söz hakkı tanınmaksızın sorumsuzluğuyla martı toplumunu tehlikeye atmakla suçlanır ve sürüden uzaklaştırılır. Bundan sonra uzaklarda sarp kayalıklarda yapayalnız yaşayacaktır.
İlk anda martımız tam bir şok yaşasa da ilerleyen günlerde durumun hiçte vahim olmadığını hatta harika bile olduğunu düşünür. Öyle ya artık özgürdür. Üstelik martı toplumundan uzaklaştırılan Jonathan’a karşı sürüden ender de olsa yakınlık duyanlar olur. Bunlar da kayalık alana gelerek martı Jonathan’a katılırlar. Artık martımız eğitmen ve lider pozisyona geçer. Hani, dibe vurmak giderek yükselmeyi getirir. Kahramanımız yükselen bir değerdir de.
Bir müddet sonra Martı Jonathan kendisinin ve küçük grubunun öğrendiklerini sürüye de öğretmek ister. Diğerleri kovuldukları bir yere gidemeyeceklerini belirterek buna karşı çıkarlar. Oysa Jonathan “İstediğimiz yere gitmekte ya da istediğimiz yerde bulunmakta özgürüz” demek suretiyle onlara önemli bir ders verecektir. Bu söz beklenen coşkuyu uyandırmakta gecikmez. “Bizler sürünün bir parçası değilsek, kurallarına da uymak zorunda değiliz” der diğer bir martı. Sürüye dönmek ilk anda hayretle karışık tepki uyandırsa da günler geçtikçe meyvesini verecektir. Birer ikişer aralarına katılan yeni üyelerle birlikte bu özgürlükçü martılar güçlenir ve daha iyi organize olurlar.
Nihayet “Martı”; Özgür düşünen, risk alan, kararlı ve cesur olan bireylerin meziyetlerinin farkına ve anlamına varabileceklerini göstermenin yanı sıra önceleri başarısız olunsa da azim ve kararlılık dairesinde başarının hiçte uzak olmadığını bizlere öğretmektedir.
L.T.
YORUMLAR
Hayal Müjdecisi , önce cümleler hayal kurar ,sonra yazan o hayalleri yaşar. Ve ardından hikaye başlar.
Yükseklik korkusu uçmaya değil, düşmemenin Fabl !
Bağımsızlık dùşkünü bütün düşüncelerin bir varlığı kullanarak kendini bir infilaktan uzak tutabilmek için var gücüyle yükselir. Taki bir grup liderinin göç yoluna raslayana kadar. İnfilak an'ı
Azim, gücünü aklın yoluna feda edecek.
Bütün hikayeler geçmişe, bütün yazılanlar öncekilere adanır. Aklımızda, defterimizdeki izler geçmışin bütün heyşeyini avuçlarımızda biriktirir. Elbette insanın bağımsızlığı önce kendine güvenle başlar. Aklın ittiği güven başarıyı ve ardından taraftarınıda getirir.
Güzel bir dil, hoş bir anlatım. Tebrikler
Saygılar, sevgiler
levent taner
Sayfamı onurlandırdınız.
Naçizane yazımı yorumunuzla taçlandırdınız.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
Saygı ve selamlarımla...
Yazınızı daha önce de okudum, evet güzel bir yazı.
Kaleminiz zaten özgür bir yapıya sahip. Uçmak istediği zaman uçmasını, yürümek istediği zaman yürümesini, sert konuşmasını bilen bir kalem. Aslına bakarsanız, bu özellik insanoğlunun ruh yapısında da var.
Ancak bir çoğu bu özelliğini farklı duygularla yansıtır.
Mesela, "Muyittin Mütemadiyen" isimli bir oyunum var ki, bu gerçek hayattan alıntıdır. Sadece içinde geçen kişilerin isimlerini değiştirip, kurgulayıp oyun haline getirdiğim bir tiyatro senaryosudur.
Buradaki Muyittin Bey hayatı boyunca yaşadığı her şeyi kağıda döküp, sonra da Aksaray Postanesinin bilmem kaçıncı no. lu posta kutusunu kiralayıp, yıllarca hep aynı posta kutusuna kendi mektuplarını atmıştır.
Biliyordur ki, nasılsa kendisinden başka mektuplarını okuyacak kimse olmayacaktır.
Sonra da eline simit alıp, Yenikapı'da bulunan sahildeki çay bahçelerinde oturup, mektupta yazdıklarını "MARTILARA ANLATIR."
İnsanların en büyük sırdaşı martılardır, o yüzden bir parça simit numarası için sahile gelirler.
Ne kadar aynı dili konuşamasalar bile, çok iyi anlaşırlar.
Sevgiyle...
levent taner
Sayfama şeref bahşettiniz.
Naçizane yazımı yorumunuzla taçlandırdınız.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
Saygı ve selamlarımla...
Severek okuduğum bir kitaptır..
Tavsiye ederim.
Herkes uçamayabilir evet ama en azından çabalamalı...
levent taner
Mücevherlerinizin öz suyunda "Martı"'nın da olduğunu tahmin etmeliydim. Şiirin bembeyaz bulutları ve masmavi semasında zarif ve narin bir edayla süzülmenizden anlamalıydım.
Yürek sesiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
Saygı ve selamlarımla...
Ayvazım Deniz
Teşekkür ederim.
Değerli yazarım, bu yazınız beni ta çocukluğuma götürdü. Kitabın İngilizce versiyonunu okutmuşlardı okulda. Bayağı ağır bir dili vardı ve her bir cümle upuzun betimlemelerle tasvir ediliyordu hocamız tarafınca. Çok farklı bir tadı vardı bu kitabın. Oldukça zorlandığımızı hatırlıyorum.
Ben şahsım adına çok teşekkür ederim bu güzel paylaşım için. Hoş bir yolculuk yaptım sayenizde.
Esen kalınız.
Saygılarımla efendim...
levent taner
Yaptığınız ziyaretle naçizane yazımı taçlandırdınız.
Saygı ve selamlarımla...