- 2571 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
-MÜZİKTE EVRENSELLİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sıkça rast geldiğimiz bir ifadedir. “Müzik Evrenseldir” Böylesi bir tanımlama nasıl bir değerlendirme yapmamızı gerektirir? Kıstasları neler olmalıdır? Açıkçası herhangi bir müzik türüyle sınırlandırmaksızın ve yöresel-bölgesel boyutlarda kültürel farklılaşmayı göz ardı etmeksizin yaklaşmak kaydıyla, müziğin kendisi evrensel, ancak türleri evrensel değildir denebilir. Şöyle de diyebiliriz, sözel boyuta bağlı olmaksızın melodi ve ritim dünyanın her yerindeki insanlara hitap edebilmekte, ancak aynı melodi ve ritim her sosyal kesime ya da her insana hitap etmemektedir.
Birçok alanda dil engeli bulunmaktadır. Söz gelimi Almanca bilmeden o dilde yazılmış bir romanı, şiiri veya gazete yazısını okuyup anlayamayız. Şüphesiz, görsel sanatlarda anlama derecesi yükselmektedir. Gerçekten de bilmediğimiz bir dilde konuşmalarla yüklü bir yabancı filmi alt yazı olmaksızın izlemek ve bir ölçüde tat almak mümkün olmaktadır. Burada anlamaktan ziyade anlamlandırmak boyutu öne çıkmaktadır. Açıkçası film boyunca sergilenen vücut dili örneklerine göre anlam vermekteyiz. Elbette filmin türü de önemlidir. Bir macera ya da aksiyon filmini söylenenlerden hiçbir şey anlamadan görsel boyutta izlemek ve zevk almak imkânsız olmasa gerek. Ancak felsefi ve kültürel örgüsü yoğun bir film için de aynı şey söylenebilir mi acaba? Aynı şekilde resim alanında karşılaştığımız farklı bir kültüre ait bir tabloya, o kültür hakkında hiçbir bilgiye sahip olmaksızın bakmak ve bir ölçüde anlam vermek mümkündür.
Müzikte ise diğer sanatlardan farklı olarak bir dilde üretilmiş müzikal bir eseri o dili bilmeksizin dinlemek ve beğenmek mümkünden öteye çok daha belirgin bir boyut kazanmaktadır. Daha önce söz ettiğimiz gibi melodi ve ritim boyutunda sunulandan tat alabiliriz.
Bir diğer boyut müziğin türleri olmaktadır. Herhangi bir müzik türünün dünyanın her yerinde anlaşılması, beğenilmesi ya da ilgi görmesi mümkün görünmemektedir. Burada bir itiraz klasik müziğin evrensel değer taşıdığı yönünde gelebilir. Ancak bu yaklaşımı doğru bulduğumu söyleyemem. Çünkü klasik müziğin evrensel bir norm oluşturduğu yönündeki görüşler çok önemli bir noktayı gözden kaçırmaktadır. Kültür emperyalizmi, evet kültür emperyalizmi. Son yüzyıllarda Avrupa’dan kaynağını alıp dalga dalga kuzey yarım küre boyunca yayılan emperyalizmin dünya üzerindeki etkileri iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel alanda kendini göstermektedir. Bu durumun sonuçlarını müzik alanında da izleyebiliriz. Her alanda olduğu gibi müzikal alanda da batılı değerler empoze edilmektedir.
Bu o kadar böyledir ki, İngilizce şarkılar dünyanın her yerinde dinlenmekte, beğenilmekte, popüler müzik kültürünün hit parçaları olabilmektedir. Ancak bu durumun temel dayanağı, İngilizcenin emperyalizmin evrensel dili olmasıdır. Yabancı müziğin parçaları içerisinde İngilizce-Fransızca örnekler arasında müzikal değer açısından bir mukayese yaptığımızda acaba ağırlık hangi tarafta kalmaktadır? Batı dünyasının sanat kültür altyapısında Fransızca temelli bir birikimin ağırlığını düşündüğümüzde İngilizce müzikal eserlerin dünyanın dört bir yanında daha çok reyting alması önemini yitirdiği gibi, nedenleri üzerinde de durmak gerekir.
Tekrar klasik müziğe dönecek olursam, nasıl ki bizim bir sanat musikimiz olduğu gibi Viyana klasiklerini de özelde Avusturya, genelde de Avrupa’ya ait sanat müziği olarak düşünürüm. Diğer kıtalar üzerinde de yankıları olsa bile aynı tınıyı yakalamak mümkün olmaz kanımca. Çünkü klasik müziğin kültürel ve tarihi altyapısını Avrupa toplumları oluşturmaktadır.
Söz gelimi, şu sorulabilir. Amerika’da klasik müzik Avrupa’da ki gibi ilgi odağı oluşturmakta mıdır? Bu soruya bir örnekle yaklaşmak isterim. Yıllar önce ünlü komedyen Danny Kaye Amerikalı çocuklara ve gençlere yönelik gösteriler yapmaktadır. Bir orkestra şefi konumunda yaptığı gösterilerin amacı çocuklara klasik müziği tanıtmaktır bir bakıma. Ve bu amaçla şov yapmaktadır. Bizde de bu gösteriler "Pazar Konseri" programında birkaç defa gösterilir. Hatta şimdi hayatta olmayan Şef Hikmet Şimşek bu konu ile ilgili bir anısını nakleder bir defasında. Bir gün Diyarbakır ilimize giden Hikmet Şimşek burada bir vatandaşımızla sohbet etmektedir. Vatandaşımız yöresel şivesi dahilinde sorar. Siz Hekmet Şemşek’siniz değil mi? Evet cevabını alınca da bir programınızda izlediğimiz bir Frenk sanatçısı vardı, onu seyrederken çok güldüm, o bölümü tekrar göstermez misiniz der. Burada dünyanın diğer ucundaki bir komedyenin şovudur vatandaşımızı etkileyen, yoksa klasik müziğin bizatihi kendisi değil.
Dolayısıyla notalardan ve seslerden meydana geldiği için müzik, melodik ve ritmik boyutta dünyanın her yerindeki insanları etkileyebilir ancak herhangi bir müzik türünün dünyanın tamamında, kültürel derinliğiyle birlikte izlenmesi ve hatta ilgi uyandırması kültür emperyalizmi boyutu göz ardı edilerek ele alınamaz.
L.T.
YORUMLAR
İnsan hayatı seslerin en güzeli Kaülu Bela hitabı yla başlamıştır. Bu hitabın ruh boyutuna vakıf olanlar ruhi neşeyi nefs boyutunda kalanlar da bu boyutun coşkusunu yaşamaktadır. Müziğin evrensel olabilmesi için ruhun gıdası seviyesine ulaşmış olması gerekir, esenlikler dileklerimle...
Dr Şaban Kalyoncu tarafından 9/27/2017 8:39:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Kıymetli varlığınız ve nadide yorumunuzla şeref bahşettiniz hocam
Saygı ve selamlarımla...
Çok sade ve her kesimin anlayabileceği şekilde irdelenmiş müzik.
Dolayısıyla yorum yapabilmek de kolaylaşıyor.
Emperyalizm bence gruplaşmanın ve birlikteliğin sonucu olarak ortaya çıkmış.
Dünya savaşlarının sonucu oluşan yıkımların bir etki-tepkisi de diyebiliriz.
Nedir ki bir müzik bunu başaramasın. Dediğiniz gibi görsellik, ritim becerisi ve paylaşımcılık; özellikle Avrupa'da kendini gösteren, daha sonra dillendirdiğiniz Amerika'da yayılan, yaygınlaşan bir bağ'dır.
Böylesi bir yazıya ihtiyaç vardı. Olmasaydı güne düşmez ve de ilgi görmezdi zaten.
Girizgahta söze geldiğiniz; müziğin kendisi evrenseldir; fakat türleri evrensel değildir ifadenize katılarak, daha nice değerli yazılarını okumayı ümit eder aynı zamanda başarılarınızın devamını dilerim.
Bu arada babamın da ismi Levent :)
Saygılar, sevgiler, selamlar ...
levent taner
Merhaba,
Son derece güncel bir konu son derece seviyeli bir dille okura ulaştırılmış. Her okuyan mutlaka
kendisini bu konunun içinde bulabilir Çünkü "müziksiz" yaşam ,müziksiz doğa olamaz ki1
Ha bu arada klasik müziğin evrenselliği hakkındaki görüşün dikkate değer doğrusu...
Teşekkür ederim saygılar.
levent taner
Güzel ve farklı bir sunum olmuş yazınız ki öncelikle belirtmek isterim.
Bence müzik,her şeyden her şekilde yaratılabilecek olan; enstrümanla veya enstrümansız ruha ses olan; ritmi ve çekici edasıyla her duygu yoğunluğunu ifade edebilecek güçte olandır, olmalıdır.
Her üzerine yazılan söz'ün, her türlü ideolojinin dışındadır, üzerindedir gerçek müzik. Onun için her yazılan sözün müziği de aynı kişi tarafından yapılmalıdır diye düşünüyorum açıkçası. Öyle melodiler duyuyoruz ki sözü üzerinde çok dolu kalmış; öyle sözler duyuyoruz ki müziğin güzelliğini yok etmiş.
Ben klasik müziğin kesinlikle evrensel olduğunu düşünenlerdenim.Duymak, hissetmek için ne kültürel birikim ne de kendini koşullandırmayı kabul edemeyen etmeyen tek müzik türü çünkü. Yoksa saplantılı hale sokulmuş ve masumiyeti yok edilmiş günümüzdeki çoğu standart melodilerin üzerine yazılmış şarkı sözlerinin durumuyla ilgili sizinle hemfikirim. Çünkü yazanların çoğu da ya da okuyanların gerçekte ne söylediklerini bilmedikleri gibi , toplumunda algılama gücünü veya kültürel birikimin seviyesine göre birşeyler yaptıklarını düşünerek kendilerini avuttukları; sadece ticari düşünülen bir duygu sömürüsüne ne yazık ki tanık olmaktayız.
Teşekkürler
Saygılarımla
levent taner
Klasik müzikle ilgili söylediklerim reddiye değildir. Bilakis yazımda çekince koyduğum müzik türlerinden kendim haz duyuyorum. Nefis parçalar var nasıl dinlemem.
Ayrıca klasik müziğin bazı sanatkârlarının evrenseli yakalama noktasında ekseriyetin önüne geçtikleri söylenebilir. Mozart'ı klasik müziğin tarihinde milat almak sanırım yerinde olur. Barok müzikten klasik döneme geçiş bağlamında alıyorum. Barok müziğin daha durağan, statik yapısına karşın Mozart'ın ürettiği müzik coşkun bir nehre dönüşür. Yaşamı daha sıcak karşılayan bir melodik ve ritmik yapısı vardır. Dahi bestecinin gerçekten her türlü ideolojik koşullanmayı aştığını söylemeliyiz. Batının sanatsal bağlamda Osmanlı ile bağ kurması Mehter formlarından yararlanması da ilk Mozart iledir. Mesela, "Reguiem" gibi özünde ilahi ya da ölüm marşı niteliği taşıyan bir eserde ritmi izlemek gerekir. Kimi eserlerde piyanonun katılımına piyanistin parmaklarının dikildiği, gerginlik kazandığı bölümlere kulak kabartmak gerekir. Hiç tereddüt etmeden Mozart'ın evrenseli yakaladığını söyleyebilirim. Ya da Beethoven örneği üzerinde de durulabilir.
Bu anlamda batının sanatsal müzikal gelişimiyle son birkaç on yılda pop kulvarında ki ticari yapılanmayı elbet ayırmakta fayda vardır.
Müziksiz hayat hata olurdu. Niçe'den.
Okunması zevkli bir yazı kaleme almışsınız. Birçok konuda size katıldığım halde, birkaç konuda katılmıyorum. Müzik ve emperyalizm... Müziğin ana felsefesine yönelirsek ideolojik duruşlar olmaz sanırım.
Dilinin anlaşılmaması olayı ise, müzik dil üstüdür, kendisi zaten bir dil, iletişim aracıdır. Doğa, insan, Tanrı ile iletişim aracıdır. İfade etmek istediğiniz sözlü müziklerdir tabii ki. Yine de dil önemli değildir.
Daha geniş çerçeveden bakıp pop, klasik, rock müziğin dışındaki melodilere, belli bir ritmi olan seslere bakmakta fayda var.
levent taner
Emperyalizmi de kültür emperyalizmi ile sınırlandırdım. Örneğin bizim gibi ülkelerde Levanten sosyal kesimler vardır. Kavram olarak bilirsiniz ülkemizde yüzyıllar içerisinde konumlanmış gayri müslim burjuvazi bağlamında ele alınır. Haliyle bu sosyal tabakanın batılılaşma, modernleşme tarihimiz üzerinde de hatırı sayılır yeri ve ağırlığı olduğunu düşünüyorum. Öyle ki; Osmanlı'nın son demlerinden itibaren sanatsal gelişimimiz ve batılı sanat dallarının ülkemize kazandırılması noktasında da bu tabakanın etkileri vardır. Kuşkusuz Osmanlı Tebaası ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bağlamında saygı değer zümrelerdir. Özellikle Osmanlı Ermenilerinin ülkemizde sanatsal kulvarda hatırı sayılır bir yerleri vardır. Hatta sanat musikimizde de Tatyos Efendi, Yorgo Bacanos gibi bestecilerin hatırı sayılır hizmetleri vardır.
Ne ki, kavramlar felsefi ve tarihi dokusundan ayrıştırıldığı zaman daha sempatik gelebiliyor. Söz gelimi çağdaşlaşma, batılılaşma kavramlarını böyle görürüm. Tanzimat'tan bu yana batılılaşma tarihimiz komprador ya da Levanten bir burjuvazi ve buna koşut aydın yapılanması imal eder. Bunu demekten kastım, Avrupayı tümden ret değil. Teknoloji de batıdan yararlanırken o tekniği oluşturan zihniyet arka planı inkâr edilebilir mi?
Ancak her alanda yabancı kültürlerin felsefi derinliğine inerken müzikte bu hususun dışına çıkılabilir mi? Ya da müzikte de bu ayrışma ve eşiklere dikkat etmek artık o müzik tarzlarının tümden reddi anlamına gelebilir mi?
Bilakis yazımda çekince koyduğum müzik türlerinden kendim haz duyuyorum. Klasik müzikten bahsediyorum elbet. Nefis parçalar var nasıl dinlemem.
Ayrıca klasik müziğin bazı sanatkârlarının evrenseli yakalama noktasında ekseriyetin önüne geçtikleri söylenebilir. Mozart'ı klasik müziğin tarihinde milat almak sanırım yerinde olur. Barok müzikten klasik döneme geçiş bağlamında alıyorum. Barok müziğin daha durağan, statik yapısına karşın Mozart'ın ürettiği müzik coşkun bir nehre dönüşür. Yaşamı daha sıcak karşılayan bir melodik ve ritmik yapısı vardır. Dahi bestecinin gerçekten her türlü ideolojik koşullanmayı aştığını söylemeliyiz. Batının sanatsal bağlamda Osmanlı ile bağ kurması Mehter formlarından yararlanması da ilk Mozart iledir. Mesela, "Reguiem" gibi özünde ilahi ya da ölüm marşı niteliği taşıyan bir eserde ritmi izlemek gerekir. Kimi eserlerde piyanonun katılımına piyanistin parmaklarının dikildiği, gerginlik kazandığı bölümlere kulak kabartmak gerekir. Hiç tereddüt etmeden Mozart'ın evrenseli yakaladığını söyleyebilirim. Ya da Beethoven örneği üzerinde de durulabilir.
Bu anlamda batının sanatsal müzikal gelişimiyle son birkaç on yılda pop kulvarında ki ticari yapılanmayı elbet ayırmakta fayda vardır.
ccelayir
Hayır, bence kilise ilahisi de dinlenebilir, içeriğe bakmadan. Ama sakıncalı sözlerin olduğunu söylüyorsa dinlemeyebilir de. Diğer sanat dallarında dikkat etmek daha mantıklı sanki. Müzikte de kriterler olabilir. Bu bana uymaz dinlemem, dersin.
Olması gereken nasıl ki resme gözlerle bakıyorsak, müziği de kulakla dinleriz. Hoşumuza gider veya gitmez. Salt güzellikle ilgilenmek gerek.
Arkasında saklı duran ideolojiyi unutabiliriz. Sinemada da böyledir.
Her türlü sanat eserini ideolojik, geleneksel ve dini pencereden bakarsak gerçekleri görmek nasıl mümkün olur. Gerçek derken bizim gerçeğimiz, yoksa bilimden bahsetmiyorum.