- 456 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NOTLAR-1
Bir kömür madeni hükmündeki şehirler… karanlık galerilerinde düşe-kalka yürüyoruz. Ruhlarımız mengenenin kıskacında lime lime, havasızlık dayanılacak gibi değil, yolun sonu ise çıkmaz sokak.
Arıyoruz yaşam odalarını… içinde dostların ve kitapların olduğu.
Menzile ayaklar ile değil yürek ile gidilir, gönül ise sohbet ister dostların kucağında.
İyi insanlar iyi atlara binip mi gittiler? Kalanlar son model arabalara mı biniyorlar?
İnsanoğlu, sınırsız iletişim çağında limitsiz iletişimsizliği yaşıyor, ve bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı, gerçek bilgiye hiç bu kadar susamamıştık.
Sokak sanatçısı, duvara elinde kanlı hançer, kel kafalı, ablak yüzlü, pala bıyıklı bir kabadayı resmetmiş. Küçük kız ondan çok korkuyor. Sokaktan her geçişlerinde gözlerini kapayıp, babasının boynuna sımsıkı sarılarak: “Baba, Nuri çok korkunç” diyor. Nuri mi? Küçüğün külhanbeyine taktığı isim Nuri mi? Bu isim aklına nereden geldi acaba? Televizyonda izlediği reklâmlardan olsa gerek. Küçük kız, internet ile henüz haşir-neşir değil.
Bir çay bahçesi… önünden şırıl şırıl suların aktığı. Aylardan mayıs… buram buram tabiatın koktuğu. Masalarda taş döşeyenler, kağıt oynayanlar... sadece birinde koyu bir sohbet. Güncel olaylar, Kilise-Devlet bağlamında ve temeli hristiyanlık esaslarına göre şekillenmiş bir medeniyetin ilkeleri doğrultusunda yorumlanıyor. Az sonra minarelerden Allah-u Ekber sadâları yükseliyor, yükselip bu toprakların dağında taşında yankılanıyor, bin yıldır olduğu gibi. Farklı fikirlere saygılı olunmalı, davete de icabet etmeli.
Bilgelerin bilge sözleri, başını, cildleri atmış, tozlu kitaplardan kaldırdı, gövdesine bir çift kanat takıp sararmış yapraklardan uçuverdiler. Modaya uyup sanal alemde kendilerine yeni müşteriler aramaya başladılar. Aradıklarını buldular da. Hemen paylaşıldılar. Paylaşıldıkça çoğaldılar, çoğaldıkça paylaşıldılar. Ucuz bir fahişe gibi bir seferlik kullanıldılar. Bilgelerin bilge sözleri, sanal alemde sadece saniyenin 1/10 kadar asılı kaldılar, sonrada bir maus darbesiyle çöp tenekesinin derinliklerine gönderildiler.
Bir çocuğun düşlediği kamyon dolusu: oyuncak. Çok, çok mu eskidendi bu? On, yirmi, otuz bekli bir asır önce. Zamane çocukları artık hayal kurmuyor mu? Oyunlarında beyaz atlı prens, pamuk prenses de mi olmuyorlar. Ne dediniz? Artık oyunda mı oynamıyorlar? Yaşlanıyorlar mı – çocukluklarını yaşayamadan- tabletlerin sanal âleminde.
O gün anlamıştım bir asır önce kazanılan destansı zaferin asırlar ötesinde yankılanacağını… çünkü savaşların türküsü bile –ana ben gidiyom düşmana karşı- bir çocuk kalbini heyecanlandırıyor ve bu heyecan onun pak simasında boncuk boncuk öpülesi gözyaşlarına dönüşüyorsa böyle bir zafer asırlar ötesinde yankılanmaz mı?
Bizler Edirne’den hududu geçtikten sonra marktan başka bir şey görmez, düşünmeyiz demişti yıllar önce bir tanıdık. Edirne’den hududu geçtikten sonra marktan başka bir şey düşünmeyenlerin evlatları bugün yabancılık, yalnızlık, kaybolmuşluk ve eziklik duygusu çekiyorlar. Markın yerini alan euro ise onların dertlerine derman olmuyor.
YORUMLAR
Anlayana kabilindendi yazı. Ayna kabilindendi. Özenleydi, kıvamlıydı. Dar vakitlere sığdırılamayacak kadar kendilerinden emindi kelimeler. İlk okuyuşum kalemin ucundan damlayanları. Demek aceleye getirilmeyecek ve keskinleştirdiği yanlarına iyice bir değilecek. Tebrikle.