- 2064 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Hayat ve Ölüm
“Ecel geldi cihâna
Baş ağrısı bahâne.”
Bu dünyaya gelip gelmemek elimizde olmadığı gibi, zamanı gelince ecel şerbetini içip içmemekte elimizde değil.
Zîra, her yapılan yıkılır, her yeni eskir, her topluluk dağılır ve her doğan ölür.
Doğdun başladı sarma, bir gün bitecek yumak
Hayat her an ölümle, iç içe akan ırmak...
O halde hayat nedir?
Bu dünya hayatı, bir soru ile başlar, bir soru ile biter. İlk soru; “adını ne koydunuz? ”, Son soru; “merhumu nasıl bilirsiniz? ”
Rabb’im böyle yaratmış, gereklidir bir fâil
Rahimden ebe alır, dünyadansa Azrail...
“Hayat, ezanla namaz arasıdır.” Doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet getirilir ki, geriye cenaze namazın kaldı, “ona göre yaşa” demektir.
Başka bir ifade ile “hayat, iman ve tebliğdir.”
“İmandır o cevher ki, ilâhi ne büyüktür
İmansız olan paslı yürek, sînede yüktür.”
Tebliğ ise, Allah’la kul arasındaki tüm engelleri kaldırmak, başta nefis olmak üzere bütün kötülüklerle ömür boyu mücâdele etmektir.
Hayat, güzel şeyleri hayata hâkim kılma çabasıdır.
Bir hayat, başka bir hayata asla “pusu” kurmamalı.
Ölüm yok olmak değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır.
Ölüm, dostu dosta kavuşturan “köprü”dür. Kulu, yaratanına o kavuşturur.
Ölüm, dünya meşakkatlerinden “terhis” olmak demektir.
Ölüm, iyilerle-kötüleri ayıran yol ayrımıdır.
Ölüm, ders almak isteyenler için en güzel “vaaz”dır.
“Her canlı ölümü tadacak, ölüm ırmağı her eve uğrayacaktır.”
Her insan bir kere ölür, bir daha ölmemek üzere...
Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat iki şey istisna: ihtiyarlık ve ölüm.
“Madem ki ölümü öldüremiyoruz, kabir kapısını kapayamıyoruz” o halde o güne hazırlıklı olalım.
Kabir ehli âdeta, kendi hal diliyle, “bizde gezerdik sizin gibi, sizde gelirsiniz bizim gibi” diyerek yaşayanları ikaz etmektedir. Hepimiz “Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz”,“Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.” Bu dönüş ya iman, ya da küfür yükü ile olacaktır. İmanın karşılığı cennet, küfrün karşılığı ise cehennemdir. Bir insan, ya bu dünyada temizlenecek, ya da cehennemde temizlendikten sonra cennete girecektir. Çünkü, cennet temizlerin yeridir...
Kimse bilmez o anı, eceli bağlamaz yaş
Hayat dediğin ne ki, çabuk solan bir kumaş...
Bir kişi ölünce gerçekten “er kişi” ya da “hatun kişi” dedirtebiliyorsa o kişi için, bu büyük bir rütbedir. İnsan vardır doğar, büyür ve ölür.
Zâten hayatın özü, “ölmeden ölmek, öldüğü halde ölmemek” demek değil midir?
Ölünce insanoğlu, geride yoksa eser
Defteri rafa kalkar, kalemi ona küser...
Bir insan için, öldüğü zaman güzel bir miras bırakmak, belki de hiç ölmemekten daha hayırlıdır.
Akıllı insan, ölüme ve onunla başlayan hayata hazırlıklı olan insandır…
Hanifi KARA
Not: Soma Kömür Ocağında şehit düşen işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum...
YORUMLAR
Hiç bir soru sormamaya çalışıyorum kendime.Biraz uzak kalabilirsem aynalardan belki kendimi inandırabilirim kendi kendimi izlemediğime.Sanki yığınla acı çekiyorum, adeta kendime sorun yumağı yapmış çözmeye çalışıyorum . Oysa bir tutam hayattı elimde olan.Ne bu kadar havalandırmaya gerek vardı, nede paylaş yumağı yapmaya.Uykum geldi, vücudumun imdat ipi çekilmiş gibi.Sanki birileride kırmızı düğmeye basmış acil canları çalıyor gibi.Aslında su insanin fizyolojik ihtiyaçları biz insana çok şeyi anlatıyor.Doyumun bittiğinde durmayı, aç iken doymayı, uykusuzken uyumayı.İste haz ve doyum istem dışı gelir, doyar ve kapılarını ikinci bir çağrıya kadar kapar.Peki ya biz? Uyumam lazım, uyumam...Bir sonraki günün getireceklerini karşılamam lazım.
Dün gece rüyamda bir sandal vardı.Sandal tamda rıhtımın hemen yanında.Kıyıya sanki yeni çekilmiş, ıslaktı belden aşağısı. Yavaş yavaş yürüdüm, yanına varınca içimden bir his, bin ve git...Evet güzeldi bu düşünce.Bindim ve açılmaya başladım.Elimdeki kürekleri aynı anda kullanamıyorum.Birinin yönü diğerine uymuyor, kıyıda dönüp duruyordum.
O kadar yorulmuşum ki sızmışım bu esnada.Kendime geldiğimde denizin tam ortasındaydım.İşte savaş o esnada başlamıştı.Kendimi mi yoksa içimde canından olmak istemeyen, tat derken ardını arayan, doyumsuz istekleri sonlanmayan 'ben'' mi?
Ve sorgulama başlar:
Uzaktan bakınca da koca bir hiç,yakına alınca da....Bütün akılları üst üste konunca yada insanoğlunun sahip olduğu aklı bir araya getirince işte geldiğimiz noktayı görebiliyoruz.Sonsuz evrende bir son aramak,yada sonun başlangıcını akıl etmek,asıl akla mı vardıracak? Yoksa asıl akıl o zaman mı başlayacak?Sonsuz bir son içinde yine sonsuz bir akılla asıl var olanı aramak suyu hep ateşle yakmaya benziyor.
Eminim ki bir gün su yanar,ateş ise onu söndürürse bu anlamsız arayış bir anlama kavuşacaktır.
O sonsuz güç bence insanoğlunun sahip olduğu,benli duyguların kendini araması ve belkide o ben ile kendini bulmasıyla bir başka boyutta o0h'lanacaktır.
Tüm var olanların,insanoğlundan başka düşünemeyen sonsuz canların hakkı bir şekilde akıl dışında aklanacaklar...Sonsuz evrende ben dahi tüm canlıların sonlanmayan hayat araması,fakat çaresiz ve bilinçsiz bir şekilde varlıklarının ortadan kalkmasını cismin akılla mı,ruhla mı,bir bilinçle mi devamını aynı ölçü de merak etmekte.
Keşke gelmeseydik,keşke gitmeseydik.Her ikisine de bir keşke de benden...
Saygılar
O halde hayat nedir?
Bu dünya hayatı, bir soru ile başlar, bir soru ile biter. İlk soru; “adını ne koydunuz? ”, Son soru; “merhumu nasıl bilirsiniz? ”
Rabb’im böyle yaratmış, gereklidir bir fâil
Rahimden ebe alır, dünyadansa Azrail...
*****çok doğru degerli şairim şiirleriniz kadar yazınızda tam anlamıyla yazılmış tebriklerimle.