Karga
Evet besle kargayı oysun gözünü
işşşşte budur
lakin hükümet mi cemaatten faydalandı yoksa cemaat mi hükümetten faydalandı ?
soru bu .!
bekleyip göreceğiz...
EVET Bekledik ve gördük seçim sonrasında düşüldü bu küçük not;
cemaat çatır çatır hükümetten faydalanmış yanii tam bir göz oyan kargaymış bu yazı onikiden vurmuş adeta :)
YORUMLAR
Aga..
Ayıptır sorması. Papağan, bülbül, kanarya vb bir sürü göz oymayacak kuş varken niçin karga besliyorlar ki?))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
yok,sul
her yörük bunları bilir :)
:)))
yaaa işte o karga senin gözünü çıkartırsa
yanarsın sel vuraydıda obaya gözüm bakaydı diye :)))))))))))
selam sevgilerim le
Dere çakılları, biri-birine sürüne- sürüne kum olur!. kadiryeter Kadir Yeter. TRABZON.
"Bağdat uzak ise, yolu yakındır" Türk Atasözü...
Mahallî seçime kalan günleri saymaya, iki elimin parmakları yetiyor artık!... 23- 30 Mart 2014
*Pembe yorumun açıklamalarına hayran kaldım; ne idi o kadar uzun yorumu... yıldızlı pembe...
*:ersinbaşeğmez 23 Mart 2014 Pazar 01:20:19
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=127501
yok,sul
saygılar hürmetlerimle daimen...
Ne adalet düşer ,o dillerden bizlere,ne asaleti kalır,kibir denen illette.Ben bir garibim diyor,diyarlar ötesinde,dili o kadar uzun sopası hep elinde.Yaktı,yıktı,yok etti 40 bin fedaisiyle.
Geride kalan ise bomboş bir sayfa bize.Yazılacak tek bir şey 'Ağlaya ağlaya dünyanızı yaptınız.Hani ahiretiniz?
Saygılar
yok,sul
uygun görmedim onu koymaya
çok teşekkür ederim dost
saygılarımla
Buna benzer bir denemede görüşlerimi detaylı paylaşmıştım....
Türkiye için en kötü ihtilal 61 ihtilalidir, en iyisi de 27 Nisan muhtırasıdır.
Ben, Fransa’da yaşıyor olsam böyle düşünürüm, ama Türkiye’de yaşıyorsam da tam tersini.
Ama isimli şiirimin tam da yeri şimdi.
ama
ilanı
iki yüzlülüğümüzün
Türk Halkı. İki iç gündür bu konuyu düşünüyorum. Neden bu halk AKP iktidarının peşinden gidiyor. Sağduyudan yoksun diyorum bazen, o zaman da vicdanım iyi de bu halk Atatürk’ü, Bülent Ecevit’i, Barış Manço’yu, Uğur Mumcu’yu, Necdet Sezer’i (Verdiğim örnekler Atatürk hariç bu kesimden farkı dünya görüşleri olan kişiler. Atatürk hepimizin ortak değeridir) Hatta Kuşum Aydın’ı, Gülben Ergen’, Mehmet Ali Erbil’i vb. İşin ilginci, iktidarda olup da üçüncü defa oyunu artıran bir parti.
Çoğumuzun farkında olmaktan kaçındığı bir nokta da var. Bu partiyi 2011 yılına kadar aydınların çoğu da destekledi. Ki bunların arasında şimdi dövünen çok olsa da, o dönem destekleyen aydınlar herhalde parayla satın alınmadı.
Şimdi…
İktidar özellikle 2011 yılından sonra arttırdığı baskı yönetimine, kendinden olmayanları dışlamanın ötesinde sesini kesmek için her türlü hukuk içi ve hukuk dışı uğraşmasına, insanların bırakın yürüyüş yapmasını başını kaldırmasına bile müsaade etmemesine, karşı taraftan olduğu için Berkin’in ölümünde baş sağılığı dilemek yerine tabanına hedef göstermesine ve özellikle son üç dört yıldır battığı yolsuzluk bataklığına rağmen halkın bu olumsuzlukları görmekten kaçınarak ısrarla bu partiye oy vermek istemesinin nedenlerini, halkın eğilimlerini doğru değerlendirmeden bulamayız. Hele, yolsuzluk bu kadar diz boyu olmuş ve ortalık telefon görüşmelerinden geçilmiyorken ve hatta bakan çocuklarının evlerinde para makineleri bulunmuşken çoğunluğu Müslüman olan bu halk, neden halen Başbakanın peşinden gitmektedir?
Hangimiz göğsümüzü gere gere benim babam çalıyor ama çaldıklarından bir kısmını bize vererek karnımızı doyurmamızı sağlıyor? Diyebilir. Ak parti seçmeni yolsuzluk dediğimizde, biraz da bizimkiler çalsın, hiç olmazsa çalışıyorlar, bize para (yaşlılık aylığı, yardım, yurt vb.) veriyorlar diyorlarsa bu durum onların yolsuzluğu, hırsızlığı onaylaması anlamına gelmemekte, aksine sizle uğraşmak istemiyorum demektedir. Evet, biliyorum biraz karışık oldu.
Her şey bir yana hiçbir anne baba bir çocuğun ölümüne seyirci kalamaz. Bırakın Berkin’i, teröristin bile cenazesinde insan üzülür, sonuçta öldükten sonra ne siyasi görüşü, ne de diğer farklılıklarının anlamı vardır. Artık o bir ölüdür. Ki Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda ve daha anmadığım birçok savaşta bile ölülere saygı duyulmuştur. Ölen bir tarafa O’nun annesinin ağıtlarını ne birisi dindirebilir, ne de yüreğine düşen yangını söndürebilir. Mehmetçik’i şehit eden terörist öldürüldüğünde ne kadar da iyi olmuş desek bile vicdanımızla kaldığımızda baş başa, hasbelkader o ölen teröristin ailesinin yanında olduğumuzda susarız, baş sağlığı dileriz. Bu siyasi söylemler bir tarafa mahallemizde biri öldüğünde küs olduğumuzda bile gider baş sağlığı dileriz.
Peki, Başbakanın baş sağlığı dilemek bir yana halkın önüne attığı Berkin ve ailesini AK parti seçmeni niçin yuhalamakta? Ve niçin O ailenin acısına ortak olup O’nu vuran polisin yakalanmasını istemek yerine gerek gerçek hayatta, gerek medya ortamında gerekse sosyal platformda eleştirdikçe eleştiriyorlar.
Neden?
Niçin?
Türkiye için en kötü ihtilal 61 ihtilalidir, en iyisi de 27 Nisan muhtırasıdır.
İşin özü burada. Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’de rejimi korumak askeriyenin göreviydi. Bu da askeri vesayet getirdi. Asker bu rejimin hassaslığına o kadar çok inanmıştı ki (Kolay değildir, kanınızı dökerek kazandığınız vatan toprağını uçan bir kelebekten bile zarar geleceğini düşünürsünüz) en ufak bir rüzgârda bile onu korumak için hamle yaptıkça farkında olmadan potansiyel düşmanlarını artırıyordu. Sonuçta asker savaşı bilir, gerisi teferruattır. Atatürk gelecekte olacaklarla ilgili endişe taşıdığından dolayı askerin barıştaki yeri kışladır diyordu. Hangi ülkede militarizm ile demokrasinin yolu kesişmiş ki bizim ülkede kesişsin. Zaten kesişmesi doğanın kanununa aykırıydı. Ve 61 ihtilali. Türkiye’ye getirilen en özgürlükçü anayasa. Sol kesim bu ihtilali çok destekler. Sonuçta, ihtilal olmasaydı Adnan Menderes hükümeti ülkeyi nereye götürecekti? Bunun cevabı için şu an ne desek boş. Keşke, ihtilal yerine sandıkla gelseydi o özgürlüklerin geniş olduğu anayasa. Yanlış hatırlamıyorsam 12 Mart döneminde de bir Genel Kurmay Başkanı 61 anayasası için bu elbise halka çok bol, daraltmak gerek, demişti.
Bu ihtilal bize şunu da öğretmiştir, kominizim gelecekse onu da biz getiririz. Biliyorum bu cümleyi ihtilali yapanlar demedi. Ama 61 ihtilali ile asker ben ülkede istediğim zaman balans ayarı yaparım, bu güç ben de var, dedi. Ve başta 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat vb. bir sürü müdahaleler. En çok da sola. Belki de sol kazandım dediği 61 ihtilali ile kaybetmiştir ki şu anda geldiğimiz nokta maalesef onu gösteriyor. Bu arada şunu özellikle söyleyeyim, ihtilal gerekli miydi, gereksiz miydi tartışması yapmıyorum. Ben sadece bir insanın ya ihtilalin yanında ya da karşısında olması gerekliliği adına konuşuyorum. Ta ki 27 Nisan muhtırasına kadar. O muhtırayı Hükümet deyim yerindeyse kaile almadı. Ve Türkiye’de ihtilaller dönemi bitti. Artık asker barışta nerede duracağını biliyor. Kimisi 27 Nisan muhtırasının Yaşar Paşa ile Erdoğan arasında karşılıklı dövüş kapsamında düşünüyor. Ben yine söylüyorum, demokratsam tüm ihtilallere aynı mesafede olmak gerekir açısından bakıyorum. Benim elbette Balyoz, Ergenekon vb. hukukun linç edildiği davaları onaylamam mümkün değil.
Devleti, Cumhuriyeti, laikliği koruma refleksi elbette Cumhuriyet’in ilk yıllarında olacaktır. Nasıl ki bir fidan diker ve onu büyüyünceye, ayaklarının üstüne basıncaya kadar soğuktan, rüzgârdan korumak için önlemler alıyorsak Cumhuriyet’i henüz bir fidan iken korumak için; gerek isyanları bastırmak, gerek İstiklal mahkemeleri kurmak gerekse diğer sert önlemleri almak elbette o dönem için doğru olandı. Ama 1950‘li yıllardan sonra devleti korumak için ne muhafazakârları, ne komünistleri, ne ülkücüleri, ne de Kürtleri dışlamak doğruydu. Yapılan tek şey, devleti korumak adına özgürlük alanını daraltmak ve merkezin dışında kalan ister sağ olsun ister sol kesimi yeraltına atmaktı. Yıllarca bu başarıldı. Elbette bu kesimlerden biri muhakkak o özgürlük alanını kendi lehine genişletecekti. Ben bu arada solun Türkiye’de niçin askeri ve bazı ihtilalleri desteklediğini halen anlayamam. Hiçbir demokrasi kültüründe sol düşünce, militarizmi desteklemez. Solun niçin oy alamadığı konusunda değişik defa görüşlerimi yazdım. O sebeple o konuya girmiyorum. Zaten, AK partinin neden iktidarda olduğu sorusunun cevabı, aynı zamanda neden sol tek başına iktidara gelemiyorun da cevabıdır.
Sonunda Ak Parti o özgürlük alanını ilk önce herkes adına genişletti. Ya da çoğunluk o şekilde algıladı ya da algılamak istedi. Bilemiyorum, ama sonuçta 2000’li yılların başına kadar dar olan özgürlük alanı delindi. Elbette kaymağını da delen, genişleten kesim yiyecekti. Sol olarak istediğimiz kadar türkü okuyalım, AK parti muhafazakâr kesime istediği özgürlüğü verdi. Onları Cumhuriyet’in kurulması ile kaybettikleri özgürlüğü zaman içinde verdi. Neler mi verdi. Önce onların birey olduklarını hissettirdi, insan olduklarını. Onların sorunlarını içki masalarında anlaşılmayan felsefi sözcükler yumağında konuşan aydınların ağızlarından alıp kendi dillerinden konuşan, onları anlayan, kavrayan insanlara verdi. Yeşil kart, sağlıkta yapılan iyileştirmeler, yaşlı aylığı, ev ziyaretleri, benim bacım söylemi, dış devletlere dik çıkışları, yeşil sermayeyi ön plana alması, Anadolu kaplanları dediğimiz Kayseri, Gaziantep, Denizli vb. illerin ekonomide söz söylemesini sağladı. Kara yollarını artırdı, uçak yolculuğu ile halkı tanıştırdı. O kesimi kabullenmeyen askeri vesayeti yok etti. Başörtü meselesini halletti. Dini mekânlara değer verdi. Geçmişe sahiplendi. Sağ kesimin sevdiği Adnan Menderes’e sahip çıktı. Din adamlarını ön plana aldı. Fakir öğrencilerin kalacağı, eğitim alacağı yurt işini halletti. Bunları söylerken AK parti seçmeninin gözüyle bakıyorum olaya.
Kürt kimliğini kabul etti. Onların varlığını özgürlük sınırının içine aldı. Biliyorum bunu ilk Erdal İnönü yaptı diyeceksiniz. Doğru, Erdal İnönü siyasi olarak yaptı. AK parti ise halkın nabzını tuttu. Askeri vesayeti kırarak, askerleri içeri atarak muhafazakâr kesimden sonra Kürt halkının da tabanını yanına çekti. Açılımlarda bulundu, görüşmeler yapıldı. Sonunda şehitlerin gelmesini, teröristlerin ölmesini önledi. Ne pahasına? İnanın halkın gözünde ne pahasına olduğunun o kadar da önemi yok.
Demokrasiyi özümleyemeyen kesimler gün gelir demokrasinin kendilerine sağladığı özgürlüklerden faydalanmalarına rağmen başka kesimlerden rahatsızlık duyarlar.
Çünkü iktidara demokratik yoldan geldiklerini düşünmekten ziyade demokrasinin boşluklarından geldiklerini sanırlar. Ve sanırlar ki, kendileri gibi düşünmeyenler iktidara gelmek için demokrasinin boşluklarından faydalanacaklar ve kendilerini 2000 yıllardan önce olduğu gibi özgürlüklerini kısıtlayıp yasal çizginin ötesine atacaklar.
AK partili seçmenin en büyük korkusu bu. AK parti iktidardan giderse ülkede yine kaos olacaktır. Kendilerine verilen ( bilerek verilen dedim, alınan değil) maddi ve manevi özgürlüklerin ellerinden alınacağını düşünürler. Öyle olunca da kendilerinin gibi düşünmeyenlerin sistem dışında olmasını isterler. Bu, askerlerin Cumhuriyet’i koruma refleksleriyle aynıdır, sadece karşısındakiler değişir. Onlar için artık ne yolsuzlukların önemi vardır, ne Gezi direnişinin ne de Berkinlerin. Onların gözlerinde Berkin kesinlikle mühimdir ama kurdukları sistemi korumak adına bunu itiraf etmekten ziyade ret ederler. O’nun sisteme saldırmak için kullanıldığını düşünürler. On yıl boyunca Gülenle hükümetin kol kola yürüdüğünü bilirler ancak, Gülen’in Başbakan’ı sattığını düşünürler. Polisin sokakta gösteri yapan bir vatandaşa kurulan sistemin bozulmaması adına su sıktığını, plastik mermi attığını, zor kullandığını düşünürler. Onlar için tek doğru, sistemi koruma refleksidir. Çünkü sistem sürdükçe kendileri ama daha çok da çocukları mutlu olacaktır. Hangimiz kendi çocuğumuzun mutlu olmasını istemeyiz. Hükümet yolsuzluklarının üzerini kapatmak, özgürlük alanını daraltmak için bir sürü kanun çıkardığını biz düşünsek de onlara göre bu yapılanlar sistemi korumak adına alınan önlemlerdir.
Sonuç olarak, Gezi, yolsuzluk vb. olaylar bir dalganın vurduğu kayada yaptığı tahribat kadar Ak parti seçmeninde oy kaybettirecektir. Elbette, dalgalar zamanla kayada tahribatı artıracaktır. Ama ne zaman? Peki çözüm?
Her şeyden önce her parti kendi seçmenine sahip çıkacak. Bunu gören ilk lider Devlet Bahçeli oldu. Yıllardır şehit edebiyatı yaptığı için seçmen kaybettiği söylenen MHP’yi, bu yıl daha farklı söylemlerde ayağa kaldırdı. MHP’ye küs olan seçmeniyle barıştı. Hatta merkez sağdan bile yeni seçmen kazandı. BDP nin seçmeni zaten belli. CHP’nin yapacağı fazla bir şey yok. AK parti seçmeninden oy alması çok zor. O da kendi seçmenini toplayacak ki Kılıçdaroğlu’nun yapamadığını yolsuzluk olaylarını patlatan Cemaat yaptı. Sol seçmenin gözünü açtı. Kılıçdaroğlu şunu iyi yaptı. O’da merkez sağdan oy istedi. İşte AK parti’de emanet duran yüzde 20–30 arasındaki merkez sağın oyundan ne kadar koparılırsa o kadar AK parti zayıflar.
Son olarak; bunca yapılan hukuk dışı işleri, yolsuzlukları, rüşvetleri, onlardan olmayanların özgürlüklerinin kısıtlanıp değer verilmemesini, Berkin’in öldürülmesine gösterilen tepkiyi, ayrımcılığı neden anlamıyor diye AK partiye fanatik bir şekilde bağlı olan, Başbakan’ın yaptığı her şeyi doğru kabul edip O’nu can siper hane savunan seçmenine kızmaktan ziyade empati kurup anlamak gerek.
Yoksa nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa…*
yok,sul
şimdi görüşleriniz şöyle ki zaaten birilerinin gör diye hazırladığı mecburen düşünülmesi gereken şeylerin yazıya dökülüş şekli diye düşünüyorum ve yemeğin adı pilav tavuk
hatta diğer taraftaki yemeğin adı da pilav tavuk olduğunu belirteyim
amma diger tarafta kaşıkla değil de elle yeniyor
fark sadece bu kadar mesela dersek
herkes pilav tavuğu sever :)))
çok çok teşekkür eder saygılar sunarım üstadım hoşcakalınız...
İkisi de birbirinden faydalandı ve iş çıkar ilişkisine dayalıydı zaten ama dersanelerin kapatılma konusu
aralarını kapanmaz biçimde açtı.
Ondan sonra saldırılar başladı.
İyi mi oldu derseniz bir bakıma tabii iyi oldu.
Herkesin ne olduğu, kim olduğu anlaşıldı.
Montaj palavraları atıldı.
Öyleyse ver incelet tape mi neyse, onları.
saygılar..
yok,sul
saygı hürmetlerimle hoşcakalınız
Aslında konuyla ilgili çok güzel bir fıkra var da işte olmuyor üstadım, anlatılmıyor ki...
yok,sul
neyse giderken bir dereye rastlamışlar
derken kuzu gerilmiş koşmuş koşmuş atlamış geçmiş
neyse keçöi de atlamış lakin
keçi katılıyor gülmekten bağıra bağıra gülüyor
velhasılı sormuş kuzu yahu neden gülüyorsun
demiş işte atlarken kuyruğun kalktı
eee
işte poponu gördüm :))))))))))
kuzu demiş ki
ülen senin kuyruk hep yukarda değilmi ben her zaman görmüyormuyum da sana ne oluyor sanki...
:)))))))))))))))
Koyun ile kuzusu otlanırken yerde, efendim kartalın biri kuzuyu gözüne kestirmiş. Tam süzülürken başka bir kartalla karşılaşmış. Aynı kuzuya gidiyor. Başlamışlar havada kavgaya. Çığlıklar, tüyler savruluyor. Koyun başını kaldırmış, bakmış olanlara, demiş yavrum bak hele, koca gökyüzünü paylaşamamışlar da kavga ediyorlar.... Oysa paylaşamadıkları kuzu....
Kuzular da 30 martı bekliyor kuzu kuzu. ;)
yok,sul
evet aynen öyle üstadım
evet bir oy kaybı yaşayacak iktidar lakin tepki ( fethullaqh karşıtları ) nın oyu var ki daha fazla
yanılıyor da olabilrim tabii ki de
yanılsam ne yanılmasam ne de
işte insan gerçekleri görünce illahaki taraf tutuyor
saygılar sevgilerimle...