- 998 Okunma
- 15 Yorum
- 2 Beğeni
Bana Oğlumu Ver...7
Kafkas dağlarının 5000 küsur metre rakımlı doruklarını yurt tutan buzullardan doğan Rioni Nehri, kuzey güney istikametindeki hızlı akışı sonrasında, sularını Kolhida ovasını ulaştırdığında yavaşlar, yatağını genişletir, açılan kanallar vasıtası ile tarıma elverişli araziye en doğru tarif ile hayat bahşeder.
Bu sakin akış, üzerinde ulaşım yapılmasına imkan verdiği gibi, görsel açıdan da doyumsuz bir seyir zevki sunar insanlara. Poti şehrinin kuzeyinde bir noktadan iki kola ayrılarak Karadeniz’e ulaşan nehre, daha sonraları bir kanal açılarak, şehrin içinden de denize dökülmesi sağlanmıştır. Böylece, geniş kumsalları ile ünlü bu küçük şehre, hoş bir nehir manzarası da kazandırılmıştır. Poti’de güzeldir Rioni nehri, sihirli bir tablo sunar bakışlarınıza. Bu sakin ve sessiz akışı ruhunuzu dinlendirir, aheste bir huzur esintisi okşar duygularınızı.Her iki yakasına dizilmiş söğüt ağaçları, adeta hararetini dindirmek, bir kaç yudum su içebilmek için dallarını nehrin bu nazlı akışına uzatırlar, rengarenk ördekler de, bu dalların arasında nazlı nazlı gezinip dururlar.
Nehrin bu durgun akışı, bir mahzunluğu, bir yorgunluğu, ucu bucağı belli olmayan bir belirsizliği taşımıştır hep duygularıma, düşüncelerime.Bu güzel nehir, yanı başında yaşadığım tüm zaman zarfında beni oldukça çok etkilemiştir. Zira, doğup büyüdüğüm coğrafyadaki tüm ırmaklar, hep sert, hep öfkeli akarlar, hep deli doludurlar. Bir an önce denize, ana kucağına, yar sinesine kavuşmak için, zamanla, doğayla, canlılarla büyük bir mücadele içindedirler. Bazen sel olur, doğanın öfkesini kusar, yakıp yıkarlar önüne ne çıkarsa; bazen boynu bükük bir garip derecik olurlar, dağda bayırda kendilerini yaşatacak gözeler ararlar. İroni, hiç öyle değil. Hep uysal, hep nazlı, hep sevimli.
Şehrin iki yakasını birbirine bağlayan,estetikten nasibini almamış köprünün pis korkuluklarına yaslanıp; Kafkas dağların tüm ihtişamını koklayıp, sonra da ayaklarınızın altına seriveren ve 500 m ileride Karadeniz’e kavuşturan bu güzel nehri seyrediyorum hayranlıkla. Poti’deki ilk ve tek aşkımdır o. Rioni.
Çalışacak doğru dürüst bir işleri olmayan yöre insanları, sabahın bu serin saatlerinde pek sokaklarda gözükmüyorlar; dolayısı ile iş yerine yürüyerek gitmeyi seven bizlere gün doğuyor, şehrin sessizliğinin tadını çıkarıyoruz.
Bir adım önümden, ilerlemiş yaşına rağmen, oldukça tempolu yürümekte olan Şamil Bey’i seyrediyorum arkasından. Zayıf, uzun boylu, geniş omuzlu, dinç bir adam Şamil Bey. Çalışmayı seven, çok düşünen, az konuşan, konuşunca da anlattığını dinleten bir beyefendi.
-Yene qaldın arhalarda. Aç pergerleri, gec qalacağıq! ...
-Senin kadar boyum olsaydı çoktan şantiyedeydim ben!
-Etrafını seyr etmeden, getmeyi unudursan.
-Ama gerçekten çok ilginç yerler var. Binalar, ağaçlar, insanlar,
arabalar, heykeller. Şu ağaca bak, ne kadar hoş bir çiçeği var. Bundan bir fide alıp, memlekete götüreyim, yurduma güzellik ithal etmiş olurum.(Gerçekten Manolya’yı dalında ilk kez orada görmüştüm.)
-Çiftçi bilersenmi, mühendis bilersenmi, şair nesen anlamadım.
-Şamil Ağabey, sen hikayeni anlatmaya devam et, inan ben yazar olacağım sayende.
-Burah laqqırtıyı. Işçiler bizi gözleyir! ...
Güzel bir ofisimiz var limandaki gümrük sahası içinde. Masalarımız karşılıklı Şamil Bey ile. Yanı başımızdaki küçük pencereden, limanda hurda demir yükleyen gemileri görebiliyoruz. Sevimsiz manzaranın en güzel tarafı, gemilerde dalgalanan ay yıldızlı güzel bayrağımızın muhteşem görünümü. Hemen hemen her gün, en az 3-4 adet Türk bandıralı gemi yük için uğruyor limana. Onların personeli ile sohbet güzel oluyor doğrusu.Bir bukle memleket hasretimizi dindiriyoruz.
Şunu da belirtelim burada; Poti Limanı, Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler’den gönderilen silah yardımının önemli merkezlerinden biri haline gelmiş, buradan ve Batum’dan yüklenen silahlar, Kuva-i Milliye’ye çalışan takalar ile Samsun’a taşınmıştır.
Hatta bu olayın türküsü bile vardır.
’Piryoz çakıyor piryoz da selam olsun Rize’ye
Elli beş sefer ettim da Kuvayi Milliye’ye
Of, sürmene, araklı da yanaştım Trabzon’a
Kurtuluş savaşında da çalıştım kana kana’
Sakin bir gün. Öğle yemeği sonrasındaki dinlenme molamızdayız.Şamil Bey, ısrarlarıma dayanamıyor, sigarasından derin bir nefes çektikten sonra, bakışlarını Karadeniz’in ufuk çizgisine birleştirip, kaldığı yerden hikayesini ağır ağır anlatmaya devam ediyor.
-Harada qaldın ana? Her kes toplanmışdır, yer tapa bilmeyeceyik! ...
-Geliyorum Saide. Masanın üzərindəki yemek qabını almağı unutma.
-Aldım. Tez ol ana, çoh həyəcanlıyam.
-Geldim! ... Necə oldum qızım?
-Çoh gözelsən ana. Sen hər zaman gözəl oldun zaten.
-Sağ olasan gözəl qızım menim. Telasik edek hadi, gözlətməyelim.
O gün, Bakü’nün bu sakin mahallesinde sıra dışı bir hareketlilik yaşanıyor, bilhassa kadınların içi içine sığmıyordu. Günlerdir çalışmalar, hazırlıklar yapılmış, giysiler, yemekler hazırlanmış, sonunda da büyük bir merakla beklenen gün nihayet gelip çatmıştı. Nasıl heyecanlı olmasınlar? İlk kez yurt dışından, hem de kardeş ülke Türkiye’den bir bayan ses sanatçısı, memleketlerine konser için geliyordu. Üstelik de, organizatörün evinde, yani kendi mahallelerinde misafir kalacaktı. Azeri bayanların telaşının temelinde bu olay yatıyor, genlerinde barındırdıkları Türk misafirperverliğinin etkisi, Türkiye’den gelecek olan hemcinslerinin rahat ettiremeyecekleri konusunda bir tatlı telaş yaşamalarına sebep oluyordu.
Şamil Bey’in annesi Gülnare Hanım ve ablası Saide, hızlı adımlarla misafirin ağırlanacağı eve doğru yürüdüler. Girişteki büyük salon hınca hınç dolmuştu. Mahallenin tüm bayanları, yaşlısıyla, genciyle, çoluk çocuk oradaydılar. Dili tam anlamıyla anlaşılamıyorsa da, yine de kendini ifade edebilen genç bayanın anlattıklarını sessizce dinlemekteydiler. Hepsinin ilk kez bir yabancı ülkeden gelen bir misafirleri oluyordu. Üstelik de kendi dillerinde, Türkçe konuşmaktaydı.
Saide, giriş kapısının kenarında kendine yer bulabilen annesinden ayrıldı, büyük bir maharetle oturanların arasından süzülerek, misafirin tam karşısına kadar geldi. Onu çok yakından görmek, konuşmalarının her kelimesini, en ince ayrıntısına kadar işitmek istiyordu. Aslında kader, Saide’nin kolundan tutmuş, onu, değişmez alın yazısının kucağına doğru itmişti.
Sohbet uzadıkça uzadı. Sorular soruldu, cevaplar alındı, şarkılar söylendi, yenildi, içildi, eğlenildi… Misafir, kendisine gösterilen bu misafirperverlikten çok hoşnut kalmıştı. Bir taraftan sorulan sorulara cevaplar yetiştiriyor, bir taraftan etrafına gülücükler dağıtıyor, bir taraftan da bu sevimli insanları teker teker,detaylı inceliyordu.
Bir ara gözü ön tarafta kendisini dikkatle süzen genç kıza takıldı, ötekilere göstermediği bir ihtimamla onu süzdü. Gülen yüzü birden ciddileşti, bakışlarını merak esintileri kapladı.
-Gel buraya bakayım güzel kız! Diye seslendi.
-Buyurun efendim.
-Adın ne senin?
-Saide efendim.
-Ne güzel ismin var?Buralı mısın sen?
-Beli, bu mahallede yaşayıram.
-Ailen burada mı?
-Anam ve qardaşım var. Atam gavgada öldü.
-Azerbaycan dışında tanıdığınız var mı?
-Yoh kimsemiz. Biz burada yaşayarıq hepimiz..
Kısa sohbet burada bitti. Kalabalık toplantı olanca güzelliği ile sürüp gitti. Şarkıcı hanımın düşünceli hali yüzünden pek kaybolmadı. Belli ki hala aklını kurcalayan bir şeyler vardı o güzel kızla ilgili.
Toplantı dağılırken Saide ve annesini yanına çağırdı. Önce gözlerine baktı uzun uzun sevgisini savaşa gömen kadının.
-İstanbul’da bir tanıdığınız kesinlikle yok öyle mi?
-Kimsemiz yohdur.
-İlginç, diye söylendi kendi kendine.Bu işte bir gariplik var.
-Nedir qarib olan?diye sordu Gülnare hanım.
-Şu takılarımı görüyor musun? Diye kolyesini, künyesini gösterdi sanatçı kadın. Bunları aldığım bir kuyumcu arkadaşım var İstanbul’da. Çok iyi bir insandır, kendisini çok sever ve taktir ederim. Azeri dostudur aynı zamanda. Bu organizasyonun tertiplenmesinde de emeği geçmiştir. İnan o arkadaşım,senin kızına tıpatıp benziyor. İsmail Memedli’dir ismi!...
Gülnare Hanım’ın birden gözleri karardı, sendeledi, düşmemek için yanı başındaki kızının omzuna tutundu.
-Yoldaşımın adı İsmayıl Memmedov idi. Diye alçak bir sesle fısıldadı zorlukla.
Uzun yıllardır hiç dinmeyen gözyaşları, aşina oldukları güzergahı takip ederek, soluk yanaklarından usul usul süzülmeye, ayak uçlarına dökülmeye başladı yine.(Devam edecek)
Çiftçi bilersenmi...Çiftçi misin
Burah laqqırtıyı.....Konuşmayı bırak
Gözleyir.................Bekliyor
Harada...................Nerede
Tapmak..................Bulmak
Nece.......................Nasıl
Telasik....................Acele
Beli..........................Evet
Ata..........................Baba
Gavga.....................Savaş
Bir tutam hayat-05.03.2014-Azerbaycan
YORUMLAR
böyle karşılaşmalar hep ağlatır beni. boğazım düğümlendi......
bu olay gerçek mi?!!!
Bir tutam hayat
Son bölümde çözülecek zaten.
Bir tutam hayat rumuzu altında yayınladığımız tüm hikayeler gerçektir efendim.
Kurgulama işini pek beceremiyoruz.
İlginize teşekkür ediyorum.
öncelikle geç kalmışlığımın özrü ile
sen el memleketinde Rioniyi anlatırsın
ben buradan Kızılırmağı ve buluşur karadenizde
gönlümüzden düşenler dostum...
ve yazının finali öylesine bir hale düşürdüki yüreğimizi
çarpıntım desem hüzün mü desem
bir garip oldu içimiz işte...
bir sonraki bölümü de peşinden okuyacağım için
çok mutluyum şairim
her aman ustaca okunan kalemini gönülden kutladım
her dem saygı ve selamlarımla
dağ dağa kavuşmaz,insan insana kavuşurmuş ..ey güzel Allahım nerden nereye..hikmetinden sual olunmaz...şu an gözyaşlarımı zor tutuyorum..mesai arkadaşlarım birşey var zannedecek...Rabbimin büyüklüğünde kaybolup gidiyorum bir kez daha
sağol yazar Arkadaşım sağol..mutluluk gözyaşlarımı içime akıttığın için...Bu hikaye beni aparıftı hemeşe umuda :))
Bir tutam hayat
Sekizinci bölümü yarın asacağız da,
son bölüm ne zaman gelir, bilemiyorum?
Zira,
o arada bir Türkiye seyahatimiz olacak.
Teşekkür ediyoruz ziyaretinize.
Sevgili Gökhan
6. ve 7. Bölümleri birlikte okudum. Sana yorum yazmadan önce de diğer yorumlaro okuyunca üzüldüm doğrusu. Neye mi üzüldüm: İki bölüm sonra bitirecekmişsin bu yazıyı. Yani iki bölüm sonra bu eşsiz eser artık bitiyor. Oysa ben daha uzun bir roman bekliyordum çünkü tadına doyulmaz bir anlatımın var. Bütün arkadaşlar da aynı kanatte. Bu eser mutlaka kitap olmalı ve edebiyat dünyamızda yerini almalı.Tek kelimeyle muhteşem. Sen gerçekten de güçlü bir yazarsın. Tebrik ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Bir tutam hayat
beni sonunda dolduruşa getireceksiniz,
saçma sapan bir girişimin içine sokacaksınız.
Kızım edebiyat öğretmeni.
Hikayeleri bir götürüp göstereceğim.
Bakalım ne diyecek?
Gelişmeleri aktarırım buraya.
Güzel yorumuna teşekkür ediyorum.
sami biberoğulları
Merhaba Bir tutam hayat, öykünüzü okudukça Canan Tan'nın romanları geliyor aklıma. Üslup açısından değil tabii. O da hemen hemen her romanın da ya da benim okuduğum romanlarında mutlaka bir şehrin, bir mekanın tanıtımını yapar. Siz de öykünüzde bizlere çok güzel görseller sundunuz.
Sanırım öykü bitti, devam edecek yazmıyor. Kalanı okuyucuya kalacak belki de. Başlayış gibi bitiş de güzeldi.
Hayat tesadüflerle dolu ya, kim bilir bizleri hangi tesadüfler bekliyor?
Tebrikler, saygılar...
Bir tutam hayat
Unutmuşum devam edecek yazısını.
Hikayemiz bitmedi henüz.
İki bölüm daha var.
Her zaman güzel yorumlarınızla yanımızda oluyorsunuz.
Çok sağ olun efendim.
esasen yazınızı dün okudum bilgisayarımdaki arıza nedeniyle yorumum gecikmeli oldu özür dilerim
Gökhan Bey benim için siz gerçek bir yazarsınız öykü roman vs gibi kitap denemeniz oldumu bilmiyorum. ancak denemenizi ısrarla tafsiye ederim inanıyorumki geniş bir okuyucu kitlesi oluşturursunuz tabi bizlerde sitemizden dünyaca ünlü bir yazarın çıkmış olmasının haklı gururunu ve onurunu yaşarız düşünüyorumda harika olur.
saygı sevgi selamlarımla.
Bir tutam hayat
Bir kızım var, edebiyat öğretmenidir.
Bu yazdıklarımı ona bir göndereyim,
bakalım nasıl fikir beyan edecek.
Daha sonra sizi bilgilendireceğim.
Güzel yorumunuza teşekkür ediyorum.
Dostlara yürekten katılıyorum. Ve saygıyla selamlıyorum değerli kaleminizi. Yazınız, efendim.
Okumak adına mutlu oldum. Kutluyorum can-ı gönülden.
Selamlarımla...
Bir tutam hayat
Güzel yorumlarınızı hiç eksik etmiyorsunuz.
Ne mutlu bize ki, böyle kalem dostlarına sahibiz.
İlk 6 bölümünü bir solukta okuduğum ve 7. bölümü görür görmez işi gücü bırakarak başka bir aleme daldığım enfes bir ziyafet bu! Anlatımınız mükemmel olduğu gibi, Türkçeyi ve noktalama işaretlerini kullanımdaki ustalığınız her türlü takdirin üzerindedir. Bütün bunlara ilaveten Azeri lehçesini kendi alfabesi ile vermeniz, okuyucuya sizinle aynı ortamdaymış hissi yaşatıyor. Bu seriyi düzenleyip bir bütün halinde kitaplaştırsanız harika bir roman çıkar ortaya...
Devamını heyecanla bekliyoruz...
Bir tutam hayat
Noktalama işaretlerinde, daha alacağımız çok yol var.
Keşke diyorum, edebiyatla ilgili dersler alsaydık biraz.
Bazen, çok acemice hatalar yaptığımız bir gerçek.
Hikayeyi beğendiğinize sevindim.
Şamil Bey'in gerçek hikayesidir bu.
Bir tutam hayat
Teşekkürler yorumunuza.
Bir tutam hayat
Çok sevindim beğendiğinize.
epeydir sitede gezindim durdum.... bir uyarı bir tutam hayatın yazısı.... okudum hemde bir solukta..... birde demezmi ben yazar olacağım diye peki neyin eksikki GARDAŞ....en derin sevgilerimle
Bir tutam hayat
Ah senin o tatlı dilin yok mu?
Çok sağ ol.
siz bence yazarlığa doğru kanat çırpıyorsunuz
ama sanırım Ahmet Altan bu durumdan etkilenmiyordur. Sonuçta; kulvarınız farklı. O bir kadın ruhunun, teninin derinliklerinde yüzerken, yüzdürürken siz hayatın diğer yanlarında dolaşıyor, kaleminizi dolaştırıyorsunuz. Şimdi aklıma geldi, ikinizin yazıların toplamı belki de hayatın tamamını anlatır. Sabah sabah uçuyorum galiba. O da sizin sayfanızda yorumumu yazarken dostluğunuzun verdiği özgürlükten olsa gerek.
Türk Bayrağı... Bazen O'nu görmenin ne kadar da insana gurur verdiğini bilenlerdenim. Bir keresinde de O'nu görünce yaşama döndüğümü hissetmiştim. Neyse, dostum yazınız dışında her konudan dem vurduğunu düşünseniz de beni bu konulara sevk eden anlattıklarınızda bulduğum güzelliklerin aklıma düşürdükleridir.
tebriklerimle dostum
Bir tutam hayat
Buna rağmen bir çok yazısını okumuşumdur.
hatta, bir de kitabını okumuştum.
Deneme miydi, roman mıydı hatırlayamıyorum.
Çok hoş ve sürükleyici bir dili vardır.
iyi bir yazardır.
Ersin kardeşimizin konuları işleyiş biçimi ona benziyor biraz.
Kadın anatomisi üzerine, onun da çok ilginç anlatımları vardır.
Ziyaretine, güzel yorumuna çok çok teşekkür ediyorum dostum.
Sağ ol.
Yazar olmak her babayiğidin harcı değil.
Kesin emekli olur,
ev işlerine yardım etmeye başladığımızda,
belki çok boş vakit ve düşünecek günler bulabiliriz;
oturup yazmayı deneyebiliriz işte o zaman.
Biraz da dil bilgisi dersi almamız lazım gibi geliyor bana.
Bir tutam hayat
Teşekkür ederim ziyaretinize.
Olmaz dersin ama o tesadüf insanı nelerle karşılaştırıyor,tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
Yaşanmış bir hikaye bu.
Tesadüf neleri değiştiriyor insanın hayatında.
Teşekkür ederim yorumunuza.