- 847 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Adi Herif ,..! sevdim seni.
Adi Herif ,..!
26 yaşına kadar yaşadığım toprakları, evimi, memleketimi velhasıl hayatımın kocaman bir bölümünü bırakıp yaşam ve ekmek kaygısı ile göç kervanına katıldım.
Tutunmak zor oldu koca şehirde, öyle sağlam dostluklar yok burada.
Kelimeler cilalı, dostluklar yapmacık boyalarla boyanmış, insanların yüzlerinde sahte maskeler.
Halinizi soran yok, yüreğinizde kocaman volkanlar şehr-i İstanbul’da tek başınıza kalırsınız.
Böyle bir gün akşamında yorgun ve argın döndüm eve. Biraz dinlendikten sonra oturduğum yerde uyuyakalmışım.
Telefonun acı, acı çalmasıyla yerimden fırladım.
Telefon, PTT’nin demirbaş telefonlarından, kırmızı renkli, parmağınızı sayıların bulunduğu çembere takarak çevirmeli aranan modelden. Mermer sehpanın üzerinde durduğundan sesi biraz daha kulak tırmalayan türden.
Uyku sersemi bir halde kaldırdım ahizeyi, daha alo demeden karşımdaki ağlamaklı bir sesle,
- Adi herif, insan bu kadar bekletilir mi.? Bu kaçıncı yalanın. Aksaray gibi kalabalık bir yerde tam iki saattir bekliyorum seni. Allah senin belanı versin… Ben seni sevmekten başka ne yaptım.?
Karşımda genç bir bayan sesi, titreyen ve ağlamaklı ses, o kadar kırılgan, o kadar incinmiş ki ahizenin ucunda kim var, kiminle konuşuyor farkında değil.
Arka arkaya sıraladığı kelimelerin bitmesini bekledim. Bir süre konuştu, kızgınlıkla bazı istenmeyen kelimeler kullandı, ağlamaktan kısılmış sesinde yinede bir hüzün ve içtenlik vardı.
Son kelimesi can alıcıydı “ ben seni sevmekten başka ne yaptım”
Konuşması bitince bir şeyler söylemek ihtiyacı hissettim.
Haklısınız dedim, kusura bakmayın elbette sevgi olmadan bir şey olmaz. Hem gecenin bu vakti sizi yalnız bırakan, sevginize saygısı olmayan biri için ne deseniz haklısınız.Ama güzel kardeşim “ o ” ben değilim. Sanırım yanlış numarayı aradınız.
Az önce ağlayarak derdini anlatan,kızgınlıkla hakaretler yağdıran bayan telefonun ucunda sessiz kaldı. Bir süre kapatmasını bekledim lakin kapatmadı.
Telefonda öylece kalakaldım.Sonra iyimi siniz diye sordum.
Ürkek ve çekingen bir ses tonuyla konuştu,
-Kusura bakmayın sizi bu saatte rahatsız ettim. Evet yanlış aradım.
Önemli değil dedim, yaralı bir yüreğin, gururu incinmiş bir genç kızın sitemlerini dinledim, nasıl olsa bu sözler bana değil, lakin seni üzen, gecenin bir yarısı seni ağlatan bu kişiyi gerçekten merak ettim.
Her kimse inşallah hatasını anlar ve sana değer verir.
- Teşekkür ederim. Dedi sesindeki kırılganlık biraz azalmış , ağlamanın yerini şaşkın ve ürkek bir tavır almıştı.
Neredesiniz diye sordum.Şaşırdı. Aksaray’da ada çay bahçesindeyim.
Peki dedim. Bu kadar kızdınız,hakaretler ettiniz bana bir çay borcunuz yok mu. ?
Çok geç oldu, eve dönmem lazım kusura bakmayın, hem kapatmam lazım çay ocağının telefonunu kullanıyorum.
Israr edip üzmek istemedim. Peki dedim ama yarın dediğiniz çay bahçesine akşam sekiz ile dokuz arasında çay içmeye geleceğim.Bana çay borcunuzu ödemek isterseniz bekliyorum.
Yine sesindeki ürkek ve çekingen ton ile iyi akşamlar dedi.
Benim cevap vermemi beklemeden telefon kapandı.
Ertesi gün çay bahçesine gittim.Sırtımı duvara dönerek denize bakan cam kenarına oturdum.Bir süre masada bulunan kül tablasıyla oynadım, iki veya üçüncü çayı içtim, tam kalkmak üzere toparlandığım bir sırada yan masaya 35-40 yaşlarında kısa boylu, saçı başı birbirine karışmış bir kadın oturdu.
Üzerine giydiği elbisenin kolları kirden siyahlaşmış, yüzü güneş yanığından çatlak,çatlak olmuştu.
Şaşkınlıkla ona doğru baktığımdan masasından başını kaldırdı, kaba ve hırçın bir ses tonuyla “ dün yanlışlıkla sizi aradım kusura bakmayın, eğer çayınızı içtiyseniz ücretini ödemeyin, ben öderim” sonra başını önüne eğdi.
Çantasından çıkardığı sigarasından bir tane yaktı.Kimseyi umursamadan içine çektiği dumanı havaya savurdu.
Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi şaşırdım. Benim telefonda konuştuğum o ürkek, çekingen insan yerine böyle birini görünce donakaldım.
Bana hafifçe arkasını döndü, belli belirsiz kısık bir sesle şarkı söylemeye başladı.
Karşı masada oturan çiftle göz,göze geldim onlarda şaşırmış ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı.
Yüreğim sıkıştı, ne söylesem,nasıl davransam bilemedim.Yerimden doğruldum, elimle çay ocağına doğru bakarmısınız diye işaret ettim.Hızlı adımlarla yanıma gelen garsona çay parasını ödedim.
Onun umurunda değildi, hala şarkısını söylüyor, denize doğru uzattığı ayaklarıyla da tempo tutmaya çalışıyordu.
Toparlanıp masadan kalktım, tam yanından geçerken şarkı söylemeyi kesti, kısık bir ses tonuyla kardeş bir genç kız bana para verdi, masanıza gelip çay parasını ödememi istedi, bende onu kıramadım.Şu anda girişteki masada oturuyor,arkası dönük olan.
Sonra yine umursamadan şarkısını söylemeye devam etti.
Şaşkınlığım daha da arttı,merak ve heyecanla çıkışa yöneldim. Kapının kenarında arkası dönük siyah saçlı, yüzünün yan tarafı belli belirsiz görünen genç kızın oturduğu masanın yanında durdum.
Kendimi toparladım ve – bana çay borcunuz hala geçerli, dedim.
Sandalyesinde toparlandı, başını çevirdi.
İşte o anda kocaman siyah gözleri, yüzündeki saf ve temiz gülümseme ile biraz çekinerek buyurun dedi.
Sandalyemi tam karşısına çektim.Bir süre başını kaldırmadan öylece durdu.Sonra çaylarımızı içerken ilk defa gözlerimin içine baktı.
Sonraki günlerde dostluğumuz,arkadaşlığımız devam etti. Şimdi ne yapıyor, ne haldedir diye merak edersiniz diye söylüyorum.
Artık bana, adi herif, Allah belanı versin demiyor.
Çocuklarımın annesi, sevgili eşim beni evde bekliyor.
Bana müsaade.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
(Not: Bu bir öyküdür, Kahramanları aramızda dolaşır.)
05.02.2006
Engin KASAP/ İstanbul