-Ateş- i Şule misin?
hayrettin taylan
Bende birikmiş bir gelecek var,yürek tortularında .Kalbim senin gibi sana benzer, senin sevgilim.
-Sen yürürken yüreğimde dünya ayağa kalkıyor.Sen geceleri gülümserken, ay yüzünü gören ay bulutların arkasına saklanıyor.Yıldızlar üstünü kapatıyor, tabii bir sevgi gibi akıyorsun.
Budanmış fikirlerin tek meyve ağacından bile yemedim.Her fikir kendi zehrine yılanlar, yalanlar, tekil dünyalar sunar.İnsan, binlerce duygunun, algının, fikrin, güzel düşlerin, düşüncelerin, yaşamların merkezidir.Bir fikir hayatımın tümlerini tekil bir şekle sokamaz.
-Bağıl bağlamlarım yok.Bu yüzden tek bağlılığım sensin.Tek fikrim sensin, tek boşluğum, tek hoşluğum ve tek kavuşamadığım sensin.
-Geri sayımı başlıyor bir günlerimizi.Nüfusu artmış nüfuzumun kıyısındasın artık.Ben’i geçmiş benliğimin üst ruhunda katmanlarım sana nazır.Hazırlıklıyız bilince, hazırlıklıyız farkındalığın ucunda ehil düşlerle yaşamaya.
-Tecrübenin bütün kerteleriyle sana geliyorum.Yaşanırlığı doluca yaşayarak öğreneciksin.İlklerini sakla, bir daha ilkin olmayacak bir gün …
Hayatın tatlı ağzında şirin bir gelecek seni bekliyor.Kandırılmışlık,önyargı, kırılmışlık, içtensizlik yok.Su kadar su, suya da berraklığı anlatan bütün çıplak gerçeklerimle çıplaklığımı görmeyi istiyor bir gün.
Üstü açık araba gibi öyle görülmüşlüğü savurgan etmedim.Duruşum hayat gibiydi.Hayatın duruşu temel dinamikler üstünde…Hayatı tümleyen denklemler değil mi? Hiç dağın başında deniz gördünüz mü? Hiç bulutların ortasında dağ gördünüz mü?
*Yüce Allah her şeyi mutlak ölçüye dizayn etmiş.Hayatın duruşu,onun mutlak iradesinde açıkken, uçuk yaşamları seçmek hangi ziyanlığın fiyasko tablosudur sevgilim.
-Kılmayı kaçırılmış bir hayatım yok.Kıldan keskin bir köprüdesin, orası Sırat değil. His, öfke, kararsızlığın, önyargıların, çaresizliğin keskin köprüsü Sırat da Fırat da olamaz. Orası şeytani bir köprü, sakın o keskin, kestirilmiş, seni düşürmeye meyilli köprüden geçme…
-Her yanılgı dağ gibi büyüyor. Dağlarını,kararsızlıklarını, çaresizliklerini, önyargılarını biçen köylüyüm ben. Elimde sevdam orağım, gönlümde bir ömür seni ısıtacak sevda ocağım sana geliyorum, bütün dünyalarına yetecek kadarlarımla.
Yolundaydı her şey,her an yolunaydı.Kıyında limanımı süsleyen duyulsamaların vardı.Güleçliğin artıyordu içimdeki denizin dalgalarını.
-Karşı çıkılmazlığın karşı yakasındaydım. Yakası açık bir şehir vardı, sensizliğim üşüyordu.
Şiirlerden köprüler kurdum.Yoğundu aşk traği, belki daha kolay geçerim karşına.Gözlerinin sözlerinde kalmak istedim hep.Oysa bir bakışına ömrünü sermiş bu serkeşe kendinden bir dirhem sunmadın…
-Ateş- i şule misin?
Sensizliğin küllerini artırıcı, kışkırtıcı bensizliğin küfründe misin?
-Ne zaman bu aşkın müslimi olacaksın? Ne zaman ellerin ellerimle aynı sevgi ibadetinde olacak.Başını sevda seccademize koyacak mısın?
-Bir öpücükten öte bir ömre niyazlarını sunacak mısın?
Hey ateş-i şule misin dedim?
-Beni kül masalına çevir bakalım.Küloğlu olarak masalında seni severek uzları aşarak,Kaf’ları yutarak, kav gibi ateşine katılmaya hazırım gülüm…
-Dilsiz Küloğluyum masalında.Dilimin ucunda okunur sevda masalım.Poetik yatağıma çağırdım seni.İmgelerimin sihrinde yaşadım seni….Seni m’analara teslim ettim. Anam seni biliyor, anan seni de beni de biliyor.Ah bu m’anaların sözcük tutarında teraziyi aşıyorum.Biz senle aynı kefede, aynı boyda, dahası geç her şeyi aynı huyun mutluluk eşitiyiz.Kime ne ki? Başka dengelerden.
Sana seslendim , durulanmış suların dibinde.Yunus halimi gör diye.Islanmış sevgilerimi kurut, uzat sevda havlunu, ya da kadınsal yorganını.Üşütme beni ilgisizlikle…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.