- 711 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Yanılgısı
Aşk Yanılgısı
Aşk denince ilk aklıma Yunus gelir, sonra Mevlana! Sonra da aşkın kölesi olan insanın benliğinin nasıl yok olduğunu görürüm! Hatta aşk çukurunda debelenmenin de bir seyir olduğunu, kimilerinin bu çukurda kaldığını kimilerinin de kalkıp yoluna devam ettiğini düşünürüm!
O halde aşk sadece bir durak, durakta ebedi kalınmaz! Bu hal bir iş için bir yere gidenin bekleme salonunun güzelliğine kapılıp asıl işini yapmayı değil de orada beklemeyi seçmesi gibidir! Oranın güzelliğine ve zevkine takılır kalır! Bu zevk ise hem geçici hem de yakıcıdır! Çünkü orada bekledikçe oranın sakinleri de huzursuz olmaya başlar! Ve devamlı değişen bir hale uyum sağlayamadığından ya da değişen ve gidenlerin ardından hüzün duyması da bunun negatif yanı.
Aşk şöyle bir durum. Vasıtanın yakıtı gibi yakıt kullanılarak menzile varılmak hedeflenir! Yok eğer vasıta içinde kalmak seçilirse uzun vadede sıkılmalar başlar, vasıta arızalanır, yakıt biter, yol çetinleşir; serseri ve eşkıyalar da musallat olur! Bekleme yapmadan menzile varmak en ideal olanıdır! Oyalanmamak önemli. “Kırmızı başlıklı kız” ın yolda çiçek toplamak için oyalanması ve bunun sonucu olarak kurdu kendisine musallatına benzer durumlara davetiye çıkarır aşk!
Aşk konusunda “Gel gör beni aşk neyledi, derde giriftar eyledi.” Diyen Yunus bunu en çıplak haliyle ifade eder! Mevlana, “Ben ol da gör!” dediğinde çokları oradaki “Ben” i Mevlana’nın kendisine atıp mesajı alamıyor. Oradaki “Ben” sensin. Mevlana kendini söyler sen de kendini. O halde “Ben” olmak aşkı anlamanın da çözmenin de ilk adımı! Heyhat “Ben demek günah” öğretisiyle daha “Ben” diyemeyen kendi olamayanın aşk konusundaki zırvaları ve iniltileri de trajikomik bir durum! Ben bunlara gülerim arkadaş! Çünkü “İlim kendin bilmektir!” diyen Yunus, kendini bilmeyi yani “Ben”i bilmeyi ve bunu da bizzat kişinin kendisinin bilmesini hatırlatır! Bal tatlı diyen adamın misali; ağa bal yerken yanaşmanın biri uzaktan seyreder, ağanın ağzının şapırtısından ve iştahından balın tatlı olduğuna hükmeder! Oysa kendi bizzat balı tatmamıştır! “Bal tatlı” diyerek kendi algısını değil ağanın algısını dillendiriyordur aslında. Ağanın aşçısı ise baldan tatmıştır, onun bu konudaki fikri daha sağlamdır! İşte aşk da böyledir, aşkı her boyutta deneyimlemeyenlerin başkalarının üst boyuttaki hallerini ballandıra ballandıra anlatması da bu misaldeki yanaşmanın haline benzer! Tadanın halini ise “Ben” olmayan yani kendi olmayan bilemez!
Şimdilerde sosyal medyada popüler aşk söylemleri var! “İlahi aşk” söylemi en popüler olanı çünkü oradan başlayıp daha altlara inmek arzusu var. Bakın yukarı demiyorum aşağı inmek, yani ilahi aşkı kılıf yapmak asıl maksada aracı yapmak var! Maksat ise insani boyuttaki ikili ilişki… Herkesin özgür tercihidir bunu sadece irdeliyorum, eleştirmiyorum. Aşk, yukardan aşağı inen bir seyir takip etmez! Aşk, aşağıdan yani beşeri heves ve arzulardan süzülerek yukarı boyutlara doğru gider, yoksa yukarıdan “İlahi aşk” söyleminden beşere inmez!
Aşkın dabbe hali; bu hali zaten Yunus da Mevlana da şiirlerinde anlatmış. Yunus her boyutta tarif eder. Mevlana, Şems boyutunda kalmış desem sakın yanlış anlamayın! Sonra onu da geçmiş! Hedefe ulaşmış!
Gelelim benim aşk söylemlerime; “Aşık Maşukta Seyreder Kendini!” şiirimdeki hal ve “Aşkın Kölesiyim” deki hal ve “Deli Aşık” halleri. Bunların ilki Aşığın maşukta kendini görme arzusu, seyir ama kendini seyir; iki yüzlülüğe gerek yok insan aşkla kendini seyreder! Aşkın kölesi olmak ise aşığın değil, aşkın kölesi olmak durumudur ki bu dahi maşuka köle olmayla aynı değildir! Aşk, bizzat açığa çıkınca insanın aşka köle olma halidir! Bu dahi aşılır ve deli aşık konumunda aşkın debelenme hali yaşanır! Bu hal en çetin olan haldir! Bu haldeki insan maşuka eziyet eder, kendine de eziyet eder! Bu debelenme halinden kurtulunca da aşkın kıyam haline ulaşır; kıyam halinde aşk da kalmaz aşkın ötesi başlar. Bunu da “Aşktan Öte” şiirimde yazmıştım. Son hal aşktan öte haldir! Aşkın kıyam hali. Daha sonrasında aşk her zaman ikinci planda kalır! Tüm boyutlarda gezinti başlar ki bu aşkı anlamsız yapar! Ya da basite indirir! Şunu unutmayalım Yunus, Mevlana gibi zatlar aşk konusundaki şiirlerini aşama aşama yazmışlardır tıpkı benim aşamalarım gibi. İlk aşama, maşukta kendini seyretme aşaması; ikinci aşama, aşka köle olma aşaması; üçüncü aşama, deli aşık aşaması debelenme; dördüncü aşama, kıyam aşaması ve aşkın anlamsızlaştığı aşktan öte bir durumun seyir aşaması. Bu 4. aşamaya gelirken elbet ilk üç aşama doyasıya yaşanmalı, yoksa geri dönüşler olur! Tamamlanmayan aşamaya geri dönmek zorunda kalır seyirdeki aşık!
Son tahlilde aşk, “İlahi aşk” olarak başlamaz! Aşk, beşeri başlar hatta daha da alttan hayvani güdülerle başlar; terakki ettikçe bu bir üst boyuta taşınır ve maksat hasıl olduğunda ortada aşk kalmaz çünkü seyirdeki araç değişir! Yukarıdaki örnekteki araç ve yakıt gibi. Vasıtanın yakıtı aşk ve menzile ulaşınca yakıtın önemi kalmaz, başka vasıta devreye girer! Uçağa yetişmek için aracındaki yakıtı kullanan kişi, uçağa yetiştiğinde yakıt bitse fazla bir önemi olmaz! Uçağa biner ve yoluna devam eder! Aşkı oyun aracı olarak kullananlar ise debelenir durur! Yerde debelenen dabbe gibi. Bazen de aşk daha alt işler için vasıta yapılır, mesela; kısa süreli ilişkiler için bunu da en yüksek gayelerle sunmak mümkün. “İlahi aşk” bahanesi çok kurnazcadır! Daha açmayım konu dağılır. Mertçe ilişki kurmayı seçenlerin bahaneye ihtiyacı olmadığı gibi iki yüzlülük yapmasına da gerek yok aslında. Herkes kendi potansiyelini kullanır ve herkese bu alan zaten açık! İlişkilerini aşk bahanesiyle kendi güya meşru yaşayıp, başkasını da ahlaksızlıkla suçlama eğilimi yüzünden kendi de aşk ayaklarında numaradan “İlahi aşk” hedefini sulandırır! Kaş yaparken göz çıkarırlar. Mert olan her şeyi yerli yerinde yaşar.
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.