GEZİ PARKI EYLEMLERİNİN ÖNÜ, ARKASI
Ülkemizin üzerinde iki haftadır kara bulutlar dolaşıyor. Taksim Gezi Parkı üzerinde Büyükşehir Belediyesinin bilinen tasarrufu bahane edilerek başlatılan eylemler, Hükümet kanadı başta olmak üzere her kesimde farklı tepkilere neden oldu. Süregelen ve daha ne kadar sürdürüleceği meçhul olan eylemleri, muhtelif kesimler kendi zaviyelerinden yorumlayıp değerlendirdi. Eylemlerin gizli-açık merkezinde yer alan kurnaz tilki CHP mutluluktan dört köşe. “Hani Tilkiye sormuşlar; Tavuk yermişin? Gülmekten cevap verememiş” o misal. MHP, Hükümeti hedef alan eylemlere temkinli yaklaşmayı yeğledi. Bunun başlıca nedeni eylemciler arasında vuku bulacak çatışma-sürtüşmeden ülkücülerin sorumlu tutulma ihtimali yanında, disiplinsiz sokak kalkışmalarına prensip olarak karşı olmalarıdır. BDP ise başlangıçta Gezi Parkı eylemlerinden getirim devşirmek için hamle yaptı, ancak meydanda toplanan Abdullah Öcalan posterli gruba diğerlerinin tepki göstermesi üzerine, kenarda durmanın daha akılcı olacağını değerlendirdi.
Can sıkıcı eylemlerin birden ortaya çıkışı ve ileriye dönük muhtemel sonuçları açısından yapılan değerlendirmeler ne yazık ki ders alınacak nitelikte değildi. İktidar kanadı, olayların müsebbibi olarak İllegal örgütleri, dış unsurları ve CHP’yi sorumlu tutarken, MHP ve BDP biz bu oyunun içinde yokuz demekle yetinmiş, CHP ise olayların halkta yaratacağı tepkileri de hesaba katarak ve ileride ne gibi sonuçlar doğurabileceğini tahmin edemediklerinden olsa gerek, “Biz parti olarak bu olayların dışındayız keşke biz planlamış olsaydık” yalanına sığınmış ve eylem bütünlüğünü bozmamak için düzenlemeyi ilan ettikleri mitingleri de iptal etmiştir. M.E. Bakanı Nabi Avcı “muhalefetin On yılda yapamadığını biz beş günde başardık ”diyerek özeleştiri yaparken farkında olmadan olayları basite indirgemiştir.
İyi gözlemciler, plânlayıcıların bir köşede şimdi ellerini ovuşturmakta olduğunu hemen fark edeceklerdir. Aslında bu olayların başlangıcı Cumhuriyet Mitingleri öncesine dayanmaktadır. 28 Şubatın generallerinden biri (şimdi içeride yargılanıyor) “artık bu müdahaleleri silahlı kuvvetler yerine sivil kuvvetler yapmalıdır” mealinde sözler sarf etmiş ve Batı Çalışma Grubunun sivil kanadı bu emrin gereğini yapmaya koyulmuştur. Cumhuriyet mitinglerinde ilk tatbikatlar yapılmış olmakla birlikte, önde saf tutanların “BALYOZ- SARIKIZ- ERGENEKON” soruşturmaları kapsamında tutuklanmaları çalışmaları kısmen akim bırakmıştır. Bu arada tutuklanmayan veya tutuksuz yargılanan zevat örgütleme çalışmalarını sessiz bir şekilde sürdürmek zorunda kalmışlardır.
İnternet ortamında “Biz Kaç Kişiyiz” başlıklı faaliyet ile üyelik, irtibat, haberleşme ve zaman içerisinde de eğitim faaliyetleri yürütülmüştür. Bu çalışmalarla özellikle genç kesimden binlerce kişi örgütlenmiştir. Bir kısım konferanslar ve eğitim çalışmaları ADD ve ÇYDD başta olmak üzere legal derneklerce plânlanıp uygulanmıştır. Bu çalışmaların semeresi ise son birkaç yılda giderek yaygınlaşmaya başlayan üniversitelerdeki öğrenci çatışmalarında alınmaya başlanmıştır.
Yazılı ve görsel medyanın Hükümetin vesayeti altına alındığı yaygarasıyla, ortalığı toza dumana katan ve bu şekilde tirajını İki yüzbinlerin üzerine çıkaran ve böylece ülke genelinde yaklaşık bir milyon insana ulaşan, SÖZCÜ ve AYDINLIK Gazetesinden de bahsetmek gerekir. Bu gazeteler Başbakan ve AKP’yi kötülemek ve halkı düşmanlık hisleriyle doldurmak için her türlü manipülasyon ve ajitasyonu yapagelmiştir. Eylemlerin başlangıcından bugüne E. Çölaşan ve şürekâsı en mutlu günlerini yaşamaktadır. Özellikle geçen yıllar içerisinde Facebook sayfalarında yapılan ajitasyonlar muhalefet parti mensuplarında kin ve düşmanlık tohumları ekmede oldukça başarılı olmuştur.
ADD’nin, CHP’li Belediyelerce finanse edilen, üzerinde Atatürk resmi bulunan Türk Bayraklarını bastırıp üyelerine dağıtması ve bu bayrakların sürekli olarak ikametlerine asmalarını sağlaması yanında otomobillere K.Atatürk imza logoların yazdırılması da diğer faaliyetler cümlesindendir.
Yani, her şey hepimizin gözleri önünde cereyan etmiş ve etmektedir.
Şimdilerde spontane şekilde şişeden çıktığı yutturulmaya çalışılan cin, cin değildir.
Eylemleri plânlayanlar sadece düğmeye basmak için uygun zamanı ve masumane zemini beklemişlerdir.
Eylemleri organize edenler ‘Psikolojik Harp’ tekniklerini çok İyi bilen profesyonellerdir.
Planlamacılar olaya bir “Halk Hareketi” görüntüsü vermek ve katılımı arttırmak maksadıyla eylemlerden CHP’nin haberi yokmuş izlenimi vermesini özellikle istemiştir.
Eylemin ana hedefleri olarak:
a)Yapılmak istenen demokratik Anayasa çalışmalarına köstek olmak, AK Partinin başkanlık önerisinden vazgeçmesini sağlamak,
b)Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına adaylığını engellemek, AK Partinin içerisinde nifak çıkarıp bölünmesini sağlamak,
c)Sokağı terörize ederek Hükümeti aciz bırakmak ve böylece içeride ve dışarıda itibar kaybına uğramasını sağlamak,
d)Başbakanın Türkiye’nin başından gitmesi için can atan başta İsrail, ABD, AB, İran, Irak, Suriye ve Rusya gibi ülkelerin desteklerini almaya çalışmak, işbirliğine hazır oldukları imajı yaratmak,
e)Ergenekon ve 28 Şubat soruşturmalarını akamete uğratmak ve yargıyı tehdit etmek,
f)Barış sürecini sabote etmek ve askeri vesayeti yeniden ikame için darbe kışkırtıcılığına devam etmek;
Sıralanabilir.
Dikkat edilirse isteklerin bir bölümü sivil muhtıra olarak Bülent Arınç’a iletilmiştir.
Planlamacılar, eylemlerin başarılabilirse süresiz olarak sürdürülmesinden yana gözükmektedir. Eylemlerde olabildiğince fazla can kayıplarının yaşanmasını, AK Parti yandaşlarının da sokağa çekilmesini arzu etmektedir. Bunun için de tencere-tava eylemleri teşvik edilmektedir.
SONUÇ
Burada herkesin üzerinde hassasiyet göstermeleri gereken hususlar olarak;
1. Ergenekoncu-Balyozcu-28 Şubatçı, CHP, ADD, ÇYDD, KESK, DİSK, DHKP-C vb. örgütlerin örgütleyip, anne-babaları evde teneke çalarken sokağa yönlendirdikleri açık olan gençlerin ve çocukların ileride görecekleri her türlü mağduriyetlerinin asli failleri yukarıdaki ismi zikredilen-edilmeyen örgütlerdir.
2. Bu eylemlerin, henüz Türk-Kürt barışı sağlanamamışken, bir de vatandaşlar arasında düşmanlık tohumları ekip çatışma ortamına sürükleyip Kürt sorunundan bin kat daha tehlikeli bir bölünmenin kime ne yarar sağlayacağı;
3. Sokağa çıkma yöntemin zamanla usul ve yol haline geleceği ve ülkeyi yönetilemez pozisyona sokabileceği;
4. Bugün iktidara karşı yapılan eylemleri, tezgâhlayan ve utangaç bir şekilde desteklediği gözlenen muhalefetin, bir şekilde iktidara gelmesi durumunda ilk karşılaşacağı temel sorun olacağı;
İzahtan varestedir.
Özellikle iktidar için aş erenlerin dikkatine sunulur.
YORUMLAR
Mükemmel bir ANALiZ.
"Bugün iktidara karşı yapılan eylemleri, tezgâhlayan ve utangaç bir şekilde desteklediği gözlenen muhalefetin, bir şekilde iktidara gelmesi durumunda ilk karşılaşacağı temel sorun olacağı;
İzahtan varestedir. "
Mükemmel bir tesbit.
iktidara gelme ihtimalleri var mi acaba?
Bu da mükemmel bir soru. :)) (bence)
Tebrik ederim haddimce efendim.
Selam ve SAYGILAR...