KAPTAN’IN ÖLÜM SESSİZLİĞİ
Kaptan susuyordu.
Sağır edercesine susuyordu.
Bas bas susuyordu.
Bir dokun bin aşk işit gibi susuyordu.
Susmak içteki fırtınalara işaret değil mi be Kaptan? Ruhtaki dalgalanmalara, içteki yanardağlara, kalpteki kanardağlara alamet değil mi?
Susarak özlüyorsun değil mi? Susarak seviyorsun, susarak ağlıyorsun!
Bir türkü gibisin Kaptan, bol acılı…
Kaptan bir adın hüzün senin bir adın gözyaşı artık, özün batık bir deniz, içinde hazine var ama! İçine inebilen görür o hazineyi, dalabilen ruhuna dokunur o hazineye ve hiçbir şeyi düşünmeden sende kaybolan sahip olabilir ona.
O incisi yüreğinin, tek tanesi, ömrünün bir tanesi, aşkının yegânesi.
Farkında mı acaba?
O senin ruhunun papatyası…
Kaptan, o hazine çok uzaklarda.
Deniz kıyısında, en uçta…
Sen karalardasın, en doğuda…
Ayrılık çare değil bu aşka!
Bir hayırlı olsun kendi hesabına yıkar seni, bir hayırlı olsun onu mesut edecekse mutlu kılar seni. Hayırlı olan gelsin onun başına, bakmaz kimse senin yaşına. Kara kaşına, kara gözüne vurulmaz kimse!
Kaptan susmayı tercih eti, yazdıkça yanlış anlaşılıyordu, konuştukça farklı algılanıyordu.
İnsan üzerine titrediği bir gülün solmasını arzu eder mi? Öpüp alnına koyduğu bir nimeti atar mı? Öpüp kalbine koyduğu bir yâri kötüler mi? Aziz bildiği bir canı yitirir mi?
—Ne’n var Kaptan?
—Ne’m yok ki? Bunu derken bile nem vardı gözlerinde.
Kaptan’ın kalp sandalı alabora olmuştu.
Can yeleği yoktu, sevgilisi…
Üşüyordu Kaptan, içi titriyordu kaç gündür!
Yüreği savruluyordu oradan oraya…
Ruhu sokaklardaydı, ayak altında…
Bir kuru yaprak, bir kuru toprak, bir eksik sağanağa benzerdi hep.
Kaptan o dağ gibi adam o dağ gibi dalgaları karşılayan ve alt eden Kaptan!
Bir nazlı ceylana dayanamayan, bir güzel yüreğe mat olan, bir özü sözü doğru olana hayran olan Kaptan! Adını dua bilip her dakika yüreğinde onu konuşan Kaptan, ona dua eden, ona mutlu yarınlar dileyen Kaptan, ona her ne olursa olsun ömrünün sonuna kadar açık kapı bırakan Kaptan!
Susuyordu delicesine.
Sabır, taşı bile un ufak ediyordu bu sessizlikte, o kalbi nasıl ediyordu kim bilir?
—Nasılsın Kaptan?
—Dünden daha kötü… İyiye değildi bu gidiş, bu kesindi. Bu belliydi. Bu görünendi. Ya görünmeyen? Beterin beteri vardı da bu kalbin daha beteri olamayacaktı.
Yanında cinayetler işleniyordu. O içindeki cinayete bakıyordu.
Yanında kazalar oluyordu, insanlar ölüyordu. Feryatlar figanlar kopuyordu.O içindeki kazalara bakıyordu, içindeki feryada figana kulak kesiliyordu.
Yangınlar çıkıyordu yanıyordu herkes her şey. O içindeki yangına bakıyordu, küle dönüyordu.
Dünya dönüyordu ama o kendi içinde dönüyordu semazenler gibi. Aşkına dönüyordu.
Türk şiirinin kaptanı Atilla İlhan’ın şu dizeleri gelir takılırdı boğazına:
“Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu” Ah Kaptan, yalnızlığın başkenti olan Kaptan, hüznün metropolü, incisi aşkın, sancısı ela sözlü bir yüreğin. Bela diye kaydedilen bir ömrün kayıp adamı Kaptan!
—Yalnızsın Kaptan.
—Yanlış olmaktansa… diye beylik bir laf etti Kaptan. Sustu herkese. Koptu sanki dili, büyüdü sanki acısı. Açtı gözlerini kocaman sonra yumdu kirpiklerini. Sımsıkı sardı sevdiğini, yüreğini tuttu, eli düştü boşluğa. Kocaman bir damla gözyaşı sızdı kirpiklerinden yanağına…Yanağından aşağıya…
Susarak ağlıyordu Kaptan.
Çizgili yüzünden yaralı yüreğine yaşlar akıyordu habire.
Yarasına tuz basıyordu.
Kalıp kalıp hüzün akıyordu ve Kaptan aşk çekişiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.