FİLLER VE ÇİLEM
FİLLER VE ÇİLEM
Gün: artık ezberlerin bozulduğu, yapılan ayıpların, hataların ortaya saçıldığı gündü. Günümüz insanı çok hatasız, kusursuz da mı artık düne kadar kahraman gördüğü, beğendiği kusurluyu bugün suçluyor, bugün kınıyordu? Bu ayrı bir soru ama ben ayıbın, kusurun başkasında; başka mekanlarda, başka devirlerde aranmasından hep rahatsız olmuşumdur. Aynı anda, benden çok uzakta veya hiç tanımadığım birinin başına gelen bir felaketten bile ahir ömrümde hep kendimi suçlayıp durmuşumdur. Kaldı ki tarih düne aittir, yaşanmıştır ve eskidir. Başta insanlara faydalı olmak üzere, gerekli dersleri çıkarabilmiş ve şimdiye yönelik onları bugüne monte edebildiysek; yarınlarımıza karşı da biraz olsun borcumuzu ödemişizdir diye düşünürüm.
Dünümden de çok gocunmam hani…Dünüme de en az yarınım kadar vefalıyımdır. Tamam zamane, dünün eskileri ile oynuyorsa da oynasın. Birileri gelecek ile oynuyorken ona da dünle oynamak kalmıştır kimbilir?
Yine de keyifli, heyecanlı geçiyordu günlerim ama, şu filler dükkanlara girmeseydi.
Diyaloga, evet..Sorgulamaya evet, uzlaşmaya evet; şeffaflaşmaya, yüzleşmeye de hadi evet diyelim ama:
Şu filler dükkanlara girmeseydi.
Tamam, herkes her yerlere girebilmeli, yasaklar kalkmalı, özgürlüklere sahip çıkılmalı, ifadeye, düşünceye, gezmeye, tozmaya engel olunmamalı tamam ama…
Şu filler de dükkanlara girmemeliydi.
Köpekler cirit atıyorken taşları bağlamışlardı. Mahallenin veletleri de işi gücü bırakmış hicaz yolundaki kaplumbağa ile uğraşır olmuşlardı. Parayla bana çocukluğunu satacak bir Affan Dedem de olmamıştı ve düne olan hasretim kadar bugünümü de seviyordum ama…
Filler dükkanlara girmemeliydi.
Onsekizinde Yavuz, yirmibirinde Fatih, otuzunda Yunus olmuş, hiç genç olmadan bir anda yaşlanıvermiştim. Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri anarken Sakarya kıyısında belki dövünmüyordum ama bir başka baharı beklemekteydik. Dört mevsim geçirmiş, beşinci mevsimi beklerken;
Şu filler dükkanlara girmemeliydi.
Benim de onların cüsselerine saygım vardı, ben de onların o iri gövdelerinden dolayı hareketlerinin kısıtlanmasından rahatsızdım, ben de onların diğerleri gibi özgürce her yerde olabilmelerini hep savunmuş idim, onların mağdurluklarında kendi mağdurluğumu, onların gözyaşlarında kendi göz yaşlarımı, onların ötekileşmesinde hep kendi ötelenmişliğimi görmüştüm ama yine de;
Şu filler dükkanlara girmemeliydi.
Tamam herkes her yere giriyordu da üç tane filin dükkanlara girmesi miydi bütün derdim? Artık balıklar uçuyor, aslanlar miyavlıyor, fareler kükrüyorken, köylüler yığınlar halinde şehirlere akıyorken ve kentinin köyleşmesinden korkanlar da köyün sessizliğine sığınırlarken bana ne oluyordu ki; takılmıştım sanki…
Filler dükkanlara girmemeliydi.
Belki de; Özlemleri vardı pırıltılı vitrinlere, özlemleri vardı renklerin büyüsüne, özlemleri vardı o rafların arasındaki ahenge. Unutuverdiler cüsselerini ve dalış, o dalış dükkanların içerisine.
Şehirde şimdi her taraftan sesler geliyor. Halbuki o dükkan sahiplerinin de düşleri vardı. Fillerin olduğu kadar, herkesin de nazarını çekecek kadar bir görselliğe erişmek bu günlere ulaşmak kolay olmamıştı. Halbuki daha kimler girecek, kimler de istifade edecekti bu görsellikten, bu birikimden ama;
Şu filler bu dükkanlara girmeseydi.
Şimdi şangırtı seslerinden belki fillerin büyükleri de ürkmekte ama vakit çok geç gibi.
Sokaklar cam kırıkları ile dolu ve her yet tarumar. Yarın bir de bunları temizlemekle, bu yayıntıyı kaldırmakla uğraşacak birileri. Nerede yanlış yapıldı, yapılıyor. Ben de mi çıksam kalabalıkların ortasına ve ellerimi makas gibi açarak çilenin şairi, Şair-ül Azam gibi:”Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam kollarımı makas gibi açarak:/ Durun durun bir dünya iniyor tepemizden / Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden /Durum diye bir lâf var buyrunuz size durum; /Bu toprak çirkef oldu bu gökyüzü bodurum!” mu desem.
Her şeye rağmen, çekip yorganı kafasından aşağıya her şeye kulağını tıkayarak uyuyanlara gıpta ediyorum! Uyumuyorum da ne oluyor? Çile’nin yukarıdaki mısraları 1947’ lerde yazılmıştı bu ülkenin sokaklarında ve çile devam ediyor. Düşünüyorum da çile olmasaydı şairi olur muydu? Olsa bile bu mısralar bu denli ait olabilir miydi bize?
İyi ki bir çilem var ve bu sınav mekanında iyi ki çile çekenlerdenim!
Ben Çil-e ‘M’i seviyorum!
Erdal Çil
19.03.2012
MUĞLA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.