- 235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kusurlu Güzellik
Kusurlu Güzellik
(Poetik Meseleler)
"Kusurlu Güzellik" Yazar Mehmet Özger’in, Eylül 2021’de, Hece Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu, şiir üzerine yazılmış eleştirel denemeler kitabıdır. Seksen altı sayfa hacmindeki eser de şiir üzerine yazılmış on beş eleştiri yazısı yer almaktadır. Belli başlı konu başlıkları şu şekildedir. İyi-kötü şiir, imge, şiir de ideoloji, şiir/şair iktidar ilişkisi, şiirde gelenek, ses, bağlam, anlam, kurmaca, bilinç, şiirde aşk gibi birçok konuya değinildiğini görmekteyiz. Yazarın, edebiyat üzerine akademik titrinin olmasına rağmen, akademik bilginin ezici üstünlüğünün olmadığı, daha çok şiirin ve okurun öncelendiği, akıcı, anlaşılır güzel bir eser okudum.
Kitapta yer alan eleştirilerde; başta olmamış şiirler, müteşairler, güç odakları-iktidarlar, kimi dergiler mütenasip bir şekilde eleştirilerden nasiplenmektedirler. Şiire kutsallık atfetmek, şaire bade içirmek, ilhama bir peri muamelesi yapmak bir amaç olmamalı muhakkak. İlham dediğimiz şerareye eyvallah ama her olgu kıvamında ve ölçüsünde ele alınmalıdır. Bu bağlamda yazarın ifadesiyle şiir, muska ve cifit değildir ve olmamalıdır da... Yazar, öncelikli olarak, “iyi şiir- kötü şiir” değişine bir reddiye de bulunur ve bunun yerine “başarılı şiir, başarısız şiir” anlayışını ikame ettirir. Sonuçta kendini koruyamayan, savunamayan şiir eskiyecektir. Bir süre sonra da ölecektir.
Edebiyat çevrelerinde; “şiir nedir, ne değildir” türünden konularda bolca fikir jimnastiğinde bulunulmaktadır. Bu mülahazalarda kimi zaman gerektiğinden fazla şiire anlam yüklendiğini de görmekteyiz. Bu tanımlarda şairlerin, sanat erbaplarının ortada buluştukları da olmaktadır tabi ki. Şiir daha çok eksiltme sanatı olarak biliriz. Başka bir cihette şiir, sanatların şahı olarak tanımlanır. Özgürlüğün şah damarı olarak da görürüz. Mesela Cemal Süreya; şiiri, anayasaya aykırı olarak görür. Şiir üzerine, yanlış bilinç noktasında bolca fikirler serdedilir. “Öncelikle hayatı ıskalayıp şiiri tek gerçek varoluş sanmak, onu hayatın tek gayesi gibi görmek, ona taşıyamayacağı anlamı yüklemek şair adına büyük bir yanlış bilinçtir” devamında “… Şiirin dünyayı kurtaracağını sanmak, ona yamuk bakmaktan ibarettir”, “… Herhangi bir dergide yazan ve dünyanın o dergi etrafında döndüğünü zanneden kimi şairler…” (sayfa 75) türünden birçok eleştiri, müdavimleriyle buluşturulmaktadır. Bu eleştirilerde özellikle şair kaftanını giyinen kimi beyzade şairlerin, yine kimi belediyeler tarafından organize edilen kimi şiir etkinliklerinde vıcık vıcık romantizm hareketleriyle, kendilerine bir kitle oluşturduklarından ve şiiri aforizmalardan müteşekkil olduğuna inandırılan bir güruhun olduğu gibi farklı farklı bahisler vardır. Haklı olarak bütün bu gözlemlerle şair, tetkik ve tenkit edilmektedir. Şuur, irfan, ilim, bilmek, hikmet gibi birçok olguyu hep hayatın içinde tutarak, birçok olumsuz halin bertarafının sağlayacağının ve en iyi yöntemin bu olacağının yol haritası çizilir. Franz Kafka’nın dediği gibi “Olmamasına razıyım, oluyormuş gibi olmasın yeter” anlayışında ki gibi bir sahici ve gerçekçi duruş eşliğinde...
Şiir özelinde şair, şiirde konu, anlam, öz, biçem, tema, simge, alegori, ses/ritm, söyleyiş biçimi, dize yapısı, imge, şiir çeşitleri, şiir akımları, şiirde estetik gibi birçok konu içerikleri ele alınır. Lirik, neo-lirik, epik, neo-epik, klasik, neo-klasik, deneysel şiir, Yedi Meşaleciler, Garip şiiri, İkinci Yeni, Yeni Hece gibi şiir türleri içeriğine pek girilmese de yer yer göndermelerde bulunularak okurun dikkati celp edilir. Şiirde imge konusuna etraflıca değinilir. İmge konusuna, şiirler ve şairler üzerinden cevaplar bulunmaya çalışılır. Bununla birlikte somut ve soyut kavramları şiir boyutuyla ele alınır. Wells, imge için, imaj kelimesini kullanır. Ve sınıflandırdığı imge bölümleri üzerinde durulur. Şöyle ki "Dekoratif imge, batık imge, şiddetli abartı radikal imge, yoğun imge, geniş imge, coşkun imge, nükte ve mizah imgeleri üzerinde durulur. Bununla birlikte yayılgan, geleğen imgeler, metaforik güçlü imgeler, bayatlamış imgeler gibi birçok imgenin farklı yönleri ayrıntılarıyla irdelenir. Yazarın muvazenesinde, “imge, reel gerçekliğin ötesine geçme, anlamı çoğaltma, insana yeni ufuklar açma potansiyeli" devamında "imge, anlamın örtülü halidir" olarak görülür. (Sayfa 18) Son olarak “imge, sözün ve şiirin gücünü perçinleyen bir tarafıdır da"
Her dönemin kendine ait bir yaşam tarzı, sanata, edebiyata ve şiire ait bir estetik algılayışı, zihniyeti, duruşu ve duyuşu vardır muhakkak. Ama yine de ortak bir beğeni ve kalite anlayışı da olacaktır. Bu bakışa göre de beğeniler farklılaşacaktır muhakkak. Öznel ve kolektif boyutlarda, toplumun ve bireyin psikolojisine ve ideolojisine yansımaları da olacaktır. Ama her şeye rağmen, T.S. Eliot’ un dediği gibi “Yalnızca şairine hitap eden şiire şiir denmez” gibi bir realite de yok değil. Bununla birlikte, şiirde ses ve anlam, kafiye, redif, iç kafiye, asonans, aliterasyon, temel ses unsurları, ölçü gibi şiire dair birçok zemin, yazarın muvazenesinde yer edinmektedir.
Şiir; eskilerin değerleriyle beslenip şimdinin çabasıyla ve geleceğin eklemeleriyle büyüyecektir. Şiir belleği böylelikle inşa olmaya devam edecektir. Şiir belleğine bir nokta da olsa katkı verebilmek şiire yeni bir kanat olacaktır. “Şiir geçmişe atıflarla ilerler” diyen Behcet Necatigil sözünü hatırlamak gerekiyor bu nokta da. Şiirde bu güç ve iştiyakla daha ileri noktalara gidilebilecektir. Şiire hasredilen dilin tekâmülü böylelikle sağlanacaktır. Bütün bunlar, yörüngeye sahip bir söyleyişle, kemikli bir şiirle mümkün olacaktır. Hem yapı hem de içerik olarak kararlı bir şiir aranıp bulunmasıyla işler daha da doğru istikamette yol alacaktır. Bunlar için elbette ki gerekli altyapı ve şartlar da gerekmektedir. En basit haliyle başarılı bir şiir yazılabilmesi için şairin bir mağarası olması gerekir en azından. Şair kendi özünce yol alabilsin böylelikle. Şairin ünü, şanı şiirinden ağır çekmemelidir. Şair, şuur lambalarını her daim açık tutmalıdır. Şair, sözünü kekitmemelidir. Şair, mürekkebine çok fazla su karıştırmamalıdır. Bu listeyi pekâlâ uzatabiliriz. Hayal, çaba, ilham, ustalık, şiire dair bütün paradigmalar cabası… “Başkaldırma kafaya yakındır, ayaklanma mideye” diyen Victor Hugo gibi çok boyutlu ve reel bakabilmekte elzem olacaktır. Daha çokta slogandan uzak suya sabuna dokunan şiirler de istenmektedir. Belki de sanat sanat içindir anlayışından daha çok sanat toplum içindir anlayışının neşvünema bulması…
Şiire ve şaire çok boyutlu ve bütünlüklü bir bakış açısı serimlenmektedir. Şairlerle, şiirler ayrıştırılamazlar, en azından şair yaşadığı müddetçe. Şairin hayatı da, duruşu da şiire dâhildir. Bu şairin yüzü insana dönüktür, adaletten haktan yanadır. Hakikate muttali olandır. Ezenden değil ezilenden taraftır. Düzenin gücün karşısında uzlaşmaz bir şair duruşudur bu. Maalesef ki kimi şairler, şairliklerini bir etiket gibi yanlarında taşımaktadırlar ve kimi kapıları açan bir anahtar gibi kullanmaktadırlar. Şairlik etiketinin, podyuma çıkma aracı olarak görmenin yanlışlığına vurgudur. Şairin böyle olumsuz eleştirilere uğramaması istenir ve tavır sahibi olması arzulanır. “Estetik bir mesele olarak bakıp asıl meselenin estetik mükemmelliği yakalayarak büyük şiir yazmak olduğunu zannedenlerin yanıldığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda derin bir duyuş derin bir meseleye de sahip olmak gerekir” (sayfa 85)
Şiir, devletler kurmaz ama Muhammed İkbal’in dediği gibi devletler, şairlerin kalbinde doğar, politikacıların ellerinde büyür ve maalesef yine politikacıların ellerinde ölürler. Şiir bağlamında şaire, güç sahiplerine, iktidarlara eleştirilerin bolca serimlendiğini söylemiştik. Hiçbir zaman şiirin ve genel anlamda sanatın, ideolojilerin kaba bir aleti olmaması gerektiği vurgulanır. Böyle bir durumda ideoloji içerisinde ki şiir, kötürümleşecektir. Her ne şart altında olursa olsun ideolojik söylem, şiirsel söylemini bastırmamış olmalıdır. "Bazı hayalperestler, şiiri romantik bir uğraş olarak görürler. Oysa ne edebiyat ne de özelde şiir; yalnız, duyguları okşamak için yazılmaz" (Sayfa 51) Başka bir yer de iktidara şu şekilde bir tenkitte bulunulur. "İktidarın şiire bakışı, Necip Fazıl şiirinden bugüne varamadı. Sezai Karakoç’a bile gelinemedi. Karakoç’un şiiri iktidar tarafından araçsallaştırmaya çalışıldı. Bunun sonunda ortaya çıkan tablo, eski yazınsal/kültürel iktidarın bağlılarının bu alanda varlıklarını sürdürmeleri oldu" (Sayfa 55) Bunlara rağmen iktidar ve şiir-şair ilişkisi her zaman olagelmiştir. Garip şiirini, İnönü ürünü, İkinci Yeni’yi de Demokrat Parti döneminin bir ürünü olduğu değerlendirmesini yapanlar hep olmuştur. Son olarak şiir ve şair hakkında şöyle bir tenkitte bulunulur. "Şiir yüceltildikçe yazılamaz hale getirilir. Şiiri tamamen ilhama bağlamak ona bir kutsiyet atfederek yüceltmek, hekimlerin okunaksız bir yazıyla kendilerine has bir otorite kurmaları gibi şairlerin de bu şekilde otorite kurmalarından başka bir anlam taşımaz" (sayfa 62)
Şiirin estetik değerlerinin olmasının yanında şairinin vicdan ve tavır sahibi olması da arzulanır. Şairin attığı taş hedefi on ikiden vurabilmeli veya en azından hedefi sarsabilmelidir. Hiç değilse bir dalya yapabilmelidir. Şiiri kasmadan yazmak; hayatın, yaşamın diyalektiğini şiirle buluşturmak gerekiyor. Şair; cezbeli, mecnun bir kişilik midir bilemiyoruz. İlle de bohem hayatına maruz kalması mı gerekir bunu da bilemiyoruz ama bizim için önemli olan sonuç ve yazılmasını arzuladığımız kalıcı şiirlerdir. Ama her şeye rağmen kusurlu bir güzellik olarak şiir, hiçbir zaman mükemmel olmayacaktır. Çünkü insan mükemmel değildir. İnsanı insan kılan temel özellik kusurlu olmasıdır. Kusurları belki de nazarlığı olmaktadır. Nasıl ki her insan, her canlı kusurlu olmaktadır şiir de mükemmel olmayacaktır. Son olarak yazarın değişiyle, “şiir, şuurdan/bilinçten bağımsız düşünülemez” (sayfa 78) İyi okumalar.
İlkay Coşkun
08.03.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.