- 2400 Okunma
- 19 Yorum
- 9 Beğeni
TÜRKÇENİN GÜCÜ
DİL NEDİR?
* Konuşma, Anlaşma, İletişim, Düşünme, Kültürü Oluşturma, Kültürü Yaşatma, Kültürü Aktarma... işlevleriyle kullanılan sesli ya da işaretli aktarım yöntemidir.
DİLSİZ İNSAN OLUR MU?
‘Bebekler dünyaya İlahi bir dille mi geliyor?...’
II. Friedrich, (1740 ile 1786 yılları arasındaki Prusya hükümdarı. Askeri alandaki başarıları ve ülkesinin kalkınması yolundaki çabalarından dolayı Büyük Friedrich adıyla anılır. ) bu konuya cevap aramak için ilginç bir deney başlatır...
Hiç kimseyle hiçbir şey konuşmaksızın, hiç iletişim kurmaksızın yetişecek bebeklerin ilahi bir dille gelip
gelmediklerini ve eğer öyleyse ( o dönemde popüler olan ) İbranice, Latince, Arapçadan hangisini konuşacaklarını öğrenmek ister.
Ülkenin değişik bölgelerinden yeni doğmuş bebekler saraya getirilir. Dadılar, sütanneler, aşçılar ayrı ayrı odalarda tutulan bebekleri beslemeye başlarlar. Bebekler çok iyi bakılır ve beslenir.
II. Friedrich, bakıcılardan tek bir şey istemiştir:
Bebeklere en iyi şekilde bakılacak ama kimse onlarla bedenen ya da sözel iletişim kurmayacak ve bebekler de birbirlerini görmeyeceklerdir.
Bu bebeklerin dünyaya ‘ilahi bir dille’ gelip gelmedikleri hiçbir zaman öğrenilemedi. Çünkü bebekler çok iyi bakıldıkları halde, hiçbir iletişim kuramadıklarından kendilerini ‘var hissedemediler’ ve bir süre sonra nedensizce teker teker öldüler!..
Bu da bize gösteriyor ki...
DİL OLMADAN:
- Aile olmaz,
- Ulus olmaz,
- Toplum olmaz,
- Kültür olmaz,
- Uygarlık olmaz... Kısaca YAŞAM OLMAZ!...
Türkçe, kökleri yüzyıllar ötesine uzanan ve geniş bir coğrafyada konuşulan yazı, sanat, edebiyat, kültür, bilim ve eğitim dilidir. Türkçe, dünyanın en eski dilleri olan: Arapça, Farsça, Hintçe, Türkçe,
Çince... dilleri arasında yer alan BÜYÜK DİLLER’dendir.
TÜRK YAZI DİLİNİN İLK ÖRNEKLERİ: ORHUN ABİDELERİ – GÖKTÜRK KİTABELERİ- YENİSEY YAZITLARI
Türk Siyaset Biliminin, Tarih Biliminin, Hitabet Sanatının ilk örnekleridir. Bu yazıtlarda kullanılan dil, mecazlı anlatımı dikkati çeken, kuralları oturmuş bir dildir. Dilcilerin bu kıstasları değerlendirmeleri sonucunda vardıkları kanı: Türkçenin yazıtların öncesinde en az bin beş yüz yıldır kullanılan bir dil olduğudur. Veriliş tarihleri bilinmeyen sözel dönem ürünleri olan destanlarla, manilerle, ninnilerle, masallarla, türkülerle yaşayarak günümüze kadar gelmiştir.
Çin kaynaklarında geçtiğine göre Türkçenin konuşma dili olarak en az 5.000 yıllık bir geçmişi vardır.
Kökeni açıklanamamakla birlikte Sümercedeki 160 sözcüğün Türkçe olduğu kanıtlanmıştır. Bu da Türkçenin Sümerce kadar eski bir dil olduğunu gösterir.
Türkçe, dünyada en çok konuşulan beş dil arasındadır. Bu sıralama, Çince, Hintçe, İspanyolca, İngilizce ve Türkçedir. Orta Asya’dan Balkanlara kadar 12 milyon kilometre karelik bir alanda 250 milyonu aşkın insan Türk Dilinin kollarını konuşmaktadır.
DİLİMİZLE İLGİLİ SÖYLENMİŞ ÖZLÜ SÖZLER:
- "Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır." Mustafa Kemal ATATÜRK
- "Bundan böyle divanda, dergâhta, bargâhta, çarşıda ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." KARAMANOĞLU MEHMET BEY
- "Bu dil ağzımda annemin sütüdür." YAHYA KEMAL BEYATLI
- "Türkçe giderse, Türkiye gider!" OKTAY SİNANOĞLU
- "Başka dile uymaz annenin sesi
Her sözün ararsan vardır Türkçesi" ZİYA GÖKALP
- "Osmanlılar, Orta Asya’dan geldikleri zaman, birlikte getirmiş oldukları dili saklayabilselerdi ve uygarlık alanındaki ilerlemeleri ölçüsünde dilin gelişimini yine Türkçe içinde aramış olsalardı, şimdi kendilerine pek büyük teşekkürler ederdik." AHMET MİTHAT EFENDİ
- "Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!” OKTAY SİNANOĞLU
- "Türkçem, benim ses bayrağım!" FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
- Ey Türk Milleti!... Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer yarılmadıkça, senin ilini ve töreni kim bozabilir" BİLGE KAĞAN
- "Dil, bir medeniyet olayıdır. Bir medeniyetin kurduğu dil, başka bir medeniyetin düşündüklerini söyleyemez. Yetmez onu söylemeye. Bir ulus, medeniyetini değiştirdi mi, dilini de değiştirmek zorundadır." NURULLAH ATAÇ
DİL BİLİMCİLERİMİZ
KAŞGARLI MAHMUT 7500 Türkçe sözcüğe Arapça karşılıklar yazarak Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı Divan-ı Lügat’it Türk’te neden Türkçe öğrenmeleri gerektiğini iki gerekçeye dayandırır. “Türkçeyi öğreniniz... çünkü:
1- "Türk, Tanrı yarlıgası Nuh’un oğlunun adıdır. Bu, Tanrının Nuh’un Türk oğullarına verdiği bir addır. Bize Türk adını Ulu Tanrı vermiştir. O nedenle peygamber hadisinde: “Yüce Tanrı "BENİM BİR ORDUM VARDIR. ONA TÜRK ADINI VERDİM. Onları Doğuda birleştirdim. BİR ULUSA KIZARSAM TÜRKLERİ O ULUSUN ÜZERİNE GÖNDERİRİM.” diyor. “
2- "And içerek söylüyorum ki ben Buhara’nın sözüne güvenilir imamlarından birinden ve Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleriyle bildiriyorlar ki: Peygamberimiz kıyamet alâmetlerini, ahir zaman kârlılıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacağını söylediği sırada :” TÜRKÇEYİ ÖĞRENİNİZ ÇÜNKÜ ONLARIN ÇOK UZUN VE GÜÇLÜ SALTANATLARI OLACAKTIR.” buyurmuştur..
(Divan-ı Lügat’it Türk’ün ön sözünden)
Türkçenin Farsçadan üstün bir dil olduğunu kanıtlamak için yazdığı Muhakemetü’l Lugateyn adlı eserinde ALİ ŞİR NEVÂİ:
"Anadilim üzerinde düşünmeye koyuldum; Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin alemden daha yüksek bir alem göründü. Bu alemin süsler, ziynetler içerisinde enginleşen göğü, dokuz Gök’ten daha yüksekti. Orada nice faziletler, nice yücelikler hazinesine rastladı. Bu hazinenin incilerini, yıldızların mücevherlerinden daha parlaktı."
"Bu alemin gül bahçesine girdim. Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı. Her yanında göz görmedik, el değmedik daha neler ve neler vardı."
"Zannedilmesin ki benim Türkçeyi övüşüm Türk olduğumdan ve tabiatımın Türkçe sözlere alışmasından ve Farisi bilmeyişimdendir. Aslında Farsiyi öğrenmekte hiç kimse benim kadar çaba göstermemiş ve bu dilin doğrusunu yanlışını benim kadar iyi öğrenmemiştir."
"Türk’ün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Gerçekten bir insan iyi ve derin düşünse Türkçede bunca zenginlik dururken, bu dilde şiir söylemenin, hüner göstermenin daha yerinde ve kolay olacağını anlar." der.
TÜRKÇENİN SÖZ VARLIĞI
2005’te yayınlanan Güncel Türkçe Sözlük 104.481 sözcük içerir. Sonraki yeni çalışmalarla 616.767 söz kapsar hâle gelen sözlükle birlikte yabancı söz oranı da değişmiştir. Bu sözcüklerin % 14’ünün yabancı kökenli olduğu TDK tarafından tespit edilmiştir.
Şu an için, Türkiye Türkçesinin en gelişmiş sözlüğü Büyük Türkçe Sözlük’te söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767 söz varlığı bulunmaktadır. Türkiye Türkçesinin bütün söz varlığını bir araya getiren ve ortak bir veri tabanında kullanıma sunulan Büyük Türkçe Sözlük (TDK), yazı dilinin söz varlığının yanı sıra bütün bilim, sanat ve spor terimlerini, yer adlarını, kişi adlarını, Türkiye bölge ağızlarındaki ve kaynaklardaki sözcükleri, deyimleri içermektedir.
TÜRKÇE AKRABALIK ADLARI, RENK ADLARI VE YEMEK ADLARIYLA DA ÇOK ZENGİN BİR DİLDİR.
Türkçede sözcüklerin cinsiyeti yoktur fakat akraba adları/sıfatları bu bilgiyi sızdırırken ilişkilerdeki yakınlık ve uzaklık için de fikir verir...
Anne, baba, kız kardeş, abla, erkek kardeş, abi, gelin, damat, görümce, dede, nine, amca, dayı, hala, teyze, enişte, yenge, baldız, bacanak, kayınço, elti, kayın, karı, koca, kaynana, kaynata, dünür, hısım, babaanne, anneanne, evlatlık, cici anne... gibi.
Yöresel olarak kullanılan ve çok bilinmeyen akraba adları da vardır:
böle: teyze çocuğu / Bibi: hala / Ebe: anneanne – babaanne
TÜRKÇEDE RENK ADLARININ YELPAZESİ DE ÇOK GENİŞTİR:
Ateş kırmızısı, Yavru ağzı, Kavun içi, Cam göbeği, Buğday rengi, Saman sarısı, Deve tüyü, Duman rengi, Vişne çürüğü, Bal rengi, Zümrüt yeşili. Limon sarısı, Pas rengi, Kiremit kırmızısı , Gece mavisi, Gül kurusu, Hacı yeşili, Çingene pembesi, Kanarya sarısı, Kestane rengi, Küf yeşili, Zeytin yeşili, Altın sarısı, Kül rengi, Kömür karası, Limon küfü, Nar çiçeği, Sütlü kahve, Tavşan kanı, Tarçın rengi, Soğan kabuğu, Deniz mavisi, Nar çiçeği kırmızısı...
TÜRKÇEDE BİR SÖZCÜK BİRDEN ÇOK ANLATIMLA AKTARILABİLİR...
Örnek:
-ÖLMEK-
Göçmek, can vermek, kaybedilmek, dünya değiştirmek, ebediyete göç etmek, hayatını kaybetmek, yaşamını yitirmek, hayatı sona ermek, gözlerini hayata kapamak, hayata gözlerini yummak, son nefesini vermek, canını teslim etmek, ömrü vefa etmemek, nefesi bitmek, Allah’ın rahmetine kavuşmak, ruhunu teslim etmek, vadesi dolmak, eceli gelmek, Hakk’a yürümek...
- Aynı sözcüğün ARGO kullanımları da az sayılmaz!...
Zıbarmak, gebermek, zartlağı çekmek, kuyruğu titretmek, nalları dikmek, başını yemek, dört kolluya binmek, gümlemek, kabını değiştirmek, teneşire gelmek, cavlayı çekmek, postu vermek, imamın salına binmek, yuvarlanmak...
TÜRKÇE AZ SÖZCÜKLE ÇOK ŞEY ANLATABİLEN BİR DİLDİR
KOLAY GELSİN!...
- I hope it is going smoothly ( said to some one who is either doing or planning to do a job )
- Frohes Schaffen ( sagt man zu jemandem , der gerade arbeitet oder mit in einer Arbeit beschäftigt ist )
- Bon courage, bonne chance, bon succès (Voeux qu’on adresse à une personne qui s’occupe de quelque chose)
BİR TÜRKÇE SÖZCÜK 17 İNGİLİZCE SÖZCÜKLE YAZILABİLİR:
Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız?
Aren’t you one of those people whom we tried – unsuccessfully – to make resemble the citizens of Afyonkarahisar?
TÜRKİYE TÜRKÇESİNE GEÇEN YABANCI SÖZLER
Her ne kadar Atatürk’ün dil devrimi ile Türkiye Türkçesi, kökeni Arapça ve Farsça olup da dilde eğreti duran sözcüklerden arındırılmaya çalışıldıysa da, dil devriminin politik etkenlerle aksamasından ötürü bu iki dilden sözcükler, Fransızca sözcüklerle birlikte Türkçe sözlüğün önemli bir bölümünü oluşturmayı sürdürmektedir.
Yabancı kökenli sözcüklerden bazı örnekler:
- Arapçadan: fikir, hediye, resim, insan, saat, asker, vatan, ırk, millet, memleket, devlet, halk, hain, kurban, şehit
- Farsçadan: tahta, pazar, pencere, şehir, hafta, ateş, rüzgar, ayna, can, dert, hoş, düşman, kahraman, köy
- Fransızcadan: lüks, kuzen, pantolon, kuaför, hoparlör, kamyon, şans, detay, iskelet, anten, lavabo, levye, tuvalet, polis
- İtalyancadan: banyo, bavul, politika, gala, borsa, fanila, posta, jandarma
- İngilizceden: pikap, tişört, mayın, miting, video, teyp, kod, çita, medya, sandviç
- Yunancadan: liman, ırgat, lamba, filiz, kiraz
- Almancadan: şalter, şvester, haymatlos, kuruş, beher, şinitzel, konsanant, vokal, general, otoban, panzer
TÜRKÇEDEN DİĞER DİLLERE GEÇEN SÖZCÜK SAYISI
• Sırpçaya: 8995 • Bulgarcaya: 3490 • Yunancaya: 2984
• Farsçaya: 2969 • Arnavutçaya: 2622 • Rumenceye: 2780
• Rusçaya: 2476 • Arapçaya: 1990 • Macarcaya: 1982
• Ukraynacaya: 800 • İngilizceye: 470 • Çinceye:289
• Çekçeye :248 • Urducaya:227 • Almancaya :166
• İtalyancaya:146 • Finceye:115
TÜRKÇENİN GÜCÜNDEN HABERDAR DEĞİLİZ!..
Diller canlıdır. Doğar, değişir, gelişir... Ve bazıları bir gün yazık ki ÖLÜR!...
Bir dil ve dili kullananlar başka kültürlerin baskın etkisi altında yok olur ancak. Türkçe için bu sorun 11. yüzyıldan beri farklı dillerle devam etmektedir. Dilimizin buna rağmen varlığını sürdürebilmesi ancak gücüyle açıklanabilir.
Kişi ve iş yeri adlarının, mal ya da ürünlerin, bina ya da kurumların adlarının Türkçe dışında kullanılması Türkçenin yapısıyla ya da anlamsal özelliğiyle ilgili değildir. Bu, sadece Türkçeye karşı kayıtsızlıktan, dil kullanım özensizliğinden, başta dilimiz olmak üzere kültürel değerlerimize ilgisizliğimizden kaynaklanan bir sorundur.
"Türk dilini incelerken insan zekasının dilde başardığı büyük mucizeyi görürüz." MAX MÜLLER
- Max Müller : (6 Aralık 1823 - 28 Ekim 1900) Friedrich Max Müller, genelde bilinen ismiyle Max Müller, Alman filolog ve oryantalist. Hayatının önemli kısmını Britanya’da geçirmiş ve batı akademisinde kabul gören Hindoloji ve Karşılaştırmalı Din disiplinlerine büyük katkı yapmıştır. Max Müller 1854 yılında yayımlandığı kitabında, Türkçenin bilimselliğini vurgularken, "bu dili yaratan insan zekasına sonsuz hayranlık duyduğunu" belirtmiş ve şu değerlendirmeyi yapmıştı: "Yabancı kelimelerden arındığında Türkçe kadar kolay, rahat anlaşılan ve zevk verici pek az dil vardır."
- BELÇİKALI DİL-BİLİMCİ JOHAN V. WALLE 1983 yılında Türkçenin matematiksel olduğunu, her harfin karşılığı bir rakama tekabül ettiğini, BEN demek için 011, SEN demek için 010, O demek için 000 demenin kafi olacağını, ama Türkçe den başka hiçbir dilde matematik olmadığını belirtmiştir.
- PROF.DR. OKTAY SİNANOĞLU ise şunları söylüyor: “Türk dilinin yapısı matematik. Dünya üzerinde böyle bir dil daha yok. Türkçe, matematik gibi bir dil. Bunu ben değil, Alman dilbilimciler söylüyor. Sanki birtakım matematikçiler oturmuşlar, şöyle matematiksel yapısı olan, kuralı düzgün bir dil icat edelim diyerek Türkçeyi bulmuşlar. Halbuki bu dil en az 10 bin senelik. Şimdi iddia ediyorum ki, eğer Türkçe bilim yapar, yanımıza da bilgisayar teknolojisinin inanılmaz imkanlarını alırsak, matematik gibi olan bu dille harikalar yaratırız” (Ortadoğu, 08.01.1995).
TÜRKÇENİN MATEMATİKSEL YAPISI:
Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir!
Türkçenin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0’dan 9’a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. Türkçe de benzer özellikler gösterir. Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir.
Türkçedeki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçeye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece "x=6", "y=23" olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.
Oysa sözgelimi İngilizce’de "go", "went" olurken "do", "did" olur. Çoğul ekleri için de durum aynıdır: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" değil "boots" olur. Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.
Türkçede cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb...) sıralaması da rastgele değildir. Türkçe cümleler şiddeti giderek artan dizi izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem ( eylem) üzerindedir. Diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. Yükleme yakınlaştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir.
"Dün Ahmet camı kırdı." cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri taşıyacaktır.
1 = Dün Ahmet camı kırdı. (1.Cümle: Dün Ahmet bir iş yaptı ve bu, camı kırmak oldu. )
2 = Dün camı Ahmet kırdı. (2. Cümle: Dün kırılan camı başkası değil, Ahmet kırdı. (suçlu Ahmet!)
3= Ahmet dün camı kırdı. ( 3. Cümle: Ahmet’in dünkü işi, camı kırmak oldu. (belki önceki gün kitap okumuştu)
4 = Ahmet camı dün kırdı. (4. Cümle: Ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı. (yarın kırması gerekiyor olabilirdi)
5= Camı dün Ahmet kırdı. (5. Cümle: Cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise Ahmet. )
6 = Camı Ahmet dün kırdı. (6. Cümle: Camı Ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı. )
Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep ’i’ haliyle "camı" olarak kaldı; eylem hep 3. tekil şahıs, di’li geçmiş zamanda çekildi, vb... Sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi.
Yunus Emre’nin okuması, yazması olmayan göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçenin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. Tanzimat aydınları ve Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. Fransız gibi, Alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır.
Mesajlar sadece algılanabildikleri kadar etkili olurlar. Mesajları üretenlerin kendi konularına ne kadar hakim oldukları mesajın bütünlüğü açısından önemlidir ama, hitap edilen kişilerin kendilerine yönelen mesajları nasıl algıladıkları her şeyden daha önemlidir.
Yazan: Ahmet Okar
DÜNYA DİLLERİNDE TÜRKÇENİN YERİ
Birleşmiş Milletler ve dünya İstatistik kuruluşlarının verdiği verilere göre dünyada yaygın kullanılan dilleri kullanış alanı ve amacına göre üç kategoride sınıflayabiliriz:
1) Dünyada en çok nüfus tarafından ana dil olarak kullanılan diller : (Çince, Hinduca, İngilizce, İspanyolca, Rusça, Arapça)
2) Dünyada en geniş coğrafi alanda kullanılan diller: (İngilizce, Çince, İspanyolca, Arapça, Türkçe, Hinduca)
3) Dünyada bilimsel ve teknoloji alanda ticaret, haberleşme ve bilgi alışverişinde yaygın kullanılan diller: ( İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rusça )Pasifik devletlerinden Japonya’nın hızla gelişen Çin’in dili de yakın bir gelecekte bu kategoride yer alacaktır.
- Tarihçi JEAN-PAUL ROUX : ”Türklerin Tarihi ” adlı yapıtında « Türklerle ilgili olarak kabul edilebilecek biricik tanım dil bilgisel olandır. … Türklerin dili çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğundan ilişkide bulundukları birçok insan topluluğu tarafından benimsenmiştir.” diyor. Ünlü dilbilimciler, Türkçenin yetkinliğini ve kurallı oluş bakımından öteki dillerden üstünlüğünü övmüşlerdir:
- MAX MÜLLER, Türkçe hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyor: ”Türkçenin bir dil bilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir zevktir. Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık, eylem çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, kolayca anlaşılabilme niteliği, insan zekasının dil aracılığı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır…. Türk dilinde her şey saydamdır, apaçıktır."
-
- JEAN DENY : ”Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor. Fakat böyle bir kurul, Türkistan bozkırında kendi başına kalmış olarak ve kendi yasaları ya da kendi içgüdüleri itişiyle, insan beyninin yarattığı bu sonucu sağlayamazdı!” demektedir.
-
- II. Abdülhamit, sadrazamlığa atadığı Türkçe bilmeyen Çerkez Hayrettin Paşa’nın telkini ile devletin resmi dilinin Arapça olmasını istemiş ise de, SAİT PAŞA’nın ”Devlet dili Arapça olursa Türklük ortadan kalkar” diyerek karşı çıkması üzerine, bu isteğinden vazgeçmiştir.
-
- Abece sorununu, ATATÜRK ”Bizim ahenkli zengin dilimiz Yeni Türk Harfleriyle kendini gösterecektir.” diyerek, 3 Kasım 1928 tarihinde Mecliste kabulünü sağladığı yasayla, Latin harflerine dayanan Türk abecesini dilimize kazandırmıştır.
Yunus, Mevlana’nın Mesnevisini okuduğunda çok uzun ve belki biraz da Farsça yazılmış olmasını beğenmeyerek, bu Mesnevinin yerine:
"Ete kemiğe büründüm
Yunus deyi göründüm."
dizelerini önermesi, Türkçeyi sevenler için etkileyicidir. Yunus‘un şiirleri yüzyıllardan beri Türklerin belleğinde yaşamaktadır.
Günümüzde BİRLEŞMİŞ MİLLETLER yapısının girişinde duvara yazılan:
Gelin kardeş olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
dörtlüsü ile YUNUS EMRE güzel Türkçe ve insancıllık dersi vermektedir.
Hint-Avrupa ve Sami dillerine göre Türkçenin sözcük ve bu arada bilim terimleri türetmede önemli bir üstünlüğü vardır. Prof. Doğan Aksan’ın “Türkçenin Gücü” yapıtında açıklandığı üzere, Türkçemiz bu özelliği ile benzersiz üstünlüğe sahiptir. Bu yapıtta ”sür-” kökünden, yalnızca Türkiye Türkçesinde 100 kadar türetilmiş sözcük örneği verilmiştir.
1936 yılında Kahire’de toplanan Arap dil kurultayı, Türkçe kökenli 3600 kadar sözcüğü Arapça sözlükten çıkarmıştır. Çıkarılan bu sözcükler arasında ”sarık” örneği Türkçe dinî terim sözcükleri de vardır.
12 Eylül Darbesi sonrası, dilde geriye dönüş zorlamalarına girilmiş, kimi öz Türkçe sözcüklerin kullanılması Yönetim Buyruğuyla yasaklanmıştır. Bu sözcükler arasında ”devrim” ve dönemin devlet başkanı Kenan Evren’in soyadı olan ”evren” sözcüğü bile bulunmakta idi.
ZAMAN BAZI DİLLERİN ALEYHİNE İŞLEMEKTEDİR
Dilbilimciler 21. yüzyılın sonunda yeryüzündeki dillerin yaklaşık yarısının yok olacağı ön görüsünde bulunmaktadırlar.
Yüzlerce yıldır değişik dillerin güçlü etkisine rağmen varlığını sürdüren Türkçe için böyle bir tehlike söz konusu değil ama dilimizde reddedemeyeceğimiz bir;
KİRLENME, YOZLAŞMA, YABANCILAŞMA yaşıyoruz...
Mağaza, marka, ürün, çocuk adlarımızı gözleyerek de bunu görebiliriz. Yakın oldukları kültürlere ait sözcükleri kullanarak insanımız kendince ‘saf tutmaya’ çalışmakta... Ama Osmanlıcayla sekiz yüz yıl yapılan bu tavrın bize kaybettirmekten başka bir getirisi olmadığı da görülememekte... Çünkü bu kültürlerin hepsinin aslı var... ve taklitlerini istemiyorlar!...
Oysa Tanzimat’a kadar Doğu dilleri için yapılan bu yanlış daha sonra Batı dilleri için yaşandı... Ve insanımız bu ‘sözcük oyunlarıyla’ aitliğin aynı şey olmadığını hâlâ göremedi!.. Günümüzde ise yaşanan karmaşanın adını koymak çok zor...
Bu, kendinden utanmaktır... Kendini YOK SAYMAKTIR...
Biz kendimize değer vermezken dünyanın bize değer vermesini beklemek de açıklanamayacak kadar derin bir çelişkidir!..
Bütün bu kullanım hatalarına rağmen 5800 dil içinde en kötü sıralaması beşincilik olan dilimizin büyüklüğünün farkına varamamak, farklı anadillere sahip dünya dil bilimcilerin bütün övgülerinde dudak bükmek, milliyetçi nutuklar atarken kendi değerlerine bu kadar uzak olmak, ( en hafif deyimiyle ) ‘kendi olmaktan uzak’ bu kültürün bindiği dalı kesmesidir...
Dilinin büyüklüğünün farkına varan Atatürk’ümüzün günümüzde kullandığımız bütün geometri terimlerini de ürettiği 44 sayfalık bir dil bilgisi kitabı yazmasıyla bu alanda da başlattığı ve ‘önderliği’ni yaptığı bu köklü girişimine yazık ki O’nun hak ettiği kadar sahip çıkamadık...
Sekiz yüz yıllık Osmanlıca döneminde Türkçeye yapılan zulüm, Anadolu insanının diline sahip çıkmasıyla ve dilimizin büyüklüğü sayesinde aşılmıştır...
En azından bulduğumuz gibi bırakmak adına üzerimize düşen sorumluluğu yüklenmeliyiz...
Türkiye Cumhuriyeti’nin ana dili olan TÜRKÇE, işte böyle büyük bir dildir!..
- Bu örnekler de sadece UMMANDAN DAMLALARDIR!...
- Diller ulusları var ettiğine göre, dilimize sahip çıktığımız ölçüde: “TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBED PAYİDAR KALACAKTIR.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Sevgilerimle... Saygılarımla...
31. 08 2018 Serap IRKÖRÜCÜ
NOT: Yakın zamanda yaptığım powerpoint sunumumdan teknik olanaklar ölçüsünde düzenlediğim yazımdır.
YORUMLAR
TAM BİR BAŞ YAPIT OLMUŞ
ÇERÇEVELETİP BAŞ KÖŞEYE ASMAK GEREK HER EVE
MUHTEŞEMSİNİZ HOCAM
SONSUZ SAYGIMLA
Serap IRKÖRÜCÜ
Dil bilincinin gittikçe hırpalandığı bu dönemde yaptığım bir sunumdu, bir kısmını sizlerle de paylaşmak istedim.
Beğenileriniz için çok teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla.
MÜSLÜM BAYRAM
UNUTULMASIN DİYE
;))) SAYGILARIMLA
Annabel Lee'ye cevaben:
Sayın Annabel Lee, yorumun altına cevap verebilecekken böyle bir gönderimi seçmişse, bir bildiği vardır ve elbette kendince doğrudur... Onun doğrusunu yarım bırakmamak adına benim aynı yoldan dönmem en uygunuydu...
Ben de öyle yaptım!...
Kendisinin yorumuna saygı olarak bu gönderimi oraya da kopyaladım... Çift gönderim oldu ama, bence de böylesi uygundu!... :)))
.......................................................
Tekrar dönüşünüze sevindim!...
Ama üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi konusunda ayırım yaptığınızı görseydim daha çok sevinecektim!... Eliniz belinizden hâlâ inmemiş!...
Sözcüklerin bir yapısal bir de anlamsal kuruluşarı vardır. Benim açıkladığım, sözcüğün yapısal kuruluşudur... Bu açıdan bir anlatım bozukluğu vardır. ( En büyük anlam zenginliği olan bütün edebi sanatların da birer anlatım bozukluğu örneği olması gibi ) Anlamsal olarak da 'görmüş oldum'da yaşananlara ve duygu durumuna göre 'iyi ki' ya da ' maalesef - keşke' ayrıntıları sezilir. Kaldı ki Türkçede dünyanın diğer dillerinde olmayan o kadar farklı ve zengin özellik var ki!... Bir tek bu örneğe saplanıp kalmanız biraz düşündürücü!... Yazının birçok yerinde buna değinildiği gibi sizin de ulaşabileceğiniz kaynaklardan bunları öğrenmeniz mümkün...
Kaynaklara ulaşmanız size çok şey katabilir!... Çünkü 'az bilen çok bildiğini zanneder, çok öğrenen az bildiğiniz fark eder'...
Üstelik Bertrand Russel :"Bir şeyi ne kadar az bilirseniz o kadar şiddetle savunursunuz." der... .
Ben, az bildiğini fark edenlerdenim o nedenle mesleğimin 40. yılındayım ve öğrenmeye devam ediyorum.... Üstelik benim bilmediğimi bilenlere çok saygım vardır... Onların her türlü eleştirisine ve katkısına da her zaman ve sonuna kadar açığım!....
Akademik yazılara yaklaşmayı bilmiyorsanız ( övmek ve yermek adına) uzak durmanızı öneririm... Buralarda her yazışmada olduğu gibi saygı dili ve bunun yanında konuya hakimiyet gerekir... Kulaktan dolma, bir yerden okumayla tez/ antitez savunulmaz!....
Ünlü bir sözdür: "Öneri getiremeyeceğiniz hiçbir şeyi eleştirmeyin, niyetiniz belli olur!...'
Bu, sizinle son yazışmamdır!...
Saygılarımla....
Serap IRKÖRÜCÜ tarafından 7/2/2019 11:02:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Annabel Lee eskiden tanıdığımız bir arkadaşımıza benziyor. Oda severdi böyle şeyleri. Aslında muzip bir tavrı var yaptıklarının. Benim şiirimde de bence hoş bir yorumu vardır. Siz eleştiriye açık birisiniz ki oda bunu fark ettiği için sizin sayfanızda özgürce yorum yazıyor. Bu güzel bir şey aslında düşünürseniz. Bence bu tarafından bakın :)))
AyKıRıSaNaT
Merhaba :
Amacım sizi küçümsemek,aşağılamak, hafife almak ya da sizinle dalga geçmek değildi. Elbette yazdığınız yazının benim açımdan değeri son derece önemlidir. Her şeyden önemlisi emektir. Fakat Türkçenin Gücü adına verdiğim iki kelimenin başka hiçbir dilde olmayan sadece bizim Türkçemizde olan bir kullanıma örnek olsun diye yazınızın altına yorum diye yazdım.
Ben yorumumu yazmadan elbette sizin yazınızı okudum ve %99 da katılıyorum. Lakin örneğime anlatım bozukluğu diye cevap verdiğiniz için tekrar yazmak istedim.
Sevgili Fatma Oral'ın da belirtiği gibi ilki doğal bir görme eylemi, diğeri istem dışı meydana gelen bir görme... Bun da hiçbir dilde olmayan fevkalade bir örnektir.
Eğe üzdüysem çok özür dilerim
sevgiler
Gördüm ve görmüş oldum.... Bu iki kelime arasında anlatım bozukluğu var diyorsunuz, anladığım kadarıyla. Öyle mi?
Benim size bu örneği vermemdeki amaç, hiçbir dilde olmayan ama Türkçe’de olan bir kullanım örneğiydi. Lakin sizin bunu anlatım bozukluğu olarak değerlendirmeniz yanlıştır. Bir şeyi savunurken o konuys hakim olmsk şarttır, değerli arkadaşım.
Tekrar sorumu soruyorum.
Gördüm ya da görmüş oldum... bu iki sözcük arasındaki zenginlik farkı ne?
Saygılar
Serap IRKÖRÜCÜ
Ama üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi konusunda ayırım yaptığınızı görseydim daha çok sevinecektim!... Eliniz belinizdeen hâlâ inmemiş!...
Sözcüklerin bir yapısal bir de anlamsal kuruluşarı vardır. Benim açıkladığım, sözcüğün yapısal kuruluşudur... Bu açıdan bir anlatım bozukluğu vardır. ( En büyük anlam zenginliği olan bütün edebi sanatların da birer anlatım bozukluğu örneği olması gibi ) Anlamsal olarak da 'görmüş oldum'da yaşananlara göre 'iyi ki' ya da ' maalesef - keşke' ayrıntıları sezilir. Kaldı ki Türkçede dünyanın diğer dillerinde olmayan o kadar farklı ve zengin özellik var ki!... yazının birçok yerinde buna değinildiği gibi sizin de ulaşabileceğiniz kaynaklardan bunları öğrenmeniz mümkün...
Bu size çok şey katar!... Çünkü 'az bilen çok bildiğini zanneder, çok öğrenen az bildiğiniz fark eder'...
Üstelik Bertrand Russel :"Bir şeyi ne kadar az bilirseniz o kadsar şiddetle savunursunzu." der... .
Ben, az bildiğini fark edenlerdenim ve benim bilmediğimi bilenlere çok saygım vardır... Onların her türlü eleştirisine ve katkısına da her zaman ve sonun akadar açığım!....
Akademik yazılara yaklaşmayı bilmiyorsanız ( övmek ve yermek adına) uzak durmanızı öneririm... Buralarda her yazışmada olduğu gibi saygı dili ve tabii konuya hakimiyet gerekir... Kulaktan dolma, bir yerden okumayla tez/ antitez savunulmaz....
Ünlü bir sözdür: "Öneri getiremeyeceğiniz hiçbir şeyi eleştirmeyin, niyetiniz belli olur!...'
Bu, sizinle son yazışmamdır!...
Saygılarımla....
Fatma Oral
Gördüm sizin kendi eyleminizi gösterir, görmüş olmakta birisi size gösterdiği için görmüş olduğunuzu ifade eder. Yani iradeniz dışında gelişen bir eylemdir. sevgilerimle.
Den(iz)
''kelime'' derken; gördüm mü, görmüş mü, oldum mu ? :))
Görmüş oldum zaten iki kelime değil mi? :))
Beni boş verin de aslında cümle içinde bile kullanılmasa da denilmek istenileni çok iyi yansıtan ifadeler...
Bir cümle içinde kullanılırsa yüklemi yardımcı fiil olan sağlam bir cümle örneği verilebilir.
Sevgiler efenim :)))
AyKıRıSaNaT
Merhaba :
Amacım sizi küçümsemek,aşağılamak, hafife almak ya da sizinle dalga geçmek değildi. Elbette yazdığınız yazının benim açımdan değeri son derece önemlidir. Her şeyden önemlisi emektir. Fakat Türkçenin Gücü adına verdiğim iki kelimenin başka hiçbir dilde olmayan sadece bizim Türkçemizde olan bir kullanıma örnek olsun diye yazınızın altına yorum diye yazdım.
Ben yorumumu yazmadan elbette sizin yazınızı okudum ve %99 da katılıyorum. Lakin örneğime anlatım bozukluğu diye cevap verdiğiniz için tekrar yazmak istedim.
Sevgili Fatma Oral'ın da belirtiği gibi ilki doğal bir görme eylemi, diğeri istem dışı meydana gelen bir görme... Bun da hiçbir dilde olmayan fevkalade bir örnektir.
Eğe üzdüysem çok özür dilerim
sevgiler
Türkçeye gerek medya ile gerek yayın kuruluşları ile devam etmekte, gençler de daha ziyade günümüzde teknolojide iletişim dili olduğundan diyelim batı dilleri dilimizin yerine konmaya çalışılmakta. Korkarım türkçe bozulduğunda tazminat dönemindeki anadolu insanını bulamayacağız.
Emeğinize sağlık.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Oysa günümüzden 'böl - yönet' taktiklerinin bir dalı da dil üzerine çalışıyor ve yüzyıllardır aynı coğrafyada bu etnik yapı ve dil kullanımıyla yaşamış insanımız, bu satten sonra 'sorgulamada' kabulleniyor kendisine dikte ettirilenleri!...
O nedenle çok haklısınız... Artık öyle bir medet de yok!...
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Fatma Hanım... Sevgilerimle...
Türkçe Türklere ve Türkçeyi sevenlere en büyük servet derin bir anlatım ve bilgilendirici bir yazi olmuş teşekkurler bilgi paylaşımı için Serap hanim
Saygimla
Serap IRKÖRÜCÜ
Dilimiz için ne kadar doğru bir değerlendirme!... Sağolun...
Gittikçe hırpalanan dilimizin bunu hiç hak etmediğinin ortaya konması, değerinin layık olduğu yere çıkarılması için küçük bir çabaydı Sevgili Vuslatı Kelam...
Saptamanız ve değerlendirmeniz için ben teşekkür ederim...
Saygılarımla...
Vuslatı kelâm
Ben yurt dışında yaşayan biri olarak şunu belirtmek isterim Türk olmayan arkadasim cok
Ve hepsi Türkçemizi öğrenmeye çaba göstermekteler bir gün merak ettim sordum
Verilen cevap aynen şuydu Türk olmayabilirim ama Türkçeyi seviyorum
Hoş bir dil demisti ve devaminda şöyle birşey soyledi arkadaşim öğreteceksin bana dilini az da olsa çunku bir dil bir üniverste demektir dedi..
Sevgili Serap hocam
Herkesi güzel Türkçe öğrenme ve kullanma konusunda özendirici
Bireysel ve toplumsal duyarlılık
Dil duygusu ve ana dili bilinci aşılayan
Geçmişten günümüze araştırma ve örneklerle ustalıkla hazırlamış olduğunuz çalışmanızı ve emeğinizi takdir ettiğimi bilmenizi isterim
Telefonumun bazı tuşları çok zor basıyor noktalama işaretlerini hiç kullanamıyorum
Buna rağmen her ne kadar zorlanarak yazsam da tebrik etmeden geçmek istemedim
Emeklerinize sağlık
Çokça Sevgimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Yazımla ilgili değerlendirmelerinden ve beğeni içeren sözlerinden çok mutlu olduğumu belirtmek isterim...
Emeğin takdir edilmesi bazen içeriğinden de değerli... Kaldı ki özellikle içeriğine değinerek yazının asıl amacına dair çok değerli tespitler yapmışsın...
Teknik sorunlarına rağmen azimle yorum yapma çabana ve tüm değerlendirmelerine içtenlikle teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Değerli öğretmenim,
"Bütün bu kullanım hatalarına rağmen 5800 dil içinde en kötü beşinci olan..."
Sanırım "en azından.." şeklinde yazmak daha iyi olacak...
"Sekiz yüz yıllık Osmanlıca dönemindeki Türkçe zulümü..."
Burada da "Osmanlıca zulmü" olmalıydı galiba...
Bu sıradışı emeğiniz için şahsen çok teşekkür ederim...
Selam ve saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ayrıca bu dikkatle okuduğunuz için de... :)))
Hemen düzeltiyorum...
Samimi yaklaşımınız ve beğenileriniz için tekrar teşekkür ederim...
Saygılarımla...
Türkçe gerçekten çok güzel bir dil, doğru kullanılır ve gereken değer verilirse. Yazınız çok güzel ve bilgilendirici olmuş. Emek harcandığı nasıl belli ve bu emeği takdir etmemek mümkün değil. Emeklerinize sağlık, ayrıca dilimiz konusunda bu kadar detaylı ve aydınlatıcı bilgileri bize aktardığınız için çok teşekkürler.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Bugün dünyada varlıklarını ispat etmiş bütün ülkelerin 'dil milliyetçisi' olduğunu unutmayalım... İngiltere, Japonya, İran, vb.... Bu, onlara köklerine sahip çıkma ve bağlanma duygusuyla beraber ortak duyguları yaşama şansı da veriyor...
Her dil bir insan... Ama öğrendiğimiz dille anadili yer değiştirmeye kalktığımızda başlıyor asıl sorun... Bu at-tırımı artık netleştirmeli, kişilerin anadillerine sahip oladukşarı oranda ikinci dilleri öğenebileceklerini de unutmamalıyız...
Övgü içeren samimi değerlendirmeleriniz için içtenlikle teşekkür ederim Sevgili Gamzelimm...
Sağolun...
Türkçe'nin köklü, güçlü ve en eski dillerden olduğunu birçok yerde okumuştum. Türkçe'nin ne kadar güçlü olduğunu da emek verip büyük uğraşı sonunda bizimle paylaştığınız harika çalışmanızla gördüm ve gerekli bölümlerini notlarıma ekledim. Anlamlı ve önemli çalışmanızı tebrik eder, kolaylık ve başarılar dilerim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ve 'aslında dilimizle ilgili hiçbir şey bilmiyormuşuz' diye düşüncelerini dile getirirken, eksiklerini ortaya koydular... ve destek istediler...
Beğenileriniz ve değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim İbrahim Bey...
Saygılarımla....
Daha önce okuduğum bir yazı ile bu emek dolu yazıya bir katkı sağlamak isterim. Alıntı yazıyı paylaşmadan önce yazınızı ve emeğinizi tebrik ederim. Aşağıda okuyacağınız alıntı yazıyı Atatürk hakkında daha fazla ne öğrenebilirim diye uğraşırken buldum. ATATÜRK'e derin hayranlığım ve bağlılığım bir kez daha katlandı. O gerçek bir GÜNEŞ...!
Sevgilerimle...
Sık Kullandığınız Kelimelerin Kökenlerini Etimoloji Sayesinde Keşfetmeye Ne Dersiniz?
Her gün kullandığınız kelimelerin kökenleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı?
Günlük yaşam rutinimiz içerisinde, sözcükler dudaklarımızdan neredeyse düşünmediğimiz bir hızla çıkıyor. Bu kelimelerin nerelerden geldiğini, hangi yolları aştığını ve nasıl değiştiklerini görmek ise gerçekten heyecan verici bir serüven!
Bu yazıyla birlikte hem etimolojiyi keşfedeceğiz hem de kelimelerin tarihine doğru bir yolculuğa çıkacağız ?
Etimoloji Nedir?
kelime kökleri
Share
Etimolojinin tam karşılığı köken bilimi olarak geçmektedir. Bu alan, sözcüklerinin kökenini bir bilim olarak araştırır. Herhangi bir sözcüğe yaklaşırken, ilk nerede ortaya çıkmış, hangi coğrafyaları gezmiş, ne kadar değişmiş, nasıl yerleşmiş gibi sorulara yanıt arar.
Aynı zamanda bir sözcüğün en küçük ilk parçasından başlayarak, bilinen bütüne ulaşma sürecini de analiz eder.
Etimoloji kelimesi, kendi alanının köken araştırmalarına göre Antik Yunana dayanan bir kökene sahiptir. Asıl, hakiki, gerçek anlamındaki ὁ ἔτυμος (ho étymos) ile söz, kelime anlamındaki λόγος / lógos kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur.
Sakin olun, daha yeni başlıyoruz!
Türkiye’de Etimoloji Çalışmaları
Atatürk, Toplantı, TDK, Güneş-Dil
Share
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun özenli çalışmaları ile Türkçe için ciddi bir kaynak arayışına girmişlerdir.
Yeni kurulan bir devlet olmanın ve ideal toplum arayışının bir parçası olarak yeni bir toplumsal kimlik arayışı da bu konuda oldukça etkili olmuştur.
Bu yüzden 1930’lu yılların başında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra Rus, Fransız ve Alman bilim insanlarının da eserlerinden ve dil-bilim üzerine düşüncelerinden faydalanılarak Güneş-Dil Teorisi ortaya atıldı.
1935 yılında, Ulus Gazetesi’nde, Türk Dili’nin kökenine ilişkin imzasız makaleler yayınlanmıştı. Bu makaleler, Güneş-Dil Teorisi olarak da bilinen Türkçenin etimolojik yapısına ilişkin ilk iddiaları ortaya atmaktaydı.
Peki Nedir Bu Güneş-Dil Teorisi☀️
Atatürk, Notlar, Güneş-Dil
Share
Güneş-Dil Teorisi dünya üzerindeki bütün dillerin ana kökeninin Türkçe olduğunu iddia eden bir teori idi ve böyle büyük bir iddia için oldukça az ve sezgisel dayanaklar sunuyordu.
Örneğin, dilin ve medeniyetin keşfinin ilk defa Orta Asya Türk uygarlıklarında, güneş doğarken ve batarken yapılan ayinler sırasında çıkarılan sesler olduğunu iddia ediyordu. Bu seslerin en yaygını şaşkınlık ve hayranlık da içeren “a” ve “ağ” inlemeleri olarak ortaya atılmıştı ve bu sesin içerdiği kelimelere güç, başlangıç, hayranlık, bitiş gibi anlamlar kattığı öne sürüldü.
Güneş-Dil Teorisi, Türk Tarih Tezi, harita
Share
Daha somut bir örnek vermek için, etimolojinin Türkiye’deki ilk araştırması olan bu ilginç teoriyi biraz kurcalayalım. Teori, aslında etimolojiyi de en başından, en aslından ele almak istemiştir. Bu yüzden bazı harfleri kök harfler olarak belirlemiş ve buna göre bir plan çıkarmıştır. Bu plana göre, şimdi inceleyeceğimiz kelimeyle alakalı olan kök harflere yakından bakalım: m harfinin, “mülkiyeti, en yakın alanı”, r harfinin ise “gerçekleşmeyi, hareketin sınırlı bir alanda kalışını” ifade ettiği kabul edilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, a sesinin de güç anlamını seçersek, güç sahibi olanların hareketinin sınırlı bir alanda beklemesi anlamında yorumlanabilecek bir kelimeye, İngilizce army (ordu) kelimesine ulaşmak mümkün olabilir.
Bunların Hepsi Birer Varsayım Mı, Gerçek Mi?
Atatürk, Varsayım, toplantı, TDK
Share
Muhtemelen ne kadar varsayım içerdiğini fark etmişsinizdir.
Güneş-Dil Teorisinin dayanaksızlığının ve dünyaca hiçbir zaman gerçekten kabul görmemiş olmasının ardından yavaşça terk edildiği bir süreç başlamıştır. 1930lu yılların sonunda, dönemin Türk Dil Kurumu (TDK) başkanı İbrahim Necmi Dilmen Ulus gazetesinde yayınlanan imzasız yazıların Atatürk’e ait olduğunu fakat kendileri isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından” imzasız yayınlandığını açıklar. Ayrıca Dilmen, Atatürk’ün 1938 yılında vefat etmesinin hemen ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde vermekte olduğu Güneş-Dil Teorisi derslerini bırakır ve ardından şu açıklamayı yapar:
“Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi?”
Velhasıl, maalesef bu topraklarda etimolojinin resmi araştırmaları bu noktada başlamadan, bahsin büyük açılmasından ötürü ilk elde kaybedilmiş ve daha sonra bu yönde hiçbir araştırma yapılmamıştır. Türk Dil Kurumu’nun, yıllardır bir etimolojik sözlük oluşturma çabası olduğunu açıklamasına ve belirli periyodlarda tarih dahi vermesine karşın, henüz resmi bir kelimelerin kökeni sözlüğümüz maalesef yok.
İşte İlginç Kelime Kökleri
Ve tabi ki henüz resmi bir kaynağımızın olmaması, bizi bunu araştırmaktan alıkoyamadı!
Yegâne
Bu kelime, Farsçadaki “yek” kökünden geliyor. “Bir” ve “tek” anlamına gelen yek kelimesinden, yegâne, biricik kelimesi türetiliyor.
Çarmıh
çarmıh, Jesus, etimoloji
Share
Çarmıh da Farsça kökenli hem de birleşik bir kelime. Farsçada çar – dört anlamına geliyor. Mıh ise, birçoğumuzun bildiği gibi çivi demek. Çar-mıh, böylece dört çivi kelimesini oraya çıkararak, Hz. İsa’nın öldürülmesinden bile daha önceden itibaren kullanılan bu işkenceyle öldürme işlemi için kullanılıyor!
Çerçeve
Hazır çar kelime köküne bulaşmışken, bundan bahsetmemek olmazdı. Tam tahmin ettiğiniz gibi, çar-çevre, dört çevre anlamına gelen ve dil içinde değişerek (ya da herkesin dediği gibi, halk arasında söylene söylene) çerçeve halini alıyor. Ve elbette, dört tarafı çevrili anlamına geliyor.
Çarşı
çarşı, etimoloji
Share
Evet, ben şahsen çar kökünü seviyorum, yalan yok. Çarşı da, çar ve sû kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir başka kelime. Sû, Farsçada yol, yön anlamına geliyor. Böylece anlamını sormayı unutacak kadar uzun zamandır kullandığımız, çarşı yani dört-yol kelimesi ortaya çıkıyor.
Haftanın Günleri
haftanın günleri, zaman, etimoloji
Share
İşte burada aklımızı yitirmememiz için son olanağımız da elimizden alınabilir: Çünkü haftanın günlerinin neredeyse tamamı Farsçadan birebir alınmış.
Aslında bizim çoğunlukla ve hatalı olarak Batı medeniyetlerine atfettiğimiz ve bir türlü anlam veremediğimiz haftayı Pazar ile başlatmak, Ortadoğu’da da (en azından bir zamanlar) oldukça yaygınmış! Haydi bütün günlere bir göz atalım:
Pazar
ba: yemek, zar: yer. Yemek yeri. (Yeri gelmişken, lalezar: lale bahçesi, gülizar: gül bahçesi demek!)
Pazartesi
Pazar’ın ertesi. (Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli)
Salı
İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor.
Çarşamba
Çar’ı şimdiye dek defalarca konuştuk, bunu kendiniz çıkardınız diye umuyorum. Ama “şenbe” Farsçada gün demek, ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar + şenbe= Çarşamba, dördüncü gün!
Perşembe
Yine Farsça kökenli, penç + şenbe= Perşembe; beşinci gün demek.
(Minik bir tavla hatırlatması gelsin o zaman: “Penc-ü-se, severler güzeli genç ise!” Zarlarda 5 ve 3 geldiğinde, kapı alınabildiği için duyulan tarifsiz keyiften ötürü türetilmiş bir deyim?
Cuma
Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça kelime kökü, genellikle bu anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Cem, Cemiyet, Cemaat, Cima (cinsel birleşme) …
Cumartesi
Tıpkı Pazartesi gibi, kolaya kaçılmış bir gün daha. Cuma ve ertesi kelimelerinden oluşuyor. Halk tarafından önemli bulunan yeme alışverişi ve ibadet toplanması gibi günlerden sonraki günler, genellikle “sonraki, ertesi” günler olarak geçiştirilmiş, fark ederseniz ortamlarda hava atabilirsiniz.
Haftanın günlerinden yavaşça çıkalım ve başka kelimelere de göz atalım:
Kitap
kitap, kütüp, etimoloji
Share
Arapça “ktb” kökünden gelen bu kelime, yazılı şey, belge anlamına geliyor. Aynı “ktb” kökünden, ufak müdahalelerle kütüp(hane), kâtip gibi kelimeler de türetilmiştir.
Kalem
Kamıştan yapılmış yazı aracı anlamına gelecek şekilde, “klm” kökünden türetilmiştir. Arapça kökü, kelam (söz) ile ortak olabilir. Ayrıca, şu an okuduklarınıza inanmakta güçlük çelebilirsiniz, ama kalamar, yani mürekkep balığı kelimesinin bütün bunlarla bir ilgisi olduğu iddia edilmekte! Çünkü henüz endüstriyel mürekkep yokken, yazı için bu balığın koyu renkli salgısından faydalanılırmış.
Cambaz
cambaz, canbaz, etimoloji
Share
Bu da Farsça kökenli, can + baz bileşmesinden oluşmakta. Canı ile oynayan anlamına geliyor. Tıpkı “düzenbaz”ın düzen ile oynayan, “kumarbaz”ın kumar oynayan demek olması gibi.
Sarhoş
Farsça kökenli sar, ser – yani baş, kafa kelimesinden başlanmış ve iyi, güzel anlamına gelen hoş ile bitirilmiştir. Yani sarhoş, bildiğimiz, sokak jargonunda kullanılan “kafası iyi, kafası güzel” anlamına geliyor!
Aynı ser kökünden, serkeş yani başı çeken, önder ve dik başlı, asi kelimesi ve sermaye, yani anapara, baş kapital kelimesi de gelmektedir.
Ahtapot
ahtapot, sekiz, etimoloji
Share
Ahtapot acht (Almanca) – octo (Latince); yani sekiz kelimesinin yanına yerleşen -pod, yani ayak kelimesinden türetilmiştir. Tıpkı tripod gibi!
Yoğurt
Bu kelimenin kökeni, yoğun ile aynı. Katılaştırılmış, yoğunlaştırılmış süt anlamına geliyor. Birkaç saniyelik bir düşünsel emekle, yoğurmak kelimesinin de bu niyetle türetildiğini keşfetmek mümkün!
Yeşil
yeşil, renk, etimoloji
Share
Bu kelime ise, öz Türkçeden türetilmiş güzide kelimelerimizden biri. Islak, taze, henüz suyunu yitirmemiş anlamına gelen “yaş” sözcüğünden türetilmiş. Yeşil bitkilerin taze olduğunu anlatmak için sıkça kullanılıyor.
Bir ufak bilgi daha – kayısı, kiraz, dut gibi henüz olgunlaşmamış, hala yeşil, kızarmamış anlamına gelmesi için ise gök kelimesi tercih ediliyor. Yani renk skalasında, yeşilden bir derece daha soğuk kabul edilen mavi kelimesine atıfta bulunuluyor! Kelimelerin dünyası çok acayip!
Güzel
Bu da tamamen eski Türkçe kökenli bir sözcük, göze hoş gelen göze hitap eden, şekilde türetilmiş ve Gözel – güzel olarak zaman içinde dönüştürülmüş.
Silah
silah, erkek, etimoloji
Share
Silah kelimesinin bu halinden değil de daha, çok daha eski bir halinden söz edeceğiz. Orhun Kitabelerinde geçen ve silah anlamına bir sözcük, havayı yarmak, bir kişiyi, hayvanı ya da nesneyi yararak parçalamak için kullanılan alet anlamına gelen “yarak” sözcüğü imiş!
Tabi daha sonra erkek egemen toplum bilincinin bu kelimeyi argoya yerleştirmesi ve erkeğin cinsel organını bir silah olarak tarif etmesi ise üzerine tez yazılabilecek kadar büyük bir toplumsal travmaya işaret ediyor.
Amma Uzun, Amma Uzun= Amazon
Kelimelerin derin ve büyülü dünyasına kapılmamak elde değil. Ancak fazlaca kendimizi kaptırdığımızda, bazı safsatalarla da baş etmek zorunda kalabiliriz. Örneğin, Amazon nehrinin ilk defa Türkler tarafından keşfedilmiş ve şaşkınlıkla “Amma uzun, amma uzun!” denilerek, Amazon kelimesinin ortaya çıkarılmış olması iddiası gibi.
shame, utanma, hayır
Share
Ya da Niagara Şelalesini gördüğü iddia edilen sevgili atalarımızın şelalenin dökülürken çıkardığı sesten etkilenerek “Ne yaygara! Ne yaygara!” deyip bu doğa harikasına da isim verdiği iddiası gibi. Biraz gerçekçi olmakta her zaman fayda var. Bu yüzden daima bir başvuru kaynağınız olmalı!
Bonus: Başvuru Kaynağı!
Herhangi bir kelimenin etimolojik kökenini araştırmak için, içgüdülerinizden ziyade bazı ciddi araştırmaların toplandığı kaynaklara bakmanızda yarar var. Örneğin, Sevan Nişanyan’ın yıllarca emek vererek hazırladığı Nişanyan Etimolojik Sözlük, “Ya acaba bu buradan mı geliyor?” sorularınıza yanıt olabilir. Buna ek olarak Etimoloji Türkçe isimli başka bir online sözlük de sorularınız için alternatif, doğrulama gerektiren şüpheli kelimeler için harika bir kaynak olabilir.
Nişanyan Sözlük için: www.nisanyansozluk.com
Etimoloji Türkçe için: www.etimolojiturkce.com adreslerinden faydalanabilirsiniz.
Serap IRKÖRÜCÜ
Atatürk, bilindiği gibi sıradan bir asker, sığ bir siyesetçi, lkafazan bir lider değildi... Keskin zekasını bilgiyle donattığı içindir ki... bu toplumu ayağa kaldurabilmişt... Ama asıl kalkınnmanın 'dille' oalacağı bilinciyle Güneş Dil Teorisi üzerine çok kafa yordu, çok akademisyenle fikir tartışmaları yaptı...
Maya medeniyetinin ve dillerinin Türkçenin etimolojik ve morfolojik yapısına yakınlığa dikkat çekerek Tahsin Bey'i bu konuyu detaylı incelemek üzere görevlendirdi... 1934'te çıkardığı Soyad kanununda bu çalışmasına gönderme yaparak ona MAYATEPEK soyadını kendisi vermiştir...
Çok değerli bir çalışmayı yazımın konusuna destek amaçlı paylaşmanız çok ince bir düşünceydi ve beni gerçekten çok mutlu etti... Dopruların ve yanlışların vurgulandığı ve gerekçelerini açıklandığı bu akademik yazı, ( uzunca bir paylaşım yazısından sonra yorumları da okuyanlar olursa... ki okumalılar... Ben daha az paylaşıma gidiyorum ama yorumları okuyorum... ) onlara çok şey katacaktır...
İçtenlikle teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Çok kıymetli bir yazı olmuş. İlgiyle okudum.
Akıcı anlaşılır pırıl pırıl Türkçemiz
Kimlerdeniz, biz kimiz yol gösterir lehçemiz
Tarhanayı pay eder tabaklara çömçemiz
Avrupa’nın thanks’ine bye bye’ına karşıyım
Diyerek teşekkür ediyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık Serap Öğretmenim.
Selam ve saygımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Şiirle katkınız ve temaya desteğiniz için ben teşekkür ederim...
Saygılarımla...
ÇOK ÇOK DEĞERLİ BİR KÜLTÜR HAZİNESİNİ BİZLERE SERGİLEYİP AÇMIŞSINIZ DEĞERLİ ÖĞRETMENİM
ZATEN TÜRKÇEDEN NE ZAMAN Kİ VAZGEÇİLDİ OSMANLI İMPARATORLUĞU ÇÖKÜŞ SÜRECİ BAŞLADI
ATATÜRK DEVRİMLERİNE İLK BAŞTA TÜRK DİL KURUMUNU KURMAKLA BAŞLAMASI ONUN NE KADAR
YÜKSEK BİR DEHAYA SAHİP OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR.
ANADOLU OZANLARI; PİR SULTAN ABDAL, PİR NESİMİ, DADALOĞLU, KARACAOĞLAN, GİBİ
OZANLARIMIZ TÜRKÇEYİ KULLANMAKTAN ASLA VAZGEÇMEMİŞ ŞİİRLERİNİ TÜRKÇE YAZMIŞLARDIR
BU NEDENLEDİR Kİ EĞİTİM HAYATIMIZDA TÜRKÇENİN ÇOK DAHA İYİ ÖĞRETİLMESİ AMAÇ VE İLKE
OLARAK BENİMSENMELİDİR. SAYGILARIMLA
Serap IRKÖRÜCÜ
Ozanlarımız!... Türkçenin asıl sahipleri ve bekçileri... özellikle Bektaşi ozanlarına Türkçenin varlığını korumak için verdikleri çaba ve ödedikleri bedeller için çok şey borçluyuz... Emanetlerine yeterinde sahip çıkabiliyor muyuz?... İşte o tartışılır!...
Çok doğru saptamalarınız, beğeniniz ve değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim...
Saygılarımla....
Emeğinize yüreğinize bereket,çok değerli ve güzel bir çalışmayı beğenerek okudum.Türkçenin bilim felsefe dili olmaz diyenlere çok güzel bir cevap olmuş.Saygılar,selamlar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Dayatılmak istenen kültürleri daha üstün kılmak için bu bilerek 11. yüzyıldan beri uygulanmıştır. Ne yazık ki çıkar amaçlı ve kısa vadeyi kurtarmak adına yapılan bu yanlışların uzun vadede toplumu yok ettiğini hâlâ görememişiz ki TARİH TEKERRÜR ediyor...
Değindiğiniz konuda özellikle Oktay SİNANOĞLU'nun çoka çarpıcı tespitler ve önerileri de vardır am... duyan yok!...
SESİM GELİYOR MU?!?!... Bu durumdayız artık...
Samimi değerlendirmeniz ve katılımınız için çok teşekkür ederim... Saygılarımla.....
Yeniden okudum emeğin hası güzel yazını, nasıl bir bilgi birikimidir bu takdirle alkışlıyorum değerli kalemini...
Ben böyle bir yazı kaleme almayı düşünsem, üç-beş cümleyi geçmezdi herhalde :)))
TÜRKİYE- TÜRKÇE- TÜRK- ATATÜRK der,
-NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE- ile bitirirdim.
Sevgiler yüreğine değerli arkadaşım
Serap IRKÖRÜCÜ
Farklılıklarımızla bir bütünüz zaten... Önemli olan 'bizim yapaöadığımızı yapanı takdir edebilmektir.'... Bu olgunluğun için bir kez daha teşekkürlerimle...
Sevgilerimle....
Öncelikle bu yazı için sizi tebrik ederim. Dil konusu çok önemli hayati bir konu bir ülke ve o ülkenin halkı için. Eğer ki insanlar dil ile anlaşıyorlarsa ki bunu kimse inkâr etmiyor, dilin her zaman saf, arı, duru ve anlaşılabilir olması lazım gelir. Bazen sokağa çıkıp da dükkan isimlerine bakınca, acaba ben Türkiye'de mi yaşıyorum diye kendi kendime sorasım geliyor. Bildiğim kadar ile bir çok ülke de işletme ve dükkan isimlerini onların kendi ana dilleri dışında ki bir dil ile koyamazsınız. Televizyon kanallarının, radyo kanallarının çok fazla olduğu bir zamandayız. Orada konuşan insanlarını, cümle kurar iken, ağızlarından çıkan sözcüklere çok dikkat etmesi gerekir. Bazen dinliyor ve seyrediyorum da hayretler içerisinde kalıyorum o ucube cümle ve kelimelere. Türk Dil Kurumu ve RTÜK denen kuruluşun bunlara müdahale etmesi lazım gelir kanımca zaman zaman. Ortaokul ve lise düzeyinde eğitim alan öğrencilerin konuşmalarında da tanık oluyorum bazı zamanlarda sokakta yürürken ve üzülüyorum tabiatıyla... Bir de üniversitelerde yabancı dil ile eğitim meselesi var. Bu konuyu değerli bilim adamı, geçen zamanlarda yitirdiğimiz merhum Profesör Dr. Oktay Sinanoğlu Hoca'da defalarca dile getirmiştir. Bir çok ülke de bu sistemden vazgeçildi, bilemiyorum biz niye hâlâ ısrar ediyoruz. İngilizler İrlandayı sömürgeleştirmek istediklerinde seneler önce ilk yaptıkları iş İrlandalıların Gaelik denilen kendilerine has dillerini yok etmek olmuştur. Okullarda, devlet dairelerinde kendi dilleri İngilizceyi zorunlu kılmışlar ve yeni nesil İrlandalı çocuklar kendi ana dillerini yavaş yavaş unutmuşlardır. Daha sonra toplumda ana dillerini konuşan insanlar iyice azalınca onları boyunduruk altına almak da çok kolay olmuştur. Türkçe'nin acilen yabancı kelimelerden temizlenmesi gerekir. Belki toplum tarafından çok benimsenmiş bazı kelimeler kullanılmaya devam edebilir Allah kelimesi gibi, Canan gibi, merhaba gibi, aşk gibi ama bazı kelimelerin de mutlaka Türkçe karşılığını bulup onları sıkça kullanmalıyız, mektep yerine okul, ebeveyn yerine anne baba gibi. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir haliyle. Bu güzel yazınızdan dolayı tekrar tebrik ederim...
Serap IRKÖRÜCÜ
Her şeyi devletten beklememeliyiz... Hele bu konuyu asla!.. Biz de bu toplumun bugüne gelmesinde emeği olanlar olarak, gelecek kuşaklara bizden daha kötü bi,r ülke bırakmamak için, ulusal değerlerin yol olmaması için, modernlik be elitlik maskesiyle Batı'nın... Dindar olmak ve ümmet kalmak bilinciyle de Doğu'nun dayatılmasına ISRARLA ve ŞİDDETLE karşı çıkmalıyız...
Yapacağımız şey çok basit: SADECE DİLİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ...
Bu konudaki fikirlerimiz aykırı bulan okuyanlara Finlandiya ve Kalavela Destanı beraberliğinin getirisini incelemelerini öneririm... Bu başarıyla bugünkü cumhuriyetrlerine kavuşan Finlandiya'nın yıllardır eğitim kalitesindeki Dünya birinciliğinin ( günde sadece dört saat ders yaparak ) dil bilinciyle gerçekleştiğini bilmeliyiz...
Onlardan çok daha önce bunu fark eden ilk atakları yapan ATA'mızın da huzur içinde uyumasını belki sağlamış oluruz...
Yazıma gösterdiğiniz ilgi ve önerileriniz için teşekkür ederim... Saygılarımla...
"Hatmedilecek" bir yazı...
Fırsat buldukça okunacak...
İşin erbabından olunca hele... Değeri bir kat daha artan...
Kuralları, teknik bilgileri burada yazmam olanaksız...
Beni asıl, "yaygınlığı, kültürel zenginliği, bilim ve edebiyat dili olabilme yeteneği" ilgilendiriyor Türkçe'mizin...
Şükür, o da var!
İspatlayan Oktay Sinanoğlu gibi bilim adamları, köklerine inen ve tarihe ışık tutan Kazım Mirşan'lar var...
Her yerde, her şartta... "Türküm, Türkçüyüm... Dolaysıyla Atatürkçüyüm!"
Dilim, benim zenginliğimdir... Kendimi anlatma biçimimdir... Dünyaya da en önemli katkımdır, varlığımın alametidir!
Dilimi özellikle Arapça ve Farsça ile bastırmak isteyen "yoz zihniyet" ile, İngilizce, Almanca ve Fransızca ile önemsizleştirme çabasında olan "sözde ilericiler" mücadelemiz kapsamındadır!
Her ikisi de "kompleksli", ön yargılı ve Türk'ü anlama yeteneği ve azmi olmayan azınlıklardır...
Dileğim, yazının emek verilerek okunmasıdır..
Bir kez asla yetmeyecektir..
Bir kaç kez bu sayfaya zaman ayırmalıdır, okurlar...
Çok teşekkür ederim Öğretmenim..
Emeğiniz, aydın şahsınız ve eğitici kişiliğiniz her türlü takdirin üzerindedir...
ZEYBEK HOCA tarafından 9/3/2018 9:33:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Benzer bir yazı her an sizden de gelebilir!... :)))
Yorum girişinizdeki 'övgüleriniz ve önerileriniz' için öncü kişiliğinizin yansıması diye düşünüyorum ve dille ilgili süreç içinde yaşanan yanlışlara yaptığınız vurguların tümüne yürekten katılıyorum...
Son cümlelerinizdeki önerileriniz için tekrar teşekkür eder, en derin saygılarını sunarım...
ZEYBEK HOCA
Bir yazı da bende... Hele Türk, Türkçe ise konu...:))
Çok hoş, emeğe değer yorumlar okudum..
"Deniz(ce) irumuzlu bayan mesela...
Alıntı eklemiş, ilginçti..
Eğer bulunabilirse arşivlerde... Hıncal Uluç Bey'in bir köşe yazısı vardı, Dünya Kupası maçları için gittiği Meksika'da yaşadığı ilginç bir rastlantı üstüne.
"Çapultepek Oteli" olmalı konu... Bu arada Tahsin Mayatepek için rahmette dilerim...
Saygı ve sevgiyle Öğretmenim..
Serap IRKÖRÜCÜ
"Maya dilindendir" dedi.. "İspanyolca değil.. Maya dilinde Chapultepec, Haydutlar Tepesi anlamına gelir."
Chapultepec, Çapultepek okunuyor.. Çapul Türkçe'de ayni anlamda var.. Tepek de, tepe.. Maltepe, Göztepe gibi, bir Çapultepe var, Maya dilinde..
Asya nire?.. Güney Amerika nire?.. Daha sonra, Maya dilinde Türkçe ile ortak pek çok kelime olduğunu öğrendim.
O zaman bana anlatılanlarla birleştirip yaptığım tahmin, Bering Boğazı donduğu zaman Amerika kıtasına geçen Orta Asyalılar, Amerikan Kızılderililerinin de ataları olup, zamanla daha da güneye inmişler. Kızılderili dillerinde de Türkçe sözcükler var.. Özellikle de Hopilerde..
Bu Orta Asya - Amerika ilişkisi ilginç.. Atatürk araştırmayı başlatmış, ama ölümü ile kalmış.. Yazık da olmuş.. Şimdi bu yığınla vakıf üniversitemizden biri gerisini getirmeli..." Hıncal ULUÇ ( 10 Ağustos 2005 Aktüel )
Ek yorumunuzda ön bilgisini paylaştığınız yazının kısa alıntısını merak edenler için buraya eklemek istedim...
Katkınız ve tüm değerlendirmeleriniz için tekrar ve içtenlikle teşekkür ederim Değerli Öğretmenim...
Saygılarımla...
Gördüm ya da görmüş oldum.... Türkçenin gücü... Var mı bu ayrımı yapabilecek olan ?
TürkçemizeSaygılar
Serap IRKÖRÜCÜ
Var tabii!...
Yazıyla ilgili hiçbir değerlendirme yapmadan sorduğunuz sorunun yanıtı çok kolay... :)))
Gereksiz sözcük ( yardımcı eylem ) kullanımından kaynaklanan ANLATIM BOZUKLUĞUDUR vetdiğiniz örneğin açıklaması...
Bu örnekte olduğu gibi sözcük (Tükçenin en güçlü sözcüğü) eylem olabiliyorken onu ad bir sözcük gibi algılayıp yardımcı eylemden medet ummak, dil blimezlikten kaynaklanır... Çünkü yardımcı eylemde kullanılan bu ad sözcükler türeyerek de olsa hiçbir zaman eykem olamayacak, çoğunluğu da yabancı dillerden gelen sözcüklerdir....
1.5 saati geçen sunumumda sözel olarak bunlara değindim, ama buraya tümünü aktaramayacağıma göre ayıklamak durumunda kaldım....
Umarım konu netleşmiştir....
Saygılarımla...
Ben ne cam kırdım ne çerçeve :)
Yazı oldukça eğitici ve sıkılmadan okunacak kadar da güzel.
Benim bildiğim Türkçede 13 harfle elime başlamıyor. Bunlardan aklımda kalanlar: c,f,h,ğ,j,L,m,p,r... R hafinin tek istisnası "Rakı" kelimesidir.
Ural – Altay dil grubuna dahil olan Türkçede yukarıda saydığım harflerle başlayan kelimelerin telaffuzu zor olduğundan, büyüklerimiz bazı kelimelerin başına i,ı gibi harfler eklemek suretiyle telaffuzunu kolaylaştırırlar. Bize komik ve sevimli gelen ama yaşlıların bilinç dışı yaptığı bu ulamanın nedenini aslında pek çok kişi bilmez. Örneğin; İ-recep, İ-lif Vb.
Bu güzel paylaşıma minik bir katkım olsun istedim.
Çok teşekkürler.
Serap IRKÖRÜCÜ
Her dilde olduğu gibi Türkçede de kurallar ve (çok az da olsa ) kural dışı kalanlar var tabii...
Hem kural hatırlatması hem de esprili bir dille verdiğiniz örneklerle yazının çerçevesini (kırmadan ) genişletmişsiniz...
Değerli katkılarınız ve yorumunuz için çok teşekkür ederim... Saygılarımla...
Çok değerli bir emek, güzel bir emek...
Yarın yine okuyacağım.
Emeğine, yüreğine sağlık duyarlı güzel insan, güzel kalem.
Sevgimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Her zaman başımın üstünde yerin var...
Sevgilerimle...