Düşünür; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir. (Paul Valery)
Paylaş
"- GÖÇ -" isimli şiir 23.12.2024 10:51:37 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
Bu şiirimde, geçim derdiyle köylerden büyük şehirlerin varoşlarına bin bir umutlarla göç eden, ancak büyük şehirlerin kalabalığında boğulup, kaybolan ailelerin hüznünü yansıtmaya çalıştım.... Şiir uzun olduğu için iki bölüm olarak yayınlayacağım..
- GÖÇ -( 1 )
Bilirim bilirim elbet çaresizlik içinde köyden kente göçün hüznünü… Umutlarını kamyonlara yükleyip gider insanlar… Yüreklerini ardında bırakırlar yaşlı gözlerle, içleri kan ağlar ve kabaran öfkeyle feleğe hayıflanırlar ve de durmaksızın bilinmezlere doğru yol alır garibanlar……
Bilirim meçhule yol alan hüzün yüklü kamyonları… Onlar ki; umutları kendilerine yol yaparlar, dondurucu soğukları, kavurucu sıcakları bağrına basıp, deli rüzgârlara ve bitmeyen özlemlere meydan okurlar……
Bilirim elbet gurbet ellere varışın şaşkınlığını ve bir gecekonduya can havliyle kamyonların varışını.. Yeni yerlerin yeni filizlenen umutlarını ve mahşer kalabalığında yalnız kalan, şehrin yeni konuklarını bilirim elbet…………………
Bilirim derme-çatma bir gecekonduyu yuva yapma telaşını, şehir hayatına yabancı kadınları, kızları ve çocukları, sokaklara ilk çıkışları, ilk ekmek alışları, hüzünlü adımları, düşünceli yürüyüşleri ve ürkek bakışları bilirim elbet………..
Bilirim yaşama şanslarının sudan çıkmış balıklarla eş olduğunu ve umut ile umutsuzluk arasında sıkışıp kalan düşünceleri ve kalp atışlarından belli isyankâr tedirgin yürekleri bilirim elbet………
Bilirim geçim derdiyle yoğrulanları... anaları, babaları, oğulları ve kızları... şafak vaktinde fabrikalara koşarlar, çocuklarının ellerine kalem yerine fırça ve omuzlarına çanta yerine boya sandığı asarlar……
Görürüm minicik elleriyle fırça sallayan, simit satan çocukları; güle oynaya okula gidemeyen, buğulu gözlü, buruk yürekli, emekçi çocukları bilirim elbet……………
Bilirim!.... O kadınlar ve kızlar ki; Akşamlara kadar köhne atölyelerde çalışırlar ve akşamları yuvalarına özveride yarışırlar… Fark edemezler bile köyden şehre geldiklerini, çalışmak, didinmek ve özveridir yaşamlarının değişmeyeni… Sadece işe gidişlerde bakarlar etrafa,farkına varırlar hayatın, özlemini duyarlar ojeli tırnak, topuklu ayakkabı ve kürklerle sürülen saltanatın… Otobüslere, dolmuşlara dahi hasrettirler, dert olur yürümekten şişen ayaklar, çalışmaktan nasırlaşan eller….
Gün gelir şehrin havasına kapılır özenirler her şeye oğullar, kızlar!.. Bazen hayallerinin peşine düşer, bazen gönüllerini birilerine kaptırırlar. Kendileri gibi saf ve temiz sanırlar çünkü herkesi, belli olurmu hangi namertliğinonları beklediği!?…
Bazen yanlış zaman ve mekânlarda yanlış insanlarla dostluklar kurulur, çoğu zaman yer-yurt, eş-dost ve aileler unutulur. Bir bakarsın düşmüşlerdir gençler birilerinin ağına, dönülmez yola girilmiştir artık, saplanmışlardır şehrin bataklığına…
Bilirim!... Bir gecekondu alırlar dişlerinden tırnaklarından artırdıkları paralarla. Sıcacık yuvaları olur, dertlerini, sevinçlerini salmışlardır koynuna… Bir gün ansızın yıkım ekipleri kapılarına dayanır, umutlarını yıkmaya. Feryat ve gözyaşları fayda etmez, makineler koyulur hoyratça duvarlara vurmaya…
Gözlerinin önündedir her şey, olanlar dayanılmazdır. Anılar, düşler, umutlar ve alınteri toza toprağa bulanır, belleri bükülür, umutsuzca kıvranırlar, yürekler parçalanır… izlemek kalır Olanları sadece, çaresizlik yamandır!... Ümitsizdirler artık herşeyden, herkesten, yaralarını saracak tek şey zamandır!…..
Daha dün gibidir ne umutlarla eşyalarını kamyonlara yükledikleri nasıl bir heyecan ve şevkle bilinmezlere yöneldikleri… Şehir hayatının mahşer kalabalığı kuşatmıştır artık her yandan ve insanlığını yitirmişlerin canavarlığı kâbus gibi çöker üzerlerine, bezdirir garibanları candan…
Elde kalan; Vahşi hayatın pençesinde parçalanmış dünyalar, boşa giden emekler, kavuşulamadan yitirilen umutlar… Hayal kurmak ve insanca yaşam isteği suç ise hepsi suçluydular… Hayat değirmeninde öğütülüp, garipler hemencecik unutulurlar…………
Köylerinde aş ve işleri yoksa da onurları- şerefleri vardır!... Umutlarla süslenen şehir hayatı, her şeyi ellerinden alır. Darmadağındırlar artık ve tek varlıkları çaresizliktir!... Sarhoş etmiştir feleğin sillesi, bu nasıl bir zillettir ?.…
Dayanılmaz olur artık sılanın, köyün hasreti; Dağları, ırmakları, havası- suyu, dostlukları ve muhabbeti, koyunları, keçileri, bağları ve bahçeleri … Burunlarında tüter velhasıl geçmişlerine dair her şey, ulaşılmazdır artık tüm özlemler, kalmamıştır nefes aldırabilecek bir şey……
Göçün pişmanlığına mı, yoksa heba olan hayatlarına mı yansınlar? Kızgınlık ve utanç yüreklerini kavurur, köylerine de dönemez garibanlar… Çaresizlik içinde bırakıverirler kendilerini yaşamın çarkına, düşünmek istemezler bile geçmişi, salıverirler umutlarını hayatın ark’ına....
-Zafer Yanık-
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.