"HATIRALAR" isimli şiir 9.8.2017 23:49:52 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
Her bir şey bir bir kopuyor hayatımdan, Arkadaş, dost bildiklerim, sevdiklerim, Canımı acıta acıta, ciğerimi söke söke, Bir bir gidiyorlar… Başım gövdemden kopuyor mesela, Elim kalemden kopuyor, Hiçbir şey yazmak istemiyorum, Hatta iki kelam söz bile o kadar ağır geliyor ki, Susarken bile yoruluyorum, Kendimden kopuyorum, Dünya bana dar, Başım bile ihanet etti, Kendime kaç beden bol geliyorum, bilmiyorum…
Keyifle dinlediğim şarkılar geliyor aklıma, Şen,şakrak,basmadık yer bırakmadığım sokaklar, Cesaret edemeyip de tanışamadığım kızlar, Temiz, saf güzel duygular geliyor aklıma, Parçaları birleştiremiyorum bir türlü, Telif hakları bendeyken, kimler çalmış ki, Kopuyor film burada, Bir türlü ucunu bulamıyorum, Nereye kayboldunuz, Ne vakit sır oldunuz hatıralar?
Zaman akmış, her şey değişmiş, Yıllar ne çabuk geçmiş, Zaman mı benim içime girmiş, Ben mi zamanın içine? Bilemedim, cevabı yok bu soruların, Oysa daha dün gibi her şey, Yok, hayır, dünden de yakın, O halde ben neredeyim, Kaç salisede ışınlandım ki geçmişe?
Daha dün şurada sarı renkli telefon kulübeleri vardı, Saatlerce aradım, bulamadım, Yanlış adrese mi geldim dedim, Yok, hayır, sokaklar doğru da isimleri değişmiş, Kim dikmiş bu koca koca apartmanları? Her gördüğümde kalbimin titrediği O kız nereye kaybolmuş? Sahi, kaç yaşındadır ki şimdi, Ne yer, ne içer, Yine utangaç utangaç güler mi ki? Kara kara gözleri vardı en son, Omuzlarından beline kadar düşen saçları, Nazlı nazlı yürüyüşü vardı, Hani beni gördüğü vakitler, Mahsusçuktan görmezden gelip, delirten, Dünya güzeli bir kız vardı, Dünya mı dedim, güzellik mi dedim? Evet, evet bir zamanlar vardı, Adını bile unuttum, sahi neydi? Neydi o kızın adı? Yoksa hiç mi yoktu? Bu gördüklerim serap olmalı rüya değilse… Çıldırmamak elde değil, Elde değil dünkü hatıralarım, Dökülmüşler, saçılmışlar, kırılmışlar… Ne vakit kasırga, zelzele gelmiş de, Virane etmiş dar sokakları?
İşte şu karşıdan gelen babamın gölgesi, Benim babam, canım babam, Nerelerdeydin bunca yıldır babam! Yıllardır bu sokaklarda, bu mahallede, Hatta Çalıkuşu’nun meyhanesinde seni aradım, Kaçıncı kez el değiştirmiş, Babam dedim, buraya gelirdi, İşte şuradaki masaya otururdu, Seni tanıyan bir Allah’ın kulu çıkmadı karşıma, Şimdi bu herifleri kurşunlamalı mı?
Gelip geçtiğin kaldırım taşlarında Yollarda ayak izlerini aradım, Her bir şey silinmiş de, Bir sen silinemezsin babam! Sordum, bilen yok, Kim bilir buralara dökülen kaçıncı asfalt?
Ömrüm sana kavuşmakla geçti, İşte, şimdi karşımdasın, şükür kavuşturana… Dikkatlice baktım da yüzüne, Ah babam, ah benim garip babam, Yine yorgun,yine bezginsin, Ekmek davası seni perişan etmiş, Saçlarına aklar dolmuş, Belin neden öyle kamburlaşmış? O alnındaki derin çizgiler de ne? Ya o elindeki bastonun? Neyse boş verelim bu soruları, Haydi evimize gidelim babam, Ah, nasıl da unuttum, Çoluk çocuğa karıştık, Akıl mı kaldı bende babam? Önce elini, yüzünü bir öpeyim, Sarılayım sana sıkı sıkı, Ah babam, seni çok özledim, çok hem de, Sıcacık ellerini, kokunu, ‘’ Oğlum Murad’ım ‘’ diyen sözlerini özledim...
Bakma bana öyle üzgün üzgün, Kıyamam babam, bükme boynunu hemen, Hatırlasana babam, bana öğütler veren , Başını daima dik tut diyen sendin, Yalvarırım bakma bana öyle, Bakma saçlarıma, bakma yüzüme, Yıllarca senin derin hasretini çeken bendim, Varsın olsun derin çizgiler, Varsın olsun saçıma düşen beyazlar, Sen sağ ol da, Ben senin yerine değil binlerce kez, Milyonlarca kez ölürüm… Ölürüm babam! Ölürüm…
Ah benim babam, Her ah deyişimde, benden kaç can kopuyor, Bir tek sen bil babam, Bu sokağa sadece seni görmek için geldim… Her şey bir bir kopsun hayatımdan, Bir sen, yalnızca sen, Düşlerime gel babam, seni çok özledim…
Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 15/04/2017, 02.30, Isparta
Şiirin Hikayesi
43 yaşındayken 1986 yılında uykudayken hayata gözlerini yuman babam Muhip Erdener SOYDAN'a atfen, saygı ve her daim bitmeyecek olan sevgimle..
Ahhhh babam, sen sağ olsaydın ben hiç bir şey istemezdim, senin canının sağlığından başka.
Ahhhh babam, yine eski günlerdeki gibi olsaydı iki göz evimiz, Odada misafirlerimiz yatardı, yer yatağında biz... VMS
"BABA" DEMEK, EVİN DİREĞİ DEMEKTİR. DİREK YIKILMIŞSA,TEMEL TUTMAZ.-Vecdi Murat SOYDAN
Rahmetli babamın bir sözünü de hiç unutmadım. Demişti ki; ' Hayattaki en büyük servet dürüstlüktür oğlum. Dürüst olun, onurunuzu koruyun.' Babam rahmetli olduğunda ben 17 yaşındaydım. Babam yaşasaydı da ben hep öğütlerine muhtaç olsaydım...
Yıl 1986,,, Okullar açılalı 15-20 gün olmuştu. Ben, o zamanlar Yenimahalle ilçesine bağlı Kazan köyünde ( 1989 yılında ilçe oldu) lise birinci sınıfa gidiyordum. Okul idaresi lacivert ceket, gri pantolonu şart koşunca, okul idaresinden izin alarak,Yenimahalle’deki babamın iş yerine gelmiştim.. Garip babamın almış olduğu üç kuruşluk emekli maaşı ay sonunu bile getirmiyordu. O zamanlar emekli maaşları üç aylık olarak alındığından, babam bankaya kırdırıyor, yani gününden önce aylığını alıyor, ancak kesinti yapıldıktan sonra kendisine bu para ödeniyordu. Bunu bildiğimden dolayı, utana sıkıla babama isteğimi anlattım. Cebindeki son parayı bana uzatarak, “ Bununla ancak bir pantolon alabilirsin, cekete yetmez oğlum. Falanca mağazaya git, beni tanırlar, selamımı söyle, babam aybaşında geri kalan borcunu verecek de.” dedi. Söylediği mağazaya gittim, ama gururum elvermemişti bir türlü, borçlanmayı kabullenememiştim. Ya ödeyemeseydi babam. Ya sözünde duramasaydı.Babamın itibarı benim için her şeyden önemliydi. O anda bunları düşündüm. Ancak, fiyatlar da oldukça yüksekti. Pantolonu alsam, ceketi alamıyordum, ceketi alsam, pantolona yetmeyecekti para. O sırada mağazanın vitrinine takıldı gözüm. Gerçekte siyah olan, ancak vitrin camında uzun süre kalmasından dolayı güneşin de etkisiyle rengi laciverte dönen, düğmeleri yer yer beyazlamış ve rengi solmuş bir ceket gördüm. Dedim ki mağaza sahibine, “ Benim bu kadar param var, bu ceketi alsam indirim yapabilir misiniz? Mağaza sahibi durumuma acımış olacak ki, “ O ceket tek kalmıştı ve rengi de, güneşten dolayı değişti.Sana başka bir ceket vereyim.Ama istersen bu rengi değişmiş ceketi sana yarı fiyatına veririm.' dedi. Pantolon için de indirim yaptı ve babamı borçlandırmadan ceketi ve pantolonu almış oldum. Doğruca babamın iş yerine gittim. “ Baba, seni borçlandırmadım, işte bu gördüğün giysileri aldım.” dedim. Babam, inanmamıştı, 'Bir yanlışlık olmasın, verdiğim para, ikisine de yetmez.Yoksa sadece ceket mi aldın ' dedi.Ambalajından ceketi ve pantolonu bana çıkarttırdı ve dedi ki; ' Oğlum, bu ceketin rengine ne olmuş böyle.Neden yenisini almadın? Ben sana , borçlan mağazaya demedim mi? ' dedi. Ben de, bu ceketi beğendiğimi, paramın pantolona da yettiğini söyledim. Aynı gün okula dönmem gerekiyordu, babamın elini öptüm, yüzünü de.Oysa ben her okula gidişimde babamın elini de yüzünü de hiç öpmemiştim. Bayramlarda öptüğümü hatırlıyorum. Bu son vedamızdı babamla.. Ve işte o anı yıllar geçse de hiçbir zaman unutmadım. Çünkü bu babamı son görüşümdü, son kez elini ve yüzünü öpüşümdü. Kapının dışına kadar gelerek, merdivenlerden uğurlarken beni,merdivenin basamaklarından hızlı adımlarla indiğimde, ardımdan ' Murat !' diye seslendiğinde, başımı arkama çevirip; ' Baba, ben hafta sonu eve gelmeyeceğim, annemle sürekli kavga ediyorsunuz, yatılı okulda daha huzurluyum,beklemeyin beni.' demiştim. Babam mahzun, üzüntülü bir şekilde isteğini tekrarladı ' Gel oğlum, hafta sonu seni bekliyorum, üzme beni.'
İşte bu babamla son konuşmamdı, babamı son görüşümdü.Nereden bilebilirdim ki, babamın bana son seslenişi işte bu sözler olacakmış. O hafta sonu eve gitmedim,yatılı okulda kaldım. Pazartesi günü okulumuzun mutemedi Yenimahalle'ye gittiğinde babamı da ziyaret etmiş. Pazartesi akşamı ben yemekhanede iken yanıma geldi. ' Babanın çok selamı var, hafta sonu eve gitmemişsin.Baban sana çok üzülmüş, Murat muhakkak hafta sonu eve gelsin diyor.' dedi ve şu anda miktarını hatırlayamadığım, ancak içinde sadece bir tane kağıt para olan kapalı zarfı bana verdi. O parayı yol parası yapacaktım ve hafta sonu eve gidecektim.Ama, kısmet olmadı ve ben, o parayla babamın cenazesine gitmiş oldum.
14 Ekim 1986.. günlerden Salı... gece uyuyamadım. Ay ışığı yatılı okuldaki yatakhanemin penceresinden içeriye yansıyor. Saat gecenin 12 sini çoktan aşmış. Dalında sallanan bir yaprağın gölgesi, duvara yansıyor, o yaprak kopuyor ve bu görüntü duvara yansıyor. Ardından bir kaç yaprak daha kopuyor. Soba ateşinin alevi cazırdıyor ve yapraklar kopmaya devam ediyor. Saat gecenin 1'i. Gözümde uyku yok. Sabahleyin keyifsiz keyifsiz kalkıyorum. İçimde garip bir duygu var.canım kahvaltı yapmak istemiyor. Sınıfa giriyorum, ilk ders Kimya.Öğretmenimiz sınıfta ders işlerken,kapı çalınıyor, O an, işte o an diyorum ki içimden, “ Beni çağırıyorlar.” Sanki kötü bir şeyler olacak, geceden sabaha uyuyamamışım zaten. Garip, çok garip bir duygu bu. Adeta kimyam bozuluyor. Kapı çalınır çalınmaz, ayağa kalkıyorum, içimdeki ses bu kez dilleniyor ve öğretmenim soruyor. ' Neden ayağa kalktın Murat ! diyor. Diyorum ki öğretmenime, ' Hocam, beni çağıracaklar.Bu yüzden ayağa kalktım.' diyorum. Nöbetçi öğrenci bu esnada sınıfa giriyor“ Vecdi Murat SOYDAN ’ ı müdüriyetten istiyorlar.” diyor. Hemen müdüriyete gidiyorum. Müdür Yardımcısı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenim Bayar DEMİR koridorda ellerini birbirine bağlamış, bir o yana bir bu yana dolaşıyor. Bana hitaben, “Oğlum, Murat, baban hastalanmış acil eve gitmen gerekiyor.” diyor. İnanmıyorum,, İnanmak istemiyorum.Gülmekle, ağlamak arasında kalıyorum. “Babama bir şey olmaz benim, yalandır, bir yanlışlık var hocam, hasta olan anneannemdir.” diyorum. Bayar DEMİR hocam, otobüsü durdurmak için telefon ediyor terminale. Otobüs beni bekliyor. Biniyorum. Önce babamın iş yerine gidiyorum, ancak kapılar kapalı.Koşarak fırtına gibi, eve gidiyorum. Feryatlar sokağın bir ucundan yükseliyor. Anam bir köşede oturmuş ağıtlar yakıyor. Babam, evin bir odasının ortasında uzunca yatıyor. Üstü bir battaniyeyle örtülü.Battaniyenin üzerine bir bıçak koymuşlar. Ceset şişmesin diye. Alıyorum o bıçağı, atıyorum bir kenara. ' Neden koydunuz bu bıçağı, benim babam ölmedi. Ölmedin değil mi baba. Sen ölmedin. Uyuyorsun.Uyan babam! , uyan ! “ diyorum. Duymuyor beni. Aniden fırlayıp odadan dışarı çıkıyorum, yastık getiriyorum yatak odasından. “Babam başının altına koyayım, rahat edesin.Niye böyle yattın “ diyorum. Elini tutuyorum. Buz gibi. Soğumuş yüzünden öpüyorum.'Babam, hadi uyan, ne olur uyan ' diyorum. Yanaklarından sımsıcak öpüyorum.Çenesinin altında bir morluk görüyorum. ' Ne oldu babam sana, kim yaptı bunu' diyorum. Salyam sümüğüme karışıyor, ağlıyor, ağlıyor, hıçkırıklara boğuluyorum. Babam nefes almıyor.
Her insan bir oyuncudur aslında. Ve her insan, kendi yaşam öyküsünün başrolünü oynar. Yaşamlardaki , hüzünlerdeki , duygulardaki ortak nokta tarifi imkansız acılardır.Çocukluk anıları her zaman hafızamızda canlanan ve bizleri bir gölge gibi takip eden parçamızdır.
Gözümün önüne yine babam geldi, yine hatıralar geldi. kudretim olsaydı, geçmiş zamanı geri getirmek ve babamın öldüğü o saniyeye kilitlenmek isterdim. Yaşatmak için kendi canımı bile verirdim. Verirdim diyorum, çünkü, benim ailem parçalanmazdı o zaman. Kardeşlerim hiç bir yere dağılmazdı, bir kum gibi... Kız kardeşim 15'inde evlenmek zorunda kalmazdı. Küçücük yaşında Almanya'ya gelin gitmezdi. Annem , çile çekmezdi yıllarca. Yine evimizin bacasından dumanlar tüterdi babam yaşasaydı.
Sarı saçlı, güzeller güzeli biricik kız kardeşimin gözleri gülerdi yine.Yine oyunlar oynardık onunla, yine kıskanırdım her sokağa çıktığında. Yine kavga ederdim peşine takılan sokak itleriyle... Minik erkek kardeşim baba hasretiyle yanmazdı yıllarca. Babam yine sever, öper, koklardı bizleri. Bayramlarda harçlık veremese de, elini öpmenin doyumsuz tadına varırdık. Her günümüz bayram olurdu babam yaşasaydı. Her şeye rağmen, babam bizlere yine kol kanat olurdu.Annemin deyişiyle, "Babamız öleceğine, bir kaya parçası olsaydı da, evimizin bir köşesinde dursaydı." Bir can mı vermek gerekiyordu, işte ben canımı babam uğruna gözümü hiç kırpmadan verirdim. Yaşamalıydı babam, çünkü ardında 3 çocuk ve boynu bükük bir eş bıraktı. Yıllardır aynı acı, aynı şekilde yüreğimde aynı tazeliğini koruyor.
Ne zaman bir arkadaşımın babasını görsem, ya da ne zaman babamın arkadaşlarını görsem, kendi babam geliyor aklıma.Onların ellerini öpmek isterdim, babam niyetine.. Şimdi de öyleyim.. Babamın arkadaşlarını gördükçe ellerini öpüyorum,,, Son yıllarda o kadar azaldı ki sayıları, bizler de yaşlanıyoruz galiba.. Allah mekanlarını cennet etsin.
Babamın muhterem arkadaşlarına diyorum ki; " Babam sizin arkadaşınızdı, konuştunuz, birlikte çok şeyler paylaştınız, babam elinize değdi, tokalaştı sizinle. O elinizde babamın izleri var.Ben sizin elinizi öpmeyim de kimin elini öpeyim." diyorum. Sonra da babam niyetine ellerini öpüyorum. Gözlerim her defasında doluyor... İçim ise kan ağlıyor, sessizce ağlıyorum, kimseler bilmiyor...
Rahmetli babamdan geriye bizlere miras olarak, sayısız kitapları, bir adet sigara çakmağı, bir adet kol saati, 3 adet şiir defteri ve 1 adet hatıra defteri kaldı. Bunların içinde en önemlisi de şiir ve hatıra defterleri oldu. Okudukça babamı daha iyi anlıyorum çünkü. Babam her aklıma geldiğinde bir duygu seline kapılıyorum ve gönlümce ağlamak istiyorum. Bu hatıra defteri beni tetikliyor ve gönlümce ağlıyorum,ağlıyorum,ağlıyorum… Bu defterlerde babamın kokusu var, el izleri var,,, Babam yerine öpüyorum, kokluyorum..
Hatıra defterinin 10 Eylül 1975 tarihli sayfasına, benimle ilgili şu önemli notu düşmüş : “ Bu yıl, “Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi”ne abone oldum. Bu ansiklopediyi Murad’a armağan edeceğim.Ve daha iyi ve güzel neşriyatları kaçırmamaya gayretliyim. Tek okusun, hep okusun, okusun, kültürlü bir vatandaş olarak yurduma kazanılsın. Bütün arzum bu…Ben kalemimle masa başından ekmeğimi kazanıyorum ama Murad hem kalemiyle, hem zekasıyla ve hem de yeri geldiği zaman bileğiyle kendini kurtarsın… Tanrım onu yurduma bağışlasın…”
Kelimesi kelimesi bunlar yazılı hatıra defterinde. Bu arada bir açıklama yapmayı uygun gördüm: benim gerçek adım Murad’ dır. Ortaokula giderken, bu (d) harfi resmiyette ve arkadaşlarım arasında söylenirken sıkıntı yaratınca, babama ismimdeki (d) harfini kaldırtmak istediğimi söyledim. Anlayışla karşıladı ve nüfus kütüklerine de “Murat” olarak işlendi.
Ben, geçmiş tarihi yeniden geri getirmek, zamanı o dakikada durdurmak ve babama bir kez olsun sarılmak, koklamak,öpmek isterdim. Ben tıpkı, bir idam mahkumunun son arzusu gibi bunları yapmak isterdim. Olmadı... Zaman denilen acılar denizi, gün geçtikçe dibe atıyor bizleri. Babam yoksa, hayatın bir anlamı da yok benim için.
Yıllar ne de çabuk geçmiş, aynaya bakmak istemiyorum, saçlarım beyazlamış.Hani bir şarkı vardı, ' babamın öldüğü yaştayım.' Oysa ben henüz babamın öldüğü zamanki yaştayım... Bu çocuk hiç büyümedi...
Çünkü babasız çocuklar hep küçük kalır, kendileri baba olsalar da... Ben, işte bu yüzden zamanı geri getirmek istiyorum. Al baba al emanetini, babalık duygusu en çok da sana yakışır, senin gibi olunmuyor diyorum... Ben yıllardır küçük bir babayım ve hep öylece kalacağım, ta ki ölene dek... Nasılsa kavuşacağız babam, bekle beni. Ne kaldı şunun şurasında...
Saçlarım ağarmış, gözlerim fersiz/ İçimi bir korku sarmış habersiz/Bir yanım uçurum, bir yanım deniz/ Galiba ben yolun sonuna geldim/ Başıma toplanmış hep tanıdıklar /Anlayamadığım bir gariplik var. Talihsiz anam da oturmuş ağlar/ Galiba ben yolun sonuna geldim." bu şarkı babamı hatırlatır bana. Yıllar önce uykusunda vefat eden bahtsız babamı, çilekeş babamı.
Babamın ölümünden sonra, yüce rabbim bana yardım etti. Umudumu yitirdiğim anlarda karşıma iyi niyetli insanları çıkarttı. Kendi akrabalarımdan görmediğim yakınlığı ve sevgiyi onlardan gördüm. Babamın ölümünden sonra yatılı pansiyon parasını veremedik.Okuldan ayrılmakla karşı karşıya kaldım. “Bizim Erdem Beyin oğlu bu, yetim kaldı, bırakmak olmaz, herkes elini cebine atsın, Erdem Bey’in hatırı büyük.” dediler ve babamın Kazan’daki arkadaşları ve hayırsever kişiler sayesinde kahvehanelerde benim için para toplandı.
Daha sonra ise, beni bir iş adamı okuttu.Her zaman saygı duyduğum ve benim bu günlere gelmemde çok değerli katkısı bulunan iş adamı büyüğümü her zaman minnetle anıyorum. VMS
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.