Karanlık
silaha selam durduğunda çiçek
çığlık çığlığaydı ne varsa, çığlık çığlığa. deniz çığlık çığlığa doğurdu güneşi güneş çığlık çığlığa... bakışları soğuk, kızgın... ve yürüyordu soytarı içinde cevapsız bir rüzgarın bebeklerimiz, bahçelerimize ektiğimiz ölüm ağaçlarını beslemeye yetmiyordu artık; kadınlar, köpekbaşlı veletler doğurdu; erkekler, donmuş kalplerini mezar başlarına bıraktı. ve hala yürüyordu soytarı ve rüzgar, hala cevapsızdı. iblis bile bakmıyordu paramparça aşklardan sızan leş ruhların suratına içte büyütülen hiçbir masal hiç kimseyi uyutmaya yetmiyordu ne fahişeyi ne bacak arasındaki parayı... ve yürüyordu soytarı yürüdü soytarı ve durdu soytarı; aynaya baktı: "karanlık!" kafasına sıktı. O ise devam etti yürümeye; karanlığa. çığlık çığlığa... avuçlarında olmayışın, aslında hiç varolmayışın dayanılmaz bunaltısıyla. yürüdü ve bir yaprak, suda boğdu kendini. |