bir dem-i düsturgün, bir çıban gibi olgunlaşmadan içimde ve bu şehir karışmadan dağların çizgilerine doymadan yetimlerin karnı kurşunlar sapmadan hedefinden geçmeden sokağımdan gecenin son er’i yazamıyorum seni ne vicdansız vicdanın eline düşmüşüm kuralar çekilince adem’e tümülüs’lere yakılırken ardıç ağaçları belli değil hükm-ü kralların beylerin,ben mi pişmişim neden tasarılarım ölüm çizgisinde oynaşır ki gri tonunda koyu mavi bu gecelerin tadı oluyor mu sanıyorsun,seçemediğim zaman gözlerini kaç defa soyunsam da,babil bahçelerinin ustalığına bazı kelebekler ölmüyor günü-birlik bir kanat çırpımına dizemiyorum seni maruzatım gamzene gizlenen çillerdendir kalem yordamıyla çizdiğim,kelam utangaçlığımla ezberimde kalan bir surete bu kadar ateş böceği ekilir mi bağışla beni,şairliğim tutuyor çıkıp geldiğin zaman karanlıklardan benim dut yiyişim,şule vurgunu gecelerdendir dur b’i,oynatma düzlem-i şahaneyi yerinden,yıldızları körlediğim zaman ellerim tutulacak,ustalığım yanacak,ana rengi boyamadan iyi ki gözlerin hayatıma dokunudu aral gözlüm bu kadar alacakaranlıkların üstesinden nasıl gelirdim yoksa bu bahtımı karalara boyamadan kasım |