Ten Nehrigözleriniz geçiyor eskimiş günlerimin önünden gürbüz hatıralarımı gecelerime hibe ediyor gündüzler,iniz siz ıssız sopranolar, güz kırıntılarıyla beslenenler kalpleriniz kınlarında ördüğünüz duvarlardan kelepir öpüşmeler sızıyor neden parolayı söylemiyorsunuz düşleriniz kelepçeli ipince bir klasik müzik bestesinin üstünde yürüyorum, narin bir şölene bulanmış gibi her yer, her yer, her yer yabanıl ağaç, dallarından ırmaklar akan ve yansıyan, ele avuca sığmayan ihtiras meyveleri koparma, koparma diyen sakallı ayrılık alimleri koparma, koparsın,kem olursun, kem oda gör diyenler bir kitap, gebe bizlere lirik bir fiil kalıbının üstünde yatıyor kuluçkaya doğurmak, doğurgan, doğumu çapalayan söz ırgatları bereli üşüyen bir kaktüs geliyor masalın kucağına zavallıcık, daha batmasını, batırmasını bile bilmiyor Kızılay sokaklarında yürüyor, ağlak bir papatya bulabilir miyim diye elinde kırık kanatlı bir kelime hangi cümle yuvası diye düşünürken, düşünürken bulmaca kadınlar geliyor usuna "argoda kemiklemiş mutsuzluk..." tefsiri mayhoş , dilimin altında anaç ilahiler uçsuz bir dua tarlasına fetih siz sevgili sopranolar, dişil doğanın vahşi kuşları ve aşk için doğru notayı bekleyen tenorlar, yırtıcı mutluluk göçebeleri inkara gerek yok, iyi olabilme ihtimalinin içinde gizleniyoruz her öğüt, biraz daha anımsatır gerçeği Gibi. Gibi. Gibi. Üç noktalı gibiler... "Dilde yetişen paslı metaforlar." Ankara sokaklarında berduş bir kaktüs çiçeği yeni doğmuş, göbek bağı kesilmeyi unutulmuş , palyaço zamanlarıyla Bir kitapta okuyorum, ten nehrinin methini ne kadar da hızlı aktığını ten nehrinin doyasıya doyasıya, masmavi bir çalkantıyla ne kadar da hızlı kuruduğunun ten nehrinin çorak yatakların susuzluğuyla kitabın son sözünde bir adres : orgazm sokağının sonuna varmadan, ikinci sağa kıvrılacaksın, yavaşça ufacık bir odanın içinde yüzlerce kadın heykeli göreceksin, nasıl bir denizmiş ki, ağıtlarını hiç bozmamış işte ten nehrinin kaynağı oradadır, oradan akar gövdelerindeki kilitli pencerelerin ardında çok harf içtim bu gece, her düşümü çift görmeye başladım sanki size sarhoşluğumdan, içip durdum sizi, sızarak ve size sızarak, dümdüz bir nesirin üstünde dahi yürümeyi beceremezken - Vaktimiz dolmak üzere, son cümlelerinizi alalım ruhunuzdan - Ve öyle kapatalım bu yalnız saatleri güderken, zamansız gökyüzü çobanları gibi... Bir oyunla bitiveriyor , cennetten kovulan söylenceler, hadım edilmiş huzursuzluklar Doğaçlama sevişmek istiyoruz, bu sayfalardan yataklarda Çok kolay bu oyun, düşlerimize düğüm atılmış, çözmeye çalışacağız yaş sınırı yok, yaşlı bir sınır var yalnızca aramızda amaç : taklit ve rol duygusunu geliştirmek, ortak hüzünlerimizde Doğaçlama sevilmek istiyoruz, çarşafı yeni değiştirilmiş bu sayfalarda, kimse talip olmasa da birbirlerinin acılarına Başlayalım, ben ebeyim, çocukluğumdan miras gözleriniz geçiyor eskimiş günlerimin önünden gürbüz hatıralarımı gecelerime hibe ediyor gündüzler,iniz siz ıssız sopranolar, güz kırıntılarıyla beslenenler neden hiç değmiyor ellerim gencecik notalarınıza Şaşırmıyorum neyse ki, trenimin makas değiştirişine Ben eskiden de mağlup olurdum, sizlerin hayal oyunlarınıza... Bir cümle sektirerek kaybolurum belki de, bu yalandan gölün dibinde, gölün boyu geçmişim kadar, kalpleriniz kınında, kalpleriniz kınında, kınında kalpleriniz, kalbin kınında, kınında kalbin, başak taneleri üzgün zavallı nadasında Bir oyundur son cümlelerin esrarı, belki de umarsızca oynanan bir düş kapmacadır tüm bu çırpınmaların ortak telaffuzu Belki de hiç ebeleyemedim ben, o derin dekolteli, maviye kaçan rüyalarınızı... Oktay Coşar |