DAYIM FOTOĞRAF İSTEMİŞ
BİR FOTOĞRAF-BİR ŞİİR
Öğretmenlik yıllarımda çok sevdiğim bir hikâyeyi dersine girdiğim tüm sınıflarda okurdum. Doktor yazar Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun bu hikâyesi beni de öğrencilerimi de çok etkilerdi. "BİR FOTOĞRAF CANLANIYOR" adlı bu hikâyede yazar akşam evine giderken yerde çamura bulanmış bir fotoğraf bulur. Bu fotoğraf kısa bir süre önce elektrik direğinden düşüp ölen bir elektrikçinin aile fotoğrafıdır. Yazar, fotoğraftakileri tek tek konuşturarak bir aile dramını anlatır. Merak edenler bu hikâyeyi internetten bulup okuyabilirler. Ben de eski siyah beyaz fotoğraflara bakıp şiir yazmayı seviyorum. Aşağıdaki fotoğraf en az elli beş yıllık, belki daha fazla. Ben de baktım ve bu dizeleri yazdım. ..................................................,............................................. DAYIM FOTOĞRAF İSTEMİŞ Nedense Siyah beyaz olanlarını severim fotoğrafların Hani güneş ışığı tüm kirliliği gösterirken Gündüzleri Saklar ya ay ışığı geceleri Tüm pislikleri Ben de ay ışığındaki görüntülere benzetirim Siyah beyaz olanları Duvar dibinde çekilmiş Gurbete gönderilecek o fotoğrafları Dokuz kişiyiz ak kağıt üstünde Dede, ebe, ana ve de Biz torunlar Altmışlı yılların başında dayım askerde Mektup gönderir Der ki Ucu pullu mektubunda “Bir resminizi gönderin Özledim köyümü, sizleri Oturur bakarım Talimden sonraki her tüfek çatımında” Kırılır mı hiç “bir oğlan”ın isteği Topladı dedem bizleri İlicekli Debrah O şakacı, esprili adam Fotoğraf makinesi elinde Elma, üzüm sattığı eşek arabası yedeğinde Dilinde de hiç bitmeyen şakaları Köye geldiğinde Çektirdik bu fotoğrafı duvar dibinde Nazik yenge yok bu fotoğrafta Bu fotoğraf kocasına gönderilecek Ayıp olur Durulur mu kocaya gönderilecek fotoğraf için Kayınbabanın yanında ……………… Dedem, sekiz köşe şapkası, çiçek bozuğu gözleri Ve de az gülen yüzüyle Nasılsa Yanına almış Hiç adını söylemeden çağırdığı ebemi Onu anlattım daha önce Şimdi sıra diğerlerinde Ebem, yani ninem, anamın anası Sessiz sakin kadınların en hası Tatillerde köye geldiğimde “Hoş geldin kurbanım!” sözü dilinde Elinde de çok sevdiğimi bildiği yoğurtla dolu Kalaylanmış bakır tası Adı Ümüş, kendi gümüş; ama hiç gün görmemiş Sırtında kadife ceketi Altında üç eteği Başında bürgüsü, sarığı, kucağında torunu Onca yıllık ömrü Kasabayı, kenti görmeden yaşadı Ne yakınları ne de konu komşusuyla hiç olmadı Sorunu Bakınca tam solunda fotoğrafın İnce, zayıf, uzun bir kadın Benim anam Hani şu bir çok yazımda anlattığım Mektuplar yazdığım Kocası memur; ama kendisi tam bir köy kadını Başında siyah bürgüsü, kolunda kolcağı Hep açık çocuklarına kucağı Bir eli ev işlerinde hamurda Bir eli tarlada, ahırda Poz veriyor askerdeki Biricik kardaşına Fotoğrafın en başında Ağabeyim Ak gömleğin yakasını çıkarmış ceketinin üstüne Yakışıklı mı yakışıklı O zaman öğretmen okulunda Şimdi sağlık dileklerimizi yolluyoruz Kendisi Antalya’da Yetmiş beş yaşında En önde, ortada teyze oğlu Nafiz Koca bir yırtık pantolonunda Bu fotoğrafı görmüş geçenlerde “Benim yırtık pantolon şimdi moda oldu gençler arasında” Diye yazmış O da şimdi mutlu, rahat Torunlarla uğraşıyor İstanbul’da Kim mi o tozdan topraktan beyaz entarileri siyaha dönüşmüş Çocuklar Benim kız kardeşlerim Şimdi yaşları altmış civarında Yanlarında boylarınca torunlar Okumak mı vardı o zaman kızlara köy yerinde Çoluk çocuğa karışıp Ev hanımı oldular Ben mi Beni mi sordunuz En arkadayım Dedemle ebemin arasında İşliğimin üstünde kocaman kafa Şimdi altmış beş yaşında Yaşadıklarını anlatan, fotoğraflara şiirler yazan Bir emekli Selam olsun eşe dosta ............................................... |