Çarşı her şeye karşıkapı vuruluyordu yüreğimiz ağzımıza geliyordu biz üç kişiydik pertekli ceylan küçük emrah ve küçük ibo pardon dört /kendimi unutmuşum/ ve fakat bu ilk unutuşum değildi kendimi bir keresinde bir türküde unutmuştum ki o türkü mor dağların emanetiydi krizantem çiçeği falan açardı o dağlarda ve enteresandır üç koca destan üç koca dünya üç denklem üç şifre üç atom çekirdeği ve Bir çakmak bir kıvılcım birde dinamit vardı vadilere açılan boğazlarda sıfırcı aysel hocanın o dağlardan haberi yoktu biz coğrafya dersinde hiç görmedik o dağları müfredatta görmemişti kapı vuruluyordu altımıza ediyorduk korkudan biz üç kişiydik pertekli ceylan küçük emrah ve küçük ibo pardon dört /ben çiçekleri sulamaya gitmiştim/ kamer abimden öğrenmiştim çiçek sulamayı gölgelerin kollarında bir mahzun mor menekşeyi suluyordum ve fakat ağlıyormuydu ne kapı vuruluyordu it gibi korkuyorduk cıvıldaşarak birbirimize sarılıyorduk tavuk yavruları gibiydik pertekli ceylanın kokusunu o zaman yalamıştım ve işte o zaman tam da o zaman içimden ona portekizli ceylan diyesim geldi öbür iki lavuğa bir şey demek istemedim zaten nuri abi küçük emrahın... neyse küçük ibo da fil gibi oldu küçük ibonun yerine teomanı aldık kötü dalıyordu o çocuğun yerine azer bülbülü aldık titreyen bülbül biraz komikti ama olsun perteklinin yerine de türkan ablayı biz yine üç kişi olmuştuk pardon dört/ aslında üç. en aslını sorarsanız; biz hiç biz olmamıştık. o yüzden sayıların önemi de yoktu. bu ülkede sadece istatiksel değerlerde adımız vardı ve tümlemelerde işe yarıyorduk. biz varız diye bu ülkenin yüzde doksan dokuzu müslümandı ve biz varız diye bu ülkede her türk asker doğuyor genellemesi kabul görmüştü ve biz varız diye bu ülkede çakar çakmaz çakan çakmaklar icad edilmişti ve biz varız diye kirlenmek güzel oldu. çünkü hiç bir şey bizi aklayamıyordu. hiç bir şey vicdanlarda bizi temize çıkarmaya yetmiyordu. ve fakat aslında yoktu birbirimizden farkımız. onların sadece takım elbiseleri vardı ve güzel evleri. kapı vuruluyordu biz nasıl korkuyorduk aklımız çıkacak gibi oluyordu bülent ablamız kurban oluyordu bize sarkık dudaklarıyla /rüyalarımıza girme diyemiyorduk ona. biri desin lütfen/ ve ateş bizi çağırıyordu kavruk tenimiz ne de güzel duruyordu nezarethanelerde/yalnız biraz daha kalabalık olmuştuk/ polis abiler bize annemizin onayladığı şekerlerin yerine enteresan alternatifler sunuyordu/pertekli ceylan şimdi ne yapıyor acaba/ kemal kükrer mutfaklarda coplarda karakollarda en son sözü söylüyordu biz bir kaç kişiydik. kapı vuruluyordu şiddetli korkuyorduk göğüs kafesimiz zorlanıyordu evren amca gelmişti tanklarıyla biz beş kişi olmuştuk konseyi oluşturacaktık/pardon altı/ dedim ki ne konseyi hadi voltranı oluşturalım bana kıç tarafı düştü... biz kaç kişiydik hatırlamıyorum pikaçu, şirek ve sedrik ve sedrik henüz sekiz yaşındaydı ve lanet olsun onun halden anlayan bir dedesi bir de çinli manitası vardı bizimse nuri alçomuz ve kazım abimiz ve çoşkunumuz vardı biz hepimiz cin gibiyiz ve ölümüne yanlızız ve biz artık o gün bu gün her şeye karşıyız |
Şiirin; yazılışı mükemmel, geçişler mükemmel, akışı mükemmel...
Şiir yaşam biçimimizdir…
...........................................Saygı ve selamlar..