MELDA ÖZATA'yaMELDA ÖZATA’YA (Akrostiş) Mahurdan bir şarkıdır, rûha haz verir, Esen meltemler gibi tatlı bakışı. Lâtif gülüşü açan beyaz bir zambak, Dallarında sevgiler çiçektir ak ak, Açar hecelerde renk, koku saçarak. Öksüz kuzudur bazen, sarasın gelir, Zamana zaman katar, açar, yeşerir. Anlatır şiirleri bir bir mâziyi, Titrerken gönülde o geçen yıllar, Aydınlanır gün gibi hep hâtıralar... Hâlenur Kor Onu 1996 yılında katılmaya başladığım şiir günlerinde tanıdım ilk defa. Yumuşacık bakışı, nazik halleri, bir çocuk gibi tatlı tebessümü dikkatimi çekmişti. Sesi bir genç kız kadar taze idi… Şiirlerini usulca okur, gülümseyerek yerine otururdu. Nasıl, ne zaman samimi olduk, hatırlamıyorum. Sayın Ahmet Özdemir’in Ahmet Yesevî Vakfı’nda düzenlediği şiir günlerinde, Sevgili Müzeyyen Hançerci’nin Haseki’de düzenlediği şiir günlerinde görüşürdük. Benim için sıcacık bir abla idi her zaman. Rahmetli Bekir Sıtkı Erdoğan ile de onun vasıtası ile tanışmıştım. Beraber ziyaretine gider, yeni şiirlerimizi okurduk. Sevgili Melda Hanım’la, ben Erenköy’de otururken sık sık görüştük. Hayat hikâyesini dinlemek, eski fotoğraflarına bakmak, engin hâfızasına şahit olmak bir zevkti benim için… Yalnızdı. Hiç evlenmemişti. Tek çocuk olarak, Zonguldak’ta geçen çocukluğunu, yüksek kayalıkların bulunduğu sahillere gidip denizi seyretmeyi çok sevdiğini, annesinin buna çok kızdığını anlatırdı. Sonra Kadıköy’de Eysan Oteli’nin civarında babaannesi ile geçen günlerini anlatır, bebeklik resimlerini gösterirdi… Güzel bir kadındı. Felçli annesine adadığı hayatını anlattığı zaman çok üzülmüştüm. Evlenmek isteyenleri, annesini istemedikleri için reddetmişti. Tek çocuk olup da kim bırakabilirdi ki annesini? Rahmetli Melda Hanım eli çok açık bir insandı. Bu yüzden de çok varlıklı bir aileye mensup olmasına rağmen, elinde avucunda olanları tüketmişti. Onu tanıdığım zaman bir çok evini, dükkânını, hâttâ köşkünü bile satmıştı. Kızıltoprak’taki evine hiç gitmedim. Üsküdar’daki son evini satmasına bir çok arkadaşımız gibi, ben de engel olmaya çalıştım. Ama, fare çıkıyor diyerek onu da yok pahasına sattı. Erenköy’deki evine sık sık gidiyordum. Yaptığım yemeklerden götürüyordum. Bana şiirlerini okur, benim yazdıklarımı dinlerdi. O zamanlar hemen hemen her gün ya telefonla, ya da yüz yüze beraber olduk. Şiirler, hikâyeler yazıyor, hiç boş durmuyordu. Canım Melda Hanım, o da benim gibi kedileri çok severdi. Balkonunda yavrulayan kedilere o kadar güzel bakmıştı ki… Hâttâ bir kedisinin ona sokakta bulduğu boncuklu bir şeyi hediye getirdiğini anlatmıştı. Sokaktaki köpeklerin çoğu onu tanırdı. Onlara sosis alırdı. Yüreği mangal gibi, içi sevgi doluydu. Sevgisini insanlar kadar, hayvanlara da dağıtan yüce bir gönlü vardı. Balkonuna dut ağacının dalları uzanırdı. Ne zaman dutlar olsa, bizleri çağırırdı. Aşağıdaki komşusu o dut ağacının dallarını kestirince çok üzülmüştü… O sıralar, bazen onlarda, bazen bizde, bazen sevgili Gönül Halıcı’da, veya sevgili Aysen Hanım’da toplanırdık. Nesne şairi rahmetli Sedat Umran, yine rahmetli şair ablamız Nihal Özyüksel, bazı Ankara’dan gelmiş olan Abdullah Satoğlu da bizlerle olurdu zaman zaman… Yazdığımız şiirleri okurduk. Güler söylerdik. Tabii ki şarkılar da… Bir keresinde şiir okurlarken onların seslerini teybe almıştım. O kaset unutulmaz, kıymetli bir anı artık benim için… Ne yazık ki, Melda Hanım, bizi dinlemedi, Şile’ye taşındı. Hem geçinmek, hem de kira ödemek İstanbul gibi, Erenköy gibi bir yerde elbette zordu. Daha kolay bir yaşam için Şile’ye taşındığı zaman hepimiz çok üzüldük. Mustafa Kuşçuoğlu, eşi Aysel Kuşçuoğlu ile birkaç kere Şile’ye ziyaretine gittik. Bir kere ben gidip kaldım. Hava çok soğuktu, evi ısınmıyordu. Üşümeyeyim diye kat kat giydirdi beni bir çocuğu kollar gibi… Ona bize gelmesini, kışı bizde geçirmesiini teklif ettim. Gece sık sık kalktığını, düşebileceğini söyledi. Halbuki gelse o kadar sevinecektim ki… Yazın ben Gazipaşa’da iken kızım ve torunum ziyaretine gittiler. Şimdi, ben de keşke ben de daha çok gidebilse idim diye hayıflanıyorum. Uzak ve bilmediğim yerlere yalnız gidemem. Hiç hoşnut olmadığım bir huyum bu. Kaç kere arkadaşlarımla gidelim diye konuştuk, kaç kere eşime dedimse de, bir türlü kısmet olmadı. Bunun pişmanlığını ömrümce taşıyacağım. Çünkü, yapayalnız bir kadındı… Değerli arkadaşımız sevgili Gönül Halıcı ön ayak oldu, basılmamış şiirleri, eserleri İslâmi Eserler Kütüphanesinde arşivlendi. Öğretmen arkadaşımız Havva Purde, hastanede yanında oldu. Onlara tüm arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Söylenecek çok şey var. İçime attığım, içimde sakladığım çok şey var. Onlar bende kalsın… Sen rahat uyu sevgili dostum. Keşke yoğun bakıma girmeden önce haberim olsaydı. Ne yazık ki, iş işten geçtikten sonra haber aldım. Ama dualarım seninle sevgili Melda Hanım… Orada şimdi sevdiklerinle, anne ve baban ile buluştun. Huzur şehrine bizden selam söyle… Bizi de bekleyenler var hasretle… Bakalım vuslat ne zaman? Hâlenur Kor ***************************************************** 3 Ocak 2016 (bugün) YENİ SÖZ ‘de Ahmet Dur’un yazısı: DEVLET YALNIZ YAŞAYAN YAZAR ŞAİR VE SANATÇILARIN YANINDA OLMALI Melda Özata acı bir örnek oldu Şair Melda Özata önemli bir hikayeci, şair ve müzisyendi. Bir birinden güzel şiir ve hikayeleri var. İstanbul’u bir de onun şiirinden izleyin. İzleyin diyorum çünkü okurken bir İstanbul klipiyle karşılaşacaksınız. Aynı zamanda iyi bir piyano müzisyeniydi. Geçmiş dil kullanıyorum. Çünkü Melda Özata’yı birkaç gün önce kaybettik. Hem de kimsesizler gibi tek başına. Cenazeyi belediye ekipleri kaldırdı. Melda Özata yıllardır Şile de tek başına küçük bir evde yaşıyordu. Bekir Sıtkı Erdoğan’ın dizi dibinde yetişmiş bir isimdi o. Edebiyat dünyasından Şair Halil Gökkaya burada teşekkür etmek istiyorum. Bekir Sıtkı Erdoğan ölünceye kadar onun manevi evladı gibi oldu. Hala ‘babam’ diye hitap eder. Melda Özata’nın da ender ziyaretçileri arasında yine Gökkaya vardı. Halil Gökkaya Melda Özata’nın hastaneye yatırıldığını duyar duymaz hastaneye koşuyor hatta bir arkadaşını refakatçi olarak görevlendiriyor. Özata da bir gün sonra zaten hakkın rahmetine kavuşuyor. Halil Gökkaya Melda hanımın ölümüne kadar yazmaya devam ettiğini ancak maddi yetersizlik sebebiyle yazdıklarını tam 26 yıldır kitaba dönüştüremediğini söylerken gözleri doluyor. Gökkaya da burada bir çağrıda bulununurken şöyle sesleniyor: “ Sadece Melda Özata’nın değil, bugün Türkiye’de çok sayıda şair ve yazarımızın şiir ve nesir kitapları basılmayı bekliyor. Yayıncılar ‘satmaz’ endişesiyle bu kitapları yayınlamıyor. Edebiyatçılarımız ise kendi imkânlarıyla kitaplarını okuyucularına ulaştıramıyorlar. İnşallah, Kültür ve Turizm Bakanlığı bu meseleye el atar, en azından bazı şair ve yazarlarımızın kitaplarını kültür hayatımıza kazandırır. Bu mühim bir meseledir, kanayan bir yaradır.” Bu değerli isimleri evlerinde işyerlerinde dört duvar arasında yalnız bırakmayalım. Ziyaret edelim. Ellerini öpelim. Onları dinleyelim tavsiyelerini alalım. Ben kimim ki diye çekinmeyin. İnanın kim olduğunuz hiç önemli değil. Ziyaret dönüşünüzde içinizde ayrı bir huzur ve mutluluğun dolaştığına şahit olacaksınız. Ahmet Dur **************************************************************************************** ALLAH RAHMET EYLESİN SEVGİLİ DOSTUM... NÛR İÇİNDE YAT Resimde sağdaki Melda Özata |
Kalemin daim olsun
_________________________Saygılar selamlar