YİTİP GİTMELERİN TECELLİSİ...
Anlık bir terennüme sığdırdığım hırçın yaşlarım,
Muhtelif yenilgilere hürmeten boydan boya süzülen, Tahakkuk eden asılsız bir imgeye sinmiş bir nizamda gizli O tedirgin ve yoldan çıkmış düşlerim, Elbette var bir hikmeti, Dermanı kayıp günlerin. Tepe taklak oldum işte tam da gün ertesi, Koruyup kolladığım anlık teamüllere kapılıp da yitirdiğim, Dengi kayıp, haznesi çatlak, Hayli edilgen yitik hükümlerin nazarında, Elimle koymuşçasına çaldırdığım dünlerim. Güle güle demek tek çare Hele ki güdümlü iken nezdinde evrenin, Varsın bir tehdit son dokunuş, Yaratısında gizli tek tanık şu kıdemli evrenin: Nükseden bir teselli mademki rahmet bildiğim, Kabulüm nihayetinde, Niyazımda eylediğim. Anlamdan yoksun hicranım, Dermanı yâd ellerde bir düşüm belki de: Düşünmekten yorgun düşmüş bir izlekte saklıyım Hanidir sakındığım belli ki mihrabı yok saymışım, Gittiğinden beri ve sustum susalı, Hicret bildiğim gün dönümüne gizlediğimi sanıp da Sanrılar tarafından kuşatılmış gök kubbede bir ışık bellediğim. Gönlün tefekkürü sakıncalı üç beş imge, Adı sanı olmayan bir derdin tek ilacı iken Şu mahrem gölgeler hani kuytularda kurutulmuş Düş yangını yüreğin tınısı iken demli mizacımım miracı, Yılgısı yürekte saklı, Dönüp dolaşıp vardığım o yoksunluk, Hele ki girdabında devinen metruk bir yalnızlığın Hicap yüklü serzenişine yığdığım belki de Düş bekçisi zamanın Kifayetsiz ve hazin intizarı kadar yeknesak. Hanidir devranın tokadı iken çarpan yüzüme, Gömüt bildiğim mezarımın o soğuk mermer taşı: Iskalamak hayatı bu olsa gerek, Varamadığım o yakada son gördüğüm izlek: Devri alengirli bir tümce, Kayıp öznesi, o asil ve rahvan benlik. Terennümü milat bildiğim bir ömrün güncesi, Sakınıp gölgelerden sığındığım mabedim kadar ıssız Ve tekdüze nasıl da ayan beyan, Hanidir ellerim boş, gözlerim donuk: Bir bir irdelerken göz ucuyla seyrettiğim Sığ kıyısı ömrün. Gün tamah ettikçe adsızlığına kayıp yarınların Ve gölgelerin tefekkürü iken inik gözlerimdeki Aydınlık sırtların kaygısı kadar esef yüklü Ve bedbin bir sessizliğin en vurucu imgesi: Alabildiğine sitem ve öfke yüklü Düş yarası o çapak dünlerin pervazında, Bir yakadan diğerine seğirten çocuk adımlarım kadar Pervasız ve tahakkuk etmiş çizgiler, Vakur bir dokunuşuna tamah eden kader kadar boyutsuz, Yine de yitip gitmelerin tecellisi, Sarmalında kâh hikmet kâh ümmet Ve o sefil, korunaklı dünyaların muhafız alayı imgeler: Nasıl da çığırtkan düş satıcısı kalender gönülsüzlüğüm, Nasıl da beyhude bir elem yüklü tınısı kayıp melodilerin. Hüzne revnak yüklü bir tecelli, Ahvali yitik bir ülke, Gönlü hüzün kaplamışsa da ne gam, sevgili. Son sürat koşarken ölüme, Tek bir buse kondur musalla taşıma: Rayici imkânsız bir dileğin tekerrürü her öldüğümde An’dan uzak bir rabıtanın kaçıncı seyri de Yok saydığın mizacımın hüzne delalet sancısı Kadar kaypak bir sanrı benimki: Her seferinde dilimde aynı nakarat: Yeter ki gölge etmesin rahvan benliği O bitimsiz nizamı ile saf tuttuğum Gönlün kim bilir hangi yakası. |