DİNLEYİN, BEN KOCA SEYİT!..Tarih yalan söylemez, yakışmaz yalan bize; Bir topun mermisiyle, düşman getirdim dize… Annem Emine hanım, Abdurrahman babamdı; Atama layık olmak, işte bütün çabamdı… Binsekizyüz sonunda, Çamlık köyünde doğdum; Göğsümdeki imanla, nice karanlık boğdum… Yoktu okumam-yazmam, Kur’ân’ı biliyordum; Çağlasa göz pınarım, onunla siliyordum… Derken, koptu fırtına, adı Balkan Harbi’ydi; Nice fidan can verdi, gördüm, alkan harbiydi… Ben köylü çocuğuydum, hem gürbüzdüm, hem civan; Nâmıma ‘Koca’ dendi, ‘Koca Seyit Pehlivan’… Köyüme dönme vakti gelirken yavaş yavaş; Üç koca yıl geçmişti, bittiğinde bu savaş… Yine mahşer gürledi, ‘nihayet sustu’ derken; ‘Bayramım var’ demeye, vakit daha çok erken… Yüzotuz gün sürer mi, yüzotuz kara gece; “Ya İstiklâl Ya Ölüm! ” dillerde hece hece… Sahibini bilmeden, geldikleri bu diyar; Dağı başka dumanlı, göğü başka bahtiyar… Zulme yeminli kâfir, duruyor karşımızda; Susacak mı ezanlar, bin yıllık arşımızda? Akın akın düşmanlar, kapımıza dayandı; Sabah vakti ezânla, Seddülbahir uyandı… Kara taşlar sarıyor, analar kucağında; ‘Tekbîr! Tekbîr! ’ sesleri, Peygamber ocağında… Bu tükenmez çileyi, sabırlarla ördüm ben; O gece rüyamdaydı, Ehl-i Beyt’i gördüm ben… İnzivâya çekildim, gözyaşı döküyordum; Keferenin kalbini, tekbîrle söküyordum… Yârenlerim aç-susuz, yârenlerim yorgundu; Koca Boğaz diz çökmüş, heybetiyle durgundu… Nerde böyle bir tufan, nerde böyle bir savaş! .. Mehmetçik şehadeti, bekliyor yavaş yavaş… Her yaştan yiğit vardı, yirmisinde, kırkında; Bir topun çelik zırhı, kahır çeken sırtında… Kulağımda bir âyet, Rahmân’ın bestesiyle; Hemşehrisi Sabri’nin, o dâvûdî sesiyle… Morto Koyu uyandı, şafak vakti ezânla; Duyduk, namaza durduk, oğul, uşak, kızanla! .. Hayale dalar iken, kimi görsem çağırdım; Dev bir gülle göründü, “Siper! ” diye bağırdım… ‘Okyanus’ denen gemi, birden ölüm kusmuştu; Tüm batarya kaybolmuş, tüm kuzular susmuştu… Her yere dağılmıştı, kafa-gövde-el-ayak; Kalkmaya çalıştıkça, ‘olmaz’ dedi sol ayak… “Rabbim! Yardım et! ” diye, birkaç adım sürüdüm; Bir harbi demiriyle, usul usul yürüdüm… Bataryada kalmadı, bir tek damla gözyaşı; Gözüm birden ilişti, şükür, Hilmi Yüzbaşı! .. Mecidiye şehitlik onurunu almıştı; Sonra birden gördüm ki, Niğdeli sağ kalmıştı… O gemi ağır ağır, boğazı bölüyordu; Denizler kan ağlıyor, donanma gülüyordu… Bir kez daha göz dikip, bataryayı seçseydi; Yâ Rab, neler olmazdı, şu boğazı geçseydi! .. Bir bendim, bir Niğdeli, mermi bizden büyüktü; “Haydi Allah, bismillah! ” bu ne kutsal bir yüktü! .. “Rabbim, bana güç ver de, düşmanımı güldürme; Bir olan vatanımı, parça parça böldürme”! .. “Beni mahçup eyleme bayrağımdaki aya; Sensiz, bu koca mermi, nasıl kalkar ayağa”! .. Bir yanımda evliyâ, bir yanımda Yunus`tu; `Okyanus` denen zırhlı, bir damla okyanustu… Şehitlerin duası bana güç katıyordu; Şükür sana Yâ Rabbi! Okyanus batıyordu… Bu boğazda boğuldu, düşmanın ihtirası; Bizlerden hediyedir, Çanakkale mirası… Havran’da garip kalmış, silinmiş mezar taşı; Üstünde tarih yazar, işte, Seyit Onbaşı… Kalk konuş Koca Seyit, ama sitem zikretme; Bizler seni terk ettik, sen bizleri terk etme… Ali ALTINLI |