acımak
bütün nehirler kağıtlara dökülür
çetin bi coşkuyla okul kitapları külliyen yalan kaldırıp başımızı ak pak yıldızlara baktık yasladık sırtımızı turuncu şafaklarda mor dağlara gözümüzde büyüdü güneş ilendik insan olmaktan daldan yaprak dökülürkenki acımak gökten kuş vurulurkenki acımak insan mezara konulurkenki acımak akşamaltı narçiçeği sözyaşı delişmen toprak sorsam kim anlatır gidengelmez dağlarını vaylarını kimin cırnağına bulaşmıştır kanın kokusu ince ince ve görmezden gelinen aykırı duvar yazılarlı günlerde büyüdü çocukluğum sağ kalıp soldan ekmek kavgasına kuşanmanın sindirilemeyen teselisine sığınarak yaşamaya terkedilmiş insanlar vardı baretsiz ve canyeleksiz çiçekten ve kanattan daha çabuk açıyordu namlular çünkü demle besleniyordu çelik ve kalabalık |