ÇIPLAK ŞEHİRÇok değil Az! Sular kadar sessiz bir dil İçimde çoğalırken azaltan Eksildikçe çoğalan Hangi şehrin koynundan Bakarsa umutlar Soluklar hızlanır Yavaşlar zamanlar... Filin sırtında ilerliyorduk Azametli dağlara Sulardan uzak düşüyorduk Yükseldikçe göğün yamacına Dünya ufalmıştı Ufalanmıştı Yuhalanmıştı falan filan Ben açtıkça kucağımı Uçtu gitti yalan dolan... Fil ağlıyordu çıplak bir şehrin baldırında Yüzüm asık bakarken Işıklar iki bacak arasında yoğunlaşıyor Esrarengiz ve basit görünüyordu Aynı ama başka... Çok bakılan bir ayna gibi Gözlerimde soluklaşıyordu... Çıplak şehrin büyüklü küçüklü tepelerinde Filimle sallana sallana ilerliyorduk Ayaklarımız basmıştı yere benzeyen bir şeye Baldırları özlerdik Alkol kokularından biraz uzakta Meyve suyu içerdik... Ve uzundu saçları bu şehrin Rapunzeli yeniden doğurmuştu sanki hayat Ama kırıklarla dolu İkincisi hep daha kötü oluyordu çünkü filmin Heykelleri gözlerini diker Hayaletlere inandırırdı beni Çok masal yazdım aklımdan Çok masal okudum sokaklarında Bir tek ıslanmadığım kalmıştı Yazın hırçın sıcağında Baldırına çıktım bu şehrin Yüzüme yansıyan loş ışıklarında Sütlü kahve baldırının En kenarında ben ve filimle Atladım soluksuz her zerremle Sevişmekten porsumuş namussuz sularına.... Fil ölmüyordu o yüze dursun Ben prenses bekleyen bir masal buluvermiş İçine yerleşmiştim Tek eksik vardı artık Oda bir kahraman... Çıplak şehir elbisesine Bir kabarıklık getirmişti! Kaybetmeden kumaşından... |