Yunus Ve Sultan VeledMevlana’nın oğlu Sultan Veled’le, Arkadaştı Yunus samimiyetle. İkisi de Mevlana’dan ders aldı, Onun varlığıyla bahtiyar oldu. Mevlana ölünce öksüz kaldılar, Bîçare, perişan, meyus oldular. İçin için gözyaşları döktüler, Kaderin hükmüne boyun büktüler. Yunus’un ışığı sönmüştü gayrı, Ruhu yaralıydı, yüreği sayrı. Tesellisiz bir derdin kölesi idi, Hüznün tufanında ölesi idi. O günlerde ağır geldi bu darbe, Duydu, Mevlana’ya yapılır türbe. Oldu inşaata gönüllü ırgat, Nefsinden, teninden etti feragat. Sabahtan akşama taş, tuğla çekti, Vecd ile verdiği kutlu emekti. İnşaat böylece devam ederken, Baş mimar gelmişti bir sabah erken. Gördü ki bir işçi tuğla alıyor, “Allah, Hak” diyerek üste salıyor. Tuğla birkaç devir yapıp varıyor. Kubbede yerini bulup duruyor. Mimar hayret ile bu hali görür, “Sen kimsin?” Diyerek ona bağırır. İşçi tekrar yerden bir tuğla aldı, Fırlatıp tuğlayı havaya saldı. O tuğla yerini bulmadı şaştı, Gerisin geriye toprağa düştü. Mimar işçinin yanına vardı, İşçinin Yunus olduğun gördü. Kerameti zahir oldu o zaman, Gitmesi gerekti artık buradan. Konya’da pek fazla duramaz artık, Bu şehir Yunus’a yaramaz artık. Ve Sultan Veled’in yanına gider. İzin isteyerek helallik diler. Saygıyla davranıp elini öper Sultan Veled ona “Git Yunus git” der “Türbe değil gönül bünyad eyle hep” Sırlara gebeydi demek her sebep? Yunus Konya’dan Karaman’a gelir, Bir muamma iklimine yönelir. İbrahim Sağır |